• kapıları kapanmakta olan metroya son hamleyle kapağı atarken, hatun kişiyi istasyonda bıraktığını farketmektir bunlardan biri de.
  • sevinç pastanesi önünde yürürken hatunun sandaletine basıp sandeletini koparmak.
  • üniversitedeyim. sene 1995 yazı, aylardan haziran. finaller bitmiş, gönül yayları iyice gevşemiş, kaldığımız 3 bloklu yurt binasının bir bloğu kızlar için ayrılmış...yani tesisler tamam, saha, zemin, hava futbol için son derece müsait. bahardan bu yana kız bloğundan yeni arkadaşlar edinmişiz...haftaiçi birkaç gün görüşülmüş.. basketbol filan oynanmış. haftasonu ise topluca bir yerlere gidicez. kızların arkadaşları ve benimkiler.

    cepte para yok ki, nereye gidiyorsun. bir taraftan aile eve çağırıyor, artık gel diyor. e sen de finaller uzadı derken falan filan yeni paracık da isteyemiyorsun.. naapalım naapalım, birisi abi dedi, büyükçekmece'ye gidelim. hem yakın hem de orda çay bahçeleri falan filan takılırız. tamam ulan.

    bir cumartesi günü büyükçekmece sahiline gittik. kızlarla muhtemelen son günler. zira hepsi memleketlere dağılacak, hatta bazıları pazartesi gününe biletleri almış bile. büyükçekmece'de naaptık yaptık yani, o derece sıkışık durum. tam sayıyı hatırlamıyorum ama 6 kız 6 erkek filanız herhalde. ben de hatuna birşeyler yapma peşindeyim. birşeyler derken hanzoluğum alemi yok. açılıcam filan işte. arayı açmayalım, burda bitmesin, arada görüşelim, ev telefonun nedir falan filan diicem yani.

    neyse efendim biz başladık turlamaya sahilde. ilk önce 12 kişilik olan ve sahilyolunda adeta bir akıncı birliği görünümünde yürüyen grup, dakikalar ilerledikçe, filler için nasreddin hoca ile birlikte timura giden ekip gibi azalmaya başladı. millet ikişer ikişer gruplara ayrılıyor yani, ikileyen, uzaya çıkan mekiğin parçaları gibi arkada kalıyor. ama biz hatunla devam ediyoruz...

    açılacam ama açılamıyorum bi türlü. gerekli kelimeler ağzıma gelemiyor. bunun benzerini yıllar sonra kız isterken de bizim peder yaşamıştı. ulan tam 4 saat havadan sudan, üniversitelerden, eğitimden, sülalelerin tarihinden, sonra tekrar havadan sudan, kızın kaldığı evin kirasından, sonra tekrar havalardan, derken benim içim şişmişti. ama peder beyi çok iyi anlamıştım. genetikmiş amına koyiim açılamamak. nerden bielcem o gün. yürüyoruz hatunla konuşamıyorum bi türlü. ya aslında konuşuyorum da alakasız şeylerden. havalardan, yurttaki yaşamdan, derslerin zorluğundan, okuldan, öğrenci işlerinden falan filan bahsediyorum. ben 3üncü sınıftayım hatun henüz 1i bitirmek üzere. güya abilik filan yapıcam, ulan ne abiliği. abiliğin sırası mı şimdi, hem sana ya abi derse. aha o zaman yandın. sevdiğim kız bana abi dedi, olursun...yani uzun lafın kısası susmadım o gün, herşeyden bahsettim, hava karardı ben konuşmaya devam ettim.

    ders 1: konuşurken arada nefes alın.

