• bir nba takımına, hatta bir spor takımına böyle bir yaklaşımda bulunulmuş mudur bilmiyorum ancak,
    şu anki kadrosu, isimleri itibariyle basketbolcudan çok yazar/edebiyatçı olmayı hak etmiş adamlarla doludur.

    nasıl mı?
    hemen inceleyelim:

    tyler hansbrough: klasik ingiliz edebiyatının son büyük ismi.

    lance stephenson: şair. modernizm akımının ilk temsilcisi olan kuşağın önde gelen isimlerinden.

    jeff pendergraph: tiyatro oyun yazarı. özellikle de çocuklar için yazdığı tiyatro oyunları ve masal kitaplarıyla popüler oldu.

    louis amundson: norveçli filozof, matematikçi ve kısa hikaye yazarı.

    dahntay jones: beat akımının aykırı çocuğu.

    roy hibbert: çağdaş amerikan edebiyatına başlamak için en doğru isim.

    a. j. price: bu kullandığı takma ismi. gerçek ismi hiç bilinmedi. bugün elimizde bir çok kitabı bulunmasına rağmen özel hayatı ile ilgili hemen hiç bir bilgiye sahip değiliz.

    david west: çok satan kitapların kapaklarında onun ismi var. okuyucuyu avucunun içine alan romanların yaratıcısı. bir tatil köyünün lobisinin köşesindeki kütüphanede mutlaka bir david west bestseller'ı vardır!

    danny granger: önceleri sinema senaryoları yazıyordu, daha sonra hollywood'dan broadway'e transfer oldu. bugün new york'da yaşıyor ve yazmaya devam ediyor. bazı oyunları türkiye'de de sahnelendi.

    darren collison: ekonomi dalında dünya çapında bir akademisyen. yazdığı kitaplar bugün bir çok üniversitede ana kaynak olarak kabul görüyor.

    paul george: ya bu çocukta maalesef gay ingiliz bbg evi yarışmacısı adı var. bu isimle bu takıma yakışmıyor.

    takas sonrası edit:

    leandro barbosa: güney amerika edebiyatının cortazar, borges, marquez geleneğinin genç temsilcisi, brezilyalı yazar. onun için jorge amado'nın ardılı diyenler de var. afrikalı kölelerin güney amerika'ya gelmesi ile birlikte ortaya çıkan çok kültürlülüğü en iyi yansıtan edebiyatçı.
  • genel derecesi 35-10 iken konferans derecesi 22-5'tir. yani batı takımlarına karşı 13-5 gibi bir oranla oynarlar. batı zirvesindeki 37-10'luk okc'nin konferans derecesi ise 22-8. yani onlarda doğu takımlarına 15-2 gibi dereceyle oynuyorlar. şimdi buradan yola çıkarak pacers batı takımları ile daha çok maç yapsa, ki bu da batı konferansında olmak demek, daha çok maç kaybederdi ve sonuç olarak batı konferansında sıralamaya dahil olsa şuan ki yüzdesiyle değil daha düşük bir yüzdeyle sıralanırdı demek çok anormal olmaz.
  • geçen yıl 17 sayı 8 reb ortalamayla oynayan, roy hibbert'in saçmaladığı tüm maçlarda* pota altını ayakta tutan, bunun sonucu olarak da 20 gün önce 3 yıllık 36m $'lık yeni kontrat alan david west'in yedek oturmayacağı takım.

    luis scola'nın gelişi takıma çok büyük bir katkı getirir fakat 6. adam olarak. romantikliğin lüzumu yok.
  • dogu'daki en iyi takimlardan birisi ama en az zevk veren oyunu oynadiklari da bir gercek. sirf bu sebepten oturu biraz haklari yeniyor.

    bunun altinda yatan en buyuk sebep savunma odakli bir takim olmalari ve granger'in sakatligi. hali hazirda memphis'ten sonra (89.06) en az sayi yiyen takim indiana (89.08). kendilerine has bir yavaslikla oynuyorlar oyunu. en dusuk yuzdeyle sut atan takimlardan birisi de aslinda indiana ama rakipleri de onlarla oynarken sezonlarinin en kotu sut performansini gosteriyor (savunmanin gozu kor olsun). ligin en cok ribaund alan takimi indiana (mac basi: 46.28). granger dedim. bu takimin sayi yukunu ceken adamlardan birisiydi granger (15+ rahat atar). o olmayinca dogal olarak takimin hucum opsiyonlarindan birisi eksildi. west her zamanki west ama iste granger'da olsa iyiydi.

