• karar açıklanırken küfür etmeyin. onu da tutanağa geçiriyorlar.
  • şayet avukatınız yoksa mahkeme fark etmeden yazayım:

    -düzgün ( ne demekse bu artık, anlayın siz ) giyinin ve erkekseniz hırpani olmayın, mümkünse tıraş olmuş olun.

    -mübaşirin gösterdiği yerde ayakta durun, oturabilirsin denirse oturursunuz.

    -salona girerken telefonunuzu sessize alın, boşuna hakimden laf yemeyin.

    -elinizi sakın cebinize falan atmayın, en munis hakim bile saygısızlık addederek zıvanadan çıkabilir.

    -söz alınca sakince anlatın, hakim anlattıklarınıza davanın konusu ile alakasız şeyler diye düşünerek müdahale edip sizi durdurabilir, soru sorabilir, paniğe kapılmayın, devam edip bitirince anlattıklarınızı hukuki dile kendi meşrebince çevirip, çoğu zaman özetleyip yazdırır, bu esnada itiraz edeceğiniz bir husus olursa söz isteyip gene mümkün olduğunca saygılı bir ifadeyle itiraz edin.

    -genelde zaptı verirler, zaptın sonunda yeni duruşma günü ve saati yazar. zaptı kaybetmeyin ya da daha iyisi yeni gün ve saati hemen bir yere yazıp not edin.

    unutmayın, hakim o salonun tek otoritesidir, hakimin duruşma ya da keşif düzenini bozmaktan disiplin hapsi vermeye kadar uzanan yetkileri var. sükunetinizi muhafaza edin.
  • önemli iki kelime var.
    " takım elbise"
    adam öldür ama giyin yeterki.
    faydaları saymakla bitmez.

    yazarken utandım.
  • eğer davalı durumunda değil de davacı durumunda iseniz yanlışlıkla sanık alanına gitmeyin. hakim ve savcı çok gülüp tassak geçiyor
  • iş yerinden arkadaşım. 4 senedir beraber çalışıyoruz, ilk başlarda ikimiz hiç anlaşamadık, mesleki hırsların da verdiği egoyla bir süre sonra konuşmaz bir hale geldik hatta. hayatımda köklü değişiklikler yapmak istiyordum; karamsar, hak arayacağım derken sınırı aşan, uyumsuz bir insan olmaktan yorulmuştum. ben bu işi beceririm dedim ve 2 yıl sürecek bir yola çıktım. başardım da. ilk defa ağzımın tadı geldi, dünyanın renklerini içime akıtabildim. elbette bu süreçte iş arkadaşlarımla ilişkilerim düzeyli ama içten bir hale geldi. birbirimizden nefret ederken, aslında ne kadar benzer, makara insanlar olduğumuzu farkettik.

    arkadaşım 7 yıldır yalnızdı, 2 çocuk annesi. hayat pek yüzüne gülmemiş. buna verdim gazı verdim gazı, aşık oldu. yine verdim gazı, ben evleniyorum dedi. ama sorunlar baş gösterdi. aile arkadaşımı 41 yaşında olmasına rağmen reddetti. evlenince gözlerinde bulutlar dolaşmaya başladı. yine destek oldum, en doğrusunu sen bilirsin dedim. ve evlilik 2 ay içinde ciddi sorunlara gebe kaldı. iki tarafında ikinci evliliği idi, bu tatsız deneyim, ailelerin damadı istememesi(ülkücüyüz- kürt damat istemiyoruz gibi salaklıklar), er kişide takıntıya sebep olmuştu. zamanla arkadaşım bunalmıştı, çocuklar ve yeni eş arasında da sorunlar baş gösterdi. iyi giden tek şey gece 12:00'den sonra yaşananlardı- evet kadınlar olarak ziyadesiyle iğrenciz bu hususun ifşası konusunda, haklısınız-.

    iş yerinde yemekhaneye girdiğimde başını ellerinin arasında görünce, "hayırdır" dedim. "boşanıyoruz" dedi. "salla ya her şey insanlar için, olmazsa olmaz, sıradaki" dedim. güldü. "yeğenimi şahitlik için ikna etmiştim, sorunlardan dolayı ablam kesinlikle gitmeyeceksin, teyzeni görmeyeceksin demiş" dedi. tutsana çeneni, tutsana aga. dayanamadım, "ben şahitlik yaparım" dedim." bir kişi daha lazımdı zaten, yeğeni bile zor ayarlamıştım" dedi, "üzülme reşit'le hemen konuşurum, o da mahmut'ın şahidi olur" dedim. kadın bir rahatladı, bir sevindi, ben de mutlu oldum. gece bizde oturduk çalışıyoruz, hayatımda mahkeme görmüş insan değilim, bir kez savcı odasına gittim, onda bile g.tümden kan geldi korkudan. annemle babam boşandı, anneme biz de gelelim dedik, yaşlarımız 20, "yok ben çocuklarımı mahkemeye çıkartmam, sizler benim canımsınız bla bla".

