• 1642-50 yılları arasında cereyan eden, parlamento taraftarlarıyla kral charles yanlıları arasında geçen savaş.

    (bkz: oliver cromwell)
  • jeanette winterson'in, puritanism'in kendi bunyesindeki sapkinliklarina degindigi 'sexing the cherry' adli romaninin bir bolumunde gecer.
  • parlamento taraftarlarının galibiyeti ile biten charlesın idam edildiği iç savaş, 1649-51 arası ingilizler iskoçları yenilgiye uğratıp irlanda da ki ayaklanmayı kanlı bir şekilde bastırınca ingiltere britanya adasının başat gücü oldu. 1707 de iskoçya ile birleşti.
  • tipik bir aristokrasi-burjuvazi catismasidir aslinda. 1. charles doneminde avam kamarasi uyeleri, lordlar kamarasi uyelerinden 3 kat daha zengin hale gelmisti. bazi vergi kokenli anlasmazliklar sonucunda burjuvazinin fazla guclendigini dusunen 1. charles, avam kamarasini feshederek kendisine bagli aristokrasi ve yari-katolik anglikan kilisesi ile birlikte otokratik bir yonetim tarzini belirledi. bunda fransiz olan kralicenin etkisi oldugu da soylenir.

    buyuk burjuvazi (presbiteryenler), kucuk burjuvazi(puritenler ve diger bagimsizlikci protestanlar) ve leveller denen egaliteryenler kralcilara karsi birleserek basina sonradan oliver cromwell'in gececegi bir ordu kurarak ayaklanir. daha once hicbir askeri tecrubesi olmayan puriten cromwell, kurdugu atli birliklerle kralci kuvvetlere karsi basari kazandikca bir sure sonra tum isyanci ordunun basina gecer. kralci ordular yenildikten sonra avam kamarasi tekrar acilir fakat oliver cromwell gucu ve iktidari birakmak istemez. lord protector olarak kendini bir nevi yeni kral/tiran olarak tayin eder. ordu saflarinda hakimiyet puriten ve leveller'larda oldugu icin bu gelisme buyuk burjuvaziyi de rahatsiz eder. oliver cromwell oldukten sonra kisa surede kurdugu yeni duzen yikilarak eski duzene geri donus yasanir (restoration). fakat bu da uzun surmeyecek, burjuvazi bu defa glorious revolution denen bir devrimle gucunu arttiracaktir. ingiliz ic savasina the great rebellion(buyuk isyan) denirken daha sonraki william of orange devrimine glorious revolution(buyuk/yuce devrim) denilir ingiliz tarihinde.
  • şöyle bir özet videosu yapılmış: http://www.youtube.com/watch?v=_hhlarkrwfk
  • demokrasi ile idare edildiği iddia edilen her ülkede ayrıntılı olarak öğretilmesi gereken bir savaştır. vatan, vatandaş, vergi, parlamento nedir öğretir.

    savaşın sonunda oliver cromwell sivil hayata dönüş yapmayı istese de parlamentonun kral ile anlaşıp, bir orta yol bulacağı ve küçük değişikliklerle eski düzenin devam ettirileceğine inandığı için bildiğin darbe yapmış hem parlamentoyu etkisiz hale getirmiş hem de birinci charles'ın kellesini almıştır. cromwell'e göre kral charles dindaşlarına el kaldırdığı için ve de katolik olduğu ya da olacağı ya da katolik kraliçesinin etkisinde olacağı düşünüldüğü için mutlaka cezalandırılması gerektiğini, bu cezanın da ölüm olması gerektiğini zorla kabul ettirmiştir.

    (bkz: cavaliers)
    (bkz: roundheads)
    (bkz: birinci charles)
    (bkz: thomas fairfax)
  • 1644 - 1651 yılları arasında cumhuriyetçiler ve kraliyet yanlıları arasında yaşanmış politik görüş anlaşmazlıkları ve fiziksel çatışmaları adlandırırken kullanılan genel terimdir. birincisi 1642 - 1645 yılları arasında, ikincisi 1648 - 1649 yılları arasında yaşanan çatışmalar ı. charles'a, 1649 - 1651 yılında gerçekleşen üçüncüsü ise ıı. charles'a karşı cumhuriyetçiler tarafından yapılmıştır. iç savaş 3 eylül 1651'de worcester savaşı ile cumhuriyetçilerin güçleri ele geçirmesi ile sona erdi.

    ingiltere kralı charles ı(1600–1649)
    17. yüzyıl birçok iç kargaşaya rağmen ingiltere’nin yükselmekte devam ettiği bir dönem oldu. ı. charles’in idamı ve oliver cromwell’in cumhuriyet adı altında diktatörlüğünü ilanı çok büyük iç krize zemin hazırladı. ancak bu mücadele sonunda krallık yeniden kurulduğu gibi parlamentonun nüfuzu da arttı ve artık ingiltere krallarının şahsen devleti yönetmeleri devri kapandı. parlamento ile kral arasında sonradan kralın hükümet etme yetkilerinin tamamen ortadan kalkmasıyla neticelenecek bir denge hasıl oldu.
    ingiliz devrimi modern devrimlerin ilkidir. birçok bakımdan sonraki fransız ve rus devrimlerine yakın yanları vardır. her siyasi devrim kendine özgü karmaşık gelişme çizgisini izler. devrimler belli aşamaların neticesinde ortaya çıkarlar. aşamaları şöyle değerlendirmek mümkündür; siyasi ve entelektüel kargaşanın hızla arttığı bir başlangıç dönemi ve eski rejimin çökmesi siyasi kriz uzadıkça radikal bir önderliğin öne çıkması, devrimin sola kayışının bir noktadan sonra durması; güçlü ve çoğu zaman askere dayalı bir parti eliyle iktidarın pekiştirilmesi ve siyasi dengenin giderek yeniden kurulması kimi zaman biçimsel bir yenilemeyle devrimci hareketin çökmesidir. bu aşamaları ingiliz ve fransız devrimlerinde görmek mümkündür.
    ingiliz devriminin ilk aşaması 1640-41 devrimidir. bununla birlikte eski mutla krallık rejimi zayıfladı. bu aşama ı. charles’in mali krizden kurtulmak için 1640 yılı kasımında uzun parlamentoyu toplantıya çağırmasıyla başladı. halk tarafından sevilmeyen charles anayasa düzeni içinde parlamentoya eskisinden çok daha önemli bir yer sağlayan bir dizi siyasi reforma razı olmak zorunda kaldı. bu değişikliklerle birlikte özellikle 1641 temmuz’unda başında sansürün kaldırılmasından sonra siyasi tartışma ortamı büyük ölçüde kızıştı.

    charles ı
    siyasi kriz iç savaşa doğru tırmandıkça devrimin gitgide sola kaymasına sahne oldu. bu ingiliz devriminin ikinci aşamasıdır. uzun parlamento 1641’de kendi içinde rakip partilere bölündü. kralın partisi olan kralcılar ile daha ileri siyasi ve dinsel reformlar isteyen parlamentocular. charles 1642’de önde gelen muhaliflerini tutuklatmaya kalktı. başaramayınca londra’dan kaçtı. bu yüzden ı. iç savaşa elverişsiz koşullarla girdi. londra ve merkez hükümet mekanizması parlamentocuların elinde kalmıştı. maalesef parlamentocular hemen bu olay hakim olamadılar. bu ancak 1645 yılında sağlam, disiplinli bir ordu kurulmasıyla gerçekleştirildi. bununla militan püritanizmin parlamento davasına katkısı sağlanmış oldu.