    hali hazirda pota altinda west, mahinmi ve hibbert gibi insan azmanlari var (hatta bir de hansbrough var). bunlardan hibbert denilen eleman orada yasiyor. gercekten diyorum bak, adam yemegini bile pota altinda yiyor sanirim. bazi maclarda iceriyi oyle karartiyor ki (sezon blok ortalamasi 2.6 ile #4) iceriye girmeyi dusunmuyorlar bile. sadece bloklari degil, zorlayici yapisiyla cok rahatsiz ediyor iceri penetre eden oyunculari.

    icerisi boyle karanlikken ne oluyor? dis oyuncular cok daha rahat savunma yapiyor. west zaten iyi savunuyor adamlarini. on saha savunmacilari da gercekten iyi zaten. ozellikle paul george cok iyi bir top kapici. icgudusel olarak araya cok iyi giriyor. guardlar savunmada varlar ama iste takimin en garip yeri guard pozisyonu.
    george hill var. yani baktiginda cok kotu bir guard degil ama duz adam yahu? benzer seyler lance stephenson icin de gecerli. patlayacak patlayacak deniliyor ben henuz hic patlama goremedim.
    diyorum ya indiana defans takimi. zira iyi bir guardlari ve yedekli bir sutorleri yok. takim sayi yukunu olabildigince paylasiyor. granger gelince belki isler bir nebze degisir ama bence bu takimin iyi bir guard'la ucmamasi icin hicbir sebep yok. yuksek tempolu veya agir da olsa 100+ atabilen takimlara cevap veremiyorlar (spurs ve okc gibi). yani yuh bunlarla mi karsilastiriyorsun denilebilir ama sampiyon olmak istiyorlarsa (ki istiyorlardir eminim) bu karsilastirma elzem. kendi konferanslarinda aslinda tum takimlarla basabaslar. kagit ustunde onlardan iyi olan tek takim *bence* miami. onlarin da garip sorunlari var.
    onlar gibi oynayan atlanta ve dengesiz takimim boston diger esdeger/iyi takimlar. dede new york ve rose'lu bile olsa takimim chicago'nun onlarin karsisinda durabilecegini zannetmiyorum.

    demem o ki bu sene playoff'larda guard pozisyonunda kilitlenmezlerse basarili olabilirler.
  • indiana eyaletinin indianapolis kentinde merkezli, sarı-lacivert renklere sahip, 1967 yılında kurulmuş nba takımı (franchise'ı). önce aba'de idiler; sonra da 1976'da nba'e geçtiler. doğu konferansında oynarlar. her daim iyi kötü uyumlu ve istikrarlı bir kadro kurarlar ve de bir şekilde playofflara kalmayı başarırlar (45 nba sezonunda 29 playoff olmakla beraber, 89 yılından beri 30 kadar sezonda sadece 5 playoff kaçırmışlar; seri halinde gidiyorlar).

    pacers aslında aba'de bir dolu şampiyonlukları, finaller bulunan bir takım. ancak nba'de 90'lara kadar genellikle tırt bir takım hüviyeti çizdiler. hep böyle 20-30 galibiyet. bir iki playoff ve ilk raundda elenme dışında da bir olayları yok. clark kellogg, vern fleming, steve stipanovich gibi birkaç isim kısa sürelerle (birkaç yıllığına) sahnede görünüyorlar ancak bu adamlarda da öyle bir yıldız ışığı falan yok. kadroda da öyle pek bir derinlik de yok. ancak 89-90 sezonundan itibaren işler değişiyor ve playoffların yakasından inmiyorlar. bu sıçrayışta başrol, tabi ki franchise'ın efsanevi büyük yıldızı, nba'in belki gelmiş geçmiş en iyi şutörlerinden biri olarak anılabilecek, üçlüğün moda olmadığı dönemde leblebi gibi üçlük yağdıran, defansif açıdan da karşısındakini sıkıntıya sokabilen nitelikte bir eleman olan reggie miller'a ait. ancak 90'lı yıllara playofflarla adım attıran bu iskelet yavaş yavaş draftlerle birlikte geliyor.

