• “bugune kadar yapilmis hemen butun kaliteli korku filmlerini gordum. bir hayalet filmi artik beni ne kadar sasirtabilir ki?” diyen korku filmi severlerin mutlaka izlemesi gereken film.

    muzikleri harika. hepsi mekanik muzik kutularindaki gibi kirilgan. renkler goruntuler hipnotize edici. oyunculuklar cok basarili. duzeni elestiren sembolik bir anlatimi var.

    son zamanlarda izledigim klise olmayan tek hayalet hikayesi. boluk porcuk ve cok yaratici... korkmak icin izlerseniz ve “halloween tarzi” kanli bicakli hollywood filmleri seviyorsaniz hayal kirikligina ugrarsiniz. bu film bastan asagi avrupai. gotik hikayelerin kutsal topraklarindan cikma...
  • 38. uluslararası istanbul film festivali'nde 'lanetli kumaş' adıyla gösterilen filmdir.

    imajlar döneminin kimlik vampirliğini beslediğini yoğun, bir o kadar da sempatik çağrışımlarla anlatıyor.
  • alanında olumlu eleştiriler alan film ardından yönetmen peter strickland bir sequelin de söz konusu olabileceğini fakat henüz kesinleşmiş bir kararın olmadığını açıkladı.
  • pek de korku filmi olarak kabul edilmemesi gerektigini dusundugum, belirli bir donemin filmlerini yad eden absurt film. gereginden biraz fazla uzatilmis ancak yine de john waters'in sozleriyle 'good bad taste' sinifina girer. ucu acik cok miktarda kisim olmasi gerisinin gelebilecegini isaret ediyor diye dusunuyorum

    --- spoiler ---

    filmdeki gercek lanet insanlarin calisma kosullari sanirsam

    --- spoiler ---
  • #birliktegüzel

    mart 2020 itibariyle beş yıl boyunca efes pilsen özel seri 10'un sunacağı cumartesi korku gecesinde izlenmiş, peter strickland'in 70ler esintili* geleneğini sürdürdüğü, kırmızı seksi elbiseleri çamaşır makinesine atmamak gerektiğini gösterir tüketim korkusu.

    #birliktegüzel

    başlı başına fetiş olacak güzellikteki kırmızı bir elbiseden böylesine ürkünç bir gerilim yaratma fikri mükemmel. beyaz ışıkla dolu mağaza planları hariç renk paletinin müthiş olduğu yapımda, strickland bu kırmızı hayalet elbiseden kadın bedeni ve tüketim üzerine alegorik bir korku inşa ediyor. araya grenli reklam kesitleri, bir anda çıkıveren cansız mankenlerin pedikürlü kırmızı ojeli tırnaklarıyla filmin rengini de belli ettikten sonra genelde 1970'lerin korkuları* özelde ise suspiria'yı çağrıştıracak satanik satış temsilcileriyle bu inşaatın kabası haricinde ince işçiliğini de çok güzel işliyor.

    fakat iki hikâyeye dağıldığı için ister istemez bir bölünmüşlükten muzdarip yapım, hâlihazırda temposunda da sıkıntılar varken, çözüm bölümünde alegoriyi biraz seyrelterek kamu spotundan hallice bir eleştiriye varmaya çalışırken değerinden çok kaybediyor. burada siyaseten doğru olmak adına, sadece kadınların indirim çılgınlığına kapılmadığını göstermek üzere kıyafeti giyen bir erkek ve sonrasındaki hikâyeler, strickland'in yarattığı ve hâlihazırda göze sokmadan güzel renklerle anlattığı tüketim eleştirisinde geldiği incelikli noktayı baltalıyor. nitekim, uzadıkça ve satanik kadın kıyafetleri dükkânı ve burada çalışan cansız mankenlerden türemiş "ruhsuz" yaratıklara yan sanayi olarak kredi şirketi ve çamaşır makinesi tamircisi amiriyle varmaya çalıştığı, herkesin bir köle olduğu minvalindeki kapsamlı bir "kapitalizm canavarı" hikâyesi oldukça kadükleşen bir noktada nihayete eren yapım.
  • peter strickland’ın yönettiği marianne jean-baptiste, gwendoline christie, sidse babett knudsen’ın rol aldıkları filminin fragmanı.
  • kendilerine güzel film diyenleri tek tek engelleyeceğim film.
    böyle boktan bir gerilim olamaz.
    70’ler havası estirelim demişsiniz eyvallah tamam da bu filmi korku gerilim diye değil “hayallerim fantazilerim ve ben” diye çekseydiniz ya.
    35 dakika dayandım.

    eşinden ayrılmış, oğlu ve oğlunun yüzsüz sevgilisi ile birlikte kalan 50’li yaşlarında kadın yeni bir sevgili yapmak ister ve kırmızı berbat bir elbise alır. işte her şey bundan sonra başlayacaktır. demek isterdim. ama birbirinden alâkasız fantastik sahneler, iki geri zekâlı teyzenin cansız mankene masaj yağı ile masaj yapmasına kadar tahrik edeyim derken mide bulandırmak temalı gereksizliklerle dolu bir film. kimbilir daha ne gereksizlikler vardı. 35.dakikadan sonraya kaldı.

    izlemeyin.
    2/10
  • peter strickland beyefendinin izlediğim ilk filmi oldu. filmi izlemek istediğim filmler listeme koymuşum ve ne izleyeceğimi düşünürken random seciverdim. ilk baslarda bir parca huzursuz olup kapatmak, sonra izlemek istedim. cunku modum tam da giriş/gelisme/sonuc kalıplarında bir film izlemek uzerineydi. kapatırsam da yeni film secme girdabina düşeceğimi bildigimden, devam ettim. devam ederken de herhangi bir yere varma beklentimi sifirladim. iste o zaman keyif aldım filmden diyebilirim. film izlemeye oturduğumda, farklı mod ve beklentilerde oluyorum. bazen sadece akisa, görselliğe, müziğe vs birakiyorum kendimi. bazense hayatımda çözemediğim sorunlara inat, ille çözüme ulaşsın film istiyorum, ille bana bir sey versin ve ben o tatminle ayrılayım. bu film kesinlikle ikinci kategorideki bir film degil, bunu bilerek başlayın.

    --- spoiler ---

    film sanki mini bir dizi hissi oluşturdu bende. bölümlere ayirdi zihnim izlerken ve aralardaki bazı surreal sahneler sanki bölümler arası bütünlüğü sağlıyor gibiydi. filmin başrolündeki kirmizi elbise, gercek bir starring idi. müziklerle bezeli karakterlerin degisimleri, delirme levelinin her an yükselmesi, ilk bolumun kapanisiyla elbisenin mağazadaki yerini alması ve yeni kurbanını beklemesi, bu kez kurbanın bir erkek cikisi seyir zevkimi yükselten seylerdi.

    arada gözümüze sokulan bazı absurd sahneler bir cit fazla geldi. metalaşma uzerine bazı göndermeler tamam ama cansız manken ovalama sahnesinde bir anda gercege donusun, regl donemindeki vajina: ben ne alaka burda, der gibiydi.

    --- spoiler ---

    kesinlikle diger filmlerine de göz atacağım.
hesabın var mı? giriş yap