• ölenlerin isimlerini belediye megafonlarından duymaktır.
  • bazen belediye bir caddeyi kapatır ve hemen alt sokaktan dönersiniz. fakat bütün trafik oraya yığılmıştır. sonuçta işe 5 dakika geç gidersiniz. küfürler kafiler başlar ulan ne trafik var diye.

    başka bir şehirli olup iş için taşınmış olsanız bile 2 sene sonra herkesi tanırsın. selam vermediğin esnaf gönül koyar.

    bi noktada kavga etmeye kalksan edemezsin çünki aynı adamla ertesi gün düğünde dernekte karşılaşırsın muhabbet etmen gerekir.

    genel olarak bütün küçük ilçelerde herkes mafyadır kabadayıdır. nasırına basınca en tıfılı bile ejderhaların annesi modeline bürünür. mevzu illa ki tatlıya bağlanır.

    bütün ilçe belli yerlerden alışveriş yapar esnaf kötü bile olsa yeni iş yerleri açmak zor olur.

    ve genelde belediye başkanı kaymakam gibi şahıslarla sürekli karşılaşırsın.
  • 22 yaşına kadar istanbul'da yaşayıp, sonrasında kendimi nüfusu 7-13 bin bandında gezen ilçelerde yaşayan biri olarak bulduğumdan, benim de söyleyeceklerim var. :)

    çok idealistim o zamanlar. ülkenin her köşesine giderim, nedir yani gidemediğimiz yer bizim değildir, istanbul zaten ne katıyor ki bana, çok kalabalık triplerindeyim. :)

    ilçedeki hayatıma ilk adım attığım günü düşünüyorum şimdi, ki egede bir yerdi. bir çınar ağacının altında okey oynayan amcaların olduğu bir caddeden geçiyorum. çarşısıymış. bense kendimi bir film platosunda gibi hissediyorum o an. her yer ve tüm karakterler geçici gibi. film bitecek ve elbette dağılacak buralar, gerçek halini o zaman göreceğiz. -hı hı, görürsün.-

    ev kiralayacağım gece, bir misafirhanedeyim. uyuyamıyorum. ben şimdi burada mı yaşayacağım, bim bile yok lan diyorum. arabam da yok. reyonlu marketlerden milyonlarca yıl uzaktayım artık. sosyal ortamım, ilçenin ortasındaki çay bahçesi. yapacak o kadar şey yok ki, artık mezarlık gibi geliyor ev; giriyor ve çıkamıyorsun.

    çeşitli sınavlara girmem gerekiyor tabii yeni mezunum, kariyer planlarım var. il'e gitmek diye bir kavram varmış, onu öğreniyorum. sabahın köründe henüz gün aydınlanmadan ilçeden il'e giden otobüse biniyorsun. o otobüs camına başını dayayıp, bol bol sövüyorsun. :)

    dil kursu araştırıyorum kendime. yok. o zamanlar da meraklıyım araştırmaya. en iyisini buluyorum, nerede? şaşırtıcı bir şekilde istanbul'da. :) ben gidemiyorum şuraya bari kardeşim gitsin diyorum, ona sürpriz yapıp onu kaydediyorum.

    ailem geliyor yanıma. babam rahatsızlanıyor bir gece. doktor kalp krizi, il'e sevk ediyorum diyor. bir ambulansın sesi eşliğinde o ilçeyle il arasındaki ömrümün en uzun kilometrelerine lanet ediyorum.

    o idealist neşem, yerini bir sessizliğe bırakıyor zamanla. herkes birbirini tanıyor, bende tuhaf bir yabancılık hissiyatı. tam geçmeye başlarken, bir miktar daha küçük başka bir ilçeye geçiş yapıyorum.

    yeni ilçemde ilk sevindiğim şeyi hatırlıyorum. a101 var, şok var. vay be, bakkal yerine reyonlu markete gideceğim. vizyonuma tüküreyim, artık bu seviyedeyim.

    aradan yıllar geçiyor tabii. çeşitli il merkezlerine transfer olup, bir şekilde yolum yeniden metropollere düşüyor.

    bu kez, o dönem ihtiyacım olan birçok şey ihtiyaç
    olmaktan çıkmış, hayattan beklentilerim bir miktar azalmış, içimdeki fokurdayan taraf dalgalanmış da durulmuş durumda.

    yüksek binalar, bulanık gökyüzü, kalabalık, trafik.. boğuluyorum. eve giderken yolda geçen zamana üzülüyorum, çünkü başka türlüsü mümkün, artık biliyorum.

    fırsat buldukça bir ilçeye kaçmak istiyorum. yapıyorum da. gökyüzünü seyrediyorum uzun uzun. yıldızlar alabildiğine görünür orada. gökyüzü sınırsız, yüksek binalar engel değil bu aslında hepimize sunulan manzaraya.

    ilk kez 10 küsur yıl önce, o beğenmediğim ilçede tanıştığım ağaçları görüyorum. ağaçları tanıyan, ben henüz acaba bu ne ağacı diye düşünürken tüm şeceresini döken insanlara hayranlıkla baktığım zamanlar geliyor aklıma. isimlerini biliyorum, mevsimlerini de. gülümsüyorum.

    artık o yabancı hissiyatından sıkıldığımı fark ediyorum. bilmek ve bilinmek istiyorum. kurs, market, kılık kıyafet, ulaşılabilirlik.. çoğu şey hayatımda eski önemini kaybetmiş. yorgunum ve basit bir hayata ihtiyacım var. bir bahçede yıldızları izleyip dinlenesim var.

