• 1640-1648 arasinda ya$anmi$, ingiltere ve iskocya'da sava$ilmasina kar$in esas olarak ingiliz puritenlerinin onderlik ettigi londra parlamentosu ile kral charles arasinda ya$andigi icin ingiltere'ye mal edilmi$ olan ic sava$in sonu ve sonucu olan, 1648-1660 yillari arasinda oliver cromwell onderliginde ingiltere ve iskocya'nin commonwealth duzeninde ya$amasina yol acmi$, ayrica thomas hobbes'u canindan bezdirip leviathan'i yazdirtan olaylar dizisidir.
    1648 yilinda krallik devrilir, bir yil sonra da kral 1. charles idam edilir. bu, 1707'de birle$ene kadar iki ayri ulke olan ama tek krala sahip ingiltere ve iskocya'da duzenin kokten ve parlamenter yapiyi guclendirecek $ekilde degi$mesine yol acacak onemli bir donum noktasidir.
  • glorious revolution öncesi gerçekleşen ilk ingiliz devrim denemesi.
  • büyük ortacağ isyanları belirgin biçimde liberter ve eşitlikçi özlemler taşırken, bireye fazla önem vermeyen bir dünya görüşü içinde gerçekleşti. herkes, tanrıdan başlayan büyük bir varlık zinciri halinde var olan hiyerarşik bir toplumda kendine ait bir yere sahipti. kral, tanrının yeryüzündeki temsilcisi olarak görülüyor ve kutsal bir hakla hükmediyordu. köylü topluluğu, karşılıklı yardımlaşmaya dayanıyor ve adetlerle biçimleniyor, uyumsuzluğa ve özerkliğe pek az yer kalıyordu. ancak iç savaş ve devrim sırasında ingiliz devrimi de yok olmuştur.
  • ingiliz devrimi'nin niteliği konusunda muhtelif görüşler söz konusu olsa da genel anlamda hareketin hüviyetini iki temel anlayış üzerinden yorumlamak mümkündür. bunlardan ilki; mevzubahis değişimin püriten bir devrim yani dini farklılıklardan yol çıkılarak başlatılan bir hareket olduğunu savunurken, bir diğer görüş ise bunun sınıf temeline dayanan bir burjuva devrimi olduğunu iddia eder. 1485 yılında çifte güller savaşı'nın akabinde tahta çıkan tudor hanedanı döneminde ingiltere, hızlı bir kapitalistleşme sürecine girmiştir. bu dönemde yaşanan bir başka önemli gelişme de ingiltere'nin katolik kilisesi'nden yani papalıktan kopmasıdır. işin dini boyutu bir tarafa bırakılırsa ülkedeki tarıma uygun toprakların %20'sini elinde tutan kilisenin roma'dan ayrılmasıyla beraber tudorlar, hazineye ek gelir elde etmek adına bu toprakların ivedi bir biçimde özelleştirilmesini sağlamış ve bütün bu gelişmelerin ortaya çıkardığı sonuç, kaçınılmaz bir şekilde ingiliz burjuvazisi'nin güçlenmesi olmuştur. binaenaleyh gelişen burjuvazinin ve onun kalesi olan parlamentonun, velinimetleri olan tudor hanedanını desteklemesinde herhangi bir beis de bulunmamaktadır. ahvalin bu şekilde hasıl olduğu bir ortamda ingiltere, öz kaynaklarını yabancı bir gücün kontrolünden kurtarmasıyla beraber dünya ticaret egemenliği konusunda ispanya ile kıran kırana bir savaşa girmekten de çekinmemiştir. ancak kraliçe 1. elizabeth'in ölümünün ardından tahta çıkan stuart hanedanıyla burjuvazi arasında muhtelif konularda pek çok fikir ayrılığı söz konusu olunca meşhur 1640 devrimi gerçekleşmiştir. bu kısa anlatının bize gösterdiği, devrimin sınıf ve ekonomi temelli olduğu olsa da bütün bu hadiseler silsilesindeki dini öğeler de göz ardı edilmemelidir.

