• bes, alti sene once yilbasinda ben, ssg ve sozlukten bilinen bir kac kisi daha, yine sozlukten bilinen birinin stanford'daki evinde bulusmus, eglenmistik. o gun cektigimiz fotograflarin birini muziplik olsun diye photoshop ile editleyip duvarda asili bayragin yerine israil bayragi koyup, "iste illuminati" yazmistik.

    ben o fotografi internette dolasirken, artik nereden bulmuslarsa boyle illuminati, yahudilik, israil filan sacmalayan bir forumda gordum bizim ciddi ciddi illuminati oldugumuzu tartisiyolar, "zaten bu eksi sozluk'u yahudiler yonetiyor" filan diye sayikliyorlardi.

    illuminati hakkinda yazilan cizilen seylerin cogunun kaynaginin farkli oldugunu dusunmuyorum.
  • iki dakka efendi olup dalga gecmeyecegim, ilginc bazi acilardan yaklasayim olaya.

    oncelikle bu "dunyayi sekil degistiren siyonist kertenkeleler yonetiyor"cu david icke gibi eglenceli illuminaticileri aradan cikaralim. bunlar zaten kuran'da ve visitorsun senaryosunda yazilmis seyler. sembollere takanlari, dolarin uzerindeki piramitleri de bosverelim. yani dunyayi yoneten gizli bir grup var da sikintidan hayatin icine easter eggler mi koymuslar, bulan eglensin diye? bak 2 dakka daha dolmadan...neyse geri kalanlar icin:

    yanlis bilgilendirmenin en etkili yolu yanlis bilgi vermek degil, internet'ten yanlislar bulunuyor. onun yerine yanlis bir hikayeyi desteklermis gibi gozuken yari-dogrulari yaymak daha akillica. internet fayda etmiyor buna. mesela burada ornegi verilmis, condoleezza rice 8 sene once "22 ulkenin sinirlari degisecek" demis washington post gazetesine.oradan bop, siyonizm, new world order, vs.

    bahsedilen tarihteki yazisini * bulmam 5 saniyemi aldi, okumam da iki dakikami: http://www.iraqwatch.org/…h-rice-wp_oped-080703.htm

    yalan degil, yazmis. ama dogru da degil. ingilizcesi olan okur zaten. degisen sinirlar hakkinda bir kelam olmadigi gibi "22 ulke" kalibi da sadece su baglamda kullanilmis: 22 ulkelik, 300 milyonluk ortadogunun gsmh'si, 40 milyonluk ispanya'nin altinda.

    yazinin geri kalani zaten son derece siradan ve diplomatik; neo-concu dis politikanin evrensel degerlerle harmanlanmis propagandasi. her politikacinin her zaman soyledigi seyler. nasil, verdi mi ayni etkiyi? vermedi. buradan bop'a, siyonizme, dunyanin efendilerine falan atlamak zor olur. ne siyonizmi, ayni yazida "israil liderleri anliyorlar ki bolgede kalici baris icin bagimsiz bir filistin devleti kurulmalidir" deniyor. isimize gelmeyen kisim alintilanmasin. alintilayan olursa da ona da bir bahane bulunabilir, "siyonistlerin ters koseye yatirma planinin bir parcasidir" gibi.

    gelecegim nokta su: kertenkeleler yonetiyor bizi'nin aptalligi cogunluga asikarken, yari-dogrularla bezeli iddialar inatci leke gibi gitmiyor kolay kolay. emmanuel rahm gelmis, siyonistmis. axelrod obamanin danismani, o da emmanuelin arkadasi, vs. abd siyasetini takip etme sansi olmayan, bu insanlarin kariyerlerini, yahut konusmalarini, politikalarini, rakiplerini ve tabii ki gozden dususlerini (rahm mesela) bilmeyenler de yari-dogrulara kaniyorlar. uzaktan zor tabii durumu anlamak, benim gibi yakindaki biri icinse "o da oranin adami olmus" denilebilir rahatlikla. isimize gelmeyen kisim alintilanmasin.

    bu da bizi daha once bahsedilen pattern recognition muhabbetine getiriyor. bu kismi yanlis anlayip "dogada pattern yok mu" diyenler olmus. var da, bizim sandigimiz kadar yok. zira olmayan patternlari yaratip yanlis alarm vermek, olan patternlari gormeyip firsat kacirmaya kiyasla daha az maliyetli; o yuzden bizim beyin ilk stratejiye meyilli. o yuzden bosluklari biraz fazla hizli dolduruyoruz, sonuca fazla kestirmeden atliyoruz. rahm-yahudi-siyonist-axelrod-bop hoooop bitti. isimize gelmeyen kisimlar altintilanmiyor, unutuluyor. occam'in usturasini zaten coktan cope atmisiz. beyin kendini kandirmaya meyilli kisaca.

    bu herkeste degisik olculerde olan bir sey, basetmenin yolu da critical thinkinge zorlamak kendini. mesela bir konuda insanin fanatik olup olmadigini test etmesinin en kolay yolu, o konudaki goruslerini degistirecek olasi bir kanit/arguman hayal etmesi: "farzedelim su onkabulum yanlis cikarsa, yahut su konularda soyle veriler onume getirilirse ben de fikrimi degistiririm". bu egsersiz beyne de iyi gelir hem, sonra gorursunuz gazetelerde, "immanuel 8 sene once washington post'ta yazmisti bunlarin alzheimera iyi gelecegini, demek ki o zamanlar biliyordu alzheimer caresini ama caktirmiyordu, hastalardan kar etmek isteyen sigorta sirketlerinin adamiydi, ama ilac firmasi lobisi firmasi kendisini transfer eder etmez baklayi agzindan cikardi..."

