• i'm nobody! who are you?
    are you--nobody--too?
    then there's a pair of us?
    don't tell! they'd advertise--you know!

    how dreary--to be--somebody!
    how public--like a frog--
    to tell one's name--the livelong june--
    to an admiring bog!

    emily dickinson
  • 19. yüzyıl amerikan şairi emily dickinson'ın meşhur şiirlerinden biri.

    dickinson'ın araştırmalara konuş olmuş kendi stili ve ince zekasıyla yazdığı bu şiir, en basit tabirle toplumu eleştirmektedir.

    şiir, insanların "biri" olmak için nasıl sürekli konuştuklarını, kendilerini önemli göstermek için nasıl durmadan bir şeyler anlattıklarını vurguluyor ve bu insanları "kurbağa"ya benzetiyor. bir kurbağanın sesi ne kadar güzelse ve anlattıkları ne kadar önemliyse, insanların anlattığı şeyler de o kadar önemli. "biri" olmanın sıkıcı olduğunu belirten yazar, bu insanların oluşturduğu toplumu ise "bataklığa" benzetiyor. kurbağaların oluşturduğu bir toplum ancak bir "bataklık" olabilir ve yazar kendisini, "biri" (somebody) olmayı başaranlardan ayırmak için "hiç kimse" (nobody) olarak tanımlıyor. doğrudan okuyucusunu hedef alan yazar, onlara "hiç kimse" olduğunu söylüyor ve okuyucusunun da onun gibi olup olmadığını soruyor. bu, "ben bu toplum gibi değilim, sen de benim gibi misin?" demenin bir yolu. cevabı "evet" olarak varsayıp, şimdi iki kişi olduklarını ve bunu sır olarak saklamaları gerektiğini belirtiyor. eğer farklı oldukları ortaya çıkarsa, toplum bunu öğrenir ve onların "hiç kimse"liklerine son verir.

    dickinson'ın içinde yaşadığı 19. yüzyıl püriten toplumunun dayatmalarına çok ince bir zekayla cevap verdiği bu şiir, yazarın neden kapalı kapılar ardında bir hayat sürmeyi tercih ettiğini de bir bakıma gösteriyor.

    şiir:

    i’m nobody! who are you?
    are you – nobody – too?
    then there’s a pair of us!
    don’t tell! they’d advertise – you know!

    how dreary – to be – somebody!
    how public – like a frog –
    to tell one’s name – the livelong june –
    to an admiring bog!

    her ne kadar şiirde çevirinin anlam kaybına neden olduğuna inansam da bir çevirisi için:

    hiç kimseyim ben! ya sen?
    hiç kimse – sen de mi?
    demek bir çiftiz sen ve ben
    söyleme kimseye – bilirsin, tutamazlar dillerini!

    birisi olmak! ne kadar da kasvetli!
    öylece, uluorta – bir kurbağa gibi
    aşka batmış bataklığa
    söylemek adını– bitmek bilmeyen haziran boyunca!

    (çev. anıl ceren altunkanat)
  • emily ablamızın yüreğimize sapladığı onlarca şiirinden biri..bugün onunla uyandım niyeyse, toprağı bol olsun ya da ışıklar içinde uyusun. hangisini isterse.. o ne yapacağını herkesten iyi bilir çünkü..

    hiç adetim olmamakla beraber (bkz: #78009374) şuradaki çeviriden aldığım cüret ile boktan bir çeviri denemesi de ben yapmak istiyorum müsaadenizle. zira bugün onunla uyandım..

    bu şiirin bana hissetirdikleri ile aşağıdaki dizeler arasında dağlar var ama yine de yazalım gitsin..bütün 'hiç kimse'lere ve kurbağa severlere gelsin o halde..

    hiç kimseyim ben! peki ya sen?
    sen de mi hiç kimsesin?
    bir ikili olduk öyleyse!
    shh sakın söyleme! bilirsin, yayıverirler her köşeye!

    ne kederli şey - olmak - birisi!
    tıpkı bir kurbağa gibi teklifsiz ve aleni
    lanet bir haziran boyunca, kendine hayran bataklıklara haykırmak ismini..
  • ben de kendimce yorumlamaya çalışayım;

    ı am nobody who are you?
    are you nobody too?
    than there s a pair of us,
    dont tell, they banish us.

    kendini sıradan herhangi biri olarak görüyor. ancak yine de düşüncelerine bir destek ve kendi gibi bir kişi arayışı içinde sanki.
    yalnızlığı tercih etmiş, göz önünde olmak yerine, kendini kendiyle paylaşmıştır. kendisi dışarda -toplumun dışında- kalmayı seçmiş ama bu durumun farkedilmesinden rahatsızdır. çünkü fark edilirse bu onu farklı biri yapacaktır. ve şairimiz bunu kendini beğenmişlik olarak düşünmüş olabileceğinden, bunun ona zarar vermesinden korkuyor. insanların onu muhtemelen narşist olarak veya başka bir şekilde damgalamasından korkuyor.

    how dreary to be somebody
    how public like a frog
    to tell your name the livelong day
    to an admiring bog

    dünyanın şatafatına, insanların bencilliğine, kendilerini öne çıkarmalarına, üstün görmelerine tepki veriyor. tüm bu düzeni bir helaya, bu düzeni sürdürenleri de kurbağaya benzetmiş.

    kendisini sıradan görüp herkesin sıradan olmasını istemiş olabilir. ancak ilginç olan şu ki, gerçekte onun kafasındaki tanım olarak, hiç kimse olanlar, sayıca toplumda o kadar çoklar ki, onları somebody olarak nitelemiş. ve eğer toplum buysa o zaman ben hiç kimse değilim diye düşünüp satırlarda kelime oyunu yapmış olduğunu düşünüyorum.

    edebiyat eğitimim yok, okuduğum, düşündüğüm ölçüde yorumlamaya çalıştım.

    huzur içinde uyu sevgili dickinson.
hesabın var mı? giriş yap