• şimdi türkçe'nin muhteşemliğine şahit olun. yazık ki, bu tür kelime türetme usulü unutulmuş:

    geriye doğru > kaçmak

    ileriye doğru > koçmak/koşmak (koç da aynı kökten)

    yukarıya doğru > kuçmak/uçmak (kuş da aynı kökten)

    yana doğru > keçmek/geçmek (geçit ve keçi de aynı kökten)

    aşağıya doğru > köçmek/göçmek (köçek ve göçük de aynı kökten)

    ****

    geriye doğru > çekmek

    ileriye doğru > çakmak, çokmak/çomak

    dışarıya doğru > çıkmak

    aşağıya doğru > çökmek (çökelek, çökelti)

    ***

    takmak

    tekmek/tekme

    tikmek/dikmek(diken)

    tokmak

    tökmek/dökmek

    tükmek/tükürmek

    ***

    geriye doğru > sakmak(saklamak)

    zemin üstünde sıçramalı > sekmek

    dışa doğru, içeriye > sokmak

    içten dışa > sökmek
  • şoför sözcüğü fransızca'da ısıtan kişi anlamındaki chauffeur sözcüğünden gelir. çünkü ilk arabalar buharla çalışıyordu ve öncesinde ıstılması gerekiyordu.

    eşofman (échauffement) sözcüğünde bu fiil vardır. spordaki ısınmadan dolayı. banyodaki şofben (chauffe-bain) sözcüğünde de bu fiil kökü bulunur.
  • eski türkçede yanmak (geri dönmek, tekrar etmek) diye bir fiil vardı. bunun alev almak olan yanmakla ses benzerliği hâriç bir ilişkisi yoktur.

    bu kökten türeyen yankı, (sesin geri dönmesi), yansıma (ışığın geri dönmesi), yanıt (verilen soruya cevap vermek, dönüt), yeni (geri dönen tekrar eden örneğin: yeni ay yani tekrar görünen geri dönen ay) türemiştir.

    yunus emre: "ben yürürüm yane yane." derken belki de yanarak aramak değil de döne döne aramak, her yere bakmak demek istemiştir.

    edit: kaynak, nişanyan sözlük
  • ilginç mi bilmem ama benim en sevdiğim bağlantıyı yazayım.

    ultracrepidate: ingilizce "eleştiri yaparken haddini aşmak, bilmediği konuda ahkam kesmek" anlamına gelir. kelimenin kökeni latince'ye, "sutor, ne ultra crepidam" ifadesine dayanır. bu ifadenin arkasındaki hikaye ise şöyle:

    antik yunan medeniyetinin meşhur ressamlarından biri olan apelles, eserlerini halka açık sergiler ve sergi sırasında insanların eleştirilerini dinlemek için bir köşeye gizlenirmiş*. işte günlerden bir gün, sergiye gelen bir kunduracı (sutor), resimdeki figürün giydiği çarıkların (crepida) hatalı resmedildiğini ve olması gerekenden daha az halkaya sahip olduğunu belirtmiş. "ölsem cenazeme kim gelir acaba?" gibi fantezileri olan hafif ergen arkadaşımız apelles, duyduğu bu eleştiriyi hemen dikkate almış ve hatayı düzeltmiş. görüşlerinin dikkate alındığını görünce gaza gelen kunduracı abimiz ise, "ya bu bacak da olmamış sanki" gibisinden bir şeyler diyerek olayı uzatmış. ikinci eleştiriyi yersiz bulan ve kaldıramayan apelles sinirlenerek, "kunduracı, sen çarıkların ötesine geçme" (sutor, ne ultra crepidam) diye laf etmiş. neticede, tarihteki ilk ultracrepidarian * * olan bu kunduracı kardeşimiz sayesinde bir deyim yaratmayı başarmış.

