• (bkz: ogrenci evi)
  • bazen bizim ev.
  • marxist literaturde de kendine yer etmis, gecmisten gunumuze sosyo-ekonomik sistemleri anlatan scalanin ta en basinda yer alan sistem. marx ve engels'in yani sira cagdasi olan ekonomist, sosyolog ve envai cesit doga bilimci de -uc asagi bes yukari- benzer sekillerde kullaniyor bu tanimlamayi. marx ve engels daha sonra kendi yorumlarini katarak bu gruptan ayriliyorlar. amerikali antropolog lewis henry morgan'in ancient society'si model aliniyor esasen. sosyolojik ve teknolojik evrim olarak ikiye ayrilan gelisim insan toplumunun gecmisini (yine kendi icinde birkac bolume ayrilan bolumler seklinde) uce ayiriyor: yabanillik, barbarlik ve uygarlik. gelisim cizgisi ise mulk, ocak-ev yasami/mimari, rituel seklinde ilerliyor. ortak nokta toplumlarin (avrupa orjinli toplumlarin merkeze konuldugu toplumlarin) duz bir cizgide (bunu bir cesit merdivene de benzetebilirsiniz) ilerleyis gostermesi. her iki ve hatta uc-dort anlayista birlikte varoldu bu dustur ve: ''insanligin tarih-oncesi donemini, bilincli bicimde belirli bir duzene koyma isine ilk girisen morgan olmustur; ve cok sayida yeni belge herhangi bir degisikligi zorunlu kilana kadar, onun olgulari siniflandirma bicimi, kuskusuz yururlukte kalacaktir.'' seklinde zikrediyordu engels ailenin ozel mulkiyetin ve devletin kokeni adli calismasinda.

    engels'in kendisi icin yanilma ve degisme payi biraktigi bu eserdeki yalin ve basit kacan anlatim haricinde, morgan'in siniflandirmasini degistiren cokca gelisme yasandi. morgan kaynak alinarak yazilan su sey cok ilginctir ama: ''balik tuketimi atesin kullanilmasiyla baslar. bu ikisi birarada bulunur, cunku balik tuketimi, ancak atesin kullanilmasiyla tamamen mumkun olmustur.'' ates oncesi de les yiyiciligi yapildigi biliniyor. atesin kesfi ile binlerce yillik duzenli beslenmenin zorunlu sonucu olan sindirim sistemleri epey bir zorlanmis hatta. lakin ates olmaksizin yenilen deniz mahsulunun prehistorik insanda saglik sorunu yarattigi ya da yaratmis olabilecegine dair bir seyler okumadim (farkli ama, gunumuzun sushisi icin yemeyin-etmeyin parazitlenme yapar bir seylerinizi tikar denilir). saydiklarimin icine katabilecegim bir baska sey, devlet'e varana dek bir sureci baslattigina inanilan mimari-yerlesiklik (aile baslangici). sadece bereketli hilal havzasinda ve burdaki cekirdek bolgeden hareketle cizilen gelisim-uygarlik tarihinde de degil ustelik. bircok farkli cekirdek bolgede yerlesiklik icin sart kosulan, ilk evvel bitkilerin kulture alinmasi gerekliligi yanisi sulu tarim ilkesi uf-puf oldu. gecerli degil-kabul gormuyor artik. bunun (yerlesikligin) aile-devlet-uygarlik triosu ile iliskisi ciddiyetle vurgulanir. yerlesiklik ile bu trio arasindaki saglam baga sikca atif yapilir ve kendilerince dogru sayilan duz ilerleme tablosuna yerlestirilir. levant koridorunda yapilan son 20-30 yillik calismalar ise gosterdi: tarim bitkileri evcillestirilmeden evvel de topraga yerlesiklik mevcuttu. insan toplumu isbu mulkiyet ile degil farkli durtulerle topraga yerlesmis ve daha sonrasinda bitkileri kulture almisti. yazdiklarim yakindogu neolitik'i icin gecerli bu arada. morgan ve engels gelisim cizgisini, tarihi-gecmis asamalari tanimlarken yakindogu merkezli, beyaz avrupa kulturu'nun yaraticisi sayilan antik yunan'dan basliyor esas olarak. ''uygarlik''in gelisimi diyorum. mesela barbarlik olarak tanimlanan ve bilinen ilk uretimin-arti degerin yasandigi neolitik'in baslangici icin canak-comlek deniyor. tum bu birbirini takip ettigine inanilan iliskiler agi icerisinden yakindogu'nun-levant koridoru'nun canak comleginden bahsediliyor (canak-comlek'in vurgulanmasi depolamayla ilgili bu arada). oysa sudan ve afrika boynuzunda yapilan son calismalar bolgeye dair sunu gosterdi: canak-comlek paleolitik devirde kullanilmis bir kultur objesi ve neolitik'te bu terk ediliyor. avrupali tarih yazicilarinin gecmisini tepetaklak eden bu calisma, duz ilerleyisin zorlama, her cografyaya uymayan ve birtakim verilerle elden gelen en iyisinin ortaya koyma cabasi oldugunu gosterir. mesele burada baslar.

