• bu sefer gerçekten kapatılmak üzere olan mekandır. zira istanbul 8. sulh hukuk mahkemesinin verdiği tahliye kararı yargıtay tarafından da onandı. inci pastanesi tahliye kararı geldiği vakit boşaltılacak ve yeni bir mekanda açılmamak üzere kapatılacakmış.

    beğenirsiniz, beğenmezsiniz. denilen o ki, bir vakit çok daha güzel olan profiterollerin tadı, çikolata sosunu yapan ustaları, saray muhallebicisine transfer olunca bozulmuş. ama bunlar aslında pek de önemi olmayan dedikodular. zira özünde inci pastanesi 68 yıldır aynı yerde hizmet veren bir pastane. 68 yıl, bir şehrin tarihinde, hele de bizimki gibi genç bir cumhuriyetin tarihinde önem teşkil ediyor olmalı. köşedeki 5 yıllık kazıkçı bakkaldan bahsetmiyoruz nihayetinde. rehber kitaplarına ismi geçmiş bir pastaneden söz ediyoruz.

    kaldı ki pastaneyi falan boşverin, yüzyıllar ve imparatorluklar görmüş geçirmiş bir şehirden bahsediyoruz. her şeye fazla nostaljik yaklaşmayalım evet, yeniliklere de açık olalım tamam. ama bunun için istiklal caddesindeki güzelim binaları, bir şehrin 1800lü yıllarının son çeyreği ve 1900lü yıllarının ilk çeyreği olan binaları yıkmaya da gerek duymayalım. bugüne kadar gördüğüm gezdiğim hiçbir avrupa ve abd şehrinde ben böyle bir katliam da görmedim, hiç avrupa ya da amerika meraklısı da değilim, onu da başından söyliyeyim. istanbul'da yaşamayı bütün zorluklarına rağmen seviyorum. istiklaldeki mayın tarlası kaldırım taşlarından pantolonuma fırlayan çamurlu sulara, yaya geçidinde yol vermeyen ayı şoförlere, düz yolda yürümeyi öğrenememiş ve sana çarpan, yol vermeyen, inadına sıkıştıran öküzlere rağmen bu şehrin bir sakini olmaktan memnunum. ama böyle bir dünya yok. böyle bir kafa yok. böyle bir şehircilik, belediyecilik anlayışı da yok. o bina yıkılamaz. o bina saçmasapan fikirlerle, façade'ı kalacak içini yıkıcaz ütopyalarıyla restore de edilemez . vicdan sahibi ve biraz da göz zevki olan herhangi biri istiklal caddesi üzerinde yürürken örneğin bir yapı kredi'nin gudubet binasına bir de şu bazılarına göre pis(!) ve restore edilmeye muhtaç haliyle circle d'orient binasına bakıp karşılaştırsa zaten hangisinin daha güzel, estetik ve karizmatik durduğunu anlayabilir diye düşünüyorum. çok mu iyi niyetliyim?

    bu şehre buna benzer kötülükleri vaktinde menderes bey de yaptılar. şimdi aynısını bu hükümet de yapıyor. ekonomi yamulmasın diye şehrin her yerine gökdelen dikmek, her yere alışveriş merkezi dikmek mi kurtaracak bizi? yaşayacak yerimiz kalmadı artık, trafikte tükettiğimiz saatlerin hesabı yok. inşaat sektörüne abandıkça mı krizden kurtulacağız?

    neyse nerden nereye geldim. netice itibariyle inci pastanesi kapanıyor, içinde bulunduğu circle d'orient ya da serkildoryan binası da tarihe karışıyor. ve biz balık hafızalı istanbullular da bunu çok kısa bir süre içinde unutacağız. hak ettiğimiz neyse o şekilde muamele ediyorlar belki de.

    afiyet olsun.
  • sanırım şu anda tahliye ediliyor. profiterolü iyi olsun kötü olsun zerre sikimde değil, bir ülkenin yaşının yarısından daha ihtiyar bir mekanı kapatmak için çaba sarfetmek nasıl bir yobazlıktır aklım almıyor.
  • istiklal'i saray muhallebicileri kaplarken durması bazılarının hoşuna gitmedi sanırım. istiyorlar ki hep biz kazanalım, başka kimse ekmek yemesin.
  • istiklal caddesi'ndeki tanıdık duraktı. minik su bardakları, her daim dolduran kalabalık, tabureler, kısaca beyoğlu falan..

    hiçbir şey kalmayana kadar talan edecekler..
    bir şehir daha ne kadar talan edilebilir, bir şehir daha ne kadar sapık bir fetih hissiyle, garip bir iştahla yağmalanabilir, yıllardır izliyoruz.
    kendilerine ait olmadığını bildikleri bir şehre durmaksızın tecavüz ediyorlar. ne yapsalar onlara ait olmayacak beyoğlu. ne paten sahaları ne alışveriş merkezleri ne dev camiler.. olmayacak.

    ama işte bize izletiyorlar tecavüzü.. el kol bağlı böyle adım adım gözler dola dola izliyoruz.

    hafızamızdan ve eski fotoğraflardan başka hiçbir şeyimiz yok. profiterölün fotoğrafını çektiniz, tadını hatırlayacak mısınız? umrunuzda mı? içeri girildiğindeki kokuyu, yerdeki karoları, metal su düğmelerine basınca çıkan sesi, kağıtları, logosunu, hatırlayacak mısınız? umrunuzda mı?

    değil. sinema sadece sinema, kitapçı sadece kitapçı, pastane sadece pastane size. hiçbir anınız, hiçbir anınızı koyacak kalbiniz ruhunuz yok...

    o yüzden işte 10 yıl sonra bir avrupa şehrine gidip oturduğun restoranı, pastaneyi, kitapçıyı orada buluyorsun. istanbul?
    istanbul'u bulamıyorsun. ve bir dolu andaval bunu gelişmek sanıyor.