    (bkz: çizmeyi aşmak)
  • italya'nın en büyük futbol takımı juventus'tur ancak italyancada j harfi yok. e nereden geliyor bu isim?

    roma mitolojisinde juventas, gençlik tanrıçasıdır. italyancaya ise "gioventu" olarak geçmiştir. ingilizcede de latince kökenli "juvenile" olarak biliyoruz. fakat asıl ilginç olan, kelimenin farsçadaki karşılığının civan kelimesi olması.

    koca juventus, bildiğimiz civan delikanlı demektir, hatta gençlerbirliği'dir.

    debe edit'i: kaynak vermem gerekirdi, entry'nin çıkış noktası twitter calciolog hesabıdır.

    https://twitter.com/…tatus/1772000804989268180?s=19
  • farsça kökenli "rast" sözcüğü "düz, doğru ve sağ" anlamlarına gelir. rast sözcüğü günlük hayatta sıkça kullanılan "işin gücün rast gelsin" ifadesiyle de karşımıza çıkar. bu ifafedeki rast da "doğru, düzgün" anlamına gelir. sağ sözcüğü de ikinci anlam olarak bu ifadeyi tamamlar. rastlamak sözcüğü de buradan gelir.

    ingilizcedeki "right" sözcüğü de bu dilin akrabası olan farsçadaki ile aynıdır. aynı anlamlara gelir. yani "all right" nasıl ki "her şey tamam, yolunda" anlamına geliyorsa, aynı zamanda yön olarak "sağ"ı karşılar.

    yine farsça kökenli "çap" sözcüğü de yukarıda bahsettiğimiz rast sözcüğünün anlamsal olarak karşıtıdır. yani "aykırı" ve "sol" anlamlarına gelir. aslında bu iki sözcükten de anlaşılacağı üzere alışılagelmiş yola ve düşünceye "rast" yani "sağ" , alışılanın dışında aykırı düşünceye ise "çap" yani "sol" denmiştir. siyasî taraflar da böyle oluşmuştur.

    çap rast sözcükleri birleşerek çaprast yani "çapraz" sözcüğünü oluşturmuştur. çatışma, zıt yönlerde olma, eğik olarak birbiriyle kesişen, çift taraflı, karşılıklı anlamlarına gelmiştir.
  • son on beş yılda önce ekranlarda başlayan herkese "sen" diye hitap etme modası artık hiç tanımadığınız kişilerden gelen iş e-maillerine ve otomotiv sitelerinin müşteri temsilcilerine kadar yayıldı. türkçenin karakterine uymayan bu hitap şekli amerikan özentiliğinden ve ingilizcede sen/siz farkı olmamasından kaynaklansa da, kulağıma son derece laubali geldiğinden her seferinde tepki gösteriyorum.

    ama ingilizcede aslında sen/siz farkının kaybolması sanıldığı kadar eski değil. eskiden, özellikle yorkshire gibi kırsal bölgelerde "sen" için "thou", "seni/sana" için "thee" kullanılırken, "you" sadece siz/sizi/size" anlamında kullanılırmış. ingilizce incil veya eski metinleri okuyanlar bu kullanımları zaten tanıyor, almanca bilenler ise bunların "du" ve "dich/dir" ile benzerliğini fark edecektir.

    1950'lerden sonra ise bu thou/thee kullanımı artık eskiyerek terk edilmiş. anglofon dünyada da insanlar bu durumu kendi aralarında tartışmıyor değiller, özellikle de çift dilli olanlar. hatta you ile hitap şeklinin, özellikle ön adın kullanımıyla birleşince yaşlı veya mevki sahibi kişilere yönelik olarak uygun düşmediğini hissedenler de az değil. bunlar "you ile birlikte hiç değilse mr/mrs bilmemne deyin" şeklinde önerilerde bulunuyorlar. açıkçası ekranlarda her konuğa, örneğin gülay afşar'ın yaptığı gibi kırk yıllık okul arkadaşı havasında "fazıl, sen" filan denilmesi kulağımı çok tırmalıyor, bunu sunucunun kendisini ünlü konuğu düzeyine yükselme çabası gibi algılıyorum.

