• kokulu not defteri. evet.

    bir de bunun koleksiyonunu yapanlar vardı benim zamanımda. böyle üzerinde kahramanların, barbielerin falan yer aldığı küçük kokulu not defterlerinden birer sayfa koparıp saklamak suretiyle yapılırdı.*

    tabi hepsi aynı kutuda veya poşette saklandığı içinde bir süre sonra bütün kokular birbirine girer ve hepsi acaip bir kokuya sahip olurdu.

    ha bu arada kızların kokulu not defterleri pembe ve biraz daha yumuşak kokulu, erkeklerin ki ise genelde mavi ve daha sert kokulu olurdu. erkekte pembe not defteri görüldü mü onla sürekli dalga geçilir ömür billah unutturulmazdı bu durum kullanıcıya.

    birde yeşil, sarı gibi unisex not defterleri vardı. bunlar en kıymetli olanlarıydı. genelde daha az bulunur ve çok orjinal kokarlardı.

    genelde statü farkı yaratanlarda bunlardı zaten.
  • diğer çocukların gözü kalan nesnelerdir. bunlardan biri de 3 katlı kalem kutudur.
  • (bkz: çekçekli okul çantası)

    çok istemiştim ama almamıştı babam. sebeb: annen, ''ev kirlenir'' dedi. annem. lajf.
    sürtünme kuvveti beni hiç bu denli hüzünlendirmemişti.
  • aynı okulda öğretmen anne

    (bkz: anne bir nesne midir?)
  • almanya'dan gelme radyolu veyahut hesap makineli casio saat. matematiğim de süperdi fakat gene de o 8x7 işlemini o saatle yapmak bana çok cool gelirdi.
  • halley ayakkabı idi.
  • mayonezli sandviç. sınıfta bir çocuğun annesi yapardı.
    ketçapın cam şişeden ya akmadığı ya da löp diye boca olduğu zamanlar. aileler daha yeni kabullenmiş. kabullenseler de "öff ketçapa bulama köftelerini. bak ne güzel domatesli sos yaptım onla yesene" şeklinde konuşmalarla canımızı sıkıyorlar. mayonez bir kere alınmıştı. bu sefer sadece ebeveynler değil ablamla ben de tiksinmiştik. ne iğrenç şeydi allahım o öyle. "içine mayonez koyuyorlar" diye yıllarca hamburger yemedim ben biliyor musunuz. şimdi pek severim mayonezi o ayrı konu.
    ama o çocuğun annesinin yaptığı sandviçler pek enteresandı. değişik bir ekmeğin arasında kıvrımlı marul ile beyaz mayonez görünürdü. zaten annesi de bizim annelerimiz gibi değildi. kocası zengin, kadının işi gücü yok. o da kendisini sınıf annesi olmaya, sandviç hazırlamaya, biz alaburus saç traşı olurken oğlunu tavuk götü modeli o yaşa göre baya havalı saçlarla okula göndermeye adamıştı. mesela evde hiç şımaramazdık biz. azıcık denesek, haylazlık yapsak; öğretmen annem "ayy sabahtan akşama kadar milletin çocuğunun gürültüsünü çekiyorum. delirtmeyin beni" derdi. haliyle sandviç de yapılmazdı. onun yerine para verilirdi "git şurdan şunu ye. bir de burdan bunu ye" tavsiyeleri ile.
    neyse ya. sandviçe dönelim biz. işte bu arkadaşın sandviçi baya hava katardı kendisine. sınıf insanları da pek merak ederdi tadını. paylaşmazdı da götoş. öyle hapır hupur yerdi o sağından solundan beyaz mayonez fışkıran naneyi. o paylaşmadıkça merak artar, merak arttıkça da ısrarlar bir deli nehir gibi çağlayarak gelip çocuğun kafasına ilgi konfetileri halinde okşarcasına dökülürdü.
    ben de tadını deliler gibi merak ediyordum ama daha önceki mayonez tecrübem nedeniyle hiç gidip istemedim. sanırım o dert oldu bu arkadaşa. ben kantinden aldığım tostu yerken kendisi gelip "yesene" diyerek ikram etti. iyi dedim ben de ama nasıl sevindim anlatamam. sanki kraliyet tahtının yanına bir sandalye çekildi benim için. o kutsal yiyeceği ben de tadacağım.
    dişlerim önce ekmeği kesti sonra bir kıtırdama ile marula denk geldim, bu arada mayonezin cıvık dokusu damağıma dokundu. daha sonra domates ile salatalık çenemin altında ayrıldı. birbirine değecek kadar yaklaşmış dişler salam olduğunu tahmin ettiğim bir et dilimini de parçalayıp birbiriyle buluştu. eh işte o ünlü sandviçin numarası da bu kadardı.
    o yaşlarda şimdikine göre bile ölümüne etcil olan bana ailem 2 gram sebze yedirmek için 20 takla atarken bu statü farkı yaratan nesne nedeniyle bir lokmada bir ton sebze yemiştim. anlayışlı, efendi çocuktum ama ben. yüzümü ekşiltmedim, tiksinmedim. "hımm güzelmiş" dedim ve bir daha da meraklanmadım o sosyete sandviçine. eve gidip yarım ekmeğe ketçap sıktım yedim a.q.
  • ilkokullar "statü" farkina tabi olduklarindan beri önemleri kalmamis nesnelerdir.
  • gözlük. evet bildiğin numaralı gözlük. çoğunlukla dalgaya konu olmaya, dört göz diye çağrılmaya sebebiyet verse de benim için gözlüklü olmak statü farkı yaratmak demekti. iş bu sebepten ablamın numaralı gözlüklerini okula götürüp taktığımı bilirim. bütün gün bi bok göremeden mal mal dolaşmıştım. o gün sınıfta baya bi popülerdim ama. ver biz de takalımlar, dört göz diyip beni peşlerinden koşturmalar falan (bi de sinirleniyomuş gibi kovalıyodum dört göz diyenleri. takma lan o zaman. te allam)

    evet küçükken çok maldım.
hesabın var mı? giriş yap