• kocaman okul çantası, büyük bir beslenme çantası ve suluğuyla, sanki dağa çıkıp yirmi gün dönmeyecekmiş gibi okulunun yolunu tutan küçük komandodur.
  • benim gibi sürekli okula gitmeyeceğini sananları da vardır herhalde. iyi hatırlıyorum, pazartesi başladım cuma'ya kadar götürüldüm. baktım cumartesi uyandıran yok. dedim herhalde bitti. hiç ses de etmedim ne iş diye. baktım pazar da uyandırılmadım, dedim artık yok herhalde kurtuldum. pazartesi sabahı şok oldum.
  • kapanmakta olan bir sınıf kapısından size son kez çekinceyle, yalvarışla, endişeyle ve korku dolu gözlerle bakan, altı yaş yiğitliğine zeval getirmemek için zoraki yarım yamalak bir gülümsemeyle size "götür beni burdan" diye adeta bakışlarıyla yalvaran çocuktur, çocuğumdur.

    okula başladı erenişko. ilkokul bir, mini mini birler kadrosundan. anaokulunun oyuncakla kaplı, minyatür ebatta tefrişli sınıfından çok farklıydı emir beyazıt ilköğretim okulu'nun 1-b sınıfı. ilk sınıfa girdiğimde beni ilkokul günlerime götüren o koku sabitti; sıraların, duvardaki panoların, havasızlığın ve "okul" kavramının kokusu. o kokuyla sarılıp sarmalanacağı, daralacağı, bunalacağı yılların startını verdik dün. en az 16-17 yıl sürecek bir ebatandırma, şekillendirme, benzetme çarkına soktuk istemeden. yeni şeyler öğrenmeye, araştırmaya, bilmeye aç bir beyni, eğitim sistemine "al kardeşim, terbiye et, sürüye kat, önüne set çek" diye teslim ettik.

    "neden ettin, bu denli yakınıyorsan?" diyenlere "başka alternatifimiz var mıydı?" diye cevap vererek.

    eğitim sisteminden alabileceği faydanın en fazlasını alır diye umut ediyoruz.

    iki kere ikiyi en iyi oğlum bilsin, oğlum en önce öğrensin diye değil "iki kere iki neden dört, beş etse ne olurdu?" diye sorabilsin diye umut ediyoruz.

    okumayı sevsin, bilgi sahibi olmanın güzelliğini keşfetsin, mutlu bir birey olmak için nasıl bir donanıma ihtiyacı varsa alsın diye umut ediyoruz.

    sonunda çöpçü olacaksa, süpürdüğü sokağın en temizi olması için çalışma fikrine, düşüncesine erebilsin diye umut ediyoruz.

    dünyaya en geniş açıdan bakmayı öğrensin, hayallerine gem vurmasın, normal/anormal kavramının bakış açısına göre nasıl değişebileceğini görsün diye umut ediyoruz.

    biz umut ediyoruz, o endişeli. yepyeni bir dünyaya adım atan küçük çocuğum, eğer ben gerekli mesaiyi verebilirsem, eğer ben ona doğru şekilde yol gösterebilir ve destekleyebilirsem ve eğer tüm bunlara param yeterse (eğitim eşitliği, bedava kitap vs, güldürmeyin kimseyi, komik bunlar) umut ettiğim gibi bir birey olacak, olacak mı? dilerim.

    ama o kapanan kapının ardından "götür beni buradan" dercesine bakan güzel gözlerini ve sıradaki "küçük adam" duruşunu hiç unutmayacağım. ilkokul bir erenişko, bundan otuz sene sonra, bugüne dair ne hatırlayacak bilmiyorum, ben aradan kaç yıl geçerse geçsin içimdeki burukluğu hatırlayacağım.

    oğlum okula başladı, umduğumdan daha üzgünüm.
  • küçük şehirlerde daha ilginçtir bu çocuklar. genelde hocalar aynı mahallenin adamları olduğu için ilk günlerde pek sallanmazlar. misal benimkisi aynı zamanda bakkaldı, her gün gidip çubuk kraker aldığım bakkal murat bana alfabeden girince ne oluyo lan buna diye bir örselemiştim.
    ilk pazartesi günlerinden biri istiklal marşı için okulun önünde dizildik. herkes kolları uzattı mesafeyi aldı falan. tam başlayacak bizim murat amca:

    - alpeeeerr çıkar ağzındakini, diye bağırdı.

    sabah savaş çıkar bir daha çiğneyemem diye beş tane sakızı ağzıma boca etmişim. bende ses yok tabi, atarmıyım lan o kadar sakızı! döndü tekrar:

    - oğlum çıkarsana şunları ağzından!!!

    yeter bea sabah senin bakkaldan aldım ben bunları. nedir lan sürümden mi kazanacaksın? her sabah beş sakız oldu amk! gayet mağrur bir şekilde döndüm o güzelim karadeniz köyünün ortasında:

    - çikarmayirum oğretmenum!!!

    ulan demez olaydım, bu geldi bi yerleştirdi bana. hemde ilk aşkımın yanında. çok gururum kırılmıştı... göt murat...
  • hayatın koşup zıplamaktan ibaret olmadığını anlayandır.

    anne -nasıl geçti kuşum bugün okul.

    velet -bana okul deme anne, refret ediyorum (evet refret dedi).

    anne- neden ki?

    velet- öğretmen hiç susmadan saatlerce konuşuyo konuşuyo, kafam şişiyo.

    anne- ama sana yeni şeyler öğretiyor, di mi?

    velet- tam zil çalıyo, kafamı iki dakika dinleyip bi su içemeden yeniden sınıfa girip konuşmaya başlıyooo

    anne- tenefüsler kısa mı sürüyo?

    velet- evet, bir ders (kollar iki yana gerilerek açılır) bu kadar uzun. tenefüsler (iki parmak aralarında 0,5mm kalacak kadar birbirine yakın tutulur) bu kadarcık. örtmenle konuşsana azcık as konuşsa?

    anne- görürsem söylerim.
  • tuvalete gitmek için tenefüste bile öğretmeninden izin isteyen şirin mahlukat.
  • sınıfını kaybedip koridorda ağlayabilendir.
  • yekta kopan'ın söyleşisine gittik biz bunlarla, kitap yazmış ellerine sağlık, çocuklar için tek tek imzalıyor. bizimkiler sıraya girdiler, adam ''bir şey söylemek ister misiniz?'' diye sorunca, birisi; ''irem benim saçımı çekti.'' şeklinde şikayette çığır açtı. sonra da, büyüklerle niye zor? çocuklarla eğlenceli. festival gibiyiz, arada kapatmak istiyorum yalnız.
  • müdür yardımcısına gidip; ''sen büyüyünce müdür mü olacaksın?'' diye soranından vardır bir tane bende.
  • öğretilen harfleri dili bir karış dışarıda deftere abanarak yazmaya çalışan öğrenci. o kadar bastırarak yazarki kalemin ucu kırılır, yanlış yapıp silse hala izi kalır o derece gayretlidir.
hesabın var mı? giriş yap