    ha, bir de bunun tam tersini yapanlar var, örneğin büyük ölçüde fransızlar, kısmen de almanlar karşıdakine ön ismiyle hitap etse de ardından "siz" hitabıyla "vous/sie" deme huyuna sahiptir ve başta yadırgamış olsam da büyüdükçe bu hitabın aslında gayet nazik olduğunu fark ettim. örneğin 18 yaş üstü öğrencilere hocaları bile "siz" der genellikle. hatta fransızca ve almancada birine sırasıyla siz/sen hitabını ifade eden vouvoyer/tutoyer ve siezen/duzen gibi özel fiiller bile var.

    bu kadarı bizde şart olmasa da, yine de amerikalılar unuttu diye bizlerin de temel nezaketi unutmamız gerekmiyor.

    edit: bizde "siz" kullanımının nispeten yeni olduğuna dair bir mesaj geldi. nezaket amaçlı "siz" hitabı taa orhun yazılarında bile varmış:

    (bkz: https://www.turkcenindirilisi.com/…iyla-h97527.html)
  • anadolu'da bir aşık, m.ö. 2000'li yıllarda konuşulan hitit dilinde tabletlere kalp kelimesi kazıyacaksa eğer ker ifadesini kazırdı çivilerle. sonra bu "ker" yunanca'da kardia olarak göründü. kalple ilgili tıbbi terimlerin kökeni buradan gelir.

    2000 yıl önce avrupa'da konuşulan germen dili grimm yasası denilen bir değişikliğe uğramıştı (grimm kardeşler sadece masal anlatmamışlar. aynı zamanda dilbilicimciydiler, avrupa dillerinin nasıl geliştiğini de incelemişler). bu yasaya göre -k sesi -h sesine, -d sesi -t sesine dönüştü.

    yani yunanca kard olarak bilinen kalp; flemenkce hart, isveççe hjärta, ingilizce heart olur.

    kelime yunanca'dan latince'ye cord olarak geçmişti. cord ifadesi birçok kelimede görünmeye devam ediyor.

    anlaşmazlık dis-cord; kalplerin ayrılması

    kayıt re-cord; bir şeyi kalbe geri getirme.

    ve şimdiki anlamından biraz uzak olan kredi. birine veya bir şeye sonuna kadar inanırsanız ona kalbinizi koymuş yani kredi vermiş oluyorsunuz. sonra batıyorsunuz.
  • (bkz: #94959590) sayılı entry'ye cevaben:

    "hayli" sözcüğünün kökeni arapça ordu, güruh anlamına gelen "hayl" sözcüğüdür. highly ile ilgisi işkembe-i kübra düzeyindedir.

    "culpa" yunanca değil, latince günah anlamına gelir. orijinal latincedir ve kökeni de (hatalı) dönüştür.

    baylıyorsunuz değil mi aklınıza gelen ilk ses benzerliğini etimolojik köken diye yazarak kaynaklara dayanması gereken şu başlığı sulandırmaya? bilim fakiri ülkede bilimsel düşünce beklemek hikaye tabii...

    edit: ilgili entry uçmuş, iddia şöyleydi:
    (bkz: https://eksiup.com/p/k91027398ut4)

    debe editi: şu talanı da gözden kaçırmayalım, biz bittik, onlar bitmedi:
    (bkz: #94604427)
  • eski eserlerde (bkz: müellif) eserini yazarken izahata ihtiyaç duyduğu hallerde eserin kenarına (bkz: derkenar) denilen notlar yazardı. soruyu arapça "lâm" harfiyle, kendi cevabını da arapça "cim" harfi ile kodlayarak belirtirdi. arapçada caiz değil (dinen uygun değil) anlamına gelen bu kısaltma lam ve cim kelimelerinden oluşmaktadır.

    lam ve cim harfleri yoksa; öyle açık bir kitap yazmış ki, sorgusuz ve sualsiz, kesin, değişmez, gayet açık anlamında "lâmı cimi yok" demişler.

    edit: bazı doğu edebiyatı eserlerinde "sual" kelimesi yerine arapçada, "sual sözcüğünün son harfi olan lam , "cevap" yerine ise "cevap sözcüğünün ilk harfi cim harfi" yazılırdı. doğu edebiyatında kelimenin ilk veya son harfini koymak bir gelenek, bir sanat türüdür. yani metinde lam cim yok ise metin gayet anlaşılır demektir.
hesabın var mı? giriş yap