    sir thomas fairfax yetenekli kumandası altında ordu naseby’de kralcılar karşısında kesin zafer kazandı. ııı. aşamada devrimin sola kayışı doruk noktasına vardı. parlamentocular başarıya ulaştıkları 1646 ve 1648 yıllarında kendi aralarında bölündüler. daha tutucu grup presbiteryenlerdi.bunlar iskoçyalılarla birlikte olup charles ile anlaştılar.daha radikal parti oliver cromwell’in ve ordunun desteklediği “bağımsızlar” bir anlaşma girişiminden sonuç alınamaması üzerine charles’e muhalefet kaldılar. ıı. iç savaş kısa sürdü. cromwell’in 1648’de preston’da iskoç ordusunu ezip yok etmesiyle sona erdi.
    bunun ardından da 1648 aralık ayında parlamento’da bazı değişiklikle beraber, 1649’da charles’in yargılanıp idam edilmesi ve aynı yılın şubat ayında krallığın ve lordlar kamarasının ortadan kaldırılmasıyla başladı. aynı zamanda cromwell ve ordu üst kademesinin halk sınıflarını temsil eden ve adına “leveller” denilen radikal siyasi parti ile yolları ayrıldı. leveller anayasada köklü değişiklik isteyerek toprak sahiplerinin siyasi ve sosyal iktidarına baş kaldırıyorlardı. 1647 yılında orduyu ele geçirmek için cromwell'e karşı ayaklandılar. cromwell harekete geçti. mayıs 1649’da leveller ordu isyanı burford'da bastırıldı. ordu içindeki mevzilerinden atılan leveller hızla destek yitirdiler.
    ıv. aşama yavaş yavaş siyasi dengeye dönüş aşamasıydı. yeni ordu 1650'lerde altmış binden fazla mevcudu olan bir güçtü. bu gücün işlevi irlanda ayaklanmasının gaddarca bastırılması ve yeni kralcı başkaldırının bozguna uğratılmasında ortaya çıktı.
    cromwell son derece başarılı bir yönetici olduğunu göstermişti.bunun nedeni hem usta bir politikacı hem de parlak bir general olmasıydı. cromwell hükümeti 1654’te hollanda ile barış be ispanya karşısında zafer ve dış siyasetle ilgili bazı başarılar sağladı. ama sistem cromwell’in ölümünden sonra fazla uzun sürmedi. beşinci aşamada ordu yönetiminin çökmesiyle birlikte önce bir siyasi karışıklık dönemi baş gösterdi. 1660 mayısında kurucu meclisin çağrısıyla ıı. charles’in geri dönmesi izledi. yeniden başa geçen krallık yönetimi eskisine oranla çok güçsüzdü. ve parlamentoda temsil edilen soylu sınıf ingiliz devriminde son ve kesin zaferi sağlayarak mutlakiyetçi krallığa bir daha geri gelmemek üzere son verdi.

    kral charles
    iç savaş, kral ı. charles'ın yargılanarak idamına, ve oğlu ıı. charles'ın da sürgününe neden olurken, ingiliz kraliyet sisteminin ise bir irlanda, iskoçya ve galler bölgesi'nin de katılımıyla ortak yönetimine çevirilmesine karar verildi. birçok mücadeleden sonra 4 nisan 1660'da ıı. charles ingiliz kraliyet tahtını kabul ettirdi. 23 mayıs'da sürgünden döndü ve kendini 29 mayıs'da krallığı kabul edildi. 23 nisan 1661'de westminster abbey'deki taç töreni ile resmen kral oldu.

    olaylar
    (bkz: marston moor muharebesi)
    (bkz: naseby muharebesi)
    (bkz: putney görüşmeleri)
    (bkz: corkbush ayaklanması)
    (bkz: pride darbesi)
    (bkz: ı. charles'in mahkemesi)
    (bkz: banbury ayaklanması)
    (bkz: irlanda'nın fethi)
    (bkz: drogheda kuşatması)
    (bkz: dunbar muharebesi)
    (bkz: worcester muharebesi)
    (bkz: ıı. charles'ın kaçışı)
    (bkz: yahudilerin ingiltere'ye yeniden davet edilmesi)
    (bkz: breda açıklaması)

    kurumlar
    (bkz: cavalierler)
    (bkz: diggerlar)
    (bkz: güvenlik komitesi)
    (bkz: levellerlar)
    (bkz: püritenlar)
    (bkz: roundheadler)
    (bkz: rump parlamentosu)
    (bkz: uzun parlamento)
    (bkz: barebone parlamentosu)
    (bkz: yeni ordu)
    (bkz: rapparee)

    kaynak
  • buyrun

    16. yüzyılda, ispanya ve portekiz dünyanın en zengin iki devleti konumundaydı. coğrafi keşifler sayesinde gezegenin zamana kadar bilinmeyen yerlerini ortaya çıkaran, orada koloniler kuran, bölge halkıyla bir dizi savaşa girip sonunda galip gelen ve nihayetinde buranın altın madenlerini ele geçiren ispanya ve portekiz bu zenginliklerini araştırmacı kimliklerine borçluydular. iki ülke çok kısa zamanda muazzam bir servete kondular ve 16. yüzyılda diğer avrupa ülkelerine oranla muazzam bir güç elde ettiler. ne var ki bu çok uzun sürmedi. araştırma ve keşif çalışmaları konusunda muhteşem bir gelişme gösteren bu iki ülke kazanılan serveti değerlendirme konusunda aynı başarıyı gösteremedi. ispanya ve portekiz. kısa süre sonra güçlerini ve zenginliklerini kaybettiler. 17. yüzyıla gelindiğinde ise avrupa yeni bir ülkenin yükselişine tanık oluyordu.

    hollanda, burjuvazinin güç kazanmaya başladığı 16. yüzyıldan itibaren muazzam bir gelişme gösterdi. bu gelişmenin en önemli nedenlerinden birisi hollanda'nın konumuydu. avrupa'da dolaşan ticaret gemilerinin ezici çoğunluğu hollanda'nın söz sahibi olduğu sulardan geçmek zorundaydı. onların zenginliği sadece coğrafi konumundan kaynaklanmıyordu. bu ülkenin ince dokumaları ve yünleri büyük bir ün kazandı ve bu neredeyse tüm dünyaya yayıldı. 17. yüzyılda hollanda avrupa'nın her anlamda en gelişmiş ülkesiydi. ekonomide olduğu kadar medeniyette de ön plana çıktılar. spinoza gibi dönemin önemli düşünürleri, ülkelerinde gördüğü baskıdan kurtulmak için hollanda'ya göç ettiler. "turuncular" tüm dünyaya medeniyet dersi verirken çok kısa zaman sonra saltanatlarını kaybedeceklerinden habersizdiler. feodalizmin kalıntılarını çok önceden temizlemeye başlayan, yıllar içinde yavaş yavaş ama sağlam bir gelişme kaydeden ingiltere kabuklarını kırmak üzereydi.

    feodal gelenek 1789 yılında tam bir yenilgiye uğrayana kadar dünyanın pek çok ülkesinde geçerliliğini korudu. bu geçerlilik ülkeden ülkeye, hatta bölgeden bölgeye bile değişiklik gösterebiliyordu. bazı noktalarda feodal kültür devam etti bazı yerlerde etmedi. ne olursa olsun kalıntılar şeklinde bile olsa 1789 yılına kadar bu anlayış devam etti. yükselen orta sınıf güç kazanmaya başladıkça feodalizm ile savaşa tutuştular. tamamen sabit değerlere bağlı, değişmeyen, gelişmeyen ve en önemlisi ilerlemeyen bu sistem, girişimcilikle para kazanan, değişen dünyaya ayak uydurmazsa meteliksiz kalacak olan burjuvaziye ayak bağı oluyordu. ingiltere'de gelişme kaydetmiş olan burjuva sınıf da bundan nasibini almıştı. burjuvaziyi engelleyen en önemli faktörlerden birisi kraldı. ondan sonra kilise geliyordu. neden böyleydi? çünkü kilise en büyük toprak sahibi durumundaydı. para sahibi oldukları için kralı da kendi düşüncelerine göre yönlendirebiliyorlardı. uluslararası ticaret tüm avrupa'ya yayılınca en az kilise kadar güçlü yeni bir sınıf doğdu. şimdi yükselen bu iki grup çıkar çatışmasına girmişti.