    tabii illuminati baglaminda bu egilimle basetmeyi zorlastiran baska faktorler var, bazilari daha once yazilmis: efendime soyleyeyim, tarih anlayisimizin (sadece turklerin degil, herkesin) bir krallar ve fetihler tarihi olusu. osmanli'nin gerilemesini, zevk ve sefaya duskun padisahlarla aciklamak,yeni kesfedilmis guney amerikadan gelen bol gumusun yarattigi enflasyonist baskiyla (ve daha bin ayri tarihi trendle) aciklamaktan daha kolay sonucta.

    yahut, populer kulturdeki hikayelerin buyuk kisminin (filmlerin mesela) hep bir kotu adam icermesi, algimizi o yone dogru zorlamasi. sherlock holmesun moriartysi buna klasik bir ornek; londra'nin pisligini sosyo-ekonomik kosullara degil de karizmatik bir criminal mastermindin, perde arkadasindan yonettigi kukla oyununa baglamak daha zevkli. benzer binlerce hikaye dinledikten sonra kafa da sartlaniyor tabii her seyi oyle gormeye.

    herkesin bir yalana inanmis olmasi ama bizim gercegi farketmis oldugumuz inanci da muthis bir uyusturucu (daha dogrusu uyarici). herkes matrixten uyanan neo olduguna inanmak istiyor ufak ufak. ben de arada dindarlarla konusurken bunun gazina geliyorum, milyarlarca insanin inandigi bir peri masalinin prangalarindan kurtulmus olma dusuncesinin verdigi haz yadsinamaz. bu algiyi zorlastiriyor kesinlikle.

    kotu dahi olsa bir duzen arayisi, kaostan kacis. her seyin arkasinda abd'nin olmasi inanci gibi. her muhim olayin arkasinda bir plan, bir amac var. her ne olursa olsun, her sey "onlarin" istedigi gibi oldu. dedigim gibi duzen kotu de olsa, dunyanin amacsizligiyla, evrenin kayitsizligiyla yuzlesmekten iyidir. bu da derinlerde bir icgudu bu yuzden.

    baska ne var? insandaki otorite arayisi, baba figuru ozlemi denmis zaten. illuminatinin omnipotent ve omniscient judeo-hristiyan tanri imajiyla parallelik gostermesi, insanin buna meyilli olduguna bir kanit. 1984'un sonundaki buyuk biraderi sevme ozleminin, kuzey korede kim jong il olunce aynen yasanmasi gibi, yani totaliter rejim altinda ezilen bir cok insanin babalari olunce toplu histeriye kapilip hungur hungur aglamasi gibi. benligimizin bir parcasi bunu istiyor bilincaltindan.

    bunlarin her biri tek basina yeterli bir faktor olmasa da, hepsi bir araya gelince birbirini besliyor, muthis bir motivasyon olusturuyor, hayati aciklarken illuminati gibi kestirme yollara sapmamiz icin. ters yonde ve ayni kuvvette baska bir motivasyon kaynagi ise yok ne yazik ki, gercegin arayisindan baska.

    ***

    not: arka arkaya hizli bicimde "siyonist-komunist-mason-illuminati" deyince akliniza gelen cagrisimlarin kaynaginin, yani bu kavramlarin modern karsiliklarinin, ultra yobaz hristiyanlar ve asiri sagci, militan anti-federalist (merkezi hukumet karsiti) amerikalilar oldugunu, kulliyen zamane politik konjunkturunun bir yan urunu olarak yaratildiklarini biliyor muydunuz? bu, ozellikle illuminatiyi islamla harmanlamaya calisanlar icin garip olmali.

    aynadaki akisler, birbirine bakip rakseder. arada kalan bizler, ... eeeh, sikerim kafiyeyi, icerim sarabimi arkadas, haydi iyi geceler.
  • "olağanüstü iddialar, olağanüstü kanıtlara ihtiyaç duyar." - carl sagan

    sagan, gözümde efsanevi bir değeri olan 13 bölümlük belgesel serisi cosmos'un "cennet ve cehennem" isimli dördüncü bölümünde güneş sistemi ile ilgili çok güzel bilgiler vererek onu bizlere tanıtırken, venüs gezegeni hakkında anlattığı kısımda, kısıtlı bir çevre içinde kült statüsüne erişmiş bir tespit yapar;

    venüs, 1609 yılında ilk kez galileo galilei tarafından teleskopla gözlenene kadar, hakkında pek az şey biliniyordu. yüzyıllar boyunca "mermerden yapılma" olduğu düşünülen venüs'ün 17. yy. dönemi teleskoplarıyla incelendiğinde, çevresinin kalın ve açık renkli bulutlarla tamamen kaplandığı gözlemlendi. bu dönemden, yüksek teknoloji teleskoplara ve ışık tayfları üzerinden madde yapısı incelemelerine kadar geçen dönemde, bilimcilerin venüs hakkında birçok teorisi vardı. gayet saygın birçok bilimci tarafından kabul edilen ve savunulan bu teorilerden biri şu şekilde; "venüs kalın bulutlarla çevrili ise, bu bulutlar su içeren bulutlardır, dolayısıyla gezegen yüzeyi muhtemelen bataklıklardan oluşmaktadır, bataklıklar varsa eğreltiotları ve diğer bitkiler vardır ve eğer bataklıklarda yükselen bitkiler varsa, gezegende yaşayan dinozorlar bile olabilir."

