• kendine bir şekilde jeff murdock’ı örnek alanlar, beni, daha doğrusu bu yazıda anlatmak istediğimi daha iyi anlayacaklar, bundan eminim. 80lerde çocuk olup da tavuk götü saç modeli ile kız tavlamaya çalışanlar ise anlamaktan öte o günlere okkalı bir küfür bile sallayabilir.

    ergenliğinizin ilk yıllarındaysanız ve emokidlik size doğal olarak çok yakışıyorsa –ki zaten o güne kadar başka bir seçim şansınız olmamıştır- yıllar sonra “içimizdeki badaklar” muhabbeti geçen her ortama göğsünüz kabararak -carmina burana eşliğinde ve hatta sis efektleri ile desteklenmiş bir ambiansta- gireceğinizi o yıllarda bile tahmin etmiş olmanız gerekir. mamafih, ben etmemiştim.

    efendim, ben, bu zirzop bünye, 657ye tabi bir memur çocuğu insanımdır, kendi zevkime göre ilk ayakkabımı lise yıllarında kendi paramla çalışıp aldığımı sözlüğün birkaç köşesinde daha önce belirtmiştim (bu duygu sömürüsü pek işe yaramamıştı, bir de şimdi selam ediyim şu sözlüğün hatunlarına). nihayetinde en yakın arkadaşım domdom’a “vaay ayakkabılar süpermiş lan” diyerek de herhangi bir cins-i latifin gözünde bir yere varabileceğimi pek sanmıyordum. varamadım da zaten. gün fm de henüz açılmadığı için geyik yapabilme yetim yerlerde sürünüyordu. geriye sadece tipten kazanma ihtimali kalıyordu ki; yarım burhan çaçan kıvamında ve boy sırasında en önde olduğu için istiklal marşı söylenirken sesini müdüre duyurmak zorunda olan bir pigmeyi hangi kız ne yapsın? bir mucize lazımdı yani, şu lessie’li, bucky’li, harika köpekli amerikan filmlerindeki çocukların başına gelenler gibi. ama ben o aralar mahallenin köpeklerinden kaçmak için eve, yolu bizim evin önünden geçen kimya hocamla dönüyordum. o yıllarda köpeklerden kurtulmanın bedelini, üniversitede kimyayı 3. seferde geçerek ödedim, dersten nasıl tiksindiysem (ilk ikisinde derslere giremedim, yaz okulunda devam mecburiyeti aramayan bir hoca geldi, geçirdi sağolsun).

    derken bir gün o az önce bahsettiğim mucize gerçekleşti (hayır babam bana köpek almadı). okula yeni bir kız geldi, ceren (ceren isminin sözlükteki popülaritesini kullandığımı sanmamanızı hatırlatıyım öncelikle). asker olan babasının tayini doğuda bir yere çıktığı için anneannesinde kalıyordu abisi ile, bizim eve de çok yakındı evleri. neyse, nasıl olduğunu ben bile hatırlamıyorum ama ben ve ceren aklımın kavramadığı bir hızda yakınlaşıyorduk. hatta hayatımda ilk kez bir kıza iltifat etmiş ona “papatya gibi kokuyorsun” demiştim. 12-13 yaşındaki bir çocuktan daha fazlasını beklememek lazımdı, o da bunun farkındaydı ve çok beğenmişti. bütün engelleri aşmış, hayatımda ilk kez bir kızın ev ekonomisi dersinde ödev eşim olmasından öte bir konuma gelmesini istemiştim, ve gerçekleşmişti. ta ki annanesinin evine onunla beraber yürürken unuttuğum bir detay beni alışık olduğum sona kavuşturana kadar: abisi… gördü bizi. o sırada hiçbir şey yapmadı, nasıl sevinmiştim, çocuklarımın dayısına içim ısınmıştı bir anda.

    sonra akşam oldu, abisi beni birkaç arkadaşı ile sessiz bir sokak arasında sıkıştırdı, kardeşinden uzak durmamı nazik bir dille! söyledi ve manyak herif içine çektiği sigarasını sol kolumda söndürdü. ve o akşamdan sonra ceren’den uzak kaldım ben. abisi hep civarımdaydı artık. uzak kaldık. konuşamadık bir daha. o günden beri, ne zaman bir sigara paketi üzerinde “sigara öldürür, şunu yapar, bunu yapar” diye bir yazı görsem sol kolum hafif bir sızlar benim. sigara sağlığa zararlıdır, anlarım hep.