    bu sırada sahilde kayıklar var. kiralık. aha dedim, alayım kızı romantik takılayım, anlasın ciddi olduğumu. ciddi derken yani günlük bir şey peşinde koşmadığımı...kıza sordum, olur mu diye, olur, dedi, aha yaşasın. döndüm gruba dedim, biz kayık kiralıyoruz. lan ordan iki zıpçıktı tamam biz de geliyoruz demesin mi? lan bi dur. nereye gidiyorsun. iki saattir stres içindeyim, tam fırsatını bulmuşum, yine konuşamıcam amk. neyse kayığa bindik, 2 erkek 3 hatun...çektik kürekleri açığa doğru.. lan kolum koptu. o zamanlar spor mpor yok tabi...manzara ne güzel, güneş ne güzel batıyor ayağına yattık, kızlar da arkalarını dönüp batan güneşe doğru bakınca biz de elemanla saldık kolları. omuzlar gitmiş, kolları neredeyse hissetmiyoruz. birbirimize bakıyoruz. eleman, akşama elizabet bile yok amk, diye fısıldadı, ben koptum orda...kızlar döndü ne oldu diye, güç bela kazı çevirdik...

    baka hala asıl konuya gelemedim. neyse bir şekilde sahile tekrar ulaştık. bu arada bizim elizabetçi deli, beni küreklere asılırken arka cebimden kayığın içine düşen cüzdanımı almış, bozukluk cebindeki paraları dilek dileyip atıyor habire. kızlar gülüşüyor filan. lan dur demeden, bütün bozuklukları attı denize. kızlar da var birşey diyemiyom...biraz daha içine baksa cüzdan da kağıt para nerydeyse yok amk..otobüs bileti vardı o zamanlar kağıt olan bir tek onlar kaldı cüzdanda.

    karaya vardık, bir yere oturalım dedi kızlar. biz birbirmize bakıştık. para yok ki nereye oturucaz. o sırada bi akıllı aa bakın orda bri çardak boş hadi gidelim oturalım dedi, biz hemen atladık.. koca çardağı 12 kişi doldurduk. hava güzel, güneş batıyor...bir müddet sonra konuşma aralarındaki sessizlik uzamaya başladı..naapalım diye düşünürken az önce benim bozuklukları denize atan eleman bana bir bakış attı, kaş göz işareti ile ne diyon amk dedim. dur bak şimdi der gibi bir gülüş ve hooop "hadi sessiz sinema oynayalım" dedi.

    aha konuya nihayet gelebildim.

    sessiz sinema benim uzmanlık alanım. ayıptır söylemesi, bu konuda alçakgönüllü filan olmam yani. iyi anlatırım. ve yurttaki elemanlarla odada oynarken adım efsaneye açıkmıştır, hem iyi anlatırım hem de bilmediğim film yok gibidir. yani karşımda anlatmaya beceremeyen birisi bile olsa, bulurum o filmi aga. o derece ukalayım, anla işte.. kayıktan indikten sonra, nooldu konuştun mu, diye sormuştu, yok olm ne konuşması denizde yalnızken konuşacaktım sen geldin herşeyin içine ettin, dediydim. dur ben sana birşeyler düşünecem, demişti... meğer buymuş elemanın fikri. efferin lan bakışı attım elemana, ayıpsın kanka işareti ile karşılık buldum.

    hemen grupları kurduk. tabii ki erkekler ve kızlar oldu. hemen itiraz ettim, lan yenersek şimdi hatunun morali bozulur, diye düşündüm. olmaz, dedim. hemen, haremlik selamlık olmasın dedim. alttan girdim üstten çıktım. nihayet benim hatunu benim ekibe aldım. bir de onun kankası var. yani bizim takımda 2 kız var, rakip takıma ise elizabetçiyi verdim amk.. s.ktirsin gitsin pezevenk. bozuklukların da hesabını verecek bana. bizimkinin morali hafiften bozuldu ama hiç umurumda olmadı.