    20. yy’da yapılan modern teleskop gözlemleriyle venüs’ü kaplayan o açık renkli bulutların kilometrelerce kalınlıktaki sülfürik asit buharlarından oluştuğu ve yarattığı sera etkisi sebebiyle gezegenin kaya yüzeyinin ortalama sıcaklığının cehennemvari şekilde 900 santigrat derece olduğunun anlaşılmasını bir tarafa bırakırsak, carl sagan'ın o gülümseten tespiti burada geliyor:

    "gözlem: hiçbir şey görülemiyor. sonuç: dinozorlar!"

    işte, günümüzde yeniden yükselişe geçen ve dönem dönem dalgalı bir şekilde gündemde yer işgal eden, üzerinde tonlarca yazılıp çizilmiş bu illuminati konusu da, aynen bana bu sagan'ın venüs hikayesini hatırlatıyor. 1700'lü yılların sonunda kurulmuş bir örgüt, öyle planlar yapıyor ki, dünyayı ve tüm insanlığı kontrol edip kendi kölelerine dönüştürmek için dünya üzerindeki tüm erklerin başına oturuyor, her şeyi ve herkesi manipüle ediyor ve planları tıkır tıkır işliyor. fakat şu güne kadar bu örgüt içinden yaptığı illegal eylemler ortaya çıkmış tek bir kişi, örgütün yaptıklarını beğenmeyerek karşı cephe alıp deşifre yoluna girişmiş tek bir köstebek* eski üye, basılmış tek bir karargah, ele geçirilmiş tek bir belge yok.

    "gözlem: hiçbir şey görülemiyor. sonuç: dünyayı kontrol eden örgüt!"

    occam'ın usturası'nı favorileri düzeltmeye yarayan bir alet zanneden binlerce insan bu konularda sayfalarca yazı yazıyor, çılgınlar gibi görsel hazırlıyor. ancak bu insanların "kanıt" kavramını yanlış öğrenmeleri, yorumlamaları ve kullanmaları, öyle fahiş hatalar doğuruyor ki, bir şeyler keşfetmiş olduğunu zannetmenin büyük şevki ile o sayfalar dolusu yazılarda hiçbir şey söylememeyi başarabiliyorlar. oldukça bilinen filmleri, televizyon reklamlarını, milyonlarca insanın izlediği pop müzik kliplerini sözüm ona incelemeye alıp, birçoğundan düzinelerce "kapaksız göz", "666", "pentagram" vb. simgeleri buluyorlar. "işte" diyorlar, "alın size illuminati'nin, siyonist örgütlerin, piç masonların kanıtı, bunlara da mı inanmayacaksınız!?"

    haydi örgüte dair ispat gerekliliğini geçtim, konunun mesnetsizliğine basit bir örnek olarak; bu tip simgelerin ve ifadelerin, bu tip örgütlerin deşifresinde kanıt olarak değerlendirilebilmesi için, maruz kalan insanlar üzerinde ne tip etkiler gösterdiğinin tespiti gerekir. bu da çeşitli sosyo-kültürel, sosyo-ekonomik gruplardan, farklı ülkeler, yaş grupları ve cinslerden birçok insan üzerinde davranış testleri ve kayıtları yapılması ile gerçekleştirilebilir. geriye dönüp bakınca böyle bir araştırmaya veya veriye rastlıyor muyuz? hayır. ortada bazı simgeler, görseller ve bunlara zayıf üslup oyunlarıyla bağlanmış örgütler, planlar var. binlerce "araştırmacı" ve milyonlarca takipçinin oluşturduğu devasa bir neden-sonuç enkazıyla karşı karşıyayız.

    iyi de neden? neden insanlar böyle hikayeler yazıyor, üşenmeden kurguyu pekiştirmek için aylarını, yıllarını hatta hayatlarını harcıyor?

    insanın merak içgüdüsü, yaşama içgüdüsü ile paralel ve hemen hemen aynı değerdedir. insan merak ettikçe iştahlanır ve merakını giderdikçe bir nebze iç huzur yakalar. genel anlamda, hayatın belirsizliği ve çoğu zaman anlamsızlığına rağmen insanın geleceğe olan merakı, kafasına sıkıp gitme opsiyonunu kullanma ihtimalini sıfıra yakınsar. ancak merakı doyurma, deney-gözlem bağlamından kopuklaştığı oranda çarpıklaşır, bilgi edinme yolunda o usturanın* kestiği "en kısa yol bildiğin yoldur" raconu yerle yeksan olur, kültler, tarikatler, fallar, ufolar ve hatta dinler, özetle "inanç" mereti yıkıntıların arasından yükselir. (bkz: inanç/@911 turbo) rotasından sapmış merak iştahını doyurma arzusu ise, bu işi ciddi ciddi, "inanarak" yapan ve iç huzur arayışında kendine böyle bir ortam bulan "araştırmacılar" doğurur. o sayfalarca dokümanı bilerek, isteyerek ve "iyi niyetle" hazırlattırır.