    ama bugün, bizim semte giden otobüste gördüm ceren’i. (o beni hiç görmemişti ortaokuldan sonra ama, ben onu uzaktan da olsa gördüm, hem de birçok kez.) selam vermeden sessizce yanına oturdum, tanımadı ya da farketmedi. telefonla birisini aramış gibi yapıp sözde konuşmanın bir yerinde “papatya kokuyor burası” dedim.
    duydu, hatırlamadı. hep ayrıldığımız yerdeki otobüs durağında indi.
    bugün, sol kolum, hiç ağrımadığı kadar ağrıdı.
  • kalbinizin gercekten hangi hizla aya yol alabildigini* test ettiginiz andir. her kalp, her goz, her kulak dayanamayabilir bu sevinc yumagina. yillarin getirdigi aska olan inancini kaybetmekten sonra reenkarnasyon gibidir bu karsilasma. elbette unutulmamalidir ki tum keyif verici maddeler gibi bu karsilasma da yarattigi tum pozitif enerji patlamalarinin hemen ardindan, vucuttaki depo seratonini bir anda yaratip harcadigindan, hassas bunyeyi yorgun dusurecek ve gecici depresyona yol acacaktir.
  • kopartici anlardandir. salakca konusulur oradan buradan. hatta gider ayak, vedalasirken 'gorusuruz' bile denilir anlamin ici doldurulmadan. bu nezih olay, taraflardan en az birinin ayrildiktan* 5 dakika sonra, olayin bilincine varmasi ve basini duvarlara vurup, bir hafta boyunca da "keske sunu da deseydim, bunu da sorsaydim, onu da yapsaydim.." seklindeki regretlerinden sonra basariyla tamamlanir.
  • masumiyeti yeniden anımsamaktır; bazen bir jestten, mimikten hatırlarsınız, bazen bir gamzeden. sonra eskiden yazdığınız birkaç cümleyi yeniden okursunuz, belki yeniden yazarsınız. ne var ki cümleleriniz eskisi kadar güzel değildir; kırık, dökük birkaç şey düşer kağıda:

    hayat onsuz akıp gitti sonra; bir tek gamzelerini anımsıyorum şimdi ve ne zaman aşık olsam o gamzelerin çukuruna düştüğümü biliyorum bir de. yıllar sonra gittiğimde, bir kız çocuğunun annesininkilerin içinde kaybolan minik elleri ne kadar büyüdüyse, bir o kadar küçülmüş buldum okulumun koridorlarını. şimdi hayatın gri koridorlarında yürürken ne zaman masumiyeti düşünsem, bilincimdeki 'mağaranın' duvarına hep o ilk ayrılığın gölgesi düştü. masumiyet "söylenmemiş aşkın güzelliğiyleydi" öyleydi.
  • hayat senfonisinin ilk notasını hatırlama sonrası ara nağmelerin hepsinin unutulduğu andır
  • büyümüşüm artık, koca adamların dünyasındayım... sanki çocukken dinlediğim cinli, büyülü hikayelerin birinde korku içindeyim. bir adım daha atıp, giremiyorum kapısından içeri lanetli evin. biri yanıma gelip arkasını dönüyor ve dayanamayıp dalıyoruz içeri gözlerimiz sımsıkı kapalı. hiç açmadan çığlık çığlığa koşuyoruz... vardığımızda arka kapıya etraf aydınlanmış. dönüp bakıyorum yanımdakine; gülüyor.. "ben seni tanıyorum ama nerden?" diye sorup peşinden gidiyorum... daracık, taştan, şıngır mıngır bir sokağa girdiğimiz vakit hatırlıyorum kim olduğunu. sonra yine bastırıyor ağırdan karanlık... tam sönmeden lambalar, düşük voltajlı, cızır cızır lambanın altında yanına gidip kulağına fısıldıyorum: "arada bir hatırlayıp zihninde aydınlat beni*.. bak yine kararıyorum!!"
  • bir ömrün ilk başlangıcıdır.

    tesadüf eseri tanışmıştık bir hastane bahçesinde. elinde 2 çay dizlerine kadar gelen beyaz önlük, esmer, kısa saçlı masum yüzlü bir melek bana doğru ilerliyordu aa ne zahmet ettiniz teşekkür ederim diyerek kaptım elinden çayı o da ne hikmetse gülümsedi ne demek afiyet olsun diyerek yeni bir ilişkinin tohumlarını o an atığının hiç farkında olmadan. böyle bir tesadüfü aklından bile geçirmeyen ben basit bir harekete tav mı oldum yoksa mutluluğa bu kadar hasret miydim anlayamadım. kız ister istemez şaşırdı tabii ama o masumluğu bir ay ışığı gibi yüzüne vuruyordu. konuştuk biraz hangi bölümde çalıştığını söyledi. o yuvarlak kelimeler kuruyordu ben ise muhabbeti uzattıkça uzatmaya çalışan bir satış temsilcisiydim sabahtan akşama kadar tek bir ürün bile satamayan. 1 saatlik öğlen arasının tamamını benimle geçirmişti neredeyse. hadi ben gidiyorum hatta geç bile kaldım diyerek çalıştığı bölüme yol aldı.

