• hobimdir. 1.geleneksel ilişkinin bittiğini anlamama şenlikleri kapsamında, hislerim kuvvetli olsa da aklım inatla bastırır; salağa yatar. reddeder çünkü. o yüzden, muhakkak karşılıklı oturup "olmuyor; bitti" diye konuşmamız ve kapanışı yapmamız lazım. sonrası depresyon ve istiklal marşı.
  • olur bazen..

    bak şimdi, çok eskiden çok sevdim ben.. niye nasıl bilemedim, zaten bilemememden galiba.. gözlerime baktı ve ben sevdim, sadece bunu biliyorum.. ben hayatımda en kez* onu sevdim, yani sevmişim onu anladım, anlıyorum, yani anlarım hep.. ve sevildiğimi çok güzel kez de duydum onun ağzından.. hatta romantik filmlerde bile raslamadığım kadar en güzel milyon kez.. inandım.. biri sana merhaba adım bu derse tanışırken inanmaz mısın sen; gözlerimin içine aşkla bakınca, gözleri yaşararak beni kaybetmekten korktuğunu söyleyince öyle inandım.. çok güzel değilim ben, çok öyle kaybedince bulunmaz cinsten değilim.. bak bundandır biraz da inanmam, kendini bilmekten.. ne faydası olduysa?
    sonra birgün dedi ki bana, sana itiraf etmem gereken bişey var.. benim birisi var, şu kadar zamandır birlikteyiz.. nasıl dedim, bir hikaye anlattı kahramanı o ve başka bir kadın olan, uzak mesafe ilişkisi.. ağlamayarak dinledim, zordu.. kolaylaştırdı yüzüme bakmayarak; hızlı kısa cümlelerle, kısık sesiyle, duruşuyla.. peki dedim, öldüm söylerken bunu ama dedim, "ben giderim".. dersin sen de yaptığım erdemli değildi, sadece bilen olarak yapmam gerekendi ve galiba yapmam istenen de.. o kızın "benden haberi bile yok", severek bekliyor olmalı.. film olduk amınakoyim durduk yere.. yuva yıkan kadın oldum, neden, suzan avcı oldum ben.. dedi "git tamam", içim oyuldu o söze.. kalkınca düşmezmişim gibi çantamı alıyordum, hırsla değil, hırsla çekip gitmeler tepkini o an göstermeler pek bana göre değil, zaten kimseyi suçlamak değiştirmez o anın acısını be.. ama bir kez, üstelik bu kadar haklıyken kız di mi bağır çağır, olayı dramatikleştir tokat at herkesin içinde.. ağlamıyorum da hayır, ağlayamıyorsun, ya da ben yapamıyorum. gitsem, çıksam, görmese beni ağlayabileceğim; bulurum bir duvar dibi, kimse görmez beni ben de kimseyi, o zaman doyarım ağlamaya..
    tam hoşçakal derken, suçu paylaşır gibi yüzüne bakamazken: "ama bir sorunumuz var ki ben seni seviyorum" dedi.. cümlesinin sonu bu olmamalı ya.. gidemezsin arkadaş artık.. zaten elim onda olmuş.. sorun olmasını duymazsın o an.. seni seviyor ya.. dedi ya.. elini tuttu ya.. çakılırsın o koltuğa.. "onu" dersin, gözünde ışıklı soru işaretleri.. bir an pokemon olursun.. beni seç beni seç.. seçse bitecek, senin ya onunsun ya geçecek (sanki?).. halbuki öteki, bilmiyor bile.. ben olsam ona giderim.. ama sorunum ya, gitmedi o da.. dedim de "pokemon gibi hissediyorum, beni seç beni seç der gibiyim, bu nasıl bir hastalık?".. bunları yaşattığı için özür diledi, hep dilerler; ne zaman ağzınıza sıçsalar, ne zaman çok üzseler hep dilerler, sağolsunlar.. ve biz devam ettik, çünkü o da benden ayrılamıyor, ayrılık fikri nefessiz bırakıyor onu.. öyle dedi inandım ben, istedim inandım..
    gece üç birlikteyiz, ayrılıp evlerimize gidemiyoruz.. dört: afrodizyak etkisi yapıyor, uykum arası okuduğım parmak ucundan gelen birlikte uyanmayacağı için duyduğu özlem cümleleri.. sabah oluyor aradım, uyuyordur hala ya, görür diye günaydın yazdım.. öğlen, hala mı uyanmadın? ben de özledim.. akşam, neden bu sessizlik?
    olmadı di mi?
    konuşalım dedi sonra, hediye paketi gibi hazırlandım erkenden o gün.. saatlerce haber gelsin diye bekledim, mal olduğumdan tam da ben gibi.. ayrılacak benden, hani duyacaksınız, biliyorsunuz, ama görmek istersiniz bir, son kez.. o gün gece yarısına kadar bekledim işten çıkmasını, işteydi açamadı ya aradığımda, yoldaydı görmedi ya..
    o gün ilişkimin bittiğini anlamam böyle beklenmişti benden.. arkadaşlarım en orospu çocuğu soslu cümlelerini ona kurdu, hala da adını ansam, onun için acısam kurarlar..
    zaman geçti ama geçer hep, sonra oldu.. işte sonra, o arkadaşlarınız kızar, başkalarının olmamasına, geçmemesine, iyileşmemenize.. suçlu olursunuz suç da bu.. ilişkinin bittiğini anlamamak..
    yani oluyor.. olur öyle..
  • 1937 yılında chelsea ve charlton arasında oynanan futbol maçı, maçın 60. dakikasında yoğun sis nedeniyle iptal edilmiş. charlton kalecisi kaleye gelen giden kimse olmadığı halde durumun farkına varamamış ve maç bittiği halde 20 dakika daha kalede beklemiş.