    ingiltere'de toprak köleliği 15. yüzyılda kalkmıştı kalkmasına ancak bu çoğu yerde formaliteden ibaretti. bu belli sayıda çiftçinin refah seviyesini ve ekonomik durumunu yükseltmişti. buna karşın toprağa bağlı kölelik, değişik isimlerle devam etti. "kapitalist çiftçi" dediğimiz ingilizlerin de "yeomen" adını verdiği yeni bir sınıf oluştu. bunlar eskinin toprak beyleri gibi iş yapıyordu. tarım işçilerini altından kalkamayacak borçlara sürükleyip boyunduruk altına alıp çalıştırıyorlardı. dışarıdan bakıldığında buna kölelik denemezdi elbette ancak işçilere başka fırsat tanınmamıştı. bu işçiler son derece yoksuldu, küçük bir kulübede yaşam mücadelesi veriyorlardı. ingiltere'nin güneybatısı genelde böyle işliyordu. diğer bölgelerde, özellikle güneydoğuda toprak sahipleri gündelik işçi çalıştırıyorlardı. kısacası kölelik kaldığı yerden devam ediyordu.

    bu sırada ortaya çıkan "çitileme hareketi" dar boğazda olan köylülerin durumunu daha da kötüleştirdi. büyük toprak sahipleri arada kalmış küçük tarlaları satın alarak topraklarını genişletiyordu. bu çevreleme hareketi çoğu köylüyü işinden etmişti. buna sebep olan en önemli etkenlerden birisi de kumaş ihracatının ingiltere'de önemli bir boyut kazanmasıydı. toprak sahiplerinin çoğu tarlaları ekip sürmek yerine o bölgede koyun yetiştirmeye başladı. tarımla uğraşanlar ise daha az işçi çalıştırmaya başladılar. ingiltere'de çalışan köylülerin durumu içler acısı bir hal aldı.

    acı çekenler sadece köylüler değildi. feodal beylerin at koşturduğu bu sistem burjuva sınıfını da zora sokuyordu. krallar girişimcileri engelleyici tedbirler koyuyordu. feodal düzenin gereklilikleri orta sınıfın doğru düzgün iş yapmasını engelliyordu. refah düzeyi açısından bu iki grup arasında dağlar kadar fark vardı ancak isyanları ortak bir noktada buluşuyordu: bu düzen değişmeliydi. adeta ölüme mahkum edilmiş köylüler isyan etmeye başladılar. ingiltere, özellikle 17. yüzyılın ortalarına gelindiğinde bu isyanlarla çalkalanmaya başladı.

    ingiltere'de krallık eski sistemin devam etmesini isteyenlerin elindeydi. feodal beylerin desteklediği jack stuart parlamentoya önem vermiyor, kafasına göre vergiler koyuyordu. ondan sonra tahta geçen 1. charles da aynı yöntemi tercih etti. krala destek veren feodal beyler ve soylular sanayinin gelişmesini engelliyor, kralın baskıcı her kararını destekliyordu. bu baskıcı yönetimle sanayinin gelişmesi hayalden öteye geçemezdi. yeni oluşan soylu sınıf yavaş yavaş parlamentoda söz sahibi olmaya başlamıştı. parası olanın yönetime dahil olduğu bir dönemde yönetimde olanların değişmemesi söz konusu olamazdı. parlamento yavaş yavaş girişimci yeni sınıfın eline geçti.

    kral 1. charles iskoçya'da başlayan ayaklanmaları bastırmak için mali kaynak bulmak zorunda kaldı ve yıllar sonra parlamentoyu toplama kararı aldı. ancak parlamento karala destek vermeyi reddetti. bunun yanı sıra charles'ın keyfi tutumunu da eleştirdi. parlamento ayrıca kralcı bakan lord straffor'un tutuklanıp mahkemeye çıkarılması konusunda ısrar etti. tarihe "uzun parlamento" olarak geçen bu oturum yaklaşık 12 yıl sürdü. zaten bir kıvılcım bekleyen isyan hareketleri bu süreçte daha da alevlendi. 1640 yılında londra'da büyük bir işçi ayaklanması patlak verdi ve saray kuşatıldı. bunun üzerine kral baskılara daha fazla karşı koyamadı ve lord straffor'un yargılanma talebini kabul etti. straffor idam edildi.

    londra'da başlayan bu isyan hareketi kısa süre içerisinde ingiltere'nin her bölgesine sıçradı. özellikle kırsal bölgelerde köylüler büyük bir dayanışma ve cesaret örneği gösterdiler. toprak sahiplerine kira ödemiyorlar, beylere ait topraklara zarar veriyorlardı. ortaya çıkan yeni soylu sınıf ilk başlarda bu isyanları destekliyordu. özgürlük isteyen bu yeni sınıf, krala ve feodal beylere gösterilen her direniş kendi çıkarlarına hizmet ettiği için ilk başlarda bu olaylara göz yumdu. köylü isyanının ileri gitmesiyle birlikte burjuvazi korkuya kapıldı. avam kamarası'nda isyan hareketlerinin önlenmesi gerektiği kararlaştırıldı. bu meclis aynı zamanda kralın verdiği kararlara da karşı çıktığını deklare etti. uzun parlamento bazı kararların alınması için krala baskı yapıyordu. meclis kilisenin parlamentoya bağlı olmasını istiyordu. kilise feodal sistemin en güçlü savunucusuydu. hatta çoğu zaman kraldan bile önde geliyordu. diğer talep bakanlarla ilgiliydi. bakanların parlamento kararıyla görevden alınabilmesi teklif edildi. görevden alınan yetkili, eylemlerinden dolayı meclise hesap vermeliydi. kral dururken neden bakanlarla uğraşıldığı biraz garip görünebilir. bunun nedeni parlamentonun yavaş yavaş yeni soylu sınıfına geçiyor olmasıydı. eski sistemin savunucuları yerlerini yeni sınıfa bırakıyordu çünkü yeni grubun çok parası vardı. zenginlikleri sayesinde meclise giren girişimciler parlamentoyu tamamen kendi egemenlikleri altına almak istiyordu. böylece diledikleri yasayı yürürlüğe koyabilirlerdi.
    kabul edilmesi zor bu talepler karşısında 1. charles silahlı adamları toplayarak avam kamarası'na gitti. kralın tutuklamak istediği bazı isimler mecliste yoktu. kaçanlar ticaret hayatının yeni merkezi city'ye sığındılar. köylüler, işçiler ve mevcut sistemden memnun olmayanlar da burada toplandı. milletvekillerini savunmak isteyen binlerce insan burada buluştu. londra'nın yakınlarında silahlanan bu grup kralın sarsmaya başladı. milletvekilleri kalabalık eşliğinde parlamentoya yürüyünce meclis talepleri kabul etmek zorunda kaldı. bakanları atama ve yargılama, iç, dış politika ve orduları denetleme görevi parlamentoya verildi. bu büyük bir kazanımdı. sular durulmuş gibi görünüyordu ancak bu huzur hali çok uzun sürmedi.