    nba'in hep underrated oyuncularından biri olarak anılan, iyi ve yüzdeli atan bir orta mesafe şutörü, ribaund ve asist katkısı da olan kısa forvet chuck person, 1986'da seçiliyor. reci başkan 1987'de seçiliyor. uçan hollandalı (flying dutchman) lakaplı sarışın hollandalı pivot rik smits 1988'de seçiliyor (kendisi all star düzeyine kadar çıkacak ve uzun yıllar indiana'da duracaktır - hatta kariyerini de burada bitirecektir). 1989'da nba'de pek çok takım dolaşmış, yer yer performans vermiş bir isim olan george mccloud seçiliyor (indiana'da pek bir numarası olmayacak gerçi kendisinin). uzun forvet ve pivot pozisyonlarında oynayabilen, nba emektarı sıfatını hak eden bir isim olan antonio davis 1990'da seçiliyor. ekürisi defansif anlamda kudretli, ribaundlarda iyi, skora da katkısı olan uzun forvet dale davis 1991'de geliyor. işte 1986-1991 arasındaki draft seçimleriyle oluşan bu çekirdek, 90'lı yıllarda indiana'yı taşıyan çekirdek oluyor (daha sonra 92'de de trafik kazasında vefat eden malik sealy seçilecekti) 89 yılında bir başka üçlük canavarı, üçlük yarışmalarının vazgeçilmezi, almanya'nın haşin çocuğu detlef schrempf de takıma katılıyor ve 93'te sonics'e geçene kadar indiana'da kalıyor ve all-starlık mertebesine kadar yükselen bir performans sergiliyor. bu bağlamda 90'ların başında indiana, arka tarafta schrempf - miller - person ile dönemin en iyi şutör takımlarından biri haline geliyor (oyun kurucu olarak da daha önce bahsettiğimiz fleming duruyor - daha sonra kılkuyruk bir herif olarak aklımda kalmış micheal williams ve sonra da atletik ama uzun vadede faydasız eleman pooh richardson bir süre bu rolü dolduruyor), pota altında da sıkı bir grup oluşturuyor (dale-antonio davis ve rik smits ile). bu kadroyla da fazla oynamıyor. böylece düzenli playoff'a giden bir takım haline geliyor (kazanma oranları her seferinde çok iyi olmuyor, ancak bir şekilde playoff'u alt sıralardan da olsa yakalıyorlar). 89-93 arası yalnız, hep ilk turda eleniyorlar. fakat bu kadro yıllandıkça ve tecrübelendikçe indiana, doğu'nun babalarından biri haline geliyor.

    92 yılında person'u, 93 yılında da schrempf'i kaybediyorlar. ki aslında bunları tutabilseler, belki de şampiyonluğa kadar gidecekler sonraki yıllarda.. schrempf'in yerine sonics'ten gelen derrick mckey, belli ölçüde kendini ispatlamış bir adam ama bir schrempf değil. hatta bir person da değil. bu arada lakers'tan bildiğiniz byron scott da son yıllarını burada geçirmek üzere takıma katılıyor.velhasıl neyse, larry brown (adam harbi büyük koç) 93'te indiana'nın başına geçiyor ve şahlanış dönemini başlatıyor. hem ofansif hem defansif anlamda dengeli bir takım olan ve terinin son damlasına kadar mücadele eden isimlere sahip indiana, orlando (shaq'lı,penny'li orlando hem de) ve atlanta gibi dönemin baba takımlarını eleyip konferans finallerine kadar çıkıyor ve new york'a 4-3 kaybediyor. ertesi sezon (94-95'te) aynı başarı tekrarlanıyor. takım sonunda mark jackson ile gerçek bir oyun kurucuya kavuşuyor. 52-30 ile merkez grubunu lider bitirip playoff'a gidiyor. atlanta'yı eliyor, new york'tan intikamını alıyor; fakat bu sefer de orlando konferans finalinde 4-3 ile indiana'yı taca gönderiyor. ertesi sezon takıma yedekliğiyle bilinen şutör ricky pierce ve draft seçimi travis best eklemleniyor. 52-30 yapıyorlar yine fakat bu sefer atlanta (mutombo'lu, blaylock'lu, smith'li o sıkı atlanta takımı) ilk turda bunları eliyor.

    jalen rose'un denver nuggets'tan bir takasla geldiği, nba'in gedikli pivotlarından bildiğiniz erick dampier'in da çaylak olarak geldiği (1 sezon durup gsw'ye gidecekti) 96-97'de sert bir düşüş ve hayal kırıklığı yaşıyorlar. ki bunun asli sebebi, reci başkana skor katkısı yapan doğru dürüst birinin olmaması. takımın ofansif gücü sekteye uğradı. smits'in sakatlığı, best ve rose'un adaptasyonu, mckey'nin performans düşüşü bilmemne derken playoff'a kalamadılar. bunun sonucunda brown gitti ve larry bird yeni koçları oldu. golden state'ten bildiğiniz emektar, bir başka üçlük şovmeni chris mullin takıma katıldı. takım çekirdeğinin tecrübesi arttı. best ve rose biraz daha kendilerini bulmaya başladı. hem ofansif, hem defansif olarak takım büyük mesafe kat etti. 58-24 ile 97-98'e flaş bir giriş yaptılar. cavs ve knicks'i eledikten sonra, last dance dönemi bulls'una tosladılar..ama son maça kadar da bulls'u fena örselediler. dişli bir takımdı.