    tabii işin bir de mikro iktisat boyutu var. bugün belli başlı kitapçılara girdiğinizde, gözünüze ilk çarpan reyonlarda bir başka inceleme konusu abuk aşk romanlarıyla birlikte bu "komplo teorisi" adı altında toplanabilecek kitaplar olacaktır. lisede fizik dersinden kalmış olması muhtemel bir abinin adının başına "kuantum araştırmacısı" titrini alıp yazdığı, "kuran ve kuantum", "siyonizm", "ezoterik", "illuminati" vb. gibi keywordlerin farklı kombinasyonlarını kullanarak isim koyduğu 300-400 sayfalık kağıt israfları, tanesi ortalama 15-20 tl'den binlerce insan tarafından alıcı buluyor. daha çekingen kalıp işi internet üzerinde tutan arkadaşlar google adsense sağolsun aldıkları binlerce tık ile akşam yemeklerinin parasını çıkarabiliyor. yazanıyla okuyanıyla tüm dünyada satışa çıkan kitapların yaklaşık %10'luk bir bölümünü kapsayan bir sektör bu baktığımız. malum, para "modern" dünyanın önde gelen teşvik unsurlarından.

    ancak yine de bana göre altında yatan esas sebep, acı ekonomik soslu varoluş kaygısı ile biçare edilmiş insanların, mutsuz, umutsuz, varlıksız, geleceksiz hayatlarının suçunu atmak için yer arayışında olmasından başka bir şey değildir. halbuki, bakmasını bilene her şey ortada. bilderberg, cfr gibi gerçek örgütlerin yaptıgı her uygulama, aldığı her karar yayınlanır, resmi internet sitelerinde ve yayın organlarında bile yazar. bu insanların hiçbiri, çoğu yüzyıllardır para ve gücün toplandığı çevrelerde yetişip, alabildiğine duyarsız, değer algıları muazzam derecede çarpık ve dünyadaki sorunlardan bihaber yetişseler de, potansiyel olarak, "doğuştan" bizden daha manyak, psikopat veya kötü değillerdir. yani bu sistem içerisinde bizler ekonomik eşitliği talep etmeyip, çeşitli işlerde çalışıp "daha fazla" para kazanıyor ve bu parayı da önümüze sunulduğu gibi, "düzgün" birer tüketici olarak harcıyorsak ve bizim bu döngüye katılmamız, kaynakların adaletsiz dağılımı sebebiyle açık bir şekilde dünyanın birçok bölgesindeki daha imkansız insanı açlığa ve yoksulluğa sürüklüyorsa, aynı şekilde bu patronlar ve para babaları da, daha sözüm ona "şanslı" doğup çok daha büyük paralarla oynadıkları için, zararları da çok daha büyük oluyor. hele işin içine, birden fazla zenginin bir araya gelmesi ile oluşan dev şirketler girince, daha fazlasına ulaşabilmek için gerektiğinde ayrımcılık sorunları, çatışmalar ve hatta savaşlara yol açan kararlar alan kaotik bir organizasyon, yani bizim bu "sömürü düzeni" dediğimiz şey ortaya çıkıyor.

    eğer ortada bir suçlu varsa, bu parasal sistemin ta kendisi ve buna aile, devlet, din ve ağa babaları ekonomik işleyişin telkini ile entegre olmuş biz insanlarız. kimin daha çok payının olduğu o kadar da önemli değil, kazara biz de o para babalarından birinin eline doğabilirdik.

    eğer bu içinde bulunduğumuz garip dünya için bir çözüm, bir kurtuluş arayışında isek, bilinmeyenleri ve insanları olumlu olumsuz etkileyen olayların sorumluluğunu, aynı önceki çağlarda dinin ortaya çıkması gibi, mitler yaratıp onların üzerine atmayı bırakıp, işleyişin gerçekte ne olduğunu görmemiz ve çevremize de bunu elden geldiğince anlatarak bilinci yaymamız gerekir.
  • artık içimde tutamayacam. bu bir itiraftır.

    yaklaşık 3 sene önce lady gaga'nın alejandro şarkısını dinliyordum yolda yürürken. şarkının ortalarına doğru bir yerinde farklı bir ses duydum. (tam saniyeyi güvenlik önleminden dolayı veremeyeceğim) ilk başta vokaldir dedim. şarkı başa döndü ve bu sefer daha dikkatli dinlemeye başladım. şarkının aynı yerinde, o sesi tekrar duydum. kesinlikle vokal sesi değildi. eve gider gitmez, şarkıyı adobe audition'a attım ve şarkının o kısmını kesip, yavaşlattım. ancak anlamsızdı duyduğum ses.

    günler geçti üzerinden ama o ses hala beynimin içinde yankılanıyordu. o sesi fark edişimin 5. ya da 6. gecesinde, rüyamda lady gaga'yı gülümserken gördüm, fakat bir gariplik vardı, gaga'nın vücudunun solundaki tüm dövmeler vücudunun sağındaydı. normalde vücudunun sağında hiç dövme yoktur gaga'nın ancak rüyamdaki lady gaga'nın sol tarafı dövmesiz, sağ tarafı dövmeliydi. uyanır uyanmaz, ne yapmam gerektiğini biliyordum. bilgisayarın başına oturdum. kestiğim o bölümü programda tersine çevirdim ve sesi renderlayıp tekrar dinlediğimde aşağıdaki cümleyle karşılaştım;

    "when mirrors reflect green, say my name." (aynalar yeşile döndüğünde, yeşili yansıttığında ismimi söyle.)