    1642 yılında kral parlamentoya savaş açtı. silahlı kuvvetleri toplayan kral yeni soylu sınıfı dizginlemek için yola koyuldu. krala karşı olanlar buna karşılık kendi ordularını kurdular. orduların büyük çoğunluğu köylülerden oluşmaktaydı. buna karşılık yönetim kademesinde burjuvazi vardı. savaşın başında kralın ordusu muhalif orduya üstünlük kurdu. ancak sisteme karşı olanlar gelen destekle kısa sürede toparlandılar. zengin köylülerin, zanaatkar ve işçilerin muhalif orduya dahil olmasıyla güç dengeleri değişti. bu birliklerin başında, daha sonra ingiltere tarihinde unutulmaz bir yer edinecek olan cromwell vardı. cromwell çok disiplinliydi ve kısa süre içinde orduyu hizaya sokmayı başardı. çok katı kurallar getirerek sağladı bunu. silahını kaybeden askerin idam edilmesi bu katı kurallara örnek teşkil eder.
    1645 yılında girişilen savaşta muhalif ordu kralın ordusunu bozguna uğratmayı başardı. yaklaşık beş bin kişi esaret altına alındı. bütün topçu bataryaları ele geçirilmiş, muhalif ordu muazzam bir başarı kaydetmişti. kral 1. charles'ın fransa'dan yardım istediği mektup bulununca işin rengi değişti. bu ihanetin bir belgesi olarak sayıldı. çok zaman geçmeden kral tutuklandı .

    artık güç burjuvazinin ve soylu sınıfın eline geçmişti. buna karşılık hala bir korku hakimdi. muhalif ordunun devrimci yönü rahatsızlık verici boyuta ulaşmıştı. burjuvazi soylu sınıf ile birlik oldu ve savaşın bittiğini ilan etti. ordular terhis edilmeye başlandı. artan köylü isyanlarının kendi çıkarlarını tehdit edecek boyuta gelmesini istemiyorlardı. burjuvazi, kendilerini o noktaya ulaştıran köylülere sırtını çevirdi. zaferden sonra parlamento burjuvazinin ve soylu sınıfın çıkarlarını koruyan yasalar çıkardı. kilisenin topraklarına el konuldu ve bu toprakların büyük çoğunluğu burjuvazinin eline geçti. kalanlar da bedelinin çok üstünde fiyatlarla köylüye satıldı. tarihin her döneminde yaşanan olay yine tekrarlanmıştı. egemen olmaya çalışan burjuvazi, sistemi yıkmak için köylünün gücüne başvurmuştu. istediklerini elde ettiklerinde onlara sırt çevirmişlerdi. çünkü kendi çıkarlarına ters düşecek bir isyanla baş etmek istemiyorlardı. eğer sorun sistemse ve bunun için kralın devrilmesi gerekiyorsa, bu gerçekleştiğinde en büyük fedakarlığı göstermiş olan köylü normal olarak şöyle bir soru soracaktır: benim haklarım nerede? köylünün hak sahibi olması burjuvazinin çıkarına ters düşüyordu. bu yüzden ordu terhis edildi, devrimci unsurlar temizlendi. ancak köylüler bu durumu kabul edecek noktada değillerdi.

    yeni egemen sınıf artık kraldan değil köylülerden korkuyordu. potansiyelinin farkına varan ve buna karşılık istediğini tam olarak elde edemeyen binlerce insandı söz konusu olan. istediklerinin gerçekleşmediğini gören ordu, parlamentonun kralın tarafına geçtiği iddialarıyla iyice çalkalandı. birliklerin terhis edilmesi kararına uymayan ordu londra'ya girdi ve kral taraftarlarını parlamentodan kovdu. 1647 yılında ordu londra'yı işgal edince parlamento iktidarını kaybetti. ordu içinde eşitlik isteyenler daha ağır basıyordu. kralın idam edilmesini istediler ve cumhuriyet talep ettiler. 1649 yılında cumhuriyet ilan edildi ve kral idam edildi.

    ordunun içindeki eşitlik taraftarları büyü bir zafer kazanmıştı ancak bu onlara yetmiyordu. iç savaş daha da şiddetlenmişti. eşitlik savunucularını bastırmak için cromwell görevlendirildi. cromwell ordudaki eşitlikçileri bastırdı, pek çok askeri esaret altına aldı. zamanında sırt sırta mücadele verdiği orduyu şimdi eziyordu. cromwell giderek yükseliyordu ve burjuvazi ona tam destek sağlıyordu. sekiz yıldır süren irlanda ayaklanmasını bastırma görevi yine ona verildi. 1649 yılında cromwell bu isyanı kanlı bir şekilde bastırdı ve 1653 yılında "hayat boyu koruyucu lord" unvanıyla hükümetin başına geçti. cromwell'in ilk işi halk hareketlerini sert bir şekilde bastırmak oldu. soyluların ve burjuvazinin istediği her şeyi yapıyordu. bu da iktidarını güçlendirmişti.

    ingiltere iç savaşı 1649 yılında bitti. aslında tam olarak bitmedi ancak köylü hareketleri eski gücüne bir daha kavuşamadı. adına cumhuriyet denen yeni sistemde oy verme hakkı belli başlı geliri olan insanlara verilmişti. sistem değişmişti değişmesine ancak bedel ödeyen ve insanlık dışı muamele görenlerin durumunda çok fazla değişiklik olmadı. burjuvazi köylüyü kullandı ve yetki sahibi olunca devrimci hareketi sert bir şekilde bastırdı. bu senaryo daha sonra, 1789 fransız ihtilali'nde yine yaşanacaktı.
  • bölüm i: savaş öncesi dönem
    on yedinci yüzyıl, ortaya çıkmakta olan mutlakiyetçi kralların, iktidarı merkezileştirme çabalarının damgasını vurduğu, ulus-devlet inşasının par excellence çağıydı. fransa'da, xiii. louis ve xiv. louis'nin sırasıyla en önemli bakanları olan kardinal richelieu ve kardinal mazarin, soyluları ve onların bölgeleri üzerindeki özel egemenlik iddialarını dışlayan katı monarşik çizgiler dahilindeki bir gelişime önderlik eder göründüler. ingiltere'de, monarşik gücü merkezileştirme çabası elizabeth'in ardından gelen stuartlar ile yoğunlaştı. elizabeth 1603'te öldüğünde, doğrudan bir mirasçı bırakmadı. tudorların soyu, stuartların önceden içinde yer aldıkları iskoç krallığına uzandığı için tudorların yerini stuart hanedanlığı aldı ve ingiliz tahtı iskoçyalı vi. james'e geçti. onun ingiltere'nin i. james'i olarak tahta çıkışı ile birlikte, iskoçya ve ıngiltere ortak bir monarşi altında birleşti.

    fakat bu ortak monarşi gerçekte birleşik bir krallık yaratmadı. aslında, ingiltere ve iskoçya birçok açıdan birbirinden tamamen farklıydı. bunlardan biri dinlerinin farklı olmasıydı: ingiltere'nin reformasyonu yukarıdan aşağıya gerçekleşen ve tamamlanmamış bir girişimdi; iskoçya'nınki ise daha köklü olarak şehirli nüfustan kaynaklanıyordu ve inançlarında daha aşırıydılar. katolikliği reddetmiş ve 1550'lerin başında john calvin'i cenova'da bir akıl hocası olarak şahsen tanımış, yüksek düzeyde bir iskoç papazı olan john knox, birçok iskoç'u sonraki yıllarda kalvinizmin militan bir politik versiyonuna sürekli olarak dahil etti. knox'un kalvinizmi, anglikan piskoposluk sistemini örgütsel olarak yaşlılar ve presbiteryen -ismi bu nedenle presbiteryencilik'tir- komiteleri ile değiştirdi; presbiteryen düşüncesinde, bu komiteler ve onların papazları, roma piskoposu papanın katoliklik tarafından yaratılan dinsel monarşi üzerinde üstünlük kazanmasından önce varolan ilk hristiyan kilisesi'ne benziyordu. tahmin edilebileceği gibi, politikanın olağan olarak dinsel temelde yürütüldüğü bir çağda, presbiteryenlerin hiyerarşi karşıtı dinsel duyarlılıkları seküler mutlakiyetçiliğin kendisine de bir meydan okumaydı. knox, "tanrısal olmayan" kralların iktidardan devrilmelerinin adaletin dayattığı bir görev olduğunu dobra dobra söylemekten çekinmedi ve bu inançla silahlanmış biçimde doğrudan politik ilişkilerin içine girdi.