    ben ne bileyim, 1 yılı geçmeden boşanırsan anlaşmalı boşanma olmuyormuş. anlaşmalı gibi çekişmeli miymiş neymiş? ben sanıyorum ki annemle babam gibi tık diye boşanacaklar, lan zaten öyle boşanacak olsalar şahide ne hacet. hakime hanım da sağ olsun bizim arkadaşa yol göstermiş, 1 yıldan önce şu şu şartlar oluşmuşsa boşarım, üzmem sizi demiş. biraz rahatladım tabii. evde çalışmalara devam ediyoruz 14 saatimiz var. kendi kendime senaryoyu tekrar ediyorum, ayrıntı soruyorum, mahmut'la anlaşmışlar, vurdu diyecekler. reşit'le biz biraz tırstık, ama iki tarafta bir an önce bitsin derdinde.

    ertesi gün yarım mesai yapıp yola koyulduk, reşit direkt adliyeye gelecek. aile mahkemesi koridorunda oturuyoruz. er kişi, mahmut geldi. sanırsın pavyona gelmiş, buz mavisi blazer ceket, lacivert pantolon, adam yakıyor. ben etek ceket ki korkudan giydim, ama nedense adı hakime hanıma saygı oldu. karşıdan reşit göründü, siyah bir t-shirt, üzerinde "06 angara bebesi" yazıyor. yanımıza yaklaştı, "lan senin ben mahkemeye saygı anlayışını s.keyim, tipe bak, geç kaldın zaten" dedim.

    mübaşir çıktı. çifti içeri aldı. bana döndü "sırayla alacağız içeriye, önce siz gireceksiniz, kimlikler" dedi. cüzdanı bir açtım kimlik yok. be gerizekalı, be salak, gezmeye mi geldin? verdik ehliyetle kurum kimliğini ne olur ne olmaz diye. 3 dakika geçti, ismim okundu içeriye girdim. mübaşir "çantanızı arka sıraya bırakıp hakimenin önündeki yere gelin" dedi. benim ateşim oldu 40 derece, çantayı bıraktım, ceketi çıkarıp elime aldım. aynı davaro filminde gibiyiz zaten, ben kemal sunal, anlatacağım hazırım ama her şeyi unuttum gibi de bir his var. o balkonun adı nedir bilmiyorum, salonun ortasındaki yere heyecanla ceketi bıraktım, hakime delirdi. sanırım adalet bakanlığı mensubu bireylerde bir oyun var. "bu ne terbiyesizlik" diye çığırıyor, sizi tenzih ederim beni tanısanız, dünyada nezaketsizlik, görgüsüzlük, toplum içinde kabalık yapacak en son insanım. bu kadar eminim kendimden, içeriye bile ikiye bükülerek girdim. "efendim affınıza sığınıyorum, daha önce bir mahkeme tecrübem olmadığından bilgisizliğim dolayısıyla kabalık ettim, özür dilerim" dedim. mübaşir anında " ben çantanı ve ceketini arka sıraya koy dedim" dedi. ulan ne satıyon beni, demedin işte, demedin diyemeyeceğimi biliyorsun, neyin derdindesin mk. yemin ettik ama hakime bana taktı, net! sebebini açıklayacağıma emin olun.

    soruyor da soruyor, çocukların yaşlarını bile sordu ama tutturdum. "nedir bu evliliğin sorunu" dedi. "anlaşamıyorlar efendim" dedim. "aman ne güzel anlaşamıyorlar diye boşayalım hemen" dedi. kadın bana taktı, tutuklanmadan şu salondan çıksam diye dua etmeye başladım. "bana somut şeyler ver" dedi."kavga ediyorlar" dedim. hakime iyice çıldırdı. "daha somut" diyor, "nazan çok sinirleniyor, adam bu kızı delirtti, çığlık falan atıyor" dedim ama ne saçmalıyorum, ağzımdan ne çıkıyor kesinlikle kontrol bende değil. nazan solumda başını öne eğdi, sonradan öğreniyorum, bizim boşanma yattı bu gidişle demiş. "daha somut yahu" diyor. "ben sıklıkla ev ziyaretine giderim, evlerimiz çok yakın, bir gün yine kavga gürültü itişme oldu" dedim. hakimenin yüzü parladı, la başta desene. "vurdu mu?" dedi. "ben görmedim" dedim, arkadaş laf olsun diye söylemiyorum, klişe de olmasın ben yalan söyleyemiyorum, söylesem bile es kaza, gidip doğruyu en geç 3 gün sonra ötüyorum, vicdanım aşırı dürtüyor o ara beni. hakimenin gözleri parlıyor, "vurdu değil mi?" diyor, başını öne arkaya tasdiklercesine sallıyor, kartı sonunda anlıyor yardırıyorum. o an bendeniz, o an o asil kadın gidiyor, mahalle kızı melahat geliyor. "efendim bir yapıştırmış suratına, evet o anı görmedim ama sesi duydum, 5 parmağının izi çıkmış, kız koridora yığıldı" diye bir başladım yazmaya tutabilene aşk olsun. o an sağımdan bir ses "yalan, iftira, itiraz ediyorum", ulan burası amerikan mahkemesi mi, avukatımız mı var, sen demişsin vurdu diyebilirsin diye, hakime dolaylı yolla zorlamış ben de ötmüşüm. başımdan aşağıya kaynar sular döküldü. hakime mahmut'a döndü " vurdun, sen boşanmak istiyor musun, istemiyor musun, vurdun işte" deyince biraz rahatladım.
    asla diyaloga girmiyorum. 17 dakika sürdü, ömrümden ömür gitti.
    ben arkaya geçtim ama g.tünü asla seyircisine dönmeyen zeki müren gibiyim, hakimeye sırtımı dönmeden geçtim yerime. reşit geldi, ağzıma s.çan hakimenin yüzde güller açıyor. olayı çözdüm, kadın egosu savaşı ki en nefret ettiğim ve imtina ile taraflarından biri olmak hususunda kaçtığım şey. reşit rapper gibi sallanıyor, üslup yerlerde, ama hakime gülümsüyor. 1.5 dakika sürdü lan.

    dava sonucu: boşandılar.

    dışarı reşit'le bir çıkışımız var, sanırsın bizi diri diri mezara gömmüşler, 48 saat tabutta kalmışız. 1 gün kendime gelemedim, ayarım şaştı. eski çift bize teşekkür etti, adamın itiraz etmesi usüldenmiş ben ne bileyim.

    tek bir tavsiye veriyorum, benim gibi beceriksiz bir atıcıysanız uzak durun.
  • mahkeme salonuna girer girmez elinizi incil'e basıyorsunuz. daha sonra, gerçeği, tüm gerçeği ve yalnızca gerçeği söyleyeceğinize and içiyorsunuz.
  • •öncelikle, panik olmayın. bir şekilde katılmış olduğunuz o duruşma, sizin için ilk olsa da duruşmaya katılan diğer insanlar(hakim, avukat, zabıt katibi vs.) için çok sıradan bir şey. dolayısıyla o insanlar, sizin gibi stresli olmayacak. siz de olmayın.

    •tutup da duruşma düzenini bozmaz, sağa sola hakaret etmezseniz başınıza bir şey gelmez. korkmayın.

    •size söz hakkı verildiğinde konuşmak ve konuşan kişinin-kim olursa olsun- sözünü kesmemek, oldukça önemli.

    •davacı, davalı, müşteki, sanık ya da tanık olmanız hiç fark etmez. hangi sıfatla olursa olsun mutlaka hakime bakarak konuşun. tanık iseniz bu duruma, daha da çok özen gösterin.

    •karşı tarafı ya da tanığı dinlerken kaşınızı gözünüzü oynatmayın, öfleyip püflemeyin. gerçekten dikkat dağıtıcı ve duruşma düzenine yakışmayan bu hareketler yüzünden, en anlayışlı hakimden bile azar işitebilirsiniz.

    •tanıklık yapacaksanız sorulan soruları karşılayacak yanıtlar vermeye çalışın. somut ifadelerle konuşursanız sizin için de, hakim için de daha kolay olur. örneğin: “birbirlerine hakaret ettiklerini duydum.” yerine, “a’nın b’ye “...” dediğini duydum.” derseniz ne hakim laf anlatmaya çalışır, ne de siz gerilip stres olursunuz. yine de hakimin sorduğunu o anki ruh haliniz nedeniyle kavrayamıyorsanız heyecanlı olduğunuzu hakime söyleyin. çok insanlıktan çıkmış biri olmadıkça anlayış gösterecek ve biraz sakinleşmeniz için bekleyecektir.

    *hukuk mahkemesinde tarafsanız ve ön inceleme duruşmasıysa dilekçenizde anlattığınız olayları, anlaşılır şekilde özetleyin. bazen davanız/savunmanız, en iyi bu şekilde anlaşılır.

    *kılık kıyafetinize abartılı bir özen göstermeyin. tabi ki at hırsızı gibi olmayın; ama takım elbise muhabbetine de girmeyin. sanılanın aksine; çoğu zaman iyi bir izlenim değil, suçluymuş da yaranmaya çalışıyormuş izlenimi uyandırır.
  • oto-boka da olsa avukat tutun (özellikle sanık olarak yargılandığınızda) 2 kere avukatsız, 1 kere avukatlı yargılandım, fark müthiş. avukatınızı iyi seçin. avukata gerek yok diyenlere inanmayın. avukatı tutmayacaksanız bile parasını basın, sorun, danışın.
    ha, mümkünse uzlaşın, mahkemelik olmayın, o ayrı.
  • davacı iseniz: çok iyi araştırıp alanında uzman işini adam gibi yapan, dolandırıcı/karşı tarafın parasıyla sizi sırtınızdan bıçaklamyacak bir avukat bulun.
  • eğer bir mahkemeye tanık sıfatıyla katılıyor iseniz, duruşma salonuna isminiz okunmadan girmeyin. sonra bir çuval inciri berbat edebilirsiniz.
hesabın var mı? giriş yap