• bu patlıcan yemeğini museviler "haham kendinden geçti", hristiyanlar "rahip fenalaştı", kızılderililer ise "büyücü şokta" adıyla tanırlar.
  • karnıyarıkın vejeteryan modeli... minimalist imamlar için..
  • grekler bu yemeğe imambayıldıki deyip kendi yemekleri olduğunu söylerler. her bokun sonuna ki ekleme hastalığı izmirlilere ege denizi'nden geçmiş olsa gerek. (bkz: caciki), (bkz: izmir sivesi ki)
  • bir rivayete gore bu yemek ancak bol zeytinyagi ile yapilirse guzel oldugundan ve zeytinyagi pahali oldugu icin karisinin yag sisesini yariladigini goren gariban devlet memuru imam ayin sonunu nasil getireceginin derdine dusup bayilmistir.
  • uğruna şiirler yazılası , muhteşem yemek...ki hemen yazıyim:

    karnıyarık imam,
    kan görünce bir an,
    bayıldı aman!
    eti benzi gitti birden,
    zeytinyağladılar hemen...
  • dolapta var şu anda. yapalı iki gün oldu, iyice demlendi. yanında pilavla bekliyor. üstünden streci alıp mikrodalga fırında şöyle 1 dakika çevirip bim ayranıyla höpürdetmemek için kendimi zor tutuyorum. pide de var, tost makinasında onu da ısıtsam, allaaaaah...
  • imamı bayıltma nedeni görüntüsü diye tahmin ettiğim yemek.

    hele ki önüne diklemesine konduysa, bacı kalfanın alt dudakları kesip tabağa koymuşlar diye fenalaşmıştır adam. (bkz: am mı lan o)
  • mazbatayı alan ekrem'in sevinmesi olayı.
  • uğur mumcu'nun 1 mart 1987 yılında kaleme aldığı köşe yazısıdır. ne kadar da güzel demiş: çek bir besmele, gelsin paralar.

    şimdilerde de durum pek farksız: çek bir besmele, gelsin ihaleler.

    --- spoiler ---

    her şeyin sahtesi var... paranın sahtesi var... tablonun sahtesi var... altının, gümüşün, elmasın sahteleri var... var oğlu var!..

    peki dinin ve ideolojinin de sahteleri yok mu? olmaz olur mu hiç? var. dinin sahtesi, siyasete karışmış olanıdır. din duygularının ve dince kutsal kavramların siyaset adına kullanılması ile din, din olmaktan çıkar, siyasetin aracı olur.

    siyaset ticarete, ticaret siyasete, din de her ikisine araç edildi mi, artık bu sömürünün sonu gelmez... din ticareti ile meşgul olanlara bakın, hemen hemen hepsi milyarder.. yalnızca türk lirası ile milyarder değil bunlar, dolar milyarderi, mark milyarderi olmuşlardır birçoğu...

    oh ne kolay.. çek bir besmele, gelsin paralar... finans kuruluşları, şirketler ve bu finans kuruluşları ve şirketler aracılığı ile kazanılan milyarlar... elhamdülillah müslümanız!... elhamdülillah milyarderiz!... bir kolumuz siyasette, öbür kolumuz ticarette, ayaklarımız da tarikatlarda... bir kolumuz siyasette, öbür kolumuz ticarette, ayaklarımız da tarikatlarda...

    bir üçgen bu... ticaret, siyaset ve tarikat üçgeni...

    bunlar dindarın sahtecileridir. zavallı yoksul müslüman yurttaşlann kanlarını emenler de bunlardır. inanç sömürücüleridir bunlar...

    atatürk'ün laiklik ilkesinin ne kadar yararlı, ne kadar gerekli olduğunu, bu din sahtecileri ortaya çıkınca daha iyi anlıyoruz...

    kim savaşacak bunlarla? laiklik ilkesi, sahte atatürkçüler ile sahte müslümanların aralarında paylaşacakları bir koz değildir.

    atatürkçülüğün ilk koşulu devrimci olmaktır, çağdaş olmaktır, demokrat olmaktır. öyle ödün siyaseti ile atatürkçülük olmaz, öyle pazarlıkçı ve uzlaşmacı yaklaşımlar ile lâiklik ilkesi savunulmaz... yasakçılık ile ise hiç savunulmaz.

    bir yanda sahte müslümanlar, din tacirleri, inanç sömürücüleri... bir elleri siyasette, öbür elleri ticarette, ayakları da tarikatlarda dolananlar...

    öte yanda da sahte atatürkçüler... işleri geldiği sürece, bu sahte müslümanlar ile kol kola girip, öpüşenler... birbirlerine siyasal destek sağlayanlar... yasakçılıkla, hot-hotçulukla atatürkçülüklerini kanıtlayacaklarını sananlar...

    müslümanın, kimsesizi ve yoksuluna karşı atatürkçülük taslayıp gericinin, yobazın iş ve sermaye çevreleri ile içlidışlı olanlarının karşısında da sus-pus olanlar... bir yanda sahte atatürkçüler, öbür yanda sahte müslümanlar...

    laiklik ilkesini savunmak için atatürk gibi yürekli, atatürk gibi inançlı olmak gerekir. izinden gittiklerini söyleyenler gibi ürkek, kararsız ve inançsız değil

    --- spoiler ---
  • yaz aylarınına yakışır hafif bir yemek. yanında da buzlu bir koyu cacık, belki bir kadeh rakı…

    birçok tarifte patlıcanlar kızartılıyor ama ben kızartmadan tüm malzemeyi çiğden yapıyorum, patlıcanın pişmesi uzun sürüyor ama tadına kesinlikle değer. hem hafif, hem diyete uygun.

    patlıcanları komple soyuyoruz, dibine gelmeyecek şekilde ortadan 4'e bölüyoruz. tuzlu suda bekletiyoruz.
    patlıcan beklerken kuru soğanı piyazlık doğrayıp az tuzla ovalıyoruz, üzerine kabuğu soyulmuş domates, sivri biber, kıyılmış maydanoz ekliyoruz. tuz, şeker, limon suyu, zeytinyağı, karabiber, 1 tatlı kaşığı salça ekleyip karıştırıyoruz. patlıcanların suyunu sıkıp arasına harcı doldurup tencereye bitişik sıralıyoruz. iç malzeme kalırsa üzerine ekleyin gitsin.
    üzerine biraz su ve zeytinyağı ekleyip patlıcanlar pişene kadar kısık ateşte pişiriyoruz. sonrasında üzerine bir daha kıyılmış maydanoz serpip servis ediyoruz.

    ey sen ne güzelsin…
hesabın var mı? giriş yap