    98-99'da takıma al harrington draftla geldi (öncesinde de vasat kısa forvet austin croshere draft edilmişti).sam perkins de veteran kontenjanından takıma katılanlardandı. takımın belirli bir bölümünün performansı bir nebze düşse (dale davis ve rik smits bilhassa) ve bunun da takımın defansif performansına korkunç yansımaları olsa da, ofansif olarak iyi işleyen bu takım (o sezon offensive rating'de birincilerdi), lokavtlı kısa sezonu 33-17 ile bitirdi, milwaukee ve iverson'lu sixers'ı eledi ve yine konferans finaline çıktı.. ve yine son kozlarını oynayan knicks'e elendi..

    99-00 ise bir başkaydı. jalen rose'un ilk beşe çıkıp büyük patlama yaptığı bu sezonda, son demlerine gelmeye yüz tutsa da belalı oyununu sürdüren reggie miller, eski formunu yakalayan dale davis ve smits ve de asist uzmanı mark jackson beşiyle takım ofansif kudretini sürdürdü. dönemin iyi altıncı adamlarından travis best'in, austin croshere'in da katkı yaptığı sezonda, antonio davis takımdan ayrılmasına karşın, mullin, perkins, mckey, harrington gibi isimlerle iyi bir kadro derinliği tutturdular. 56-26 ile normal sezonu bitirip, nba finaline kadar çıktılar. bucks ve sixers'ı yine elediler, knicks'i de geçtiler; ancak finalde kobe-shaq ikilisinin zirve dönemindeki lakers'a 4-2 yenildiler.

    sonra değişik bir vaziyet oldu, bird görevden ayrıldı (bir daha da koçluğa dönmedi - sonra gm olarak 2003'te dönecekti, yıllarca da -2017'ye kadar- kaldı o görevde). kılçık isiah thomas koçluğa geldi. işleyen makina bozuldu. smits ve mullin emekli oldu. dale davis (yüzük uğruna bulduğunu toplayan portland'a gidecekti) ve mark jackson ayrıldı. yıllanmış dale davis ile takas edilen jermaine o'neal takıma katıldı (ki portland'da dalga konusu olan adam, indiana'da hemen kendini gösterecekti -- indiana için çok iyi bir takas oldu). reggie miller yaş almıştı ve performansında düşüşler hafiften başlamıştı.rose'un perforamsnı artış gösterdi. harrington ve best daha çok süre almaya başladı. ancak takımın ofansif ve defansif gücü düşmüştü. 41-41 ile biten bu ortalama sezon,sixers'a elenerek sonlandı.

    ertesi sezon (01-02), jamaal tinsley draft takası ile gelecek ve böylece iyi bir oyun kurucu temin edilecek (gerçi tinsley'nin de ilerleyen yıllarda bir sürü sakatlığı olacaktı), sezon ortası best ve rose chicago'ya gönderilecek, yerlerine brad miller ve ron artestgelecekti. rose'un takımın bir numaralı skoreri olmasından ve best'in de iyi bir altıncı adam olmasından ötürü belki o dönem çok değeri anlaşılamadı, ancak 1-2 sene içinde bu hamlenin doğruluğu anlaşılacaktı. rose ve best'in kariyeri tepetaklak düşerken, gelenlerinki yükselişe geçti. o sezon yine orta halli bir 42-40 sonrası ilk turda nets'e elendiler.

    2005'te danny granger draft edilene kadar indiana'nın parlak bir drafti yok bu arada, sıralamaları yüksek olduğu için genelde doğru dürüst draft hakkı da olmadı..

    2002-2003'te reci baba, ki aslında kendisinin bir yandan ne kadar etrafını kıl eden, ağzı bozuk bir eleman olduğunu da kaydetmek gerekir, artık bir yıldız değil, tecrübeli bir ilk beş oyuncusuydu. ama son takaslar ve kaptıkları adamlar neticesinde çekirdekleri gene iyiydi. bra miller-o'neal-artest-reggie miller-tinsley beşi, altıncı adam olarak da al harrington, hiç fena bir kadro değil; özellikle de defansif anlamda üst düzey. sezonu 48-34 ile kapattılar, ancak celtics'e ilk turda elendiler.

