• tam hali yeryüzünün ilk kavmi kürtler ve konuşulan ilk dili kürtçe olan ibrahim sediyani yazısı.

    son bombalama olayından sonra bir şekilde açılan tartışmalarda argüman olarak kullanılan sosyal medya ve facebookta paylaşılan bir yazı.

    http://www.ufkumuz.com/…-ilk-dili-kurtce-8075yy.htm

    -------
    bir önceki makalemizde, dünyada hayatın ikinci defa yeniden başlamasına vesile olan nûh tufanı’nı anlatmış, insanlık tarihinin kürdistan vatanında başladığını ve bütün insanların kürdistan’dan dünyaya yayıldığını delilleriyle ortaya koymuştuk.

    peki, hz. nûh ve kavmi, hangi dili konuşuyorlardı? tüm insanlık ailesinin ataları olan bu 80 kişi, hangi kavimdendiler?

    bugünkü makalemizde de bunu konuşacağız sizlerle...

    elbette ki bunu yüzde yüz bir doğrulukla tespit edebilmek mümkün değil. ancak konuyla ilgili olarak doğulu tarihçiler ve islam bilginleri tarafından ortaya atılmış çarpıcı görüşler bulunuyor.

    çorumlu olup kanada’da yaşayan ve zaman gazetesi’nin kanada temsilciliğini yapan gazeteci faruk arslan (doğumu 1969)’ın aktardığına göre, ünlü ermenî tarihçi miğdisî, kürtçe’nin tarihini hz. nûh (as) ile başlatmaktadır. miğdisî, “lisân-ı kürd, hazret-i nûh ümmetinden melik kürdim’den kalmışır” diyerek, kürt adının ve dilinin hz. nûh’tan beri var olduğunu belirtmiştir. (bkz. faruk arslan, kürt diyarının bilinmeyen saklı tarihi – bilâd-ı ekrâd: kürdistan, sayfa 4, öteki adam yayınları, istanbul 2013)

    kürtler’in tarihinin hz. nûh ve tufan’a kadar gittiğini ve kürtçe’nin hz. nûh ve kavminin konuştuğu dünyanın en eski dili olduğunu iddiâ eden isimlerden biri de, kütahyalı bir türk olan dünyaca ünlü seyyâh evliya çelebi (1611 – 82)’dir. ünlü yapıtı “seyahâtname”de, ayrıca nûh tufanı’ndan sonra kurulan ilk 3 şehrin şehr-i nûh (şırnak), cezira botan (cizre) ve miya farqîn (silvan) olduğunu belirterek, insanlık tarihinin kürdistan’da başladığını kaydetmektedir. (bkz: evliya çelebi, seyahâtname, cilt 4, kürdistan gezisi)

    bastığı toprakları güzelleştiren, gezdiği coğrafyalara bereket gelmesine vesile olan, baktığı gölleri güzelleştiren, konuştuğu nehirlerin dilini çözen, gittiği şehirlerdeki camilerin duvarlarına şiirler yazan ünlü seyyâh evliya çelebi, ölümsüz eseri “seyahâtname”de, hz. nûh ve kavminin konuştuğu dilin kürtçe olduğunu şöyle ifade eder (olduğu gibi paylaşıyorum): “tûfân-ı nûh, imar olan şehr-i cûdi’dir, andan kal’a –i sincâr’dır, andan bu kal’a-i mefârikin’dir amma şehr-i cûdi sâhibi hazret-i nûh ümmetinden melik kürdim altı yüz sene mu’ammer olup kürdistân diyârların geşt ü güzâr ederek bu mefârîkin’e gelüp âb u havâsından hazz edüp bu zemînde sâkin olup evlâd u ensâbı gâyet çok olup lisân-ı ibrî’den indiyyât bir gayrı lisân-ı turrehât peydâ etdi kim ne ibrî’dir ne arabî ve ne pârisî ve ne lisân-ı derî’dir ve lisân-ı pehlevî’dir, ana hâlâ lisân-ı kürdim derler. bu diyar-ı mefârikîn’de peydâ olup hala diyâr-ı kürdistân’da isti’mâl olunan lisân-ı kürd hazret-i nûh ümmetinden melik kürdim’den kalmışdır, ammâ vilâyet-i kürdistân dağistân u sengistân bilâd-ı bîpâyân olmağile on iki gûne lisan-ı ekrâd vardır kim birbirlerine elfâzları ve lehçe-i mahsûsaları mûğayirdir kim niçesi birbirlerinin kelimâtların tercümân ile anlarlar.” (bkz. evliya çelebi, seyahâtname, cilt 4, kürdistan gezisi / ayrıca bkz. martin van bruinessen, kürt lehçeleri üzerine evliya çelebi’nin notları, sayfa 16 – 17, studia kurdica, paris 1985)