    marxism, avrupa'nin da kolecilik tarihi olmus gecmisi hizalarkan, bu hizalanisi su yasandi, bu yasandi simdi su olacak ve bingo mutlu son-nihai kurtulus der. ''uygarlik'' yani kolecilik tarihinin merkezciligi ile yapar bunu. icinde bulundugu kosullari ''ileri'' bir asama olarak tanimlayarak kolecilik tarihinin/sisteminin -o tarihlerde- etkili olamadigi topluluklar icin geri ve ilkel seklinde buyurmasina musade eder. gecmis prehistorik insan topluluklari kadar donem ici avci-toplayicilar da bundan nasiplenirler. gecmistekiler ustunden bol keseden ahkam kesilen, sadece gunun/simdinin gozluguyle bakilabilen lab denekleri iken, donem ici avci-toplayicilari ise sistem tarafindan mudahale edilmesinde bir sakinca olmayan geri kulturlerdir ve duz cizgi anlayisi geregi ehlilestirilip medeni bir hale sokulmalari pek de sakincali degildir. marx ve engels bunlari teorize etti demiyorum. bu eksikli seyin aciklarinin ne sekilde kullanildigindan bahsediyorum.

    bu seyde birinci dereceden musebbip alman sosyal demokratlaridir. ornegin 19. yy'in sonlarinda buyume hizini arttiran ve farkli cografyalara -daha cok da ''ilkel'' toplumlarin yasadigi- mudahale eden almanya imparatorlugu'na muhalefet etmediler: ''alman isci hareketinin enternasyonalizmi, somurgecilik karsitligini icermiyordu. ''uygar'' dunyanin, insan gelisiminin en ust noktasini olusturdugu varsayimi, alman isci hareketi temsilcilerinin ''vahsilerle'' dayanisma icine girmesini onluyordu.'' g. mergner, solidaritaet mit den wilden.
    birbirine eklenen ve aslinda tek bir seyi tanitiyormus gibi yapan her iki kelime de (ilkel ve komunal) simdinin anlayisini yansitan, gecmisi simdinin dusunce sekliyle tahayyul eden bir mekanizma, isin ozu bu. gecmisteki bir seyin ilkel olduguna karar verebilmek gunumuzle yapilan mukayeselerle olur. dataniz ve gelisim anlayisiniz egri, gelisimi anlatan tablonuz da duz ise, avrupa merkezciler gibi ezik bir psikoloji ile zorbalik yaparsiniz. bu zorbalik sadece ulke fethetmekle sinirli degil. felsefede, tarihte, arkeolojide, bilcumle sosyal bilimde yapilir. degerlinin dedigi gibi onlar icin gecmis simdinin bahanesiydi. bir cesit istikrar arayisi idi gecmis onlar icin:''kapitalizmin gelisimsel karakteri uzerinde de israrla duruyorlar, kapitalizmin belli asamalardan gecerek diger ekonomik organizasyon turlerinden evrildigini soyluyorlardi. ''kultur'' ve ''toplum'' gibi ''tarihsel yontem'' ifadesinin kendisi de bir cisimlestirme'', yani hizli gecis donemlerinde ozellikle guc kazanan ve cesitli entelektuel ihtiyaclarin odak noktasi olan bir ''fikir-butunu'' islevi goruyordu.'' david f. lindenfeid.