    ve olay başladı. ana o da ne. lan bizim ekip meğer tam bir avengers imiş. benim hatun ve kankası çılgın atıyor. anlatımları, filmleri anında bilmeleri filan. leb demeden leblebini tarihini anlatıyorlar oracıkta. bir de rakip takım için öyle filmler seçiyorlar ki, rakip bilemiyor. diil rakip takım ben bile ilk kez duyuyorum bazılarını amk. o derece yani. bir anda durum 8-2 oldu. dediler ki böyle olmayacak, rakipten iki hatunla bizimkiler yer değişti. aha şimdi sıçtık dedim içimden. illa ki karşı takıma gitti kız.

    yalnız bu sefer de durum tam tersi oldu. yani benim hatun ve kankası bu sefer orda çılgın atıyor. bu sefer benim takım durdu. tek anlatıcı ben oldum, zira bu yeni kızlar film anlatmayı da beceremiyor. bazen şansım tutarsa bilebiliyorlar ama o kadar yani. lan ne filmleri biliyorum, ne de onlara film söylebiliyorum. artık kıçımdan film isimleri uydurmaya başladım. o derece. hatta hiç unutmam kayıp ruhlar filan dedim, benim hatunun kulağına. o ne be dedi, aa olur mu daha geçen hafta festivaldeydi bu film diye uydurdum. bak, bak. bi taşla iki kuş. hem film ismi acayip, hem de festivale gidiyorum ben...naapıcam amk. oturdum gururla eserimi izlemeye hazırlandım...lan filmi bilmeleri sadee 15 saniye sürdü. 15 saniye lan 15 saniye. durum 9-1 oldu amk. gururdan takımları değiştirelim de diyemiyorum. kös kös rakibe gittim, söylicekleri filmi bekliyorum. bunlar biraz uzakta gülüşerek fısıldaştılar filan. çağırdılar beni. hatunun yanına gittim, kulağıma eğildi. kıvrak dansöz, dedi. lan bu ne? kızarmış yeşil domatesler, kayıp çağ, soysuzlar çetesi, saklı seçilmişler'nden sonra, bu acayip kolay geldi. oh be dedim içimden. nihayet rahatça bilir bizim takım. artık yenilgil nasıl koyduysa, nasıl kazanmaya konstantre olduysam...

    hazırlandım. süre başladı dediler. ve ben başladım kıvırmaya. çardakta. herkesin ortasında. kızlar bana bakıyor, ben kıvırıyorum. kollar filan havalarda. yılan dedi, birisi. alev, dedi öteki. ben kendi bedenimi işaret ettim. sen, dedi. öldün mü, dedi. ruh, dedi. lan ben dansediyorum, o beni öldürdü, ruhumu havalara yükseltti. kızdım. göbek atmaya başladım. göbek, dedi ilki. hamilesin, dedi öteki. ben kendimi işaret ediyorum. göğsüme vurmaktan göğsüm acıdı amk. bir taraftan göbek atıyorum. bir taraftan kendime vuruyorum. bir taraftanda rakibin kahkahalarını duymazdan geliyorum...napıyorsun abi sen dedi, birisi kızdı bana. ben ona daha çok kızdım. lan bu kızlar hayatlrında film eyretmedikleri gibi dansöz de mi görmediler amk, diye düşünüyorum içimden...9 buçuk ay, dedi. lan hamile diilim ki. tişörtü çıkardım amk. madem dansözler yarı çıplak dansediyorlar ben de üst tarafı komple çıkardım. göbeğe devam ediyorum. hiç olmazsa bu sayıyı alalım. gay, diye atladı ilki. sanki hayatının keşfini yapmış gibi. yok ya gayler bu kadar güzel kıvıramaz, dedi ikinci kız. kahkaha tufanı koptu yine. lan 'kıvıramaz' dedi, hemen atladım. ikinci kızı işaret ettim. bey gay miyim aptal, diye bağırdı bana. lezbiyen diilim ben dedi, yana döndü. lan delirecem.