    ingiliz devrimi'nin aşamaları

    kraliçe elizabeth'in ölümün ardından ingiltere tahtına 1. james adıyla çıkan iskoç kralı 4. james, kendinden önceki ingiliz krallarının parlamento ile paylaşmış oldukları iktidarın tümünü kendi elinde toplamak istemektedir ve bu istencin içerisinde tabii olarak dinin denetimi de vardır.
    püriten devrim görüşüne göre iç savaş ve bunun sonucunda ortaya çıkan ihtilal; ingiltere'nin inancı ile alakalı bir temsil sorunudur. yani kimi bakımlardan muhafazakar olmalarına karşın demokrat nitelikli püritenler ve onları destekleyen parlamento ile merkeziyetçi bir anglikan kilisesini destekleyen kral arasında gerçekleşen çatışmadan ibarettir. keza 1. james de bu argümanı desteklercesine tahta çıktığı gibi habsburglar ile barış yapmış ve avrupa'nın her yanında protestanlara karşı yürütülen cadı avını desteklemiştir. nitekim 1. james'in pek de ileri görüşlü olmayan ispanyol sempatizanlığı, ingiltere'nin bilhassa ticari anlamda büyük fırsatlar kaçırmasına sebebiyet vermiştir. bu bağlamda ingiliz burjuvazisi de tepkisini koymuş ve dış politikada köklü bir yön değişikliğinin ancak toplumsal düzende değişim ile gerçekleşebileceğine kanaat getirmiştir. yine 1. james'in iktidarı esnasında gerçekleşen devlet toprağının ve soyluluk unvanlarının parayla satılması hadiseleri, başta burjuvazi olmak üzere ingiliz toplumunun tepkisini çekmiş ve bu tarz skandalların bir sonucu olarak ingilitere'de bir soylu enflasyonu durumu hasıl olmuştur.

    bu ve buna benzer gelişmeler 1. james ve onun halefi olan oğlu 1. charles ile parlamentonun arasının iyiden iyiye arasının açılmasına neden olmuştur. her ne kadar parlamento, 1625 yılında iktidara gelen charles'ın idaresi sırasında çıkardığı haklar bildirisi ile meclis kararı olmadan vergilendirme veyahut yasa dışı tutuklama gibi uygulamaların gerçekleşemeyeceğini ilan edip bunu da krala onaylatmış olsa da 1. charles, petition of rights'ı kabul etmesinden çok kısa bir süre sonra parlamentoyu lağvetmiş ve kendi başkanlığında bir hükümet oluşturmuştur. anglikan kilisesinin desteğini de alan kralın baskı rejimi, 11 yıl boyunca devam edecektir.

    11 yıllık zaman zarfı boyunca ülkenin maliyesinin gittikçe içinden çıkılmaz bir hal alması üzerine charles, parlamentoyu 1640 ilkbaharında tekrar toplamak zorunda kalır. ancak vergi konusundaki düzenlemelere dair çıkan anlaşmazlıklar sebebiyle kral, 3 hafta sonra meclisi yine kapatır. aynı yılın kasım ayına gelindiğinde baskılara daha fazla dayanamayan hükümet, parlamentoyu tekrar göreve çağırır ve bu kez daha ılımlı bir tavır takınır. 3 kasım 1640 yılında açılan ve 8 yıl sürecek olan namı diğer uzun parlamento'nun ilk 7 aylık görev süresinde yaşanan gelişmeler de ingiliz devrimi'ni oluşturacaktır.

    devrim parlamentosu da aslında selefleri gibi ekseriyetle eşraf ve zengin tüccarlardan müteşekkildir ancak yüzleşmek zorunda kaldığı sorunlar, ülkenin ekonomik anlamda daha önce karşılaştıklarıyla mukayese edilemeyecek derecededir. yine aynı şekilde parlamento dışındaki muhalefet de meclistekileri radikal kararlar alma konusunda baskı altına almış durumdadır. her şeyden evvel parlamento, kralın bakanlarının ve diğer sorumluların görevlerinden alınmalarını ve cezalandırılmalarını istemektedir ve nitekim bu istence paralel şekilde ağır bir yargılama dönemi başlar. kralın bakanlarının bir kısmı idam edilirken bir kısmı da hapse atılır. şanslı bir azınlık ise canını zor kurtararak ülke dışına kaçmayı başarmıştır. bu gelişmelere ek olarak uzun parlamento; kralın emri altında sürekli bir ordu bulundurmasını engellemiş, kilisenin denetimini kendi tekeline almış ve parasal önlemleri arttırmıştır.

    danışmanlarının harcanması konusunda oldukça cömert davranan 1. charles, konu kendi haklarına gelince aynı alicenaplığı gösteremez. muhtelif savaşımların akabinde parlamento ile kral arasındaki anlaşmazlığın sulh ile çözülemeyeceğine her iki taraf da kanaat getirmiş durumdadır ve 1642 yılının ocak ayında kılıçlar çekilir.

    si vis pacem para bellum

    savaşın ilk yıllarında şövalyeler adı verilen kralcı birlikler daha başarılı görünmektedir. zira savaş alışkanlıkları vardır ve bu doğrultuda yetiştirilmişlerdir. saç biçimlerinden mütevellit biraz da alaycı bir biçimde yuvarlak kafalılar denilen parlamento birlikleri ise bilgi ve deneyim eksikliklerinden dolayı ilk zamanlarda çok zor günler geçirirler. ibreyi parlamentonun yönüne çevirecek isim ise yeni bir askeri ve siyasi lider olarak sivrilen oliver cromwell olacaktır.