    güzel insan evliya çelebi, kürtçe’nin sadece hz. nûh (as) peygamber’in değil, aynı zamanda hz. yunus (as) peygamber’in de konuştuğu dil olduğunu belirtmekte, ayrıca kürtçe’nin zenginliğine övgüler dizmektedir. “seyahâtname”de bunu şöyle kaleme almaktadır (olduğu gibi paylaşıyorum): “lisân-ı ekrâd, fesâhat ü belâğat üzre tekellüm eder. hazret-i yûnus aleyhi’s-selâm diyâr-ı musul’da sâkin iken kürd lisânın söylemiş ola.” (bkz. evliya çelebi, seyahâtname, cilt 4, sayfa 316, kürdistan gezisi, yapı kredi yayınları)

    kürtler’in tarihinin hz. nûh ve tufan’la başladığını iddiâ eden isimlerden biri de, 20. yy’da islam dünyasının yetiştirdiği en büyük düşünürlerden biri olan pakistanlı ünlü islam âlimi mewlânâ ebû’l- âlâ el- mevdudî (1903 – 79)‘dir. üstâd mevdudî, hem başyapıtı olan 7 ciltlik “tefhîm’ul- qûr’ân” adlı eserinde, hem de diğer kitaplarında, nûh tufanı’nın kürdistan’da gerçekleştiğini belirterek kürtler’in tarihini buradan başlatır. (bkz. ebû’l- âlâ el- mevdudî, tefhîm’ul- qûr’ân, hûd sûresi tefsiri ve araf sûresi tefsiri / ayrıca bkz. ebû’l- âlâ el- mevdudî, tarih boyunca tevhîd mücadelesi ve peygamber’in hayatı)

    hz. nûh ve kavminin konuştuğu dilin kürtçe olduğu, bilimsel olarak da ispatlanmıştır. şu anda ingiltere’da yaşayan ıraklı arkeolog prof. dr. abdullâh zehawî tarafından kürdistan’da cudi dağı çevresinde ve şırnak topraklarında yapılan çalışmalarda, çivi yazısıyla ve kürtçe diliyle yazılmış guti plaketleri bulunmuş, arkeolojik kazılar sonucu ulaşılan bu plaketler tam iki yıllık bir titiz çalışma neticesinde büyük oranda çözülmüş, sonuçları ve ulaşılan tüm bilgiler ocak 1984 tarihinde mısır’ın yarı resmî gazetesi el- ahram’da dizi yazı olarak “hz. nûh’un gemisinin durduğu dağ” başlığıyla yayınlanmıştır. o dönemde erbil üniversitesi arkeoloji bölümü başkanı olan prof. dr. abdullâh zehawî’nin ulaştığı tüm bulgular, şu anda bir ingiliz bankasında muhafaza edilmektedir. (bkz. prof. dr. abdullâh zehawî, hz. nûh’un gemisinin durduğu dağ, el- ahram gazetesi, kahire – ocak 1984)

    kürtler’in tarihini insanlığın ortak atası hz. nûh (as) ile başlatan, hz. nûh ve kavminin konuştuğu dilin kürtçe olduğunu “dil”e getiren ve kürtçe’nin dünyada konuşulan tüm dillerin kaynağı olduğunu ifade eden batılı bilim adamları da vardır, ancak biz bu çalışmamızda özellikle sadece doğulu bilim adamlarını referans aldık. olası spekülasyonlara meydan vermemek için de bilinçli olarak sadece müslüman bilginleri konuşturduk.

    başta da belirttiğimiz gibi, yukarıda serdedilen görüşlerin ve ulaşılan bulguların “mutlak doğru” olarak kabul edilmesi gibi bir dayatmada bulunmuyoruz. ancak bu görüşleri serdeden isimlerin tamamı belli bir birikime sahip bilginlerdir. bunları sizlere kaynaklarıyla aktardık. dikkatlerden kaçırılmaması gereken önemli bir nokta da şudur ki; kürtçe’nin yeryüzünde konuşulan ilk dil ve dünyadaki tüm dillerin anası olduğunu iddiâ eden bu isimlerin hiçbiri kürt değildir.

    herşeyin en doğrusunu allâh bilir. gerçek bilgi ve hakikat, ancak o’nun katındadır.

    -------

    en başından evliya çelebi meselesine gelelim. evliya çelebi zamanın gazetecisi sayılabilir. gezdiği gördüğü yerleri, olay, hikayeleri aktaran bir kişiliktir.

    tufandan sonra insan soyu hz. nuh'un 3 oğlundan tekrar çoğalmıştır. her oğul bir bir ırkın atası, torunları ise milletlerin atasıdır. dillerin oluşumu ise kutsal kitaplarda bu soyun torunlardan çoğalması, büyümesi ve bir şehirde birlikte yaşaması ile başlayıp inşa edilen babil kulesi olayı ile açıklanır. buna göre olaydan önce hz. nuh'un ve insanları konuştuğu ortak bir dil vardır. bu dille ilgili ihtimaller ise dinlere ve çeşitli kaynaklara göre aramice, süryanice, yahudice ve arapçadır.