    tam 60 saniye boyunca kıvırdım hacı orda. büyükçekmecede. çardakta. güneş batarken, 1995 yılının ılık bir yaz akşamında. 11 kişinin ortasında. civardaki kalabalıkta. yoldan geçenler bile durdu beni izledi. birisi, dansöz var lan burda, dedi..dansöz lafını duydum ya, hemen çardaktan çıktım, adamın yanına gittim. onu işaret ettim... haaa dedi, ilk kız. dansööööözmüş, dedi....lan ben sanki dansöz lafını değil de, ışık hızına gitmenin formülün duymuş gibi sevindim. zamanda yolculuk imkanı olmuş gibi sevindim. lotoyu tutturmuş gibi sevindim amk. tam kıza sarılacaktım ki. süre bitti, lafını duydum.

    ya nasıl bilmezsiniz ya, kıvrak dansöz, diye bir bağırışım var. cümlemi bitirir bitirmez kahkaha tufanı koptu amk. lan ben saf bob, ben salak bob, kendimi hala oyunda sanan bob...lan dünyanın en saf, en gerizekalı, en konstantre adamı. nasıl olur da ortamdan geriye çekilip şöyle bir resmi görmezsin hacı. nasıl olur ya. bu kadar mı safsın hacı sen.

    o kahkaha tufanın kopuşuyla kendime geldim. tişörtü giydim ama yüzümü açmadım. sakladım. anladım ki, oyuna gelmişim. anladım ki, benim elizabetçi benim takımdaki yeni kızlarla oyun çevirmiş, şimdi bi film söylicez ama siz kesinlikle bilmeyin, demiş... filmin adını söylemiş. lan ben o sırada napıyordum, nasıl da kendimi dünyadan soyutlamışım. nasıl olur ya. 10 yaşında da değilimk amk. bi kız bu kadar mı etkiler adamı?

    ders 2: yanınızda bir elizabetçi olmasın. varsa da, her hareketlerine dikkat edin. tetikte olun.

    sonra nooldu abi, gördün mü o kızı bi daha, diye sorarsanız..
    o kızla evlendim lan.
    valla evlendim, billa evlendim.
    o günden tam 5 sene sonra...
    çokça anlattım kendisini ve yaşadıklarımızı burda
    hatta onun için şiirler bile yazdım.

    gerçi yıllar sonra boşandım ama olsun.
    hatırası oldu.

    ...saflığımın.

    *

    ertesi yıl gelen edit. şimdi bi daha okudum da. tam bir himym olmuş ya la.
    guys this is how i met your mother *
  • bir arkadaşım anlatmıştı ne kadar gerçek bilimyorum ama zaten başlıktaki ifade "yaşanabilecek şeyler" olduğu için yaşanmamış olsa da anlatmam da sakınca yok.

    efendim kahramanımız uzun zaman sonra aşık olduğu kadınla buluşma ayarlıyor. ama salak olduğundan buluşma öncesinde helaya gitmeyi unutuyor.

    neyse kızla buluşuyorlar. salaklar ya yeşilçam romantizmi yapacaklar illa. sahile inip denizde taş kaydırmaca oynuyorlar. bizim elemanın karnı gebe sıır gibi tabi, belirli periyotlarla hatunla arasına mesafe koyup fosur fosur osuruyor.

    ama dedik ya salak. bi seferinde üçlü sektircem diye kendini hayvan gibi kasıyor o saniye kaçırıyor tumana.

    hatun bi süre sonra kıllanıyor.

    - sen de bi koku duyuyor musun?

    eleman yandım ali tabi.

    - ne kokusu koku moku duymuyorum sahildeyiz ondandır.

    o ara allem edip kallem edip kızı kandırıyor bi dükkana girip pantalon alıyor. kız da salak demek ki kokunun nerden geldiğin farkedememiş hala.
    neyse dükkana ödemeyi yapıp ben acıktım diyerek ben diyim mc donalds sen de burger king artık neresi bilemem sokuyor kızı bir restorana acıktım ben diyerekten.

    girer girmez de

    - ben helaya gidişorum diyerekten kaçıyor kızın yanından.

    ben konuya yabancı biri olaraktan tüm iyi niyetimle kızın durumu anlamış olmasını umuyorum artık.