    bunun ötesinde, presbiteryenlik en sonunda iskoç milliyetçiliği ile özdeşleşti. sofu bir katolik ve bir frankofil olan guiseli mary, 1554'te iskoç tahtına çıktığında, iskoç bağımsızlığını açıkça tehdit eder görünen oldukça büyük bir fransız askeri destek kuvveti ona eşlik etti, bu onun yönetimine karşı iskoçya'nın çoğu bölgesinde fransız ve katolik parti karşıtları ile fransız ve katolik parti yandaşları arasında açık bir çatışmaya neden olan, yaygın bir muhalefeti canlandırdı. guiseli mary'nin ingiltere'deki protestanlara karşı harekete geçmeye çalışmasından sonra, sıkıntı içindeki katolik karşıtı parti knox'u cenova'dan geriye liderleri olması için çağırdı ve onun katı rehberliği altında iskoç meclisi papanın otoritesinin kaldırılması ve iskoçya'da katolik uygulamaların yasaklanması lehinde oy kullandı.

    mary'nin 1560'daki ölümü üzerine, iskoçların kraliçe mary'si olarak bilinen, katolik sofulukta kendisiyle eşdeğer olan kızı mary, protestanların kendi yararlarına şevkle kullandıkları bir dizi skandaldan sonra, 1567'de görevini bırakarak iskoçya'dan kaçmak zorunda kaldı ve ingiliz kuzeni elizabeth'den sığınma istedi. prebisteryenlik iskoçya'nın devlet dini oldu ve iskoç kirk'ünün (iskoçların adlandırdığı şekliyle prebisteryen kilisesi) ülke üzerinde etkisi, bir süreliğine, meclis ve monarşiden -her ikisi de genelde ülkenin ayrıcalıklı tabakalarının çıkarları adına konuştular- daha fazla oldu. kirk, bu nedenle, iskoçya'nın en güçlü kurumu haline geldi.

    stuart merkeziyetçiliği
    bu fırtınalı tarih iskoçların kraliçesi mary'nin oğlu i. james'in politik bakışını çok etkiledi. ingiliz tahtına çıkması üzerine, onun yarı iskoç yarı fransız soyundan gelmesi katolikliğe dönüş yaptıracak bir güçten çok korkan yeni uyrukları arasında büyük huzursuzluk yarattı. toplumsal olarak hareketli ve nispeten çoğulcu olan ingiliz toplumunda ılımlı püritenler, resmi anglikan kilisesi'yle bir arada sessizce yaşıyordu. james'in protestanlık yönündeki açık-lamalarına rağmen, fransız geçmişi birçok ingilizin aklında protestanlığa bağlılığı hakkında kuşkulara neden oluyordu. ve aslında, james kendi krallık otoritesinin karşısındaki güçler olarak gördüğü protestan iskoç meclisi ile beraber iskoç kirk'ünden gerçekten nefret etmekteydi. halkın protestan inancına bağlılığı hakkındaki kuşkuları, onun bazen hoşgörüşlü, bazen kısıtlayıcı davrandığı katoliklere davranışındaki kararsızlığını da azaltmadı, ta ki 1605'te parlamento'yu onunla birlikte havaya uçurmak için yapılan, ama onu ülke içinde daha katı bir katolik karşıtı duruşa sürükleyen bir katolik eyleme kadar. fakat katolik karşıtı önlemlerine ingiliz uyruklarından gelen destek, onun ingiltere'nin amansız, aslında o çağda atalarından miras kalan hasmı katolik ispanya ile sayısız flörtünden çok daha ağır bastı.

    elizabeth'in hoşgörüsüne karşın, james'in demokratik eğilimli püritenlere zalimce davranması onun dinsel politikaları hakkında daha ciddi kuşkulara neden oldu. din işlerinde presbiteryenlerden daha eşitlikçi olan püriten hareket, taşranın okur yazar ve parlamenter tabakaları arasında artan bir destek buldu. tudor ve stuart kralları tarafından benzer biçimde gerçekleştirilen zulüm, büyüyen radikal püriten eğilimi yeraltına sürmüştü; bu eğilim, orada, üyelerinin bireyin inanç gücüne ateşli bir binyılcılıkla bağlı oldukları küçük ve gizli cemaatler biçimini aldı. kalvin'in seçilmiş kişilerinin adlandırıldığı gibi, "azizler" -kalvin'in öğretilerine göre kurtarılmaları önceden alnına yazılanlar- tanrı'ya, bireysel bilince ve özellikle incil'e olan sadakatlerini herhangi bir seküler otoritenin üzerine koydular; aslında, tanrı'nın insanlardan yaşamalarını istediği -ingiltere'de hüküm sürmekte olan toplum yapısından çok uzak olan- toplum türünün çerçevesinin incil'de açıkça ortaya serilmesi kendi başına bir kanıt olarak görüldü. 1604'te hampton sarayı'ndaki tahtın önünde öğretilerini kabul etmeleri için ılımlı püritenlere bir fırsat sağlanmasından sonra, james onlara kesinlikle karşı olduğunu açıkladı. "ne piskoposlar, ne de kral" stuart mutlakıyetinin yol gösterici bir sloganı haline geldi ve onların gizli toplantılarına yönelik baskılar artırıldı.

    james'in otoriter yaradılışı onu aslında daha popüler olan tudor haleflerinden ayırmıyordu; fakat james'in yönetimi, halkını ve geleneklerini iskoçya'da büyümüş bir kraldan daha iyi bilen elizabeth yönetimine bariz biçimde zıttı. ingiltere, james'in kültürel olarak tanımadığı bir bölgeydi ve buranın yerel gelenekleri onun mutlakiyete yönelik beceriksiz eğilimi ile tamamen tersti. iskoç olarak doğan kral, vilayetlerin ve bölgelerin idarecileri olarak üst sınıfların imtiyazlarını veya ingiltere'de bölgesel yönetimin ağır bastığını hiç anlamıyordu.

    ingiltere, james'in yalnızca kültürel olarak tanımadığı bir bölge değildi, iskoçya'nın kıt kaynakları ile karşılaştırıldığında, aşırı ölçüde zengindi. reformasyon'un standart anlatımlarındaki "burjuva" olgusuna rağmen kalvinist iskoçya, gerçekte ekonomik olarak gelişmemişti ve hızlı büyüyen ticari bir sınıftan kesinlikle yoksundu. tam tersine, arkaik klanları, onların reisleri ve kurumları krala ingiltere'de olduğundan daha fazla güç verir görünen yarı feodal bir toplumsal düzenden mustarip olan iskoçya, xvii. yüzyıl standartları ile dahi gelişmiş değildi. james, bu yeni, daha seküler ve bayındır ülkede, kendini iskoçya'da hissettiğinden çok daha öksüz hissediyordu.

    ve bu gösterişçilik toplumsal olarak çok tedirgin ediciydi. kralların ilahi hakkına sofuca inanan james, kendi gösteriş tutkusunun giderek daha fazla kızgınlık uyandırdığı ıngiltere'yi kendi kişisel mirası olarak görür gibiydi, parlamento ve ülkenin büyüyen orta sınıfları karşısında kralların ilahi hakkı olduğuna dair bir doktrin ileri sürdü. ingiltere ona kısıtlama olmadan sağılabilecek bir toprak gibi geldi. james parlamento'nun vergi toplama ve tüm akçalı yasaları onaylama hakkını da kavrayamadı. fiyatların arttığı bir dönemde, elizabeth'e tatminkar gelmiş olan yıllık 400.000 pound'luk mütevazı bir kazanç, fransız sarayının yüksek yaşam standartlarına ve çok zengin ispanyol monarşisine kraliyet otoritesinin modelleri olarak kıskançlıkla bakan bir krala yalnızca yetersiz değil, yakışıksız da geliyordu. "saray" ve "taşra" arasındaki uçurumu önemli ölçüde genişleten bir politika benimseyen james, müthiş politik sonuçlarıyla birlikte, kendisini ve varislerini mali, hatta askeri olarak parlamentonun kontrolünden bağımsız kılabilecek kaynakların arayışına başladı.