    2003'te thomas şükür ki şutlandı, bird gm olarak geldi. rick carlisle da koç oldu. hido'nun da dahil olup spurs'e gittiği çok takımlı bir takasta saçma bir hamleyle miller'ı kings'e gönderip scot pollard ve danny ferry'yi aldı (ferry hiç oynamadı ama). veteran kenny anderson da takıma katıldı. miller as pivotuydu, onu gönderip vitaminsiz bir beyaz pivot örneği olan jeff foster'ı oynatmaya başladı. ancak her nasılsa, o kadro o sezon coşuverdi. 38 yaşındaki reci, artık maç başına on sayıyla oynayan bir elemandı. ancak jermaine o'neal ve artest ikilisi öyle bir gelişme gösterdi ve altıncı adam harrington da o kadar sağlam katkı oldu ki, takım beklentileri de aşıp 61-21 yaptı, playofflarda da yine konferans finali gördü. artest o sezon ilk ve son kez all-star oldu. jermaine ise 2002'den beri all-stardı ve 2007'ye kadar toplam 6 kere all-star olacaktı. o yıllarda jermaine otomatik bir double-double makinasına döndü zaten (20 sayı 10 ribaund bandında oynayacaktı genelde). artest ise skora katkısının yanısıra esas defansif olarak bela idi. rakibini kitleyen bu adamın, aynı zamanda 2'nin altında top çalma ortalamalı sezonu yok nerdeyse indiana yıllarında (ama karakteri ayrı bir mesele, fazlasıyla çirkef ve dengesiz - bunun da ileride sonuçları olacaktı). velhasıl 2004 playofflarında indiana, boston ve miami'yi eleyip konferans finaline kadar çıktı ve şampiyon detroit'e 4-2 elendi.

    2004-2005 ise, malice at the palace (konuyu ele alan güzel bir video için https://www.youtube.com/watch?v=4rewm99_jsi) olarak anılan skandal neticesinde indiana için biraz buruk oldu (sene başında t-mac'in peşinde koşup alamamışlardı bir de). kasım 2004'teki bir maçta, taraftarın birinin sahaya attığı bir içecek sonrası henüz yeni ben wallace'a sert faul yapmış artest'in, wallace'ın kendisini itip bir taraftarın da tribünden içecek fırlatması cinnet geçirmesi neticesinde, nba tarihinde bir ilk yaşandı. bir sporcu (artest), açıkça tribüne çıkıp bir taraftara saldırdı ve sene boyu nba'den men edildi (o'neal ve jackson da 15 ila 30 maç arası cezalar alacaktı). o sezon artest'in yerini al harrington'un takas edilmesiyle gelen stephen jackson ve de fred jones'un nispeten parlayan performansları doldurdu. sezonu 44-38 ile bitirip, ilk turda celtics'i eledikten sonra yine pistons'a elendiler.

    2005-06 itibariyle artık reggie miller emekliydi. alemlere clutch olarak bahşedilmiş bu büyük şutör, pacers'tan yüzüksüz emekli oldu. artest bir dolu skandalın neticesinde peja stojakovic ile takaslandı. danny granger draft edildi. gelenlerden birisi de avrupa basketbolu efsanelerinden sarunas jasikevicius idi.. tinsley ve o'neal'ın sık sakatlandığı sezonda yine de 41-41 ile playoff'a gidip nets'e elendiler.

    bir de şundan bahsetmek lazım. pacers'ta bir iki oyuncu var. o oyuncuların bir şekilde adını duymuşunuzdur. bu herifler 10 sene kadar sürelerle senede birkaç dakika oynasa da pacers'ta durdular..fred hoiberg, jonathan bender..

    2006-2010 arası ise indiana'nın uzunca ve nadir bir resesyon dönemi var. 30'lu galibiyetlerle 4 sezon boyunca playoff yapamadılar. bunda bir grup enteresan larry bird hamlesinin de payı var. stojakovic, croshere, harrington (geri döndü sonradan), stephen jackson, jermaine o'neal gibi isimler yok pahasına takas edildi - ki bu adamların daha önünde yılları vardı - jackson, peja, harrington, o'neal, daha da çatır çatır oynamaya devam edecekti.kötü draftler yapıldı ve kötü free agentlar ile sözleşme imzalandı. bu dönemde bütün bu takaslar takıma katılan tek olumlu şey belki de roy hibbert, belki sırf bir sezonluğuna da (07-08) mike dunleavy jr. olabilir (belki de olamaz, hatta kesinlikle olamaz çünkü bu adamların takaslarında yukarıda sayılan adamların en niteliklileri gitti - dunleavy için harrington ve jackson, hibbert için o'neal). bu yıllarda danny granger yıldızlaştı. tinsley'nin sakat halleri sürdü (ki 2008 itibariyle artık perte çıkacaktı) - yerini wolves'tan bildiğiniz troy murphy aldı. mike dunleavy'nin istatistikleri 2 sene içinde yarı yarıya düşüp eleman vasat bir rol oyuncusu haline dönüştü. takımdan bu yıllar içinde efendim ne bileyim jarrett jack, t.j. ford, kareem rush, rasho nesterovic gibi bir dolu rotasyon oyuncusu geçti. pek çoğu somut katkı veremedi. o yıllarda kısa forvet granger 25 sayı ortalamaları civarında oynadı (2009'da all star oldu - bu skorer oyunu 2012'ye kadar sürecekti - fakat ani ve ciddi bir sakatlık neticesinde kariyeri bir anda çöpe döndü -- daha da iflah olmadı), pivot hibbert kendini giderek geliştirdi (sonra 2012 ve 2014'te all star olacaktı).