    komunal olusunun kerameti de yine kendinden menkuldu. yanisi yoktu. milyon yillik surecte binlerce mikro ve makro ''uygarlik'' kuruldu. eger her seyi su anki sisteme ve onun gelisimine endeksleme-baglama (gelisimini aciklama) takintisi bir kenara birakilirsa bu rahatlikla gorulebilir. 15 bin yil evvel su anki buyuk transatlantiklerin yaptigini yapabiliyordu mesela amerika'yi o cagda kesfeden insan topluluklari. o halde donemin-cagin sartlarina gore degisen teknolojik ihtiyaclara bugunden bakip ''ileri'' ya da ''geri'' tanimlamalari yapmak yanlis (yapiliyorsa bir seyi merkeze almis olursunuz ornegin avrupa'yi avrupa'nin kolecilik yazinini).
    sadece marx, engel ve morgan degil. 19. ve 20. yy'in bir cok sosyal ve doga bilimcisi topraga yerlesik olmayan, bilindik araclar ile uretim yapmayan, avci toplayici vb ozellikleri muhteva eden gecmis prehistorik topluluklarda belirgin bir sinif sistemi ve onu yoneten ideolojiyi goremedi. bu seyi (ustyapi okumalari) slogani ''the indian behind the artifact'' olan new archaeology baslatti. louis binford'un bin 960'larda teorize ettigi ve arkeoloji okumalarina keskin bir yenilik getiren anlayisa gore gunumuz kolecilik yazininin verdigi isimle bir arkeoloji dolgusunda bulunan hic bir sey ''eser'' olarak adlandirilamaz. eser gunumuze saplanmaktir. onemli olan sey gunumuzun deger yargilari ile isim vermeden, arkasindaki insani ve dusunce sistemini ortaya cikarmaktir. bu sayede arkeolojik calismalarda bulunan ve ilk onceleri basit ve sade anlamlari ile sus esyasi ve boncuk olarak sunulan nesneler (deniz kabuklulari, kemikten yapilma vb) gercege yakin olan anlamlarina bir tik daha yaklasmis oldu. ve eger isbu deniz kabuklulari, yerlesimden elde edilen tum bir materyalle yapilan istatistiki ve lab calismalarinin sonucunda ortaya cikan toplam nufusun cok altindaki bir rakama tekabul ediyorsa; bu nesneler ozel, herkesin sahip olamadigi statu gostergelerini donusur. qafzeh, bc 90.000: (bkz: http://www.mnh.tau.ac.il/…d/archaeomalacology 2.jpg) bu ise ayricilikli sinifi, toplulukta kim ve hangi ''kutsal'' akide ile isletildigi bilinmeyen karar verme mekanizmasini yanisi otorite-hiyerarsiyi kanitlar. hepsini topladigimizda ortaklasa paylasimin hukum surdugune inanilan ''ilkel komunal toplum''un, yanisi bilindik uretim araclari ile uretim yapmayan, topraga yerlesmemis (sedentizm) avci-toplayicilarin komunal bir hayat surmedikleri anlasilir. bir seyi (o bir sey sadece maddi bir sey degil) elde etmek egaliter bir terazi ile olmuyormus.

    saydiklarimiz gecmis icinde zik-zak yapan seyler. birbirinden bagimsiz gelisim surecleri var bircogunun. bircogunun ise baglantisi cok... su gariptir dunyanin en eski tapinagi sifatini su an tasiyan gobeklitepe etrafinda onlarca uydusu olan bir tinsel-dinsel otorite merkezi kurmusken. bundan 4 ila 5 bin yil sonra baslayan catalhoyuk'un bu buyuklukte (gobekli) ve bagimsiz bir tinsel yapi insa etmemis olmasi ve statu farkini gosteren nadir seyler vermesi ve yine kimi arastirmacilarin (bernhard brosius) yaklasik iki bin yil suren doneme ''neolitik komunizm'' adini vermesi (catal'la ilgili buna benzer ve farkli goruslerim var ilerde ciddi bir ortamda yazmayi dusundugum). abarti bir yorum mu evet ama cikan seylerde statuyu arttiran, belirginlestiren seylerin orani cok degil az gibi. inis-cikis yasanmis.