    cromwell, ismini ilk kez uzun parlamento'da duyurmuştur ve iç savaş başlayınca kendisine doğu kontluklarının savunulması görevi verilir. şövalyelerin parlamento birliklerini çok sıkıştırdığı bir dönemde cromwell'in ironsides yani "demir saflar" denilen kıtaları bu saldırıları engellediği gibi kralın kıtalarını geri püskürtmeyi de başarır. velhasıl 1646 yılında gerçekleşen ve ülkenin kaderini belirleyecek olan nihai muharebe olan naseby savaşı'nda galip gelen taraf cromwell'in komutası altındaki parlamento birlikleri olur. ancak savaş sonrası ne yapılması gerektiğine dair parlamento saflarında ortak bir görüş yoktur ve bu bilinmezlik içerisinde 1. charles, parlamento birliklerinin elinden kaçarak iç savaşı tekrar başlatır. sahne yine cromwell'dedir ve yeniden alevlenen mücadelenin galibi yine parlamento olur. bu sefer işini sağlama almak isteyen uzun parlamento, 1. charles'ı hemen yargılayarak 30 ocak 1649'da boynunu vurdurur.

    ingiltere artık "özgür bir cumhuriyettir" ancak asıl güç, bir savaş kahramanı halşne gelen cromwell'in ellerinde toplanacaktır. nitekim 1651'de 2. charles'ın iskoçya'da krallığını ilan etmesiyle beraber cromwell, bilhassa parlamento içerisinde kendi iktidarına karşı olanları da ezme şansını yakalar. ilk olarak werchester yakınlarında 2. charles ve ordusunu ağır bir yenilgiye uğratan bu dinamik adam, londra'ya geri döndüğünde ise parlamentoyu kapatarak kendi yönetimini tesis eder. ancak "özgürlüklerin savunucusu" olmasından dolayı kendisine teklif edilen! kral tacını nazikçe reddeder ...

    cromwell'in dikta rejimi, 1658 yılındaki vefatına dek sürer. onun ölümüyle beraber ortaya çıkan hem siyasi hem de askeri lider boşluğunu doldurmak için birtakım istişareler gerçekleşmişse de nihayetinde toplanan kurul, stuartları yeniden tahta çıkarmaya karar verir. stuart hanedanından 2. charles'ın 1660 yılında iktidara gelmesiyle beraber yaptığı ilk iş, cromwell'in adamlarını yönetimden temizlemek olur ancak parlamentonun saygınlığına herhangi bir halel getirmez. zira ingiliz demokrasisinin sarsılması çok güç olan temelleri de bu süreçte atılır. evvela 1679 yılında habeas corpus act ilan edilir. düzenlemeye göre bireysel hak ve özgürlüklerin güvencesi olan bu yasa, yargı gücüyle yürütme arasındaki dengeyi kurmakta ve tüm ingiliz vatandaşlarının yargıç kararı olmaksızın tutuklanmalarını ile uzun müddet gözaltında tutulmalarını yasaklamaktadır. bilahare 1689'da çıkacak olan bill of rights ile de siyasal sistem içerisinde parlamentonun ağırlıklı yeri belirlenmiştir.

    bill of rights'ın parlamentonun yetkisiyle alakalı hükümlerini özetlememiz gerekirse:

    - kral, parlamentonun onayı olmaksızın yasaları ve bunların uygulamasını durduramayacaktır.

    - yine parlamentonun onayı olmadan vergi toplamak yasa dışı sayılacaktır.

    - barış zamanlarında parlamentonun onayı olmadığı takdirde ordu toplanması ve bulundurulması yasaklanmıştır.

    - parlamento üyelerinin seçimi özgür bir biçimde yapılacaktır.

    görülebileceği üzere bu ilkeler, bağımsız bir yasama gücünün isteyebileceği ve bekleyebileceği hemen hemen tüm noktaları ve ayrıntıları kapsamaktadır. zira bu temeller ve denge üzerine oturmuş olan ingiliz demokrasisi de 17. yüzyılın son çeyreğinden itibaren günümüze dek ciddi sayılabilecek hiçbir buhran veyahut zorlama girişimi olmaksızın yaşamını sürdürebilmiştir.