    neyse efendim pacers'ın playoff'lara dönüşü jim o'brien'ın şutlanıp da frank vogel'ın koçluğa geldiği 2010-11 sezonuna rastlar. doğu'nun o kadar leş olduğu yllardı ki, 37-45 ile divizyonunda ikinci bitirip bir de playoff'a çıktılar (ilk turda derrick rose'lu yıllardaki bulls'a elendiler). o yıl paul george'un da çaylak sezonuydu ve uzun yıllar sonra ilk kez bir süperstar draft etmişlerdi. kazma lance stephenson da aynı sene draft edildi ikinci turdan. şimdi görüyorsunuz, kokusunu alıyorsunuz. yeni bir çekirdek geliyor. hissediyorsunuz.

    ama işte 2011-2012'de kawhi leonard'ı seçtiler bunlar, ve inanılır gibi değil, yanında davis bertans ve erazem lorbek'i de verip, george hill karşılığı spurs'e gönderdiler. işte potansiyel bir şampiyon hanedanın mahvı..işte larry bird..

    neyse yine de 11-12'ye iyi bir kadro ile girdiler. granger, hibber, george'un (ha pg de henüz daha o kadar coşmamıştı, tazeydi nba'de) yanına serbest piyasadan david west'i eklediler - ki bu adamı severdim dostum. iyi bir görev adamıydı. yıllarca da düzgün oynadı takımlarında. oyun kurucu olarak da darren collison ve george hill rotatif oynadı. kadro derinliği biraz zayıftı, ama ilk beşleri sağlamdı ve takım ofansif ve defansif olarak dengeli bir nitelikteydi. kısa geçen sezonda 42-24 ile playoff'a kaldılar. orlando'yu elediler - ama dönemin dev hanedanı miami'yi geçemediler (4-2 ile elendiler). sonra belalıları miami oldu. 49-32 ile 12-13'te, yıllardan sonra tekrar konferans finali gördüler. hawks ve knicks'i eledikten sonra yine miami'ye elendiler (ki 4-3'e kadar seriyi zorladılar). bu arada granger'ın basketbol hayatı resmen olmasa da fiilen bitti..belki granger olsa miami'yi bertaraf dahi edebilirlerdi..granger'ın pozisyonuna stephenson monte oldu (lebron'la sıkı kavgalıdırlar o yıllardan). paul george'un artık yıldız mertebesine eriştiği 13-14'te yine aynı senaryo..56-26 ile divizyon lideri oldular - sonra hawks ve wizards'ı eleyip, yine konferans finalinde belalıları miami'ye elendiler.

    2014-2015'te 38-44 ile playoff göremediler; ki bunun asli sebebi paul george'un sezonu sakat geçirmesi. ofansif zaafiyet yaşadılar takımda. george hill baş skorerleri oldu, düşünün - o da sezonun yarısını sakat geçirdi. c.j. miles, rodney stuckey gibi orta halli adamlara kaldıkları bu sezonda, solomon hill, luis scola, c.j. watson gibi isimler de yedekteydi.

    2015 draftinden abd milli takımında da izlediğiniz, blokçu hüviyetiyle öne çıkan pivot myles turner takıma katıldı. performansı düşüşe geçen ve amortisi turner'da bulunan roy hibbert ikinci tur draft hakkı karşılığı lakers'a yollandı.yaş alan david west spurs'e kanatlandı.monta ellis kariyerinin son yıllarını geçirmeye geldi. sakatlıktan dönen pg'nin itelemesiyle, takımın ofansif gücü çok tırışka olsa da defanslarının yardımıyla, 15-16 sezonunda 45-37 ile playoff yaptılar ve ilk turda toronto'ya elendiler.

