• bekir onur'un 19 kasım 2010 tarihli cumhuriyet bilim'de yayınlanan "kanaat önderi imamlar ve ilahiyatçılar" başlıklı mektubundan:

    "türkiye’de de ilahiyat fakültelerinde din psikolojisi, din sosyolojisi eğitimi ve araştırmaları yapılıyor, ama çağdaş bilimsel bilgilerle değil çoğu zaman geçmişe özgü nakil yöntemiyle. on beş yıl kadar önce bir ilahiyat fakültesinde “duanın psikolojik etkisi” başlığıyla yapılmış bir yüksek lisans tezini incelemiştik. tezde konunun modern psikoloji bilgileri ışığında incelenmesini bekliyorduk, oysa geçmişte din ulularının dua hakkında neler söylediğinin naklinden ibaret bir derlemeyle karşılaştık.
    özellikle gençler üzerinde yapılmış başka din psikolojisi çalışmalarını da meslektaşlarımla birlikte inceledik; hepsinin yöntem açısından yanlış (çünkü ampirik araştırma metodolojisini bilmiyorlar), içerik açısından eksik (çünkü çağdaş psikoloji bilgisine sahip değiller), amaç açısından da yanlı ve öznel (çünkü ne bulmak istedikleri baştan belli) olduklarını gördük."
  • türkiye'de yoktur. tabelasında "bıdı bıdı üniversitesi ilahiyat fakültesi" yazan yerlerin hepsi islam mektebidir. içindekiler de bilim insanı değil din adamıdır. bakmayın siz isimlerinin önünde profesör, doktor, doçent falan yazdığına. yok öyle bir şey. maalesef.
  • ileri kuran kursu.
  • türkiye'deki ilahiyat fakülteleri maalesef batı'daki religious studies' bölümlerinin muadilleri değillerdir, türkiye'dekiler belki bir isimlendirme kurbanları, hatta bazıları bu fakültelere ilahiyat yerine islamiyat fakülteleri derler, ki bence de doğrusu bu, ya da eski isimlendirme: yüksek islam enstitüsü.

    örneğin yakında okuduğum bir yazısında, ahmed turan alkan, iki ilahiyat fakültesi profesorünü bu bu şekilde nitelemişti: 'üç hayırlı evlâdın yıllar tutan müşterek mesaisi neticesinde ceste ceste kitap haline gelmiş; ikisi islâmiyat âlimi; mustafa kara ve ismail kara.'
  • lisans düzeyinde; tefsir, hadis, fıkıh, kelam gibi temel islami ilimlerin yanında çok kapsamlı olarak türk edebiyatı, tarih(dinler tarihi,mezhepler tarihi,felsefe tarihi), felsefe(din felsefesi islam felsefesi, ahlak felsefesi), din psikolojisi, din sosyolojisi gibi dersler veren ve seçmeli olarak da oldukça fazla seçenek sunan fakültedir.
    oradan çıkınca ne olacaksın, hafız mı olacaksın, ölü mü yıkayacaksın, hacı mı olacaksın gibi sorulara maruz kalan talebeleri vardır. türkiye'de lisans üstü eğitimin en çok yapıldığı fakültelerden biridir. kızları ziyadesiyle özgüven sahibidir. erkekleri nedendir bilinmez daha mütevazidir.kız erkek münasebetleri pek yaygın değildir. hiç bir zaman sağcı-solcu vs olayı olmaz. kolayına mesele çıkmaz. (başörtüsü yasağı gibi bir sebeple damarlarına basmazsanız tabi ki. )
    telefonunuzu, cüzdanınızı, çantanızı, paranızı herhangi bir yerinde bırakabilir, unutabilirsiniz. büyük ihtimalle hiç birşey olmayacaktır. kimse kimsenin tavuğuna kışt demez. hiçbir hoca öğrenciyi azarlamaz. herkes birbirine kibar davranır ve genelde kırmamaya çalışır. en azından benim gördüğüm kadarıyla manzara böyle.
  • cigrindan cikmis, sadece islamiyet'in ogretildigi fakulteler olagelmislerdir. ilahiyat kavramindan, din felsefesinden, diger buyuk dinlerden, humanist egilimli uzakdogu yaklasimlarindan, dinin evriminden bihaber sadece kelam, fikih, hadis dersleri almis imamlar yetistirmektedirler. cok yazik.
  • bu fakülteden mezunsanız şu anda iş bulamama olasılığınız %0.01 falan. aşırı moron falan olmanız lazım bakınız moron demiyorum, aşırı moron diyorum.
  • oysaki türkiyedeki diğer fakültelerde bilime takla attırıyorlar(!) sadece bu ilahiyat fakülteleri geride kalmış(!)
    türkiye yüksek öğretiminin bir parçasıdır. bütünde bulunan tüm sorunlara ortaktır. ne fazla, ne eksik.
  • türkiye için bir fiyasko haline dönüştü artık. ülkede o kadar çok fiyasko var ki, gözden kaçıyor tabi.

    yüksek islam enstitüleri'nin kapanıp ilahiyat fakültelerine dönüşmesi sonucu, ilk yıllarda haliyle revize olduğu bu okullardan yeterince soyutlanamamıştı. din adamı yetiştirmekten, "din bilgini" yetiştirmeye giden bu süreç de zaman aldı bu yüzden. ancak zamanla oturan, dine akademik bakış kendini göstermeye başlamıştı. büyük çoğunluğu milli eğitimde öğretmen, diyanette yönetici, ilahiyat fakültelerinde akademisyen oldu mezunları 80'li ve 90'lı yıllarda. müfredatlar da bu eksende oldu hep. eminim türkiyenin en geniş perspektifli alanıydı. psikolojiden sosyolojiye, felsefeden tarihe, osmanlıcadan farsçaya...28 şubat sürecinde kontenjanlarının büyük ölçüde sınırlanması da öğrenci kalitesini artırmıştı. öss'de ilk 1000'lere giren öğrenciler yerleşir, türkiye genelinde senede yaklaşık 500 öğrenci kayıt yaptırırdı. o günlerden gelip şu güne baktığımız zaman gördüğümüz manzara; kontenjan 10 kat artmış durumda ve amaç "din bilgini" yetiştirmekten ziyade diyanetin din adamını ihtiyacını karşılamak olmuş. müfredat da haliyle o minvalde değişmiş. felsefe ve din bilimleri derslerinin oranı asgari seviyelere çekilip, ağırlık temel islam bilimlerine verilmiş.

    akıllara kapatılan ilahiyat meslek yüksek okullarını tekrar canlandırıp, diyanet personelini ordan karşılamak, ilahiyat fakültlerini de din bilimleri araştırma merkezleri olarak korumak elbette gelmedi. kim düşünecekti ki bunu? ben mi? ilerleyen yıllarda soracaklar, neden? yazık.
  • çocukken sadece ilahilerin okunup, söylendiği, öğrenilidiği mekanlar olarak hayal ettiğim mekandı ilahiyat fakültesi. değilmiş aslında. bu yaşta bunu öğrenmek de güzel.
hesabın var mı? giriş yap