    tekellerin, unvanların ve benzerlerinin satışından yeterli gelir elde etmede başarısız olduktan sonra, james vergileri artırmak için en sonunda ilk parlamentosunu toplantıya çağırmak zorunda kaldı. mutlakiyete bağlı bir kralla karşılaşan avam kamarası, kralın isteklerine açıkça engel oldu; en fazla, istediği paranın yalnızca bir bölümü için kabul oyu aldı ve avam kamarası, aşağılamadan bir farkı olmayacak biçimde, onun iç ve dış politikalarını özgürce ve eleştirel biçimde tartışmaya başladı, böylece james'in devlet meseleleri konusunda yalnızca kralın imtiyazında olduğuna inandığı şeye izinsiz girilmiş oldu. james, "tanrı'nın ne yapabileceğinden kuşkulanmak küfürdür", diye bir açıklamada bulundu, "...gücünün doruk noktasındaki bir kralın ne yapabileceğinden şüphelenmek fesatçılıktır... gücümün tartışılır hale getirilmesini ka-bul etmeyeceğim." parlamento bu kışkırtıcı açıklamaya, "konu ile kralın hakları ile veya devlet ile ilgili tüm konuları özgürce tartışmaya" hakkı olduğunu söyleyerek, eşdeğer bir kendine güven içinde yanıt verdi.

    rencide olan james, 1611'de parlamento'yu aceleyle feshetti; bir on yıl boyunca onu tekrar toplantıya da çağırmadı. parlamento'nun olmadığı bu dönem* boyunca giderek despotlaşan kral, halkın seküler konularda bir mutlakıyetçi ve dinde katolik yanlısı olduğu hakkındaki kuşkularını artırdı. varlıklı tebaasından zorla borç aldı ve ticari gelirlerden yeni gümrük vergileri topladı; 1611'de unvanları sattı, pazara çıkarıp satmaktan başka hiçbir amaca hizmet etmeyen baronet payesini yarattı. ingiliz mallarının ve deniz ticaretinin büyükçe bir bölümünü oluşturan önemli metalann üzerindeki tekeller satıldı, bu james'in sonunda toplantı çağrısı yapmak zorunda kaldığı iki parlamento'nun; biri 1621'de, diğeri 1624'te krallığın talep ettiği vergilerin bir bölümünden fazlasını onaylamaya boyun eğmezcesine tekrar reddetmesi ile sonuçlandı. 1621 parlamentosu, gerçekte, kralın lord şansölyesi sir francis bacon'ı mali yolsuzluklarla suçlayarak james'in burnunu sürttü, böylece monarşinin krallıktaki tüm politikaları kontrol ve idare etmeye ilişkin "ilahi" hak iddiasına meydan okuyarak onu kavgaya davet etti.

    halkın huzursuzluğunu daha da artıran james, ispanyol büyükelçisinin kendi görüşlerini etkilemesine açıkça izin vererek ve oğlu charles ile bir ispanyol prensesi arasında evlilik anlaşması müzakeresi yapmaya çalışarak, uyrukları arasında yaygın bir dehşete yol açtı. tedirgin ingiliz halkı ne yenilmez armada'yı unutmuştu, ne de ispanyol engizisyonu'nun kıta'da eziyet gören protestanlar üzerine dini inançları nedeniyle saldığı müthiş korkulardan bihaberdi. james'in parlamento'nun desteklediği çizgiye daha yakın bir ispanyol karşıtı politikaya doğru epeyce gecikmiş kayışına rağmen, avam kamarası, intikam alırcasına bir tavırla, ona talep ettiği vergilerin ancak yarısından daha azını toplaması için izin verdi -aynı tavır ispanya'ya karşı bir savaş için toplanması gereken vergi sözkonusu olduğunda da devam etti. kralın gözde komutanı buckingham dükü george villiers liderliğinde ekim 1625'te câdiz'e karşı bir ingiliz deniz seferinin başarısızlığa uğramasını, muhtemelen kuşatma altındaki la rochelle hügenotlarına yardım etmek için fransızlarla yapılan masraflı bir çatışmanın izlemesi, bütün ülkenin öfkesini yatıştırmaktan ziyade artırdı. ingiltere'nin, kıta tarzında, katoliklere hoşgörü gösteren bir mutlakıyete doğru kayacağı, mali kaynaklarının müsriflikle tüketileceği ve ingiliz ticareti üzerinde ispanya'nın hegemonya kuracağına yönelik korkuların hepsi, "taşra" ve "saray" arasında giderek artan, patlamalara yol açabilecek bir uzlaşmazlığı besledi.

    belki de yalnızca mart 1625'teki zamanlı ölümü james'i bir devrimin patlak vermesinden kurtardı. fakat yalnızca babasının mutlak kraliyet imtiyazları fikrini paylaşmakla kalmayıp parlamento ile babasından bile daha fazla kavgaya girişen oğlu i. charles bu şansa sahip olmayacaktı. fransız bir katolik prenses ile evlenmiş olduğundan, charles'ın tahta çıkışı halk arasında büyük endişe yarattı ve haziran 1625'te toplanan ilk parlamentosu onun yönetim harcamaları ve ispanya ile savaş için para isteklerine derin kuşkuyla baktı. charles'ın protestan davasını içeride ve dışarıda destekleme vaadine rağmen, parlamento'nun onayladığı fonlar söz konusu amaçlar açısından tamamen yetersizdi. hatta bir kararda daha alçaltıcı olanı ve görülmemişi bile gördü; parlamento kralın gümrük vergilerini toplayabilmesini bir yılla sınırlandırdı -önceki parlamentoların her yeni krala tüm egemenlik dönemleri boyunca rutin olarak verdikleri bir hakti bu. lordlar kamarası, aslında, bu vergi toplama ödeneğinin geçmesine kolayca izin vererek charles'ı mali olarak nefessiz bıraktı. charles parlamento tarafından verilmiş herhangi bir izin olmaksızın gümrük vergilerini toplamaya başladığında kral ve parlamento arasında sert bir sürtüşme yaşandı. ağustos'ta parlamento oxford'ta yeniden toplandığında, "taşra" ve "saray", her iki tarafın dış politikayı ve dini politikayı idare etmek için hak iddialarında bulundukları, kralın 12 ağustos 1625'te kamara'nın oturumlarını aniden tatil etmesine neden olan bir çarpışma seyrine girmişti.

    bu tatsız başlangıcın üzerinden bir yıldan az bir süre geçtiğinde ve dini politika üzerinde büyüyen tartışmaların yanı sıra dış politikadaki ciddi gafların ardından, charles fon eksikliği nedeniyle 1626 şubat başında westminster'de buluşan ikinci parlamentosunu sonunda toplamak zorunda kaldı. kral, edward coke ve robert phelips gibi avam kamarası'nın önde gelen sözcülerini pervasızca dışlamaya girişti. avam kamarası üyelerini yıldırmaktan ziyade öfkelendirmeye yaradı bu çabalar. parlamento liderleri, sir john eliot ve sir dudley digges, çok nefret edilen buckingham dükü'ne karşı güçlü bir mu-halefeti harekete geçirerek ve 8 mayıs'ta lordlar kamarası barosunda onu resmi olarak suçlayarak saray'la açık bir çatışmaya girdi. charles, buna eliot ve digges'ı hapse atarak yanıt verdi, fakat her ikisi de kısa süre sonra serbest bırakıldı; bunun üzerine kral ikinci parlamento'yu, ülkenin üzerinde kara bir bulut bırakarak, 15 haziran'da dağıttı.