    damarlarımda akan kanın hızlılığı ve yüreğimdeki kıpırtıların sesini dinleyerek 1 gün sonra çalıştığı bölüme güzel sözler eşliğinde bir çiçek yolladım ardından mesai bitiminde kapısının önünde bitiverdim. tabii kız yine çok şaşırdı. allem edip kullem edip bir kahve içmeye ikna çabalarım sonuç verdi. sanki bir nezaket abidesiydi mübarek yine nezaket gösterip kabul etti. oturduk bir mekana birer kahve söyledik. yaklaşık 10 dakika hiç konuşmadan deniz mavisi gözlerinde mavi tura çıktım adeta bu ne güzellikti yarabbim sanki bir rüyadayım garsonun boru gibi sesiyle irkildim ve öykümüz böyle başlamıştı.
  • bir ay önce karşılaşılabilecek en boktan yerlerden birinde başıma gelmiş durumdur ama karşılaşmadan öncesini anlatmakta yarar var ve baştan şunu söyleyeyim her kelimesi gerçektir.

    samsunun terme ilçesinde ilkokul beşteyken bizim sınıfa geldi, afyondan geldiği söylendi bize ve ailecek de bizim mahalleye taşındılar.o zamanlar bende bir çocukluk hastalığı: kızın sarı saçlı olması benim onu herkesten farklı tutma nedenim.bizimki de ahım şahım güzel olmamakla birlikte kesinlikle çirkin de sayılamayacak sarışın bir kız.annesini kaybetmiş babası seri evlilikler ve boşanmalar yapmakta, ailecek termeye kesin yerleşene kadar kız akrabalarında, bursa, istanbul, manisa, afyon gibi şehirler arasında sürekli yer değiştirmektedir.bir adet de başıbozuk abisi var bildiğin sokak serserisi bir gün okuldan hep beraber dönüşümüzde ''sen akıllı bi şeye benziyorsun, kız kardeşime asılan falan olursa bana haber uçuracaksın'' diye görev vermişti ve her gün okul çıkışı bizi beklerdi, benim mimlediğim çocukları döverdi bu.

    ilköğretim bu şekilde devam ederken, her ne kadar çocuk da olsam böyle bir platonik durumum oluştu şiirler falan yazıyorum onun adına paso, tabi hep gizli. derken okul bitti ben anadolu lisesi kazanmıştım, kız düz liseye kaydoldu, babama ben de düz liseye gitmek istediğimi anadolu lisesinin o kadar da uygun olmadığını anlattım dilimin döndüğünce. babamın da olaylarda hiç bilgisi yok, eğitimim için dediğimde akan sular durur. ufak çaplı bir araştırma yapmış kahvede düz lise mi anadolu lisesi mi diye akşam beni biraz dövdü sonra anadolu lisesine kaydoldum, hazırlık yılı bitti kızı sürekli görüyorum, konuşuyoruz ama kesinlikle açılma gibi bir durumum yok, o cesaret hiç yok.hazırlık senesi de öyle geçti.

    2001 de malum ekonomik kriz bizi mahvetti, mahvetti dediğim babamın fabrikası falan yok, çalıştığı bir fabrika vardı ordan kovdular, babam da o yaz bursaya taşınmaya karar verdi, gittik. üç ay sonra yalvara yakara , dayılarımın da isteğiyle kendimi termeye geri yollattım.tek amacım kıza açılmak.dayılarda kalıyorum, dayılar fakir, babam bursada tutunmaya çalışıyor, lise 1 e giden bir çocuk olarak tek gelirim en küçük dayımın çalıştığı çay ocağı.yedi gün işe gidiyorlar normalde, pazarları dayımın yerine ben gidiyorum, dayıma bir paket sigara alma karşılığında... adamdan 10 lira para alıyordum, dayının sigarayı düşünce 7 lira kalırdı, o 7 lirayı da ilk gün arkadaşlarla yerdik geri kalan günler tırt gezerdim hep.

