• hatırlıyorum da annem sınıfa kadar getirmişti, "ben dışarda beklicem sen çıkınca görücen beni" demişti de öyle kandırmıştı beni yanımda sümüklü bi herif vardı ağlıyody sürekli. ders bitince annem orda dilldi. hayatın ne kadar şerefsiz olduğunu o gün orda anladım. ilkokulun ilk gününde, eğitim hayatım boyunca öğrenebeileceğim en önemli şeyi öğrenmiştim. hayat zalimdi. herkesin annesi çocuğunu elinden tutup almıştı ben orda kalmıştım. hava soğuk ve yağmurluydu. gözlerim dolmuştu. o anda karar vermiştim artık kimseye ihtiyacım olmayacaktı. merdivenleri inmeye başladım ağır adımlarla.
    kantinin orda annemi gördüm. bi tost bi de kola almıştı. hemen koştum tuttum elinden. "ulan anne" dedim..
  • aşağıdaki metin, ahmet rasim'in yaklaşık 150 yıl önce okuldaki ilk gününü anlatır.***

    "gözümü açtım ki evde herkes ayakta. bugün ne? perşembe…

    biraz kahvaltı, silinti… haydi küçük odaya… anneciğim, bohça ve paketleri açtı. hiç unutmam: birinden koyu kahverengi urbalarımı çıkardı. yeni bir gömlek, üstüne ipekli bir mintan, yine beyaz, sakız gibi çoraplar… yepyeni kaloş potin… gelgelelim, fes, hiç görmediğim bir fes… tablası fırdolayı dolu… ne?... büyücek, tam takım bir nazarlık… sağlı, sollu başları taşlı iğneler… mücevher bir ay… boynuma yine o değerli lahur* geçti. bu görkemle sofaya çıktım. herkes bana baka kaldı. şehzade misin, mübarek?... beni doğruca arabaya götürdüler. araba da doğruca konağa gitti. biz vardık varmadık, okul da sökün etti. meğer, bizim okul, “tezgâhçılar” okulunun ilahici takımını tutmuş. cicibabam öyle istemiş.

    seven, öpen, ağlayan, dua eden, maşallah diyenler arasından beni süzdüler; konağın selamlık avlusuna inen çifte merdivenden indirdiler ki iğne atsan yere düşmez bir kalabalık… belki yüz kişi var… ne dersiniz, ben bu yüz kişiden hiçbirini görmeyeyim de dizgini başağanın elinde duran midilliyi göreyim!...

    beni birdenbire bindirmediler, ilahiciler bir fasıl geçtiler, aminciler bir hengâme kopardılar. binişinin* bol yenleri kalkık bir hoca daha, dua okudu; bir "amin!" daha koptu. o an kendimi midillinin, üstünden kırmızı bir kolan geçmiş yeşil ince altlıklı eğeri üzerinde buldum. gerçekten başağa, midilliyi yedeğine almış; iki ağalardan ikisi de birer yanıma geçmişti. arş efendim, arş!...

    ta önde, uzunca birinin başı üzerinde havaleli bir şey gidiyordu. mavi atlaslı bir minder takımı, rahle ile birlikte… meğer, sırma cüz kesefle, elifbam daha öndeymiş.

    bir baktım, bir daha baktım: bizim evin önündeyiz. ilahiciler kadfetullah okudular. her durakta aminler fırladı. zavallı anneciğim, pencere önünü kaplarcasına baş örtüsüyle oturmuş olan şişman kara annemin (o zamanlardaki çocuklarda anne mi istersiniz?) kocaman omuzları arkasından bakıyordu.

    kadfetullah bittikten sonra, alay, daha gürültülü, daha amini bol bir yürüyüşle okulun kapısına vardı. başağa, beni indirdi. bir elimden kendisi, bir elimden de okul kalfası tutarak yukarıya çıkardılar. arkamız sıra, derslik doluyordu. doğruca, hocanın, -hani bizim komşu efendinin- makamına götürdüler.