    ölüyoruz, birileri büyüyoruz sanıyor.
  • takmayın kafaya. aynı yere yapılacak avm nin içine emine erdoğan'ın ortağı olduğu bir kahve dünyası açarlar, 10 lira verip sünger gibi kekleri yersiniz, ya da fast foodcuların kanserojen donut'larını. hem orada çalışanların yüzü inci'deki yaşlı adam gibi asık olmaz, aldıkları asgari ücreti kaybetmemek için taşımak zorunda oldukları plastik bir gülüşleri her daim olur.
  • zannımca kapatılması üzerine en isabetli yorumu twitter'da hakan bıçakçı yapmıştır: "inci'nin kapatılmasını umursama. sonra vize kuyruğuna gir. viyana'daki yüz yıllık pastaneyi rehberden bul. orada pasta yedim diye sevin."
  • burası herşeyden önce bir markadır. başka ülkelerde belediyeler, şehirlerinde böyle marka olmuş tarihi yerlerin üzerlerine titrer, ekonomik olarak zora girdikleri vakit kapanmaması için maddi destek sağlarlar. bizde tayyiplerin, kadirlerin, misbahların yönettiği yerlerde de işte böyle olur..
  • urunlerini begensek de begenmesek de ayakta kalmasini istememiz gereken pastanedir.

    yaklasik 10 yildir yasadigim ulke olan amerika birlesik devletleri'nde kucuk esnaf diye bir kavram olmamasinin hayati ne kadar renksizlestirdigine, insanlari ne kadar tek tip hale getirdigine sahit oldum. icinde yasamadan anlasilmiyor tabii. ancak buraya gelince mahalle kasabi, carsidaki balikci, kosedeki pastane kavramlarinin ne kadar degerli kavramlar oldugunu anliyorsun.
    her yerde ayni magazalar, ayni aliseris merkezleri. ayni urunler. cocugun okula gidiyor. siniftaki en az 5 cocukta ayni beslenme cantasi var. her kose basinda walmart, target, costco. kacis yok. tavuk gogus mu yiyeceksin. hayatin boyunca ayni tavuk gogsunu yiyeceksin. baska caren yok. baska yerlerden alma sansin yok. cunku yok. simdi sen diyorsun ki ben incinin profiterolunu begenmedim. yemem bir daha. bizim sokaktaki pastanenin daha guzel. ne kadar guzel bir sey bunu soyleyebiliyorsun en azindan. cunku kendi sokagindaki pastaneden yeme sansin var. burda o sansin yok. begensen de begenmesen de ayni seyler. cunku hic bir kucuk esnafin walmart gibi devlerle basetme sansi yok. hic yok mu? var tabii. ayakta durmaya cabalayan yerler var. cok farkli ve kaliteli bir urun o yuzden cok pahali burda. inanmazsiniz belki ama geceligi bile turkiyeden getiriyorum. turkiyede pazardan aldigim geceligin kumasinin yari kalitesinde bile gecelik bulamiyorum burda. hepsi cin mali sentetik. pamuklu bulmak icin gezmedigim yer kalmiyor. bulsam da bir gecelige 100 dolar vermek zorunda kaliyorum.
    hele inci pastanesi gibi hem lokalizasyonu hem de tarihi degeri nedeniyle cok ozel bir pastaneyi daha da israrla korumak lazim. zaten var yuzlerce avm. dahasi da olacak. cok mu cezbediyor insanlari avm de yan yana dizilmis burger king, mc donalds, lahmacuncu arasinda ugultu seklinde bir gurultude, plastik kasikla ,got kadar masalara oturup, yan masadakinin kicinin dibinde tatli yemek? ayni seyi sinemalarimiza yapiyoruz. durust olarak soyleyin.emek sinemasinda film seyrederken adiginiz tadi, capitoldeki sinemalardan aliyor musunuz?

    turkiye'deki eczaneleri de ayni son bekliyor maalesef. burda ecza isi de buyuk firmalarin tekelinde. ilacini da walmart, target, cvs den alacaksin.

    bu yuzden ulkemizi guzel yapan, ozel yapan, farkli yapan her degere sahip cikmak lazim.
  • tarihi sadece at sırtında savaşa giden padişahlardan ibaret olduğunu sanan beyinler tarafından katledilen pastahane.
    ne profiterol ne başka bir şey, çocukluğumun fare çukulatalarıydı inci benim için. her önünden geçtiğimde babaannemi gülümsemeyle andığım yerdi.
    şimdi nefretle anacağım yeni isimler yarattı bana. yazık.
  • eğer buranın yıkılışı/kapanışından sonra sıra istiklal caddesi üzerindeki pasajlara ve meydandaki büfelere gelirse, istanbul'un en ünlü caddesinde istanbul'a özgü hiçbir şey kalmamış olacak.

    ulan malaga'ya gidiyorsun, limonatayı burger king'den, new york'a git aynı... hayır bir de "otantik" vs. diye tanıtımı yapılıyor bu ülkenin. starbucks'un, mango'nun nesi otantik? al bak sağ elime bak masanın altından. otantik... bırak turisti, bize bir şey kalmadı. niye gideyim beyoğlu'na? kıçımın dibindeki alışveriş merkezinden ne farkı var? kıçımın dibinde neden bu kadar çok alışveriş merkezi var?
hesabın var mı? giriş yap