    marx icin urun iki kisi arasinda gecen bir konusma kadar basit ve hayatin her alaninda olan bir yogunluktur. bu konusma daha sonra koleciler-efendiler tarafindan hizlica metaya cevrilebilir cunku. velhasil urun; imal edilen, daha sonra cesitli katma degerler kazanan, karmasik surecleri olan maddi urunden yani imalattan ayrilmali. aslinda bunu savunmasi gereken kisi ilkelerine siki-sikiya sarilmis bir marxist olmalidir. bir baskasi degil. ayni kisinin prehistorik sureclerde urun-imalat olmadi seklinde savunusu olmali, marxist gelisim cizgisine gore degisen. klasik anlayis bu. haricinde, tutsuleme methodu ile o an icin tuketilemeyen etin saklanmasi-depolanmasi mumkundur. bu da av sonrasi kalan artik urun yani artideger olarak degerlendirilebilir. bunun gibi ornekler cogaltilabilir.

    ilkel komunal toplum olarak baskalarinca adlandirilan tum bu donem, uzmanlarin, uzmanliklarin egemenliginde gecen cok daha farkli bir sosyo-ekonomik yapidir. ana hatlari belli olsa da ilerleyen tarihlerde daha net gorulecegi kuskusuz.
  • marks'ın hangi verilere dayanarak içinde hiyerarşinin olmadığını iddia ettiğini bilmediğim toplum biçimi. tabii ki bu toplum biçiminde hiyerarşi vardı. dolayısıyla eşitsizlik (aslında eşdeğersizlik) vardı. bir toplum hem ilkel olacak hem de eşitlik (aslında eşdeğerlik) olacak, sömürü olmayacak öyle mi? buna beni inandıramazsınız.
  • insanoğlunun tarihi ilkel komün insanı,
    dünya oluşumu ve canlıların ortaya çıkmasından itibaren farklı bir canlı türü olarak gelişimini tamamlıyordu. diğer canlılar fiziksel evrimlerini sürdürürken, afrika’dan yola çıkan homo erectus insanı hem fiziksel hem de beyinsel evrimini geliştirmekteydi.
    insanoğlu yaratılışının başlarında, diğer canlı kategorisindeki hayvanlar gibi belirli kümelerden oluşan topluluklar şeklinde yaşamayı sürdürüyordu. beraber avlanıp beraber korunarak geniş aileler içinde yaşamaktaydılar.
    en temel gereksinimleri beslenmek ve korunmak olarak görülüyordu. bunların tedariki ile sağlanan klan huzuru, gelişmelerinde, büyümelerinde yani üremelerinde onlara yardımcı oluyordu.
    beslenme şekilleri başlangıçta yalnızca toplayıcı olarak kendini göstermişti. topladıkları meyveler, kökler ve yemişlerle besleniyorlardı. mevsim geçişlerinde beslenme zorluğu çektikleri zaman, leşlerle, ihtiyaçları olan gıdayı almak durumunda kalıyorlardı. hiç bir şey bulamadıkları takdirde vahşi hayvanların avladıkları hayvanların kemiklerini kırarak, içindeki ilikleri yiyorlar ve ihtiyaçları olan proteinleri alıyorlardı.
    yüzyılları bulan bir süreç sonra yeterince hızlı olmasa da evrimle gelişen beyin sonucu, insanlar avlanmak için alet geliştirmeye başladılar. ağaç dallarından, hayvan kemiklerinden, obsidiyen gibi volkanik taşlardan yaptıkları avlanma ve kesme aletleri ile toplayıcılık yanında bir de avcılık yöntemi ile beslenme alanlarını geliştirdiler.
    homo erectus dünyaya dağılırken gittikleri ve yerleştikleri yerlerin iklim ve doğa koşullarına adapte oluyorlardı. korunmak amacıyla yüksek yerlerde yaşamaya çalışanların, avlanmak için su altına dalmaları gerekenlerin solunum sistemleri, ihtiyaca göre vücut kendini adapte ediyordu. soğuk yerlerde ten beyazlaşıyor, sıcak yerlerde siyahlaşıp sertleşiyordu. bozkırlarda, steplerde kısa ve küçük yapılı, güneşli sıcak yerlerde uzun boylu oluyorlardı. böylece dünyanın bir noktasından yayılan bir insan tipi farklı doğa ve iklim şartlarında yeni insan tiplerini oluşturuyordu.
    milyonlara varan yıllar öncesinde ateş, onlar için korkunç ve acı veren yakıcı bir şey iken, 100 -200 bin yıl sonra ateşi, korkarak ama yine de tedbir alıp kullanmaya başladılar.
    homo erectus bölgesel şartların olgunlaşması sonucu beslenmenin zenginliğinden dolayı, beyin gelişimini daha hızlı sürdürerek yeni insan tipini oluşturmayı başarabildi. bu yeni insan, aklını daha iyi kullanabildiği için homo sapiens olarak adlandırıldı.
    kendilerini geliştiremeyen homo erectus’lar eski yaşamlarına devam ederlerken, yeni tür homo sapiens’ler geniş aile yapıları ile sayısal olarak daha kalabalık oluyorlardı. bu yüzden tüm ailenin beslenme zorluğu, onları organize avcı olarak yeni avlanma sistemleri geliştirmeye itti.