    sene sonuna kadar yine bende herhangi bir hareket yok tabi, sonları artık öğretim yılının....
    19 mayıs hareketleri yapılacak, bunu da terme ilçesindeki tüm lise 1. sınıf kız ve erkek öğrencileri yapacak, olay da şu kızlar salı perşembe ve pazar günleri şehirdeki müsait olan bütün okulların bahçesinde, erkekler de pazartesi çarşamba ve cumartesi günleri termespor şehir stadında çalışacak. stad şehrin dışında dört kilometre yol yürüyorsun, hareketler de bildiğin mum duruşu falan var, grup halinde hocanın düdüğüyle yatmalar kalkmalar, bazı hareketlerde adam dizine çıkıyor, bazılarında omzuna basıyor kaldıracaksın adamı falan zor yani
    o zamanlar da yeni ergenleşiyorum, aşırı tipsiz, şişman bakımsız bir adamım ki bu spor hareketleri boyunca birilerini omzuna alacak olan adam benim belli bir şey.çürük yumurtalar ortaya çıkmaya başladı daha sonra sağlık raporu alanlar falan sırf bu spordan yırtmak için, hoca da bu adamları tabiri caizse eşeğin kıçına sokuyor.
    beden eğitimi dersinde yine böyle atletik sayılabilecek bir çocuk sağlık raporuyla gelince hoca bağırdı çağırdı ve beni göstererek:''ulan allahınız varsa şu heriften utanın'' dedi çocuklara.''senin de beden eğitimi notun beş olacak aslanım sen rahat ol'' dedi daha sonra bana.o olaydan sonra rapor da alamıyorum haliyle.

    bize ders, kızlara spor olduğu gün her boktan haberi olan bir arkadaş ''olooom kızlar bugün bizim okulun bahçesinde çalışacakmış'' dedi, üçüncü ders teneffüse çıktık, harbiden kızlar okulun bahçesinde, sonra onu gördüm abi kilitlendim resmen, yanında yine taa ,ilköğretimden beri arkadaşımız olan bir kızla birlikte çalışmaları yapıyorlar.gözünde bugün 5 liralık dedikleri fakirlik ve kezbanlık objelerinden sayılan bir gözlük var ama nasıl havalıydı var ya.

    sırf onu göreceğim diye o günden sonra yeminle o vücut ölçülerimle çalışmaların en istekli elemanıyım, iki hafta kala kızlarla erkekleri birleştirdiler statta antrenman yaptık , kızlar önde biz arkada.sonuç itibariyle ne antrenman günlerinde ne de 19 mayıs töreninde kızı göremedim kalabalıkta.
    şehrin meydanındaki fotoğrafçıda resimlerini gördüm sonra fotoğrafçı olacak pezo bütün kızların birer resmini çekmiş yapıştırmış, bizimkinin önlü arkalı, sağlı sollu profiller tam yedi resmini yapıştırmış cama, bir hışımla girdim içeri adam resimlerin tanesini beş liradan verdiğini genelde resmi çekilen öğrencilerinin kendilerinin aldığını ama isteyen herkese sattığını söyledi.

    çayocağından aldığım on tl ile dayıma sigara almak istemediğimi söyledim, dövdü hırpaladı biraz sigarasını aldım kalan yedi tl ile birlikte okulda en sevdiğim arkadaşıma açtım mevzuyu, çocuk da kızla tanış çıktı, kızın ablasıyla bizim çocuğun annesi dini bir dergahtan arkadaşmıymış neymiş, geliş gidiş var aralarında, anlattım ''ayarlarız ben konuşurum senin adına gerekirse onunla '' dedi, çıkardı cebindeki beş tl harçlığını da verdi bana 12 tl ile gittim fotoğrafçıya ''abi seviyorum ver bütün resimleri'' dedim '' olur mu lan amına koyim'' dedi sonra ''al hadi üç resim al sana tanesi dörtten gitsin'' dedi, en beğendiğim üç resmini aldım, okulun sonu gelmiş, yazdığım bütün şiirleri de çıkardım ortaya o bana yardımcı olacak arkadaşlayız.

    ''olur mu sence?'' diyorum '' olur lan senden iyisini mi bulacak?'' falan gazlıyor beni ama o ara o kadar tipsizim ki hani benden birazcık daha fazla çirkin biri çıkıp ''allahım beni neden yarattın?'' diye isyan etse yadırgayamazsın ,herife laf edemezsin, teselli olacak bir söz söyleyemezsin adama, o zamanlar öyle tipsizim.