    "lisân-ı kürd, hazret-i nûh ümmetinden melik kürdim’den kalmıştır" cümlesi ile anlatılan yukarıdaki olaydır.

    hazret-i nûh ümmeti kelimesini direk hz nuh'a bağlamak hatta üstüne "kürtçe’nin hz. nûh ve kavminin konuştuğu dünyanın en eski dili olduğunu iddiâ eden isimlerden biri de, kütahyalı bir türk olan dünyaca ünlü seyyâh evliya çelebi (1611 – 82)’dir" demek çarpıtmadır.

    zaten buna göre babil kulesi olayı ile bütün dillerin ortaya çıkışı aynı zamandadır ve bütün diller aynı derecede eskidir. ki yazıda paylaşılan metinde zaten evliya çelebi'nin böyle bir iddiası yoktur. bölgede anlatılan hikayeleri derleyip aktarmıştır sadece.

    "hz. nûh ve kavminin konuştuğu dilin kürtçe olduğunu şöyle ifade eder" denilerek çarpıtılan metinde evliya çelebi kısaca bölgede konuşulan dilin bölgedeki diğer diller gibi olmadığını, nuh ümmetinden melik kürdim diye birine dayandığını söyler ve hatta bölgedeki aşiretlerin biribirini anlamadığını tercüman ile anlaştıklarını anlatır.

    ama gene de şey yapmayın. kürtçe’nin yeryüzünde konuşulan ilk dil ve dünyadaki tüm dillerin anasıdır. itiraz eden faşist ve ırkçılardır...
  • bilim konusunda dünyanın düz olduğunu düşünebilecek kadar bilgiye sahip bir "yazar" tarafından kaleme alınan makale.

    adam nuh demiş, evrim teorisini yıkmış yahu. neyin peşindesiniz.
  • saçma sapan yazıya eleştiriler getireceğim.

    en önemli eleştiri şu. nuh tufanı hakkında çok yanlış bilinen şeyler var. zannediliyor ki nuh tufanında dünyanın bütün kara parçaları su altında kalmış yani tüm dünya deniz haline gelmiştir.

    öyle bir olay yoktur. nuh tufanı bölgesel bir felakettir. insan soyu nuh tufanı ile yok olmamış, nuh'un gemisine binenlerden tekrar ürememiş, sadece o bölgede ölümler olmuştur.

    bölgede neresi diye sorarsanız şimdiki anadolu topraklarıdır.
    tufan dediğimiz olay ise karadenizin taşması ve anadolunun özellikle karadeniz bölgesinin hatta samsun ve bafra bölgesinin sular altında kalmasıdır.

    hatta nuh tufanı karadenizde çok içerilere bile ilerlememiştir ki biliyorsunuz karadenizde dağlar denize paralel uzanır.

    gılgamış destanında gılgamış ile nuh'un karşılaşması anlatılır. nuh'un ismi bu destanda utnapiştim'dir.

    karadeniz'de 200 metrenin altında hayat olmaması da aslında bu tufan sonrası karadeniz kıyısındaki organik yaşamın daha sonraları deniz altında çürümesi sonucu ortaya çıktığı anlatılmaktadır.

    hatta ve hatta gılgamış destanında utnapiştim'in gılgamış'a verdiği ölümsüzlük otu da bafra ve çarşamba bölgesinin doğal florası olan yabani iğde bitkisidir.

    bölge sular altında kaldıktan sonra karadenizde bir yamaca yerleşen utnapiştim, gılgamışa "denize dal ve orada bir bitki var onu kopar" demiş ve gılgamış'ta sular altında kalmış olan yabani iğde bitkisini koparmıştır.
  • olmasına rağmen bir tane adam çıkmaması bir bok olamayacaklarını kanıtıdır diye laf koyacağım başlık.
  • :??
  • hahah :d amk masonları..önceden zekiydiler.şimdi ise tam bi aptallar.
  • şimdi delillerle ortaya konan bu teoriye göre, daha önce deniz görmeyen kürtler, nuh tufanıyla denizle tanışmış. bilahare kürtler yürüyerek bodrum'a ilerlemiş, orada kendi kendilerine gemi inşa etmeyi öğrenmiş, pusula falan icad etmişler. oradan da rüzgar nereden estiyse kimi amerika'ya gidip kızılderili olmuş, kimi japonya gidip samuraylık işine girmiş, kimi afrika'ya gidip güneşten yanıp kavrularak simsiyah, kimi isveç'te soğuktan sapsarı olmuş..
    bodrum'da kalanlar da arazi kapatıp lokantacı, midyecilerin atası olmuş...
    ne diyim..eskiden bi şarkı vardı lambada..şoyaaa nusifoy tra lalala la laaa. en iyisi onu diyim.
  • milliyetçiliğin insanları nasıl salak yerine koyduğunu ispat etmek için yazılmış bir makale gibi duruyor.
hesabın var mı? giriş yap