    mevsimlerin ya da yılların etkisi ile dönem dönem meydana gelen doğa ve iklim koşullarına bağlı beslenme zorluğu homo sapiens’leri sürekli yeni avlanma ve beslenme alanları arayışına sürüklüyordu. bu yüzden oluşan göçler, 60-70 kişiden oluşan büyük aileyle yeni yerlere yolculuk etmelerine sebep oluyordu. bu göçlerin sonlarında karşılaştıkları başka insan grupları ile birleşmeleri yeni insan tiplerinin oluşumunu sağlıyordu. bu yolla homo sapiens’ler başka sapiens’ler veya erectus grupları ile birleşerek insanoğlunun zenginliğini meydana getirdiler.
    ural dağlarından batı avrupa’ya kadar olan bölgede hakimiyetini sürdüren neandertaller, kendilerine has yapılarıyla diğer insan grupları ile birleşmeleri ve kaynaşmaları gerçekleşemiyordu. baskın güç olan sapiens’ler, erectus’ları kendi bünyelerinde asimile ederken, buna direnen neandertaller zaman içinde kaybolup yok oldular. içlerinde en güçlü olanlar genetik miraslarını ileri çağlara taşıyabilseler de bu oldukça az sayıda gerçekleşebildi.
    500 bin yıl önce insanoğlu ateşi daha sık kullanmayı öğrendi. önceleri doğal yollardan ortaya çıkan ateşi, sürekli yanmasını sağlayarak kullanırlarken, 300 bin yıl öncesinde artık, ateşi günlük işlerinde de kullanmaya başlamışlardı.
    ateşin kullanılması, avladıkları hayvanların pişirilerek yenmesini, bu da vücutlarının daha yüksek enzim ve proteinlerle beslenmesi sağlamıştı. bunun sayesinde beyin gelişimi hızlandı. beyinlerinin büyümesiyle zekâları da gelişen insanlar, yeni düşüncelere sahip olup yeni fikirler üretmekte zorluk çekmediler.
    insanoğlu dünyada yaşama konusundaki adaptasyonunda başarısını ortaya koymuştu ama doğa ve iklim koşulları ona daha iyi bir hayat yaşamasına izin vermiyordu. birden dünyayı saran buzullar onları mağaralarda saklanmaya ve soğuktan korunmaya itti. bu şekilde geçen uzun süreden sonra bir gün dünya ekseninde bir ufacık değişiklik buzul çağının sonunu getirdi.
    15 bin yıl önce buzulların çözülmesi ile, insanoğlu mağaralardan çıkıp yeryüzüne yeniden dağılmaya başladı. günümüzde de üretimlerini yaptığımız birçok ürün (buğday, arpa, çavdar, yulaf) doğada yabani olarak bulunuyor ve insanlar topladıkları bu ürünleri tüketiyorlardı. iklimin normale dönmesi ile ısınan hava, yağışların yeniden oluşması ve toprağın bereketlenmesi ile toplayıcılık yapan sapiensler, yerleşik tarım denemeleri ve uygulamalarına başladılar.
    bu durum insanoğlunun toprağı sahiplenmesi ve koruması anlamına geliyordu. oluşan bu mülkiyet yapısı eskiden uygulanan komün ve ortak paylaşımı ortadan kaldırmış oldu. böylece dünyaya yeni bir düzen yerleşmeye başladı. güçlü olan kazanır.
  • insanların sayıca az ve kaynakların yeterli ve hatta fazla olduğu bir dönemden söz ettiğimize göre ilk insanların ve insan topluluklarının komün bir hayat yaşadığını düşünebiliriz. ancak bu varsayım ne komünizmi ne de kapitalizmi haklı çıkarır. benim teorime göre toplumdaki asalaklardan bıkan birisi bir gün kalkıp bir miktar toprağı çevirerek burası artık benimdir ülen diyerek özel mülkiyeti başlattı. diğer bir muhtemel teoriye göre ise orman kanunları gereği topluluğun en güçlü erkeği, her gün av peşinde koşmaktan bıktığı için, bu işi artık diğerlerinin yapması gerektiğini düşünürek yanına çektiği bir kaç tane yalaka köpek ile birlikte toplumun geri kalanına hükmetmeye başlamıştır. (bkz: hayvan çiftliği) ancak bu teorilerin hiçbiri ne komünizmi ne de kapitalizmi haklı kılar. insanlığın bilinen düşünsel-entelektüel tarihine bakıldığında-ki bu yaklaşık 3000 yıldır-insanlar artık tek bir teorinin sosyal olayları açıklamada yeterli olmadığını kavrayacak yaşa gelmiş olmalılar. bu anlayışa dayalı olarak şunu da söylemeliyiz ki, tek başına ne kapitalizm ne de komünizm ya da sosyalizm insanları mutlu edecek ideal-ütopik düzeni kurabilir. eğer gelecekte böyle bir şey gerçekleşecekse, muhtemelen hem özel mülkiyete müsade eden hem de sosyal devletin gereğini sonuna kadar yerine getiren, özel mülkiyet ve sermayenin toplumun geri kalanını sömürmesine müsade etmeyen bir sistem olacaktır.
  • temelde bir maymun sürüsünü ifade eder.
  • ilkel komünizm, temel kaynaklar üzerinde ortak hak, otoriter yönetim ya da babadan oğula statü aktarımının yokluğu ile insanlık tarihinde ekonomik tabakalaşma ve sömürüden önce gelen eşit ilişkileri anlatır.

