• tam olarak doğru bir sorunsal. gerçek olan şu ki, aşkta insanlar nadiren eşit ölçüde seviyorlar. bir taraf diğerini her zaman biraz daha çok sever… ve bu nedenle aşkta her zaman biraz acı vardır.
  • bir hint atasözü "aşkta kalplerden biri daha soğuktur" der.

    çok sevildiğinizi bilirsiniz de hiç bir zaman o sizi, sizin onu sevdiginiz kadar sevemez. sizin aklınıza gelen incelikler onun aklına gelmez. o sizin kadar yaratıcı değildir ya da belki sizin kadar çaba sarf etmiyordur küçük anların daha mutlu geçmesine...

    kimi zaman sonra o ilişki bittiğinde "sevil de sevme, aglama aglat, yoksa zehr olur bu tatlı hayat" tadında şarkıları lay lay lom diye söylerken bu sefer karşınıza sizi çok seven, size deli gibi aşık birisi çıkar. sesinizi duymak icin ruhunu teslim ediyordur, size sürprizler hazırlamak icin didiniyordur, kıçını yırtıyordur sizi mutlu etmek için tabiri caizse...

    bu durum size birşeyi hatırlattı di mi? eski ilişkinizde sizin tavrınızı... peki ne oldu? o zaman kalplerden size ait olmayanı soğukken artık size ait olanı soğuk. yani değişen bir şey yok. sadece artık bu yeni ilişkinizdeki partneriniz sizin bi önceki ilişkide hissettiklerinizi hissediyor.

    binlerce yıllık felsefe yine kendini dogruluyor. askta kalplerden biri hep digerinden soguk oluyor. digerinin kalbini titretiyor.
  • bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
    " o olmazsa yaşayamam." demeyeceksin.
    demeyeceksin işte.
    yaşarsın çünkü.
    öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
    çok sevmeyeceksin mesela.
    o daha az severse kırılırsın. ve zaten genellikle o daha az sever seni, senin o'nu sevdiğinden.
    çok sevmezsen, çok acımazsın.
    çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
    çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, kartvizitini...
    hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin. senin değillermiş gibi davranacaksın.
    hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.
    onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın. çok eşyan olmayacak mesela evinde.
    paldır küldür yürüyebileceksin.
    ille de bir şeyleri sahipleneceksen, çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
    gökyüzünü sahipleneceksin, güneşi, ayı, yıldızları... mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
    "o benim." diyeceksin.
    mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir şeylerin... mesela gökkuşağı senin olacak.
    ille de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.
    mesela turuncuya, yada pembeye. ya da cennete ait olacaksın.
    çok sahiplenmeden, çok ait olmadan yaşayacaksın.
    hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi, hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
    ilişik yaşayacaksın.
    ucundan tutarak...

    'can yücel..
  • durum: eğer çok seven taraf, çok sevdiğini bariz belli ediyorsa gerçekten de sorunsaldır. çünkü karşı taraf ilişkide bütün dizginleri eline almaya başlayacak ve haliyle de sıkılmaya başlayacaktır.

    ideal ilişki: en uzun ve güzel ilişkilerin, birbirine her açıdan denk partnerlerce yaşandığı bir gerçektir. yani anahtar kelime denk olmalıdır taraflar, en önemlisi sevginin miktarı bakımından.

    küçük bir örnek: size (aşırı sevgisinden kaynaklı) sürekli nerdesin, napiyosun diye baskı yapan, 'seni seviyorum, sensiz yapamam' söylemlerinin dozunu kaçıran partner, haliyle siz farketmeseniz bile sizi geri itecektir, bi noluyoz lan durumu yaşatır illaki. sonra ona üstten bakmaya başlarsınız bu da ilişkinin geleceğini kötü yönde etkiler.

    yapılması gereken:insanların farklı mizaçda olmasından kaynaklı mutlaka sevginin boyutları farklı olacaktır. yapılması gereken, it gibi seven taraf olsanız dahi kendinizi dizginlemeyi bilmelisiniz. yani üzgünüm ama bu çok seven bedevi taraftayken, daha az seviyormuş rolü yapmalısınız.böylece ilişkide taşlar yerine oturana kadar partnerinizdeki sevgi miktarını artırırsınız.

    iddalı cümleler: bence ilişki ne kadar reddedersek reddedelim tamamen birer taktik savaşından ibarettir. kaybeden taraf terkedilir ve aşk acısı çeker. doğallık konusunda aklınızdan geçenleri duyar gibiyim canlar, üzgünüm bende isterdim ama doğallık anlık mutluluklardan başka bi boka yaramıyor.

    imza: merhemi olmayan kelden kucak dolusu sevgilerle...
  • 'daha fazla' denmiş. demek ki ''ölçülebilirlik'' gibi bir kriter söz konusu. sormasıdır: eşit sevme noktası diye bir şey var mıdır? varsa nasıl tespit edilebilir? sevgi ölçme birimimiz ne ve hangi eksen üzerinde ölçüyor? zaman? emek? para? karma? kümülatif?