    charles şimdi kendi felaketinin nedeni olacak kişisel yönetime ve keyfi uygulamaya doğru büyük adımlar atmıştı. ülkeden sistematik biçimde zorla vergi topladı, askerleri özel meskenlerde barındırdı ve parlamentonun izni olmadığı apaçık ortada iken "tonnage ve poundage" topladı. krallığa ait topraklar, ormanlar ve diğer mülkler birkaç kişiyi zenginleştiren ve onların statüsünü artıran tekeller ve unvanlar krallık müzayedelerinde satıldı; ve ülkenin ticari çıkarları, fiyatların ve hollanda ile ticari rekabetin arttığı bir dönemde sürekli bir müdahale konusu oldu.

    charles'ın mart 1628'de üçüncü parlamentosunu toplamak zorunda bırakıldığı zamana kadar saray ve taşra'nın arası tamamen açıktı. kral 1.250.000 pound gibi inanılmaz bir meblağın, olağanüstü bir yüzsüzlükle, ispanya ve fransa ile savaşları sürdürmenin yanı sıra kendi sıradan gereksinimlerinin karşılanması için eklenmesini talep etti, avam kamarası (şimdiye dek hem zenginlikte hem de popülerlikte lordlar kamarası'nı çok gölgelemişti) bunu reddetti. parlamenterlere göre, charles'ın savaşları yalnızca acınacak hatalar değildi ve yalnızca gerçekte onlara ait olan mali hakları suistimal etmemişti, fakat aynı zamanda idaresi zor soyluları kontrol etmek, muhaliflerini gizlice ve keyfi biçimde hapsetmek için artan biçimde star chamber'ı (vii. henry tarafından kurulan, kralın danışmanlarından ve yargıçlarından oluşan bir kurul) kullanmaktaydı. bu son suistimal, her keyfi uygulamayı ülkenin temel özgürlüklerinin rezilce çiğnenmesi olarak gören "özgür ingilizlere" bilhassa tiksindirici geliyordu.

    charles'ın dini konulara yaklaşımı ona karşı olan antipatiyi artırmaktan başka bir işe yaramadı. 1633'de, canterbury başpiskoposluğunu yürüten william laud'un idaresi altındaki anglikan kilisesi, mutlakıyetin desteklenmesinde kayda değer bir ideolojik payanda haline geldi. anglikan uygulamaları ve inançları, kraliyet otoritesini güçlendirmek için özellikle kullanışlı olan roma katolikliği'nin ritüellerine, düzenlemelerine ve inanışlarına öncekinden daha fazla yaklaştı. arminiusçu öğretileri benimseyen laud, aslında orta ve alt sınıflarda popülerleşmiş olan püritenlikten yüksek kilise'yi uzaklaştırmak için onu katolik bir doğrultuya sokmaya çalıştı. iskoçya'dan ingiltere'ye yayılan daha ılımlı presbiteryenlik dahi bu yeni katolik yanlısı eğilimle keskin bir karşıtlık içindeydi, bu da başpiskopos laud'u ingiltere'de en nefret edilen kişilerden biri yaptı.

    laud'un çabalarının kralların tanrısal hakkını destekleyerek ve anglikan kilisesi'nde kralın otoritesini genişleterek krallığın gücünü arttırdığı konusunda artık bir şüphe yoktu. hatta yüksek kilise adamları kralın otoritesini sorgulamanın günah olduğu yönünde vaazlar verdiler. anglikancılık, gerçekte, kral ve piskoposların birbirlerinin ilahi hak iddialarına anlamlı biçimde arka çıktıkları, tam anlamıyla bir saray dini haline geliyordu. zenginler, unvan sahibi soylular, saray mensupları tabakası ve onlara tabi olanlar, laud'u ve onun yüksek kilise piskoposlarını desteklemesine karşın, köy beylerinin, zanaatkarların ve yeomanların büyük kitlesi giderek onların avam kamarası içindeki muhalifleri etrafında ve ülkenin her yerine dağılmış, kendini davalarına adamış ve aslında eleştirel olan protestan vaizlerin etrafında toplanmaya başladılar.

    bir kralcı olmasına karşın charles'ın geleneksel ingiliz haklarını ihlal ettiğini hisseden john eliot ve zamanın büyük hukukçusu sir edward coke'un liderlik ettiği parlamento, 7 haziran 1628'de krala olumlu yanıt vermesini talep ettikleri kapsamlı bir haklar bildirisi sundular. bildiri açıkça şöyle diyordu:

    "bundan sonra parlamento'dan geçen bir yasayla verilen genel bir izin olmadan hiç kimse herhangi bir yardımseverlik, hediye, borç, vergi ve benzeri şeyler yapmaya veya vermeye zorlanamaz; ve kimse sorgulanmak için çağrılamaz, veya bunun için yemin etmeye zorlanamaz veya dikkati çekilemez veya hapsedilmez, veya diğer şekillerle rahatsız edilmeye maruz bırakılamaz, veya bu konuyla ilgili itirazlar veya reddetme çağrıları susturulamaz; ve hiçbir özgür insan daha önce bahsedildiği şekilde hapsedilemez veya gözaltına alınamaz; sayın kral sözkonusu askerleri ve denizcileri geri çekmeyi lütfedecekler ve halkınız gelecekte böylesine eziyet çekmeyecek ve sıkıyönetim tarafından geliştirilen söz konusu komisyonlar yürürlükten kaldırılacak veya iptal edilecek; ve bundan sonra benzer yapıya sahip hiçbir komisyon herhangi bir kişiye veya kişilere karşı benzer şeyler talep etmeyecek."

    bildiri, kralı ülke içi ve dışı yerleşik imtiyazlarından mahrum etmiyordu; krallığın yönetimin başı olarak statüsüne veya parlamento ile geleneksel ilişkisine de meydan okumuyordu. fakat ingiltere'yi anayasal bir monarşi yapmak için geniş kapsamlı taleplerde bulunuyordu. buna uygun olarak bildiri, parlamento izni olmadan konulan vergilerin tümünü -kraliyet varlıklarının satılması bir yana bırakılırsa- yasadışı sayıyordu, bu yasadışılık iç muhaliflerine karşı kralın kullanabileceği merkezi bir bürokrasi geliştirmeyi ve sürekli bir ordu kurmayı kapsamaktaydı. star chamber'ın uygulamaları gibi keyfi güç kullanımını yasadışı kılıyordu ve krallığın tümünde, yağmurdan sonraki mantarlar gibi ortaya çıkan püritenlere ve mezhepçilere eziyet etmek üzere yüksek kilise hiyerarşisi tarafından komisyonların ve mahkemelerin kullanılması hakkını reddediyordu. belge, gerçekte, diğer ülkelerdeki birçok kralın elde etme girişiminde bulunduğu mutlakıyeti kesinlikle reddederek bir yurttaş hakları bildirgesi olmuştu.

    charles, babasının 1610'daki görüşlerini hala ateşli biçimde sürdürüyordu:

    "monarşi yeryüzündeki en üst şeydir; krallar yalnızca tanrı'nın dünyadaki vekilleri ve tanrı'nın tahtında oturanlar değildir, onlar tanrı'nın kendisi tarafından bile tanrılar olarak adlandırılmaktadır... iktidarımın tartışılmasını hoş karşılamayacağım."

    fakat en sonunda bildiri'yi kabul etti, büyük ölçüde parlamento'nun verdiği bir rüşvet sonucu: avam kamarası, belgeyi imzaladığı takdirde acil ihtiyacı olan 350.000 poundluk mali destek sözü verdi. bununla birlikte, bildiri'yi kabul etmesinin ardından charles'ın, gümrük vergilerini tek taraflı toplayarak onu çiğnemeye devam etmesi fazla uzun sürmedi. avam kamarası, azledilen buckingham'ın kraliyet danışmanlığı görevinden de uzaklaştırılmasını talep ettiğinde, charles öfkeyle parlamento'yu tatil etti. bir sonraki parlamento ocak 1629'da toplandığında, charles'ın ilahi otoritesine bir kısıtlanma olarak kibirlice reddettiği "tonnage ve poundage" hakkını tekrar bir yılla sınırlandırdı.

