712 entry daha
  • hiçbir fırsatı kaçırmayan şark kurnazı tipler;

    ---

    “öğretmenim, zeki’nin burnu kanıyor” anonsuyla senkronik bir şekilde tüm sınıf, başı öne eğik, avcunu burnuna kapamış zeki’ye döner.

    öğretmenin “dışarı çıksın” izniyle zeki kapıya doğru yol alır. bu sırada zekinin kanamasını duyuran ve dünyanın en yardımseveri de zeki’yle birlikte kapıya vardığında, “zaten gidicem, yani gitmem gerek. hem bu halde kapıdan döndürülmem mümkün değil. ayrıca adam kanamalı, vakit kaybediyoruz” düşüncesiyle “öğretmenim ben de gidebilir miyim?” şeklinde sembolik olarak izin ister.

    öğretmenin “çık” izniyle kapının kapanması bir olur.

    üzerlerine kapanan kapıyla, çarpmanın toplama üzerine dağılma özelliğiyle baş başa kalan, havasız derslikte mahpus sınıf; geliştirmiş oldukları motor beceriyle tahtayı deftere eksiksiz geçirirken, diğer taraftan da zeki’nin üzerinden çıkar sağlayıp dersten çıkan elemanın yerinde olmayı düşlemeye koyulmuştur bile. “keşke önce ben fark etseydim de ben söyleseydim.” fikri, bir bir tüm sınıfın aklından geçiyordur. bu sırada tahtada konu daha iyi anlaşılsın diye kendini paralayan öğretmenin sesi kulaklarda anlamsız bir uğultudan başka bir şey değildir.

    ve çalakalem, deftere geçirilen o parantezin önünde, çarpım durumundaki 3’ten yay çizerek çıkan üç ayrı okun neden, parantez içindeki her bir elemana işaret ettiği ve diğer incelikler sınav gecesine kadar gizemini koruyacaktır, o da iyi ihtimalle…


    geçen dakikalara rağmen zeki ve yardımseverden henüz bir haber alınmamıştır. sektördeki bu boşluğu doldurma girişiminden hayli kazançlı çıkacağı, hesabını yapan genç bir girişimci “zekiyle feridun’a bi bakıp gelme” teklifinde bulunur fakat ne yazık ki girişimi ümit edilen sonucu vermez.

    sonunda zil çalmış ve ders bitmiştir. tenefüsün yarısında sınıfa gelen feridun, zeki’nin çantasını toplar ve olup biteni soranlara verdiği

    “zeki’yi evine götürcem, öbür ders yokum” cevabı kulaklarda yankılanırken, yerinde olmak için can atan, hayran bakışlar eşliğinde kuş olup uçar.
  • unutulmayan anılardır. mesela:

    tırnak kesme konusunda hassas olan kivanc1 bir gün tırnaklarını kesmeyi, daha doğrusu annesine kestirmeyi unutur. okula gitmeye yakın bir süre kala aklına gelir. ortalıkta ne anne vardır ne baba, kendi çabasıyla 3 parmağının tırnağını kesebilen kivanc1 okula gecikeceğini farkedince evden çıkar. o gün de sınıfta rutin tırnak kontrolü sırasında kivanc1 cinlik yapmaya çalışıp sadece tırnaklarını kestiği 3 parmağı öğretmenine gösterir ve olaylar gelişir, temiz bir sopa yenir.
  • ogretmenin vergi iadesi muhabbeti icin siniftan surekli fis istemesi.
  • ilk ve son anarşik duyguların canlanması,
    hocanın oturttuğu düzeni beğenmeyip dersi ayakta dinlemek
    bir şey olacağını sanmak
    gururlu ve onurlu filan hissetmek
    ertesi gün mal mal düzene göre oturmak.
  • "marko"

    okulun kapısının önünde çekirdek satan, kıvırcık uzun saçlı, kolunda deniz kızı dövmesi olan iri kıyım bir insan evladı idi marko. gerçek adı da bu muydu bilmiyorum.
    o bize cam bir kutunun içinden, çay bardağı ile ölçtüğü çekirdekleri gazeteden külahlara koyup verirdi. biz de ona 50 lira.
    eskiden elli lira küçük paraydı.

    almayın o adamdan esrar katıyor çekirdeğe, derdi bazıları.
    yalandı yalan olmasına da (komik de bir yalan hehe), o çekirdek esrar olsa bu kadar bağımlılık yapardı!

    aylavyu marko.
2222 entry daha
hesabın var mı? giriş yap