    derdin belli, derdin sevilmemek. daha az falan değil. bildiğin, düz sevilmemek. orada ilişkide bir tarafın sevmemesi sorunsalı diyebiliriz. o da sorunsal falan değil, sorun. bunu böyle kabullenin, devam edin.
  • askin kaybettirdigi subjektiflik sonucu nedense genellikle iliskinin bitiminde zikredilen durumlardan biridir. talihsiz bir soylemdir. cunku sevginin azinin cogunu olcme yontemi yoktur, dolayisiyla "ben seni, senin beni sevdiginden daha cok sevdim" diyen kisiye soylebileceginiz birsey yoktur, kalp kirici, haksiz bir soylemdir .

    belki soz konusu olan sey sevginin ifadesi, incelikler jestler veya duskunlukle ilgilidir. bazi insanlar duygularini net, disadonuk yasarken digerlerinin icinde firtina kopar, kimsenin haberi olmaz. ya da kimi zaman yapilan oyle jestler, incelikler vardir ki, karsinizdaki kisi farkina varmaz ama bunlari yapmak sizin icin sevdiginiz kisiye gosterdiginiz ozenin ifadesidir.

    durgun cok konusmayan, hayati farkli karsilayan insanlar ne yazik ki duyarsiz, taskalbi olmakla suclanirlar, belki farkliliklari sadece hissettiklerini gosteremedikleridir.

    zikredilen ve kalp kiran bu tumcenin altinda aslinda, "sen beni, benim istedigim gibi sevemedin" "sen benim istedigin gibi sevgini ifade edemedin" "sen, sevgini sence yasadin, sen sevgini kendince ifade ettin, ben bunu istememistim" "sen, sen oldun oysa ben senin benim hayallerimde yasattigim kisi, dogru insan, olmani ummustum" "dogru yerde dogru tepkileri veremedin" "senin onceliklerinin basinda ben gelemedim" "ben hayatinin merkezi olamadim" gibi dusunceler yatar.

    ne kadar haksiz, ne kadar kalp kirici dusuncelerdir bunlar. bu dusuncelere belki soylenecek tek sey vardir, "sen beni hic sevmedin, sen kafandaki, hayal ettigin insani sevdin"
  • konuyla ilgili olarak, marcel proust da şöyle der bir yerlerde :

    "ayrılık sırasında şefkatli olan taraf aşık olmayan taraftır."

    bireyin manevi gücünün ve kendi maneviyatının yıkıcısı olma becerisinin maksimum değerlere çıkmasına neden olan sevgi verme süreci, verilen emek iadeli taahhütlü olarak geri döndüğünde eldeki tek çare şefkat ve saygıdır. daha doğrusu sığınılabilecek tek liman. zira her ne kadar insan bu yöntemle karşıdaki şahsın erdemlerini onadığını, ve çektiği acının saygı ve şafkati ile bir nebze olsun hafifleyeceğini düşünse bile, çok susanılan bir anda verilen bir bardak su olduğunu sandığı bu şeyler aslında, kalenin ana kapısına dayanmayı son çare olarak görmüş çaresiz askerin üzerine dökülen kızgın yağdır.

    "seni sevmiyorum" deyiniz..

    en azından kendine duyduğu saygıyı kaybetmez. saygınız ya da şefkatiniz olsa olsa koltuk değneği olacaktır çünkü.
  • hiçbirşeyin hiçbir zaman, hiçbir şekilde ilahi dengede aynı anda bulunamadığı hayatın içinde özellikle sevmek duygusunda aranmasının imkansızlık harici bir sonuca ulaşacağı sanılmayan, gerçeklik olarak algılanmasında sonsuz yararlar telakki edilen durum.
    hiç kimsenin başka bir kimseyi severken dengeyi mihenk taşı olarak almaması fikrinin gerçekliğini hatırlatıyor bir yandan da.
    aşk bir soru işareti değildir.
    bir nokta bile değildir.
    aşk sadece boşluğa fırlatılmış bir ünlemdir.
    öncülsüz.
    ardılsız.
    öylesine.
  • daha cok seven daha cok uzulecektir. bu duzeyin e$it olmasi beklenemez. doga kanunudur, katlanilasi ve kabullenilesidir.
  • kanıksanması gereken hadisedir zira bir ilişki içindeki iki insanın birbirini aynı yoğunlukla sevmesi mümkün değildir. karşı tarafı daha çok düşünen, kaybetmemek için daha çok çaba sarfeden, daha çok birlikte zaman geçirmek isteyen, daha çok fedakarlık yapan, daha çok katlanan, daha çok daha çok daha çok...ne varsa yapan taraf şüphesiz ki, daha çok seven taraftır. fakat genellikle gün gelir bütün bu ''daha çok''lardan bunalan taraf ''sikerim böyle aşkın ızdırabını'' der ve başka ilişkilere doğru yelken açar. geride bıraktığı kişi ise, artık daha çok sevilmeye öylesine alışmış, öylesine şımarmış, öylesine dötü kalkmıştır ki; uzun zaman toparlanamaz.
hesabın var mı? giriş yap