    gerçekte, avam kamarası'nın son oturumu kargaşayla sonlandı. başkanın (kralın atadığı birinin) avam kamarası'nı kapatmasını engellemek için üyeler onu sandalyesinde oturmaya zorladılar; "roma katolikliğini'' yürürlüğe koymaya veya parlamento tarafından yetkilendirilmeden vergi toplamaya girişen herhangi birinin "ingiltere'nin düşmanı" olarak ölüm cezası ile cezalandırılmasını düzenleyen çok sayıda karar acele ile çıkarıldı. avam kamarası daha sonra dağıldı, fakat üyeleri kavgayı doğrudan halka taşımaya hazırlanmıştı. düşmanlık duygusu, saray ve taşra arasındaki silahlı çatışmayı kaçınılmaz kılarak avam kamarası'nı kraliyete karşı mücadeleye sokacak kadar bilenmişti.
  • bölüm 2: sular ısınıyor
    charles'ın hükümranlığı
    avam kamarası'nın kraliyete karşı mücadeleye girme olasılığı, charles'ın davranışını veya onun mutlakıyetçi politikalarını yumuşatmadı. tam tersine, kral parlamento'yu on bir yıl boyunca hiç toplantıya çağırmadı. bu dönem boyunca, haklar bildirisi'ni ve parlamento'nun son çıkardığı yasayı tamamen hiçe sayıp "tonaj ve poundaj" toplamaya devam ederek doğrudan kişisel ve keyfi bir yönetime başvurdu; onaylanmadan vergileri yükseltti; feodal harçları artırdı; ayrım gözetmeksizin ticari tekelleri sattı; ve birçok emtia gibi unvanları da pazara çıkardı. kral, elizabeth'in bölge vergileri toplamak için yerel şerifler atayarak az ya da çok saygı gösterdiği bölge yönetimlerinin paralel sistemine açıkça meydan okudu, böylece bölgesel üst sınıfların otoritesini baltaladı. başpiskopos laud dinsel bir saygısızlık olduğunu söyleyerek yerel milislerin köy kiliselerinin avlusundaki geleneksel toplantılarını engellemeye çalışırken, charles asker toplamaya ve daimi bir merkezi ordu -veya onun öfke uyandıracak adlandırmasıyla "mükemmel milisler"- bulundurmaya girişti. askerlerin ihtiyaçlarının halk tarafından karşılanması yerel ölçekte büyük bir infiale ve yeni ordunun başındakilerin yerleşik ingiliz hak ve özgürlüklerini ortadan kaldırma niyetinde olduklarına dair bir hissiyat yarattı. son olarak, kral londra kenti'ne borçlarının geri ödemesini geciktirerek onları öfkelendirdi, bu bankerler nezdinde monarşinin itibarının azalmaya başlaması ile sonuçlandı.

    büyük ölçüde kralın baskısı altında çalışan mahkemeler, kralın yakın dost çevresi dışında kalan herkeste özgürlüklerini kaybetme tehdidiyle korku yaratarak, koğuşturmalarında ve kararlarında giderek daha keyfi davrandılar. çok sansasyonel bir dizi olaydan soma, kral muhalifleri öylesine bir vahşetle cezalandırıldı ki bu ülke çapında bir öfkeye yol açtı. john eliot, son parlamento sırasında krala muhalefeti nedeniyle londra kulesi'ne hapsedildi ve serbest bırakılmasını kolaylıkla sağlayabilecek olan charles'tan özür dilemeyi ısrarla reddetti.

    eliot, zindancıların kasıtlı kötü davranışının ardından hapishanede öldü. daha alt mahkemeler ve komisyonlar gibi, star chamber da kralın aşırılıklarına karşı çıkan broşür yazarlarını hapse atmakta, işkence etmekte ve aşağılamakta etkindi. charles'ın eleştirmenleri olarak bilinen ve yasadışı vergiler olarak gördükleri şeyi ödemeyi reddeden dini muhalifler, acımasız cezalara çarptırılmak için özellikle tespit edildiler. çoğunluğu new england'a yerleşen yaklaşık yirmi bin püriten'in zulümden kurtulmak için bu dönemde kaçtığına inanılmaktadır.

    belki de monarşik küstahlığın en bayağı kanıtı, 1630'lar ortasında karar verme aşamasına gelinen gemi parası idi. ingiliz kralları geleneksel olarak bu vergiyi onları korsanlardan ve düşman istilacılardan korumak amacıyla gemi yapımında kullanmak üzere yalnızca kıyı topluluklarına salmışlardı. charles, gemi parası ödemesini karasal bölgelere de genişleterek yerleşik bir uygulamayı bozdu. kral parlamentonun izni olmadan bu vergiyi toplayabilmiş olsaydı temel bir anayasal konuda başarı kazanmış olacaktı ve parlamento'nun kendi keyfi gücü üzerine artan biçimde getirdiği kısıtlamaları kaldırabilecekti. fakat bu mücadelesiz gerçekleşmedi. vergi toplamanın yasallığı, buckinghamshire'lı varlıklı bir püriten olan john hampden bu vergiyi ödemeyi açıkça reddettiğinde bir sınamadan geçti. onun ünlü 1637-38 duruşmasında, hampden'in avukatları vergi toplamanın parlamento onayı olmadan zorla konulduğunu ve böylece haklar bildirisi'ni çiğnediğini ileri sürdüler. kralın güçlü baskısı altında, yargıçlar hampden'in iddiasının geçerliliğini yediye beş reddettiler ve baş yargıç kralın davranışının tebaasının, özellikle parlamento'nun isteklerine göre sınırlandırılması iddiasında olan herhangi bir parlamento yasasını hükümsüz kılacak kadar ileri gitti.

    bu yargı kararına ve krala karşı halk iyice öfkelendi. ingilizler için, karar yalnızca charles'ın tutumunun değil, monarşinin, mahkemelerin, hatta devletin kendisinin meşruluğu sorusunu ortaya koyuyordu. bir yazar, kararı "halkın özgürlüğü üzerinde tam bir baskı" olarak gördü, "eğer arazileri keyfi vergilere tabi olacaksa, özgür insanları ingiltere'nin eski zincire vurulmuşlarından ve ırgatlarından ayıran neydi?" varlıklı sınıfların büyük kısmı krala karşı harekete geçmişti, buna krala kredi vermeyi tamamen reddederek radikal bir adım atan londra kenti dahildi.

    eliot gibi parlamenterlerin çoğuna göre, kral yalnızca parlamento'yu değil ingiliz göreneksel hukukunu ve geleneklerini tamamen hiçe sayan önlemleri yürürlüğe koymaktaydı. genel olarak, parlamenterler kendilerini geleneğin ve "eski sakson özgürlüklerinin" -ingilizlerin normanlardan önceki özgürlük mirası (her ne kadar on yedinci yüzyıl ingiliz göreneksel hukukunun büyük kısmı bilfiil normanlar tarafından yürürlüğe konmuşsa da)- bekçileri olarak görüyorlardı. fakat "norman" imgesinin meşru biçimde ithal edilmesi, eski "sakson" özgürlüklerini çiğneyerek geleneksel "ingiliz haklarını" bozan istilacıların baskıcı kanunlara karşı, halkın duygularına uygun düşüyordu. krala meydan okuma, gerçekte, yabancı bir monarşi, tebaasının geleneksel özgürlükleri hakkında herhangi bir bilgiden yoksun biri tarafından çiğnenen özgürlüklerin yeniden oluşturulması konusunda etkinleştirildi.

    püritenler, kendilerini, roma katolik dininin müdahalesiyle saflığı bozmadan incil kaidelerinin, eski hristiyan uygulamalarının destekçileri olarak görüyordu. püriten kelimesi, ekümenik olarak papaz hiyerarşilerinden özgür, ahlaki olarak incil kaideleri ile tutarlı bir yaşam tarzına bağlı ve yalnızca inