• epey küçük yaşlarıma denk geliyor. sadece meraktan.
    hayatta herşeyim bir şova dönüştüğü için ve gizli kapaklı bi bok yapmayı beceremediğim için evi kokuya boğmaması, sigara içtiğimin anlaşılmaması için balkonda denemiştim.
    ev o zamanlar 2. katta. ben balkonda takılırken aşağıdan geçen babamın arkadaşı görmüş.
    sonra arkadaşına söylemiş, o gitmiş karısına söylemiş, karı gelmiş anneme söylemiş. yine ne olur ne olmaz babama söylemişler. milletin gerçekten gevşek don gibi ağzı var.
  • lisenin ilk yılları, yanda arkadaş pofur pofur içerken özenilir:

    -versene bi tane lan deniyim nası bişeymiş.

    arkadaş bi dal çıkarıp verir. sigara ağza koyulmadan arkadaşa doğru uzatılır. arkadaş elinde çakmak, suratıma bön bön bakmaktadır.

    -ee hadi yak abi.
    -oğlum ağzına koysana.
    -ya artizliğe lüzum yok olm yak işte.
    -???

    evet, sigara yakarken havalı gözüksün diye ağızda yakılıyor sanıyordum. yanması için nefes çekmek gerektiğini düşünmemiştim. 10 yılı geçti, hala taşşak konusudur.
  • o garip baş dönmesini,o ani sarhoşluğu, o gerizekalı gülümseyişi hiç bir alkolde bulamadığım deneyim.
  • lanet olsun o güne dedirtir insana. daha dün gibi aklımda anasını satayım ben bağımlı olmam dediğim muhabbet ortamları.
  • orta okul zamanında kuzenimle biraz paramız vardı.
    sigara alalım dedim.
    paramız azcık.
    hava o kadar sıcak ve nemli ki.
    gittik bakkala, tırsarak bir paket maltepe istedik.
    elimizde sigara ve evden çaldığımız çakmakla kaldık.
    işin en zor kısmı sigarayı nerede içeçeğiz.*
    sokak olmaz, yaşımız küçük, görenler ağzımıza sıçarlar afedersin.
    kuzenimin oturduğu apartmanın çatısına çıktık.
    yerler izocam kaplı, çatı kapalı, ayakta dahi durulamıyor.
    bir yarım saat sigarayı yakmaya cesaret edemedik.
    sonunda sigarayı yaktık, aman allahım, hem sıcak, hem duman.
    hava akışı yok, terlemişiz.
    bir yandan sigarayı içiyoruz, bir yandan işkence çekiyoruz.
    duman,sıcak, nem birleşince midemiz bulandı ama devam ettik.
    elimizle dumanı dağıtmaya çalışıyoruz ama nafile.
    üçüer yane içmişizdir heralde peş peşe.
    en son dayanamadık, indik aşağı.
    oh dünya varmış dedik.
    ne salakmışız yaw.
  • 16 yaşında, 90'lar izmiri'nin en hareketli yerlerinden bornova sokağında bir bar önünde, kendimi 26 yaşında hissederek içmiştim ilk sigaramı. sonrasında "vayy beee demek böyle bir şey büyümek" pozlarında içeri girip ace of base şarkıları eşliğinde tıfıl arkadaşlarımla çılgınca dans edip 6'yı 1 geçirmeden evde olmuştum. muhtemelen o günü günlüğüme bile yazmışımdır. tam bir gençlik dizisi klişesiydim.
  • benim için hiç olmayan, ve olmayacak olan deneyimdir.

    insanların şu kısa yaşamlarında iyi kötü her şeyi en az bir kere denemeleri taraftarıyım. ama benim durumumda sigara bir istisna.

    küçük yaştan itibaren sigaradan nefret ediyorum. sigara içen ebeveynler tarafından büyütülmemin bunda payı büyük. arabada sigara dumanı, evde sigara dumanı... daha orta okulda arkadaşlarım sorardı, "sigara mı içiyorsun sen? üstün sigara kokuyor". uzun yıllar sırf bu yüzden koku takıntım oldu, pazarları yıkanan, ütülenen okul giysilerim evin içinde beklerken, sigara kokusu sinerdi ve çıkarmanın imkanı olmazdı, o kadar çok sigara içilirdi evde. şanslıydım ki, sigara içen bir arkadaş çevrem olmadı. sigarayı hiçbir zaman "yetişkin alışkanlığı" olarak görmedim, kendimi olduğumdan olgun göstermek için sigara içecek kadar ezik, abiler ablalar içiyor ben de onlar gibi olmalıyım diyecek kadar özenti, sigara ikramlarını reddedemeyecek kadar iradesiz, canım sıkıldığında sigaraya başvuracak kadar çaresiz olmadım.

    kısacası ilk sigara deneyimine sahip olmak için hiçbir sebebim olmadı, sigaradan nefret etmek için ise her türlü sebebe sahibim. neredeyse annemi benden alıyordu lanet olası şey.
  • denenen sigaraya göre etkisi değişir. winston superlight ciğerlere minik bir buse kondudur, uzun 2000'ler hardcore dalar.
  • sıcak saatler dizisinin ilk bölümünün yayınlanmasından bir gün sonraki gündür, yani 16 eylül 1997

    sıcak saatler dizisi vardı ben lisedeyken,
    sene 1997, öss maratonuna daha girmemişim.
    sedat yalçın kargo pantolon giyerdi, güzel gömlekler,
    bir de yelek giyerdi sırtında çantayla,
    yanında zaten "tek kusuru kolundaki aşı izi" olan bir kadın var,
    abbas ismini verdiği kamyoneti var
    tam ben işte özgürlük düşkünü bir adam
    yakışıklı desem yakışıklı değil, ne ama bu adam diye düşünüyorum
    sonra cehennemle muhabbet ederken sahilde, kargo pantolonun yan cebinden camel paketi çıkıyor (eski camel),
    aha diyorum karizma.

    ben sedat yalçından özendim bu boka,
    mutsuz muyum? tabiki hayır,
    bırakmam mı lazım? tabiki evet,

    buradan sedat yalçın kılığında arzı endam eden mehmet aslantuğ 'a sesleniyorum, "bana morarmamış dudaklar ve bir çift ciğer borçlusun kardeşlik, borcunu bir gece rakı masasında cahide sultanın şarklılarını söyleyerek de ödeyebilirsin" ah ulan bu ramazan gününde ne gereği var bu nostaljinin, neyse allahtan iftara 8 saat 37 dakika kaldı, #direnbaggio
  • daha ortaokul yıllarımdayken, halamı sigara içerken yakalamıştım.. kendisi pek bir genç olduğu ve babannemlerden çok korktuğu için yemin ettirdi bana ispiyonlamicama dair, amaa bir şartım vardı! bana nasıl içildiğini öğretirse aramızda sır olarak kalıcaktı.. napsın kabul etmek zorunda kaldı.. elindeki sigarayı dudaklarımın arasına koyup 'bak böyle yapıcaksın' derken babannem dalmasın mı odaya ve halama.. ama valla o içmiyodu sadece küçük yeğenine nasıl içildiğini gösteriyodu!
    o travma sebebiyle ikimiz de tiryakiyiz şimdi..
hesabın var mı? giriş yap