    ingiliz devrimi hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyenlere toktamış ateş'ten siyasal tarih adlı eseri tavsiye ediyorum.
  • ülkelerin tarihinde devrim terimi genelde köklü bir siyasal değişiklik gerçekleştiğinde kullanılır. ingiltere için ifade edilen devrim de halk egemenliğine (ya da kimilerine göre burjuvazi egemenliğine veya protestanlık egemenliğine) geçisi simgeler şekilde kullanılır. bu ada ülkesinden sonra, başka bir çok ülke daha halk egemenliğine geçişi bir devrim ile sağlamıştır. ancak burada belirtilmelidir ki ingiltere halk egemenliğine geçişi bir devrim ile değil, bir süreç ile sağlamıştır.

    türk dil kurumu’nda devrim: “belli bir alanda hızlı, köklü ve nitelikli değişiklik” olarak tanımlanmıştır. bu tanıma göre ingiltere’de halk egemenliğinin sağlanması “devrim” kelimesiyle tanımlanamaz; çünkü ingiltere’de halk egemenliği hızlı ve ani bir şekilde değil, yüzyıllar içinde gelişerek ortaya çıkmıştır. bununla beraber 1640-49 ve 1688’lerde, ada’da burjuvaziye ve halk egemenliğine dair yaşanan önemli gelişmeler ingilizler tarafından “devrim” olarak isimlendirildiği için burada ingiliz devrimi başlığı kullanılmıştır. ancak bu yazı kapsamında ingiltere’de halk egemenliğine ani bir devrimle değil, aşağıda gösterilen “süreçle” ulaşıldığı kabul edildiğinden, bu, yüzyıllara sari süreç bir bütün olarak ele alınmış ve ilk hareketten itibaren halk egemenliği lehine gelişme sağlayan bildirilere kronolojik olarak kısaca değinilmesi uygun görülmüştür.

    orta çağ ingiltere’sinde özel mülk sahibi baronlar (aristokratlar) ile krallar arasındaki çatışmaların yaşandığı ve ileride “parlamento” adını alacak feodal kurulların gelişim süreci, aynı zamanda halk egemenliğinin gelişim süreci olarak kabul edilmelidir. kralın yardımcısı ya da danışma meclisi şeklinde görülen bu kurullar, 12. yüzyıl ingiltere’sinde, büyük kral konseyi (magnum concilium regis) ve kral konseyi (curia regis) olmak üzere iki feodal kurul olarak toplanmaktaydı. parlamentoların kökeni olarak ifade edilebilecek bu kurulların krallar karşısında artırdığı haklarını gösteren belgeler, ingiltere’nin halk egemenliği yolundaki ayak izleridir.
    “ingiliz hak ve özgürlük belgeleri” olarak ifade edilen bu belgelerin ilki olan 1215’te imzalanmış büyük şart (magna carta libertatum), kral yurtsuz john ile baronlar arasında yapılmıştır ve kralın yetkilerinin bazılarının kısıtlandığını belgelemektedir. örneğin magna carta’nın 12. maddesi kralın vergi toplama yetkisini kısıtlamakta; 39. maddesi hukuki gerekçeleri olmadığı sürece kişilerin kral tarafından tutuklatılamayacağını; 61. maddesi ise anlaşmanın şartlarının ihlal edilmesi halinde krala uygulanacak yaptırımları (mallarına, toprağına el koyma) ifade etmektedir. kralın haklarının kısıtlandığını resmi olarak belgeleyen bu anlaşmayı “1628 petition of rights”, “1679 habeas corpus act”, 1689 bill of rights”, “1701 act of settlement” isimli anlaşmalar izlemiştir. bu ingiliz hak ve özgürlük bildirilerinin/belgelerinin amacı, kralın yetkilerini sınırlayarak, uyruklarına karşı keyfi olabilecek uygula- maların önüne geçmektir. bu amaç doğrultusunda alınan kararlar kralın yetkilerini sınırladıkça, bu süreç doğal olarak aristokratların ve devamında burjuvazinin ve halkın yer alacağı parlamentonun yetkilerinin artmasına yol açmıştır.

    dolayısıyla anlaşıldığı üzere ingiltere’de halk egemenliği ideolojik bir temele dayanmadan, insan hakları ve özgürlükleri temellinde ilerleyen bir süreçle gerçekleşmiştir. burada özgürlüklerin güvencesi olarak ise yasaların ve halka ait olan parlamentonun egemen olması, yani bir diğer deyişle “halk egemenliği” esas kabul edilmiştir. sonuç itibarıyla ifade edilen süreç sonunda, amerikan ve fransız devrimlerinden çok daha önce, 17. yüzyılın sonlarında ingiltere’de halk egemenliği sağlanmıştır. bununla beraber bu gelişmeler tabii ki amerikan ve fransız devrimlerinin de tetikleyici unsuru olmuştur. fatih serkan azizata. osmanlı'dan cumhuriyet'e milli egemenlik, s. 40-42.
hesabın var mı? giriş yap