    bu cümleyi duyduğumda hissetiklerimi kelimelerle ifade edemem galiba. bir bilmeceyle karşı karşıyaydım. ayrıca ses lady gaga'ya da ait değildi. sonraki birkaç günüm bilmeceyi düşünmekle geçti. aslında cevabı biliyordum ama korkmuştum. insana şimdi düşününce çok saçma geliyor bu yaşadıklarım fakat o an bu rüyadan uyanmak istemedim. aynı filmlerdeki gibiydi.

    bilmeceye gelecek olursak; aynaların yansıttığı dalga boyu, yeşil aralığındadır. aslında bizler aynaları renksiz sanarız, fakat aynanın renksiz olabilmesi için kusursuz yapılmış olması gerek ki, dünyada kusursuz ayna yoktur. normal düz aynalar yeşilimsi bir renge sahiptir. bunu biliyordum fakat aynalar zaten yeşilimsidir, nasıl daha yeşil yapılabilir ki diye düşünüyordum. hatta bir ara aynayı yeşil yağlı boyayla boyamayı bile düşündüm fakat cevap beklediğimden daha farklı çıktı.

    aynadan yansıyan ışığın dalga boyunu yeşile daha da yaklaştırmam gerekiyordu. bunu da yansıyan ışığı tekrar kırarak başarabileceğimi düşündüm ve sonra iki tane boy aynasını karşılıklı koymayı denedim. beklediğim gibi oldu. aynaların birbirinden yansıyan görüntüleri giderek daha yeşile dönüyordu. siz de evde deneyebilirsiniz tek yapmanız gereken iki aynayı karşılıklı koyup bakmak.

    tabi bilmece sadece bununla çözülmüyordu. iki boy aynasının arasına geçtim ve düşünmeye başladım. "say my name". şimdi gözümde o anı tekrar hatırlayınca gerizekalı gibi göründüğümün farkındayım. ama ben olayın akışına çoktan kapılmıştım. aynalara bakarak önce "lady gaga" dedim. bir işaret bekliyorum, bir karşılık. sonra aklıma şarkı geldi. şarkıda "don't call my name, alejandro" diye bir söz geçiyordu. bu sefer aynalara bakıp "alejandro" dedim. ne ses, ne de işaret alabildim. tam pes ettim, ulan tek hortumlu, şeytan'a uydun yaptıklarına bak diye içimden geçirirken aynalarda kendi görüntümün kaybolduğunu fark ettim. o an hissettim zaten başıma gelecekleri, "lan şeytan mı yoksa" diye mırıldanmamla beraber aynadaki görüntü değişmeye başladı. karşımda teleskopla bakıldığında görülen uzayın ta kendisi duruyordu. ayna wormhole'a dönüştü. kafamı çevirdim ve bu sefer arkamdaki aynaya baktım. aynı uzay görüntüsü onda da vardı.

    uzayı seyretmeye koyuldum, fakat içimdeki dürtü daha yakın bakmam gerektiğini hissettiriyordu benliğime. aynaya yaklaştıkça çok farklı bir rahatlama hissediyordum. en son cesaretimi toplayıp, işaret parmağımın ucunu aynaya daldırdım. parmağımın ucunda bir serinlik vardı. sanki hafifliyordum, parmağımın ucundaki moleküller uçup gidiyormuş gibiydi. parmağımı aynadan çekip baktığımda ise parmağımın uç kısmı yoktu artık ama kan da akmıyordu. korku hissetmiyordum. yok oluşun o soğuk tatsızlığı, sandığım kadar acı değildi. ne yapmam gerektiğini biliyordum.

    işte illuminati'ye girişim, o aynanın içine attığım adımla başladı. aynanın öbür tarafı, stanley kubrick'in eyes wide shut'a hiç benzemiyor. zaten stanley de burada. şeytan'ın sarayına kadrolu düğün fotoğrafçısı olarak kapak atmış çakal. şaka, şaka. burada saray falan yok. bizler sizin evreninizin 4'e 4'lük matrix'e göre 2,1. paralel evrenindeyiz. burada zaman bir bir ilerlemiyor, nehrin akışı gibi dümdüz akmıyor, çatallanarak ilerliyor, atlamalar yapıyor. mesela geçen sene, sizin zaman ölçeğinize göre 1994 yılını yaşadık, ama bu sene 2017'deyiz. yani şu an zaman olarak ilerinizdeyiz.

    aslında bütün bunları açıklamam illuminati kurallarına göre yasak ancak ekşi sözlük'e yazmamın bir anlamı var. çünkü ekşi sözlük, bu yönetim politikalarıyla 2015 yılında çoktan bir çöplük haline dönüşmüş olacak ve bu yazdığım entry, o çöplüğün arasına karışmış, yok olmuş olacak. sözlük, 2015 yılında sloganı olan "kutsal bilgi kaynağı" ifadesini değiştirip, "bkz, komikli caps linkleri ve bir cümlelik siyasi ayarlar cenneti" yapacak.