    konuya dönersek;
    istanbulda büyüyen çocukları çabuk tanırsınız. onlar o ilçelerin, farklı yörelerin kültürleriyle bir şekilde çocukken tanışmış, çoğuyla sıra arkadaşı olmuştur. garipsemezler. birbirlerine çabuk uyum sağlarlar. birinin annesi biberli ekmek yaparken, ötekisi boşnak böreği yapar. ilçede ise farklı bir kültürle çoğunlukla sizinle birlikte tanışırlar. patates haşlamasını yöresel yemek sanan insanlar gördü bu gözler. :)

    velhasıl, ilçede yaşamak ilçesine ve hayatınızın hangi döneminde olduğuna göre farklılık arz etmekle birlikte, size tek tip ve kısıtlı bir hayat sunar. sizin şahsi imkanlarınız da kısıtlı ve o dönem için beklentiniz bu duruma uygun değilse, dışarıdan göründüğü kadar kolay değildir. basit yaşamak o kadar basit değildir yani. :)

    bayrağın dalgalandığı her yer romantizmi, bir süre sonra geçiyor. bir zamanlarınız bir zamanlarınızda kalıyor. hayattan ne istediğinizi bilin. herkes yaşayarak öğrenmek zorunda değil.

    ilçeye taşınmak isteyen noni, metropolden bildirdi. :)
  • ilginç bir deneyimdir. özellikle şehir hayatının hatta büyük şehir hayatının ardından.
    gele gide esnaf ile selamlaşmaya başlarsınız.
    neyi nereden alacağınızı çok iyi bilirsiniz, bu konuda yerel tanıdıklar da size bolca yardımcı olur zaten.
    biraz da birinci tekil şahıs:
    ilçe pazarı çok keyiflidir. ben zaten pazar kültürünü çok seviyorum, bir de ege ilçesinde olunca, köylülerin kendi yetiştirdiği ürünlerin yanında çeşit çeşit otlara ulaşma imkanım var.
    pazarda, yine bir yerli tarafından tavsiye edilerek ulaştığım bir çerezcim var ki tuğba kuruyemiş'ten aldığım kuruyemişlerin en taze, en çıtır hallerini neredeyse yarı fiyatına alabiliyorum.
    pazar duası diye bir şey var. saat dokuza doğru pazarda hayat donuyor. belediye anonsu ile pazar duası okunuyor.
    tatil günlerinde adıma gelen kargo, çevredeki esnaftan birine bırakılabiliyor, ben sonra gidip alıyorum.
    burada ve çevre ilçelerde çeşitli festivaller oluyor, gitmesem de böyle etkinliklerin varlığı çok keyifli.
    yeniden 2. çoğul:
    salı günleri balık günü. balıkçılar tezgah açıyorlar ve hemen yanında balığı pişirtebiliyorsunuz. başka yerlere de götürüp pişirtme seçeneğiniz var. bol mezeli, ege'nin harika otlarının sofrayı şenlendirdiği bir rakı sofrasının tadını çıkarabilirsiniz.

    il merkezine çok yakın sayılmaz ama ilçe hayatından sıkılırsanız, hafta sonu sosyalleşmek çok da zor değil.

    edit: kelime düzeltmeleri
  • 3 yılı aşkın süre deneyimlediğim ve hiç de tavsiye etmediğim olay(zorunluluk dışında). imkan varsa merkezde yaşayıp gidiş-geliş yapmak zahmetli de olsa akıl ve ruh sağlığını korumak için gereklidir.

    yapacak hiç bir şey yoktur ilçede zaman geçirmek için. insanları köy ve kent arasında kalmış şehirde nasıl yaşanır, neden yaşanır bilmezler. en kurumsal görünen yerler bile öyle değildir.
  • 3000 nüfuslu bir ilçede 18 yaşına kadar yaşamış birisi olarak söylemeliyim ki köyde yaşamaktan daha iyidir en azından 11 -12 lere kadar açık bir yer bulabilirsiniz.
  • ilçesine göre değişecek durumdur.
    aklıma şu fıkrayı getirdi.
    adamın biri oğluna:
    bu kadıköy’e köy deyip de kırşehir’e şehir diyenin taaa gelmişini geçmişini sikeyim demiş.
  • allah düşürmemiştir beni, düşenleri de allah kurtarsın demek istediğimdir.

    iş nedeniyle gelip en başta niyetlendiysem de iç sesimi dinleyip gerekirse 1 saat erken kalkar 1 saat eve geç gelirim dedim ve iyi ki de öyle yapmışım.

    gözlemlediğim kadarıyla kalanlar iyi bir birikim yapsalar da yaş ilerledikçe hem çocuklarının eğitimi hem de harcayamadıkları paraları, allahın unuttuğu yerdeki gecekondudan bozma evlerin tapuları kocaman bir pişmanlık yaratmış vaziyette. yaşınız gençse kendinizi geliştirmek için iyi bir fırsat gibi görünse de bataklık misali fazla rahatlık sizi dibe çekmeye devam edecektir.
  • üşengeç ve tembel yazar beyanı..

    tek başına yapılabilecek bir sürü aktivite varken bir çoğumuz aktiviteyi sadece kafe'de arkadaşıyla oturup dedikodu yapmak sanıyor.

    bisiklet alıp bisiklete binebilirsin.
    trekking yapabilirsin.
    koşu veya yürüyüş yapabilirsin.
  • sosyal tüm faaliyetlerden uzak durmaktır. çünkü sosyal faaliyet yoktur. mal gibi evde tıkılı kalırsınız.

    ilçe derken istanbulun ilçelerinden bahsetmiyorum. anadoludaki herhangi bi şehrin merkeze 90 km uzak olan ilçesinden bahsediyorum.

    '' aman ya ne olucak hafta sonları kendimi merkeze atarım'' diye düşünüyorsanız sıçtınız. hafta sonu merkeze gidemezsiniz yollar kapalı olur.
hesabın var mı? giriş yap