    neyse eleman bi çıprıda donu pantalonu çıkarıp cepleri boşaltıp camdan dışarı atıyor. - nası bi hayvanlıksa artık, boklu pantalonu camdan atmak- hemen torbaya el atıyor ve korkunç gerçekle karşılaşıyor. torbanın içinde pantalon değil tişört var.

    o an yıkılıyor bizim eleman. sonra kızla araları ne oldu bilemiyorum. arkadaşları gelip kurtarmış daha sonra. ama acıdım ben şahsen.

    ayarcıya özel not: bu anlattığım hikaye, film sahnesi, şehir efsanesi bok püsürse altına yazıp da beni ayar etme. arkadaşımdan duydum yazdım. kafanıza boklu pantolan attırmayın şimdi.
  • ossurmak , daha özür dileyemeden bidaha ossurmak .
  • hatun kisi bir paket marlboro ve uzerine marlboro amblemli zippo cakmagini cikarip masaya koyar; conta ise samsun 216 ve uzerine kav kibritini cikarip masaya koyar.
  • ilk defa çin lokantasına gitmek ve karşı tarafın tek tamlamada söylediği yemeğin aslında iki ayrı tabakta getirilen farklı yemekler olduğunu kavramamak. ilk karşı tarafın yemeği gelir ve kendi yemeğiniz geldiğinde siz onun ikinci tabaktaki yemeğini çoktan yarılamış olursunuz, iyice salaksanız da gelen yemeğe "bu nedir?" sorusunu sorarsınız. alınan yanıtla birlikte ilişki çoktan birmiştir, artık kırmızı bir yüze sahipsiniz.
    *
  • bendeniz dkt, her zaman feriştah yenge kıvamında değildim canlarım. hatta hayatımın büyük kısmını rahibeden hallice geçirdiğimi söylersem, yok olmadı... neyse geç açıldım diyelim. baya saf salaktım.

    hayatımda ilk kez bir erkekle buluştuğumda, yazlığın plajına inmiştik. ben elimi kolumu nereye koyacağımı bilemiyorum. karşılıklı olarak iki şezlongda oturmuş muhabbet ediyoruz. bana göre gayet tatlı, heyecanlı, romantikli bir akşam. yaşım 16. adam aşırı yakışıklı. ölüyorum resmen. ama öpüşmedik bile o akşam.

    aradan 2-3 ay geçti; biz bu dünya taşı arkadaşla sevgili olduk ve ben, böylelikle, o gecenin erkek tarafını dinlemiş oldum:

    bütün gece boyunca, adamın karşısında, bacaklarımı temel içgüdü şeklinde açıp açıp kapatmışım. (bkz: heyecandan şuur kaybına uğramak) zavallı sevgili adayım, bunu sekse davet şeklinde anlamış ancak hamle yapamamış çünkü beden dilimle tutmayan bir şirinlik muskası hali varmış üzerimde. ne yapmaya çalıştığımı anlamaya çalışırken resmen acı çekmiş gece boyu. altta bacaklar ayrılıp duruyor, üstte pamuk pilemses minnoşluğu... delirmiş, "napıyo bu kız?" diyerek.

    mixed signals konusundaki uzmanlığım, teee gençlik yıllarıma dayanır değerli yozgatlılar. değirmende ayırmadık biz bu bacakları!
  • çaktırmadan, sessizce osurmaya çalı$ırken sıçmak. aksın da paçanızdan bi görün amınakoim.
  • masadaki su $i$esini devirmek. heyecandan fark etmemek. herifin "serinledim" deyip siritmasi. anlamamak. on dakika sonra cocugun her yerini islattiginizi ke$fetmek. o suyu en ba$ta bufeden alirken de para ustunu unutmu$ olmak, saticinin arkanizdan bogurmesi. sonra hesabi odeyecekken paralari dokmek, cantayi du$urmek.
hesabın var mı? giriş yap