    sınıflı toplumlardan gelen seyyahların eskiden beri inceleme konusu olan, thomas more’un ütopya’sı gibi, hümanist metinler üzerinde ve siyasal başkaldırıcılarla deneysel sosyalist toplulukların kurucuları için ilham kaynağı olan ilkel komünizm kavramı, ilk olarak 1877 yılında lewis henry morgan tarafından demografik olarak tanımlandı.

    ilkel komünizm, karl marx ve friedrich engels’e göre avcı ve toplayıcı ilk insan topluluklarına verilen bir kavram.

    ”ailenin kökeni”nde engels, ilkel komünizmi ve dönüşüm sürecini incelemek için hem marx’ın ”eskil toplum” üzerine notlarını, hem de morgan’ ı kullandı. morgan ve diğerlerinin verilerine, marx’ın kapitalizm tahlilinin merkezinde yer alan kullanım için üretimden, değişim için meta üretimine geçiş kavramını uyguladı. buna, komünal aile ilişkileri ve cinsiyetler arasındaki eşitlikten ailenin ekonomik biçimler haline gelmesi ve kadınların erkeklere tabi olması süreci hakkındaki kendi fikirlerini de ekledi.

    ilkel komünizm modelinin ilk insan topluluklarının bazılarına uyarlanabilirken bütününe uyarlanamayacağı, çünkü bazı avcı ve toplayıcı topluluklarının erzak depoladığı ve bu sayede sosyal sınıf oluşturdukları söylenir.

    marx ve engels’in ortaya koyduğu görüş şu yönde: ilkel komünist topluluklarda herkes yiyecek bulmakla görevli ve avcılık ve toplayıcılık sonucu elde edilen yahut üretilen her şey herkes tarafından paylaşılır. kişisel giyecek ve benzeri eşyalar hariç neredeyse hiç özel mülkiyet yoktur çünkü bu topluluklar artı değer yaratmaz ve üretilen şey çabucak tüketilir. ev ve aletler bütün komün tarafından ortaklaşa kullanılır ve devlet yoktur.

    avcı ve toplayıcılıktan yerleşik tarımcılığa geçildiği neolitik devrim ile sınıflar, kölecilik ve özel mülkiyet ortaya çıkar.

    marksizm`e göre eğer bu topluluklar yeteri kadar uzun süre dayansaydı komünizme geçiş yapabilirlerdi çünkü üretim araçları ortaklaşa kullanılmaktaydı ve herkesten yeteneğine göre, herkese ihtiyacına göre temel ilkesi görece gerçekleşmekteydi. fakat komünizm, bilinciyle ve yüksek üretim yeteneğiyle ilkel komünizmden ayrılır.
hesabın var mı? giriş yap