    minderim konmuştu. hoca, bab-ı meşihate* gittiği kılıkla, bayağı günlere göre en ağır, en resmi bir kılıkla giyinmişti. kutsal elini öptüm, karşısında diz çöküp oturdum. başağa, elifba cüzümü açtı. hoca, bir besmele-i şerife çektikten sonra tırnakları gül gibi temiz iki parmağıyla tuttuğu kemik hilali* üzerine koyarak:

    - elif, dedi. ben de dedim.
    - bugünlük ders bu kadar…"
  • şahsım için 31 yıl öncesi diyerek yaşımın çıkmasına sebep olacak,
    sınıfta hemen herkesin "anne gitme, baba gitme" diye zırlarken benim,
    öncesi yazın hemen tümünü okul bahçesinde, bir nev'i okul öncesi staj yapmışlığımdan olsa gerek,
    anacağzımı kovmuştan beter ettiğim, ilk haftasında sınıf arkadaşlarımdan devam eden feryat figanı seyrettikçe,
    o günün aklıyla "jargon böyle zaar" deyip, ertesi haftanın ilk gününde herkes sesini kesmişken,
    annemi, bilerek, okula çağırıp "ağlamaya başladığım gün" .
    dün gibi hatırlıyorum öğretmenin yüzündeki şaşkınlığı, arkadaşlarımın bana bakışlarını.
    çok özenmişim belli. tey allahım değil mi ?.
  • ilk gün annem bıraktıktan sonra önceden de aile dostumuz olan bir ailenin cocuğu ile sınıfta yer aramaya başlanır. arkada iki tane şişman cocuk oturmaktadır.

    ark:gel en arkaya oturalım.
    ben:yok onlar cok osuruyor.

    daha okulun ilk günü nerden biliyorsun cocukların cok osurduğunu da bok atıyorsun onlara. şişmanlar osurur diye bişi üretmişim kafamda. be salak arkadaşım sen neden onaylıyorsun beni; bu kadar kişiliksizmisin.

    o iki insanla cok samimi oldum hala da görüşüyorum kendilerine de anlatamadım bu konuyu. utanıyorum sanırım hala. onlardan ve tüm şişmanlardan özür dilerim.
  • ilk tenefüse sırt çantamla çıkmıştım.
  • benim için travmaydı. çok ağlamıştım lan. annem de dışarda bekleyeceğini söyleyip gitmişti. teneffüste bir köşeye büzüldüm. bir süre ağlayıp sustum.

    yıllar sonra çocuğum okula başladığında çok ağladı. onu çok iyi anlıyordum. herkes "çek git. alışsın." dedi. hiç bırakamadım. çok fazla ağlıyordu. beni çocuğumun yanına oturttular. bana sımsıkı sarıldı. sarmaş dolaş ders dinledik. bahçede beklediğim zaman, sınıfın parmaklıklı penceresinde ayağa kalkıp "aaanneeee" diye gülerek el sallıyordu.

    insanın çocuğunun keyfinin yerinde olması kadar güzel bir şey yok. onların bir gülüşü için ömür feda ediliyor. çok üzmeyin lan annelerinizi. "senin de çocuğun olacak, o zaman anlarsın." sözleri boş değil. keşke bazı şeyleri yaşamadan öğrensek, anlasak, bilsek.
  • mahalleden bir arkadaşımız sınıfın * kapısında ayakkabılarını çıkarıp, sınıfa çorapları ile girmişti.
  • bir bahçe dolusu sümüklü oğlanın zırıl zırıl ağladığı gün. biz de onlara gülüyorduk.

    şimdi büyüdüler ve kuzey avrupa kadınları için ağlıyorlar. ve biz onlara hala gülüyoruz..

    (bkz: batı cephesinde yeni bir şey yok)
  • anaokulu gecmisi olan cocuklara koymayan gun.
  • okuldan hiç hoşlanmamıştım.

    20 senelik öğretim hayatından sonra söyleyebilirim ki hoşlanmadığım kadar varmış.
hesabın var mı? giriş yap