    16-17'de ise oyunculuğundan kıl olduğunuz, koçluğunda da oyunculuğundaki o sıkıcı tarzını sürdüren ve grit and grind'dan başka bir numara bilmeyen nate mcmillan koç olarak geldi. pg'nin yanına glenn robinson ııı (esas big dog'un oğlu mu ne işte), ty lawson gibi traş yancılar, al jefferson gibi kariyerinin sonunu yaşamaya gelen elemanlar getirildi. caris levert draft edildi ve thaddeus young (ki young burada kötü de oynamayacaktır - özellilke defansif anlamda olumlu katkı verecektir) ile takaslandı. hill gönderilip yerine jeff teague (overpaid olmasıyla meşhurdur) monte edildi. butün bu işlemler bir halta yaramadı. 42-40 ile takım ucundan playoff'a girdi ve yine ilk turda yine belaları lebron'un geri döndüğü cavs'e elendi.

    bu noktada (2017) bird artık takımdan ayrılıyor. biraz mecburiyetten (pg'nin talebi), biraz da değişiklik ve iyi bir takas arayışı falan derken 2017'ye indiana paul george'un victor oladipo ve domantas sabonis (litvanya efsanesi arvydas sabonis'in oğlu) ile takas edilmesi ile başlıyor. bojan bogdanovic de takıma katılıyor ve gayet iyi katkı veriyor. oladipo geldiği gibi harika bir sezon geçiriyor. all-star olmakla kalmıyor, hem ofansif hem defansif anlamda yıldızlaşıyor (23 küsür sayı,2.5 kadar top çalma, 5 küsür ribaund, 4 küsür asist..üstelik son derece sağlam bir şut yüzdesi) 17-18'in top çalma lideri, en çok gelişme gösteren oyuncusu, 1. tüm nba takımına (all-nba team) ve 1. tüm nba defansif takımına seçilmek gibi bir dizi başarıyı aynı sezonda elde ediyor. sabonis de ışık vermeye başlıyor. 48-34'le playoff yapıp, yine lebron takımıyla eşleşme geleneğini bırakmaksızın ilk turda eleniyorlar. bakın bu beş oldu. beştir lebron'un takımınca eleniyorlar..

    2018-19'da oladipo talihsiz bir sakatlığa kurban gidiyor; ki bu sakatlık kendisini 19-20'nin büyük bölümünde de yatış halinde bırakacak..takım bir kısmı yeni gelen çeşitli elemanlardan katkı alarak yine playoff yapıyor (bunlar arasında işte yeni gelenlerden tyreke evans, wesley matthews var, mevcutlardan collison, cory joseph, sabonis, young, turner..). o sezon turner blok şampiyonu oluyor. mcmillan'ın bayık defansif taktikleri karşılık buluyor. ancak nihayetinde boston'a ilk turda eleniyorlar.

    2019-2020'de oladipo'suz olacağını bilen takım, bir dizi hamle yapıp kendini sezona hazırlıyor. öncelikle bir ofansif boşluk var, bunu gidermeleri lazım. para mukabilinde t.j. warren'ı suns'tan alıyorlar. geçen sezon iyi performans gösteren malcolm brogdon'u milwaukee'den draft pickleri karşılığı getiriyorlar. jeremy lamb ile anlaşıyorlar. goga bitadze draft'i yapıyorlar (bu çocuğa bir bel bağlanıyor bakalım da henüz bir numara göstermedi). sabonis'in sözleşmesini uzatıyorlar - thaddeus young'u da salıyorlar artık sabonis oynayacak zira.. bütün bunlar tabi biraz salary cap dolduruyor (brogdon ve warren sözleşmeleri de öyle çok ucuz bedelli sözleşmeler denilemez). ama dört başı mamur bir kadro oluşturuyorlar yine. sabonis hatta bu sene kopturup gitti ve all star da oldu - double double istatistikleri veriyor düzenli olarak (18.5 sayı 12.5 ribaund). warren'ın defansif defektleri olsa da skor yükünü çekiyor. jeremy lamb kalibresine göre oladipo'nun yokluğunda hiç kötü denilemez. turner iyi bir pota altı savunmacısı (bloklara devam - ancak ribaundunun ve skor katkısının biraz gelişmesi gerekiyor - tam o beklenen-istenen sıçramayı yapamadı). brogdon top dağıtımını üstlendi. herkes skora bir şekilde katkı veriyor. yedekten justin holiday, aaron holiday, t.j. mcconnell, doug mcdermott gibi isimlerden ciddi skor katkısı alıyorlar. ve yine bu sene de playofftalar. şimdi bu takım playoff'ta çok fazla ilerleyebilir gibi görünmüyor. ancak seneye olur da oladipo 2017-18'deki performansını verebilirse kendini toplayıp; sabonis de bu gelişmesini sürdürürse, bir iki de güzel transfer hamlesi denk gelirse, ne yapacağı hiç belli olmaz bir takıma dönüşebilir, yeniden konferans finalleri görebilirler.
  • bu sezonki performanslarını çok merak ettiğim takımlardan.

    geçen yaza paul george'u domantas sabonis ve victor oladipo karşılığında oklahoma'ya göndererek başladılar. kadroya bojan bogdanovic, cory joseph, darren collison gibi tamamlayıcı parça dolu bir takım kurdular. herkesin beklentisi indiana'nın sürünüp konferansta son 3 sırada falan takılmasıydı. ama beklentilerin hepsini parçaladılar. geçen sezonu 48-34'le konferans 5.si olarak bitirdiler ama playoffta ilk turda cleveland cavaliers'a son maçta 4 sayı farkla yenilerek 4-3'le elendiler. 5.maçta lebron james'in oladipo'ya yaptığı blokta basket geçerli sayılsa belki farklı şeyler yazıyor olurdum onu bilemem. ama şu halleri bile son derece başarılı.

    önce başarının 1 numaralı mimarı ile başlayalım. victor oladipo, russell westbrook'un yanında geçirdiği bir sezonun ardından çöp, boş gibi yaftalar yerken 1 sene içinde pacers'ın lideri olan all-star oyuncuya dönüştü. bu sayede de yılın en çok gelişen oyuncusu ödülünü de almayı başardı. playoffta gösterdiği liderlikle de daha fazlasını gösterebileceğinin de sinyallerini verdi. george takasında para üstü niyetine verilen domantas sabonis de çok iyi bir sezon geçirdi. ibaka için 2016'da ikisini yollayan orlando magic menajeri eminim kafasını duvara vuruyordur bir yerlerde.

    bu yaz da önemli bir hamle yaparak memphis'te küllerinden dirilen tyreke evans'ı ve gene oklahoma'dayken çöp yaftası yiyip dallas'ta yüzde 49'la üç sayı bulan doug mcdermott'ı ve new york'un pivotu kyle o'quinn'i kadrolarına kattılar. draftten de 23.sıradan jrue ve justin holiday'in kardeşi olan aaron holiday'i seçtiler. gene yıldız olmayan ama doğru kullanılınca takıma çok fayda sağlayan oyuncuları kattıkları bir yaz geçirdiler anlayacağınız. ama çok üzücü bir kayıp yaşadılar, köyün delisi lance stephenson lakers'a gitti.

    bu sezon hazır konferans biraz olsun rahatlamışken tepeye oynamaya çalışacaklar. bunun için en önemli oyuncu oladipo ama en kritiği ise myles turner. turner 2015'te 11.sıradan kaptıkları steal denilebilecek bir oyuncuydu ama bu sene kontrat yılı ve ortaya daha fazlasını koyması hem indiana için hem kendisi için çok önemli. kıpırdanıp 15-20 arası sayı ve 10+ ribaundlu bir sezon geçirirse indiana için işler daha da kolaylaşır.

    ellerinde iyi bir malzeme ve bu malzemeden iyi bir verim alan koç nate mcmillan var. bu sezon konferansta ilk 4'ü alıp playoffta birçok takımın başına bela olacaklardır ve umuyorum olurlar. böyle küçümsenen ama takım ruhu kuvvetli takımların başarılı olması bence basketbolu güzel yapan detaylardan. oladipo reyiz'in arkasındayız.

    pg: darren collison-cory joseph-aaron holiday
    sg: victor oladipo-tyreke evans
    sf: bojan bogdanovic-doug mcdermott
    pf: domantas sabonis-thaddeus young-tj leaf
    c: myles turner-kyle o'quinn

    not: üstüne üstlük seneye yaklaşık 70 milyon dolarlık maaş boşlukları var. adamların işleri baya tıkırında gidiyor, gör bunları paul george efendi, gör de kudur westbrook'un yanında.
  • daha bir şey başarmadan tükenen takım. bare bir final görüp öyle tükenmişlik yaşasalardı. görende 3 senede 3 final 2 kupa aldı sanacaklar.
  • şu an oynanan maçın ikinci çeyreğinde hawks bench'i tarafından rezil ediliyorlar. m. scott 5/5 üçlük attı 5 dakikada. çeyrek skoru 37-11 hawks lehine ve daha 2 dakika var. taraftarlar takımı yuhluyor falan. acayib...
  • takım sporlarında iki türlü transfer stratejisi var. birincisi kendi takımına transfer yapmak. ikincisi rakip takımın transfer yapmasını engellemek.

    andrew bynum denen teröristi takıma katmaları, kendi uzun rotasyonlarını güçlendirmekten ziyade (ki daha nereye güçlenecek allasen, bugünün basketbolu kısaların domine ettiği bir spor), bu bynum denyosunun özellikle ribaund alma hususunda kendilerinden daha zayıf olan rakiplerine (miami heat) katılıp onları pota altında güçlendirmesini önleme amaçlıdır.
  • hiç taktik teknik değil bariz şekilde miami kısa kalsın baş edemesin amaçlı bir transfer yapmışlardır. ha bence de çok mantıklı davrandı bird. keza bynum da salak falan ama boş adam değil özellikle playoff'ta işe yarayacaktır.
hesabın var mı? giriş yap