    adanmışlık güzel bir özellik ancak patternde belirgin farklılıklar olduğunda, kalede bir başımıza kaldığımızda, durduğumuz yerden önümüzü görmek mümkün olmadığında gol yeme riskini göze alıp, güvenli/bildik pozisyonu terk ederek duruma daha net görebileceğimiz bir yerden, başka bir perspektiften bakmakta fayda var.

    yoksa bize ihtiyaç duyulmayan, istenmediğimiz ya da sevilmediğimiz yerde boş yere durma olasılığı doğuyor.
  • hani "kaza" olur, elin kopar. en çok kullandığın elin... sağ elin... hayata tutunduğun, her şeyi onunla yaptığın... yokluğunu hiç bilmediğin elin kopar... tarifsiz bir acı duyarsın, bitmek bilmeyecek gibi gelen bir acı... etinden et kopuyor sonuçta! zamanla azalır acı, ağrıya döner; sonra ağrı, sızıya... sızı, arada bir zonklamaya döner; sonra zonklama, zaman zaman hissedilen bir karıncalanmaya...

    aradan bir müddet geçer, kopan etin etrafı kendini telafi etmenin bir yolunu bulur. giden gitse de, kalan sağlar devam etmek derdindedir yaşama mesaisine. derken bir gün, bir çiçek görürsün. tam ona layık, onun için varolan adeta! uzanıp almak istersin, elin yok; oysa sana varmış gibi gelmişti. gittiğini unuttun, koptuğunu hatırlamıyorsun bile. tamamen kaybettiğini kavramak öyle zor ki! hep vardı, hep varolacaktı hani? "nasıl, niye, ne zaman, ne için?!" sorular, sorunlar... ne önemi varsa artık?!

    bazen anlamazsın... çünkü öyle bir sen olmuştur, öyle bir parçan olmuştur ki o; kopup gittiğine inanmazsın. gün olur da ayarsan, kavrarsan bu bitişi, karıncalanma zonklamaya dönüşür, zonklama sızıya. sızı ağrıya döner ve ağrı da acıya. öyle bir acırsın ki o zaman, zannedersin her şey "o an" oldu. üstünden onca gün, ay, yıl geçmedi sanki... anlarsın, anlarsın da geç olur. üstelik beynin her şeyi unutmak için hazırlanmaya başlamıştır yeniden...
  • çoğu insan için "ilk şokla beraber" kaçınılmaz olandır.

    tek bildiğim, hiçbir şeyin düzelmediği ve düzelmeyeceği; ister sana tapmış olduğunu düşün ister onun hayatının anlamı olduğundan emin ol. ister onsuz nefes bile alama, istersen "ya benim olsun ya da kara toprağın" de, bunu bile de yani. ama şundan emin ol ki faydası yok, hepsi eskidendi, çok eskiden..

    çok insan gezdim, çoğunun hayatında "dert ortağı", "sırdaş", "akıl alınacak arkadaş" olarak var oldum, kız ya da erkek, fark etmedi "arkadaşlık" benim için. erkeklerden çok çok "az tanesi"nin hayatında "sevgili" oldum, onlar da benim hayatımın hoş anıları olarak kaldılar; herşeye rağmen.

    dinledim, anlamaya çalıştım, yargılamadım mesela kimseyi, nasıl oluyordu kavramak istedim bu süreci. ve edindiğim bana göre en net ve değişken olmayan veri; "ilişkilerin başlangıçları" ve "bitişleri" çoğu insan için "ani" olduğu. ve tam bir * ruh hali söz konusu şaşırtıcı şekilde.

    başlarken manik bir hal, bilimsel olarak da açıklanan* aşık olanların yoğun olarak salgıladığı dopamin hormonu, aşık olduğunuz insanla sürekli görüşme isteğinizin aslında "özleminizin" ve odaklanmanızın sebebi. işte bu durumda hassas oluyoruz, algılarımız tamamen açık oluyor ve karşı tarafın dopamin miktarı ve ya kişilik farklılığı nedeniyle o an fark ettiğimiz herhangi bir olumsuzluk bizi depresyona sokuyor.

    biterken tam tersi bir mekanizma söz konusu. bu yüzdendir ki; ayrılığın ilk aşaması manik sayılabilecek kadar rahatlatıcıdır sorumlulular yok, aramak yok, ağlamak yok. birden dank eder ama, "nerede?" ile başlayan bir dizi soru, en sonunda "neden gitti?"ye varır. işte tam burada depresyon süreci başlar ki sanırım bu yaşanan ilişkinin süresi ya da yoğunluğundan ziyade "planlanan ama yapmaya vakit kalmayan şeylerin çokluğu-azlığı" ve / veya "ilişki süresince yıpranmanın azlığı- çokluğu" ile sırasıyla ve doğru orantılı.