    2017'den sevgilerle "bkz, komikli caps linkleri ve bir cümlelik siyasi ayarlar cenneti", pardon ekşi sözlük.

    tanım: illuminati, dünyanın içinde bulunduğu evrenin paralelindeki bir başka uzayın, dünyalılar tarafından isimlendiriliş şeklidir.
  • (bkz: illuminati/@lumina obscura) devam:

    kanit ne demek once onu bir ogrenin. (bkz: #25193387)

    "ben x olayini y seklinde aciklayabiliyorum" kanit degildir. cunku x olayi q ya da w seklinde de aciklanabilir. onemli olan delillerin hangisine isaret ettigidir.

    su kanit degil:
    "görevine başlamadan önce kennedy ve johnson dönemlerinin milli savunma bakanı olduğunu göz önünde bulundurun. ve evet! bay mcnamara'nın aynı zamanda, hepsi de illuminati'nin alt grupları olan, dış ilişkiler konseyi, trilateral komisyon, lucis trust ve bılderberg'e de üye olduğu görünüyor"

    zaten dış ilişkiler konseyi ivir zivirin illuminati'nin alt grubu oldugunu kanitlaman gerekiyor. "mcnamara illuminati uyesi cunku mcnamara dis iliskiler konseyi uyesi bu da dis iliskiler konseyinin illuminati alt grubu oldugunu gosterir" circular reasoning denen safsatadir.

    sonra da bu kurumlarin gercekten de soyledigin kadar kuvvetli olup olmadigini ispatlaman gerekiyor. yale'deki ogrenci toplulugu skull and bones'u dunyayi yoneten orgut olarak tanitiyorsan eger, buradan gecmis bir duzine onemli insani sayman kanit olarak yetmez. cunku rutgers'daki cap and skull'dan da bir suru muhim adam cikmistir, university of michigan'daki order of angell'dan da bir suru muhim adam cikmistir. belki skull and bones biraz daha gizlidir, belki yale'den oturu mensuplari daha iyi yerlere gelmislerdir cap and skull'a gore. ama hangi delil illuminati'ye isaret ediyor?

    sonuclara ulasmadan once varsayimlarinizi kontrol edin. amerikan baskanlarinin aglama duvari onundeki resimleri onlarin gizli yahudi oldugunu gostermez. hristiyanlarin aglama duvarini ziyaret edip saygi gostermesi ilginc bir sey degildir. papalar dahi aglama duvarini ziyaret etmistir.

    olaylardan cikaracaginiz sonucun capini dogru olcun. edmond james de rothschild'in adinin israil'de bir caddeye verilmis olmasi illuminati'nin varligini gostermez. adam zengin yahudi bir banker ve o donemdeki bir cok zengin yahudi gibi israil devletinin kurulmasina yardim etmis. israil'in kurulmasina yardim eden rothschild'den, illuminati araciligiyla dunya'yi yoneten rothshild ailesine (kanit anlaminda) cok yol var. (bu arada, israil'in kurulmasina karsi cikan rothschild'ler de var)

    biraz alintiladiginiz metnin tonuna dikkat edin, kim ne motivasyonla yazmis anlamaya calisin:
    "iç çember'in üyelerinin ağzından söz çıktı mı, çevreci çılgınların, tuhaf feministlerin, gizemli rahiplerin ve doğulu mürşitlerin, sosyalist düzenbazların, sağlık kuruluşlarının ve virüs üreten laboratuvarların kasalarına birdenbire milyonlarca dolar giriyor"
    cok net amerikadaki asiri sagci bir fundamentalist evangelist yazmis. cunku kendi dunya gorusune gore, cevreciler(kuresel isinma da komplo bunlara gore), feministler, diger dinler, sosyalistler vs hep dusman. sen turkiye'deki turk olarak neden bu adamlarin kayigina biniyorsun? mal misin?
    genelde bu geyikler "iste en sonunda da anti-christ" gelecek, sonra da jesus-christ efendimiz gelip hepimizi kurtaracak diye biter. turkceye cevirirken buralari atliyorlar herhalde.

    alintiladiginiz metinlerin ilk kaynagi nedir, nereden cikmis, ne kadar guvenilir ona bakin. ben bir tanesine baktim yazari texe marrs diye bir adam cikti. "power of prophecy ministries"in vaiziymis. yahudi soykirimini inkar edecek kadar da ucmus. yazarin meslegi tabii ki tek basina bir seyi degistirmez. ama adam "illuminati isa'nin tanri olmadigi yalanini yayiyor" deyince, hristiyan vaiz olmasi onem kazaniyor.

    delil diye linklenen metinlerdeki seylerin hepsi alti bos iddia, anlati, masal. ornek:
    "hem mosunluk hem de cfr, küreselleşmeciliği ve uluslararası kardeşliği destekliyor. illuminati oluşumu, clinton, gingrich, dole ve powell gibi siyasileri -henry kissinger, zbignievv brzezinski ve warren christopher gibi devlet adamlarını- kendi devrimci amaçları için top gibi kullanıyor."
    sundan hic bir farki yok:
    "lumina obscura kendisi de bir gocmen olarak amerikan toplumunu gocmenlerle doldurmayi ve amerikan ahlak sistemini yok etmeyi hedefiyor. bu sebeple barack obama'yi top gibi kullaniyor. barack obama'nin gocmenlik reform tasarisinda lumina obscura'nin entrylerindeki fikirleri bulabilirsiniz."
    uydur uydur yaz.

    genelde komplo teorisyenlerinin yaptigi sey, cesitli insanlari ve kurumlari birbiriyle iliskilendirip hepsini de kendi uydurdugu alternatif tarih teorisinde bir yerlere oturtmaktir. bu sekilde okuyani bilgi(?) bombardimanina tutar, bir suru isim sayar, araya bir kac yanlis sey katar, alakasiz baglantilar kurar vs. okuyan da eger eleştirel düşünme yeteneklerine sahip degilse orijinal bir seyler ogrendim zanneder. (bkz: #27490050)

    "şaşırtıcı değil mi?"
    degil amk. hicbiri sasirtici degil. hayatin olagan akisi.
    dis iliskiler profesorunun dis iliskiler konseyine uye olmasinin, sonra da disisleri bakani olmasinin neyi sasirtici lan? ne sonuc cikar bundan? illuminati'nin amerika'yi yonettigi sonucu nah cikar

    illuminati hikayesi, ciddiye alinip test edilmeye deger bir hipotez bile degil. cunku yanlislanabilir degil. (bkz: #23353416)

    alayi mantiksal safsata yigini. (bkz: #23354006)
    bunlari okuyacaginiza elestirel dusunme nedir onu okuyun. öncül ne, argüman ne sonuç ne onu ogrenin. ingilizce ogrenin. dunya'daki finansal sistem nasil calisiyor onu ogrenin. ondan sonra 10 trilyon dolar, 100 trilyon dolar derken biraz cekinirsiniz. bu boyuttaki paralarin inkar edilemez izler birakmamasinin neden imkansiz oldugunu anlarsiniz.

    illumunati ve diger komplo teorileri, ancak dunyadaki karmasik politik ve finansal iliskileri, sistemleri vs. anlayamayacak kadar cahil ya da tembel insanlarin inanabilecegi sacmaliklardir. (bkz: #28803066)

    rothschild, illuminati vs bahseden adami hic bir konuda ciddiye almayiniz. cunku kendisi data nedir, bilgi nedir, kanit nedir, olasilik nedir bilmez. boyle bir insan da her konuda kandirilabilir. bu insanlar "ben her seyi cozdum, dunya neden boyle biliyorum, kimsenin sahip olmadigi bilgilere sahibim" hezeyani ile kendini begenir durur. halbuki dunya neden boyle sorusunun cevabi cok daha girifttir, tarihseldir. degisimler perde arkasindaki adamlara degil, toplumsal dinamiklere dayanir.

    -----

    derinsular'dan terminoloji aciklamasi geldi:
    delil = evidence, kanit = proof.
    misal: "bir adamin bir cinayeti isledigine dair lehinde de aleyhinde de deliller olabilir. cinayet saatinde oradaydi, ya da cinayet mahallinde parmak izleri vardi diye hemen iceri atamazsin. bunlar delil, kanit degil."
  • insanlığın sosyal ve iktisadi gelişimi önünde engel haline gelen aristokratların baskıcı feodal düzenini yıkmak amacıyla 1776 yılında burjuvazi tarafından kurulan ve fransa, amerika vb. ülkelerde devrim yoluyla burjuva politik iktidarlarının tesis edilmesi ve ardından da devamlılığı için faaliyet gösteren gizli bir örgüttür.

    gizli olmasının ilk sebebi kurulduğu dönemde kilisenin ve feodal iktidarın baskıcı, sert yönetim ortamının özgürlükleri kısıtlayan ve halka karşı uygulanan şiddete dayalı siyaseti olmuştur. insanların düşünce ve inanç özgürlüğünü kısıtlayanlar, bir de üstüne ağır vergilerle ticari hayatın önüne taş koymaya başlayınca, burjuvazi de özgürlükçü ve devrimci yapılanmalara giderek iktidarı zorla ele geçirmek durumunda kalmıştır. günümüzde gizli kalmasının sebebi ise, feodalizmi yıkarken sarıldıkları demokrasi ve insan hakları gibi ideallerin sonucunda ortaya çıkan parlamenter çoğulcu seçim ortamında sermaye çevrelerinin, aslında toplum içinde azınlıkta oldukları halde, arka planda ipleri ellerinde tutmak istemeleridir. böyle gizli örgütler sayesinde organize şekilde hareket ederek medyayı, parayı, siyasal düzeni vb. kontrol altında tutan sermaye çevreleri toplumun çoğunluğunu oluşturan emekçi halkın iktidara legal kanallardan kolayca ulaşma imkanını ortadan kaldırmak için çalışırlar.

    illuminati gibi örgütler, gizli bağlantı ağları sayesinde parasal enstrüman ve kaynakların yönetimini elinde tuttuğu gibi, kapitalizmin hakim olduğu tüm ülkelerde yasama, yürütme ve yargı alanında etkili olan insanları bünyesinde tutar. ama bütün bir toplumun sadece bunlarla yönetilemeyeceğini gayet iyi bildiklerinden kültür, din ve medya alanında da etkili olan insanları ya kendi kontrolüne almak ya da kontrolündeki kişileri buralarda faal halde tutmak için sürekli çalışır. ancak bunun da yeterli olmayacağı düşünülerek, kendileri karşısında insanların örgütlenebileceği gerçeği ışığında toplumu korkutmak ve sindirmek için algı yönetimi tekniklerini kullanırlar. bu nedenle sürekli olarak çok güçlü oldukları, dünyayı yönettikleri, ezoterik sırlara vakıf oldukları, bu nedenle arkalarında ruhsal güçlerin olduğu vb. düşünce ve ön kabulleri insanların kafasına yerleştirmek isterler. oysa kitleler karşısında paranın, medyanın, silahların vb. hiçbir şeyin anlamı yoktur , güç halktan, sokaktan gelir. bu nedenle illüminati ya da başka bir güç siz onun ilüzyonuna inandığınız sürece güçlüdür.

    diğer yandan, şeytana taptıkları, kıyamete kadar insanlığın yıkımı için mücadele ettikleri gibi bir argüman da, illüminati ve türevlerinden çok daha tehlikeli olan dinci tarikatlar tarafından ortaya atılagelmiştir. ama burada durup geçmişe bir baktığımızda, şeytana tapanların sebep olduğu iddia edilen tarihsel yıkım ve katliamların, şeytana karşı mücadele edenlerin kılıçtan geçirdiklerinin yanında çok sönük kaldığı da bir başka gerçekliktir. sonuçta, tarihte, iskenderiye kütüphanesini yakıp filozof hypetia'nın derisini yüzenler, saint barthelemie gibi katliamları düzenleyenler, insanları engizisyon mahkemelerinde yargılayıp işkenceli yöntemlerle idam edenler,
    otuz yıl savaşları gibi bitmek tükenmek bilmeyen mezhep çatışmalarıyla çocukları öksüz ve dünyayı barışa hasret bırakanlar, veyahut recm, falaka, el kesme, kafa kesme gibi şeriat yasaları uygulayıp kendileri ile aynı şeylere inanmayanların mallarına el koyup, ailelerini parçalayanlar, kafkasya'dan endülüs'e kadar inanç için fetih adı altında kitleleri kılıçtan geçirenler illüminati veya şeytana tapanlar değildir. unutulmasın ki illuminati ilk kurulduğu zamanlarda insan hakları evrensel bildirgesi gibi en temel yaşama haklarımızın tesisi için çalışmış bir örgüttür. bu nedenle bir çıkar ve rant kollama örgütü olmaktan ziyade insanlığın kötülüğünü hedeflediğini bunun için varolduğunu iddia etmek, bizi hem gerçeklikten uzaklaştırır hem de insanlığa daha çok zarar veren daha gerici oluşumların karanlığına iter.
  • beni almak istese , zengin etse , götümü üçgen seklinde kestiririm amk. böylede bi fakirim.
  • italyanca'da "aydınlar" anlamına gelen kelime. "aydınlatmak" anlamına gelen "illuminare" fiilinden türetilmiş (fransızca lumière* sözcüğünün geldiği köklerle bağlantılı olarak). yani bir nevi "the enlightened".
  • kimine göre gerçekten var olan kimine göre ise paranoyak düşüncelerin garip bir ürününden ibaret bir yapılanmadır bu.. gelin bir mantık testine tabi tutalım böyle bir şeyin var olma olasılığını..

    eminim ki dünyayı bir nebze olsun ipleyen herkesin dünyayı kendi doğruları doğrultusunda düzene sokma fantazileri olmuştur.. yani en basit anlamıyla cenneti dünyada yaşatmak.. kimse aç kalmasın, kimse ölmesin, herkes birbirine iyi davransın, yardım etsin, sevgi, barış, kardeşlik olsun.. vardır böyle fantaziler.. en azından benim var..

    bu noktada anlaştıysak devam edelim..

    şimdi bu fantazileri, ya da daha güzel bir deyişle bu tip idealleri olan insanların bir kısmı bu idealleri eyleme dönüştürmek isterler.. çoğumuzun yaptığı gibi sadece geyiğini yapmaz, kendi doğruları doğrultusunda dönen bir dünya yaratmak isterler.. ve harekete geçerler..

    bu da doğru değil mi? devam edelim o halde..

    bu ideal sahibi eylem insanları bilirlerki bu eylemleri tek başına gerçekleştirmeleri mümkün değildir.. ister yapmaya çalıştıkları şey dünya çapında olsun, isterse küçük bir bölge çapında olsun, bir insanın tek başına dünyayı ideallerindeki yere dönüştürme çabası yetersizdir.. bu nedenle ortak ideallere ve eylem hırsına sahip kişilerle bir şekilde bir araya gelir, örgütleşirler..

    bu söylediğimde de yanlış bir şey yok sanırım, öyleyse devam...

    şimdi, bu idealist, eylemci ve bir araya gelmiş insan gruplarına bi kahvede geyik yapanlar genelde terorist, anarşist, radikal islamcı gibi farklı isimler veririz... amacım haklarında sempati yaratmak değil ama sonuçta onlar kendi doğrularını dünyaya yaymak isteyen, fakat çoğu zaman bu amacından saptırılıp piyon olarak öne sürülen kişilerdir.. genelde fakir kesimlerden çıkmış olmalarıda ortak bir yanlarıdır.. mali durumu düzgün olsada hiç birinin milyon dolarlık servetleri yoktur en azından...

    sanırım bu noktada da hemfikiriz..

    özet olarak; idealist, eylemci ve maddi gücü sınırlı kişilerin oluşturdukları, bizim örgüt dediğimiz oluşumları hepimizi biliyor ve varlıklarını kabul ediyoruz.. o halde, idealist, eylemci ve maddi gücü sınırsız kişilerin oluşturdukları bu tip toplulukların varlıklarını, var olabileceklerini neden paranoyak bir düşünce olarak algıladığımızı sormak isterim ben şahsen... evet..
  • mehmet karahanli'nin turkiye bas mumessilligini yaptigi buzukdaslik. laz ziya, kilic ve iplikci nedim en baba illuminantlardir. en bilinen rituelleri ise somine karsisinda ellerinde kesme kristal bardaklarla fiski icip, yeni duzen, bozulan dengeler, buyuk ortadogu ve kucuk ayi takim yildizindan bahsetmektir.
hesabın var mı? giriş yap