    düz lise çıkışında çekti kızı kenara, bana beklememi söyledi resimleri verdi önce kızın eline sonra şiirleri, bir süre gülümseyerek şiirlere bakan kız yanıma geldi daha sonra ''sen nesin? nasıl cesaret edebilirsin böyle bir şeye? kimsin, üşenmemiş bir de şiir yazmışsın, sen ne hakla benim resimlerimi alıyorsun ordan babam alıcaktı o resimleri cuma günü saydırdı saydırdı anında gözlerim doldu benim bir yerden sonra koptum muhabbetten sonra son sözünü duydum''abim duysa öldürür seni.'' ağlamaklı bir ses tonuyla boğazım düğüm düğüm şu sözler çıktı dudaklarımdan:''abinin amına koyim.''
    ''ya öyle mi dur şu yazdıklarını göstereyim de abim sıçsın ağzına'' dedi bu çıktı hışımla arkadaş geldi sonra ''kanka kabul eder aslında da naz yapıyor şimdi biz bu işin peşini bırakmayalım, ben siniri geçince tekrar konuşurum onunla'' falan dedi tek kelime etmeden, koşarak eve geldim.

    ev telefonundan annenannemin hakaretlerine aldırmadan*babamı cepten aradım ağlayarak ''beni al baba'' dedim, hiç sormadı, dayım geldi kahveden elinde biletle, kimseye haber dahi vermeden yine anneannemin ''şunu yollayacaktım, bunu yollayacaktım neden pat diye gidiyorsun'' sitemlerine aldırmadan çıktım evden şehrin küçük terminalinde otobüsün gelmesini korkuyla sağımı solumu keserek bekliyorum. kızın abisi bir yerden çıkıp da marizleyecek korkusuyla, öyle de korkağım işte, sonunda otobüs geldi...

    ''hafif çise atan hava, bütün şehir hüzün kokuyor, mp3 ümde haluk leventin dağlar şarkısı ben bu gece ölmezsem ölmem ölmem hiçbir vakit nakaratıyla ağlaya ağlaya geldim bursaya'' demek isterdim ama değil mp3 ne alırsan bir milyoncularda satılan dandik radiolardan biri bile yok elimde yağmur falan da yağmadı tam tekerlek üstüydü oturduğum koltuk hoplaya zıplaya gelirken kemal sunalın sakar şakir filmini koydular televizyona tüm hayatım boyunca her izleyişimde her filmine gülmüşümdür rahmetlinin bir o gece gülmedim
    gözümü kırpmadan gülmeden ağlamadan ifadesiz, otobüste sallana sallana aşağıya bagaja attığım küçük valizimden farksız şekilde geldim bursaya...

    hikayenin devamında yıllar boyunca lise okul çıkışlarında babamla dökümhanede çalıştım üniversiteyi kazandım bursada bitirdim, tüm bu süreler boyunca çalıştım aynı zamanda. hep alanımla hiç alakası olmayan saçma sapan bir sürü işe girdim çıktım, kimisi çok ağırdı, o işlerin ağırlığında zayıfladım,vücut kendini toparladı biraz da en azından bugün yüzüne bakılır biri oldum.birileri de girip çıktı hayatıma ki şuan evliliği düşündüğüm bi kız da var.
    durum da iyi ama alışkanlıklar değişmedi hiç mesela annemin evde uyguladığı ekonomi politikası. bime yolladı geçen ay beni az yağlı dost marka yoğurt almam için, kendim de bir şeyler aldım, kardeşime cips falan`:patito çok güzel oluyor ben de yiyorum:)`kasaya geldim aldıklarımı koyup göz ucuyla baktım ismi döküldü dudaklarımdan gayriihtiyari.o aq ilk aşkım, platonik aşkım, termede bıraktığım kız, bursada benim mahallemdeki bimde kasiyer.

    ben adını söyleyince baktı yüzüme hemen tanıdı o da, ikimiz için de bok gibi bir durumdu, çok değiştiğimi söyledi gülmeye çalışarak, evet diye onayladım gülmeye çalışarak, öyle konuşmadan otuz saniye falan bakıştık mal gibi sonra bu aldıklarımı poşede doldurdu acemice, 11 lira 90 kuruş dedi hüzünle dışarı bakarak. bu sefer ben cebimden para çıkarmaya çalıştım, otuz saniye falan acemice parayı verdim üstünü aldım, kolay gelsin dedim teşekkür etti çıktım.

    yapımla alakalı galiba o bimdeki karşılaşma termedeki son günümden daha kötü hissettirdi bana, kötü bir tecrübeydi
  • striptiz kulubunde dans eden bir kizla karsilastiginizda, gercekten insani zor duruma düsürüyor. heleki o sehre bir haftaligina gelmisseniz, hayat hikayesini dinledikce iciniz parcalaniyor, dusundukce icinizde buyuyor, hayatinizin geri kalan zamaninda unutmaniz imkansizlasiyor, hayat anlamini yitiriyor
  • onunla değil de kankasıyla karşılaştım ahdhdh
hesabın var mı? giriş yap