    misal ilişkisinde yaşamaları gerek daha çok şey kalan bir çiftin ya da ilişki boyunca hiç bir sorunun farkına varmamış veya sorunu umursamamış insanların -farkında olup üzülenler genelde ilişki boyunca türlü yollar dener ve başarısız oldukça hem üzülür hem de mantıklarını devreye sokmaya başlarlar yani aşkı bitirirler- daha çok üzüldükleri ve cidden kabul edemedikleri bir süreç "ayrılık sonrası".

    bu kadar açıklamadan sonra "ee sonuç?" derseniz; tüm bu açıklamalar ilişkiye başlamadan önce bilinmesi gereken ve ona göre tedbirli olmayı şart kılan açıklamalardı. bu açıdan ayrılık sürecine girmiş insanlar için denecek şey; bu sürecin çok normal olduğu, ve ne olursa olsun her ne kadar içerisinde farklılıklar çokça bulunsa da özünde maalesef " her ilişkinin aslında aynı olduğu ve aynı şeyleri gerektirdiği" nin unutulmaması gerektiği.

    siz ne ilk ne de sonsunuz, acıtıyor biliyorum..
    ama zaten o da ne ilk ne son olacak? aptal olmayın.

    ve düşünün ki ben dahil o kadar çok insan var ki hayatında en az bir ayrılığı kabullenememiş, sorgulamış, hatta tekrar denemiş belki. ve çoğu istenilmeyen şekilde sonuçlanmış.

    kabullenmekten başka çare olmadığını ilk günden kendimize söylemeliyiz, kanatsa da, uyutmasa da, ıslatsa da yastığınızı, arkadaşlarınızı bıktırsa da sizi dinlemek; kabullenmek ancak böyle oluyor. ama oluyor.

    insanoğlunun sahip olduğu en güzel yetidir unutmak; unutuluyor, tamamen olmasa da sadece ufak ufak hoşluklar kalıyor. onlar da kalsın zaten, "sizin" çünkü onlar, siz yaptınız o anıları.
  • ben sahsen kendim 6 ay boyunca hic anlamamistim yani halbuki cocuk beni hic aramiyordu falan bende aramiyordum ne bileyim rahatsiz etmek istemiyor heralde diye dusundum. ay ne bileyim ben hic konusmadik ki iliskimiz bitti diye. hala suphelerim var gerci de yani 2 sene oldu ya bitmistir heralde. yani bitti bitti baska iliskilerimiz var simdi.
  • ilişkiyi kafasında bitirenin çok iyi rol yapmasıyla mümkün olabilir belki . aksi takdirde seven ve sevdiğini tanıyan bir insan bittiğini anlar , bakışlardan, dokunuşlardan ya da dokunmayışlardan, sesten her şeyden vallahi de anlar. anladığıyla kalmaz bitirdiğini ilan edemeyen bitmemiş gibi yapmaya devam korkağa itiraf da ettirir. kendi ipini kendi çeker... *
  • iki tarafın da anlamadığı durumlar çok oluyor evlilikte/uzun vadeli ilişkide.

    alışkanlık, statükoculuk; mevcut düzeni bozmanin kimsenin işine gelmemesi gibi sebeplerden bazen iki taraf da anlamıyor/salağa yatıyor belki çok derinlerde.
    seks bitmiş, paylaşım bitmiş, sevgi bitmiş, her şey bitmiş, ama kimse kalkıp gitmiyor.

    ama "evlilik çok reröre" gibi bi moddalar da genellikle. "amaaan evlilikler/ilişkiler uzun vadede hep böyle zaten" kafası oluyor.

    değil canım. değil arkadaşım. sen görmek istemiyorsun.
  • bazen anlaşılmaz kardeşler; kendinize yüklenmeyin bu kadar ne olur. bazen sizin kıt anlayışınızdan değil, karşınızdakinin yetersiz tutarlılığından, yanar dönerli tavırlarından, maskesi her daim başarılı olan kalbinden, bakışlarından ve noktası asla konmamış ifadelerinden kaynaklanır.
  • kendini kandirmaktir. su versiyonu da vardir..

    hani seni aldatti ya, yalan soyledi. bir suru soyledi hem de bir iki beyaz da degil. sen bunu fark ettigin icin kendini suclamayi bile basardin, arkasindan soylenenlere, aciklamalara inanan bir insansin cunku. iki opucukle falan kandiriliyorsun.
    seni seviyorum cumlesine, senin onu sevdigin kadar anlami yukleyen bir salaksin.
    o senden ayrilmayacak tabii ki, bir daha nerde bulsun senin gibisini.. senin iliskinin bittigini anlayip terk etmen lazim ama artik. yoksa paranoyak, ozguveni yerlerde, onu birak kendini sevmeyen bir insan haline geleceksin.

    hadi is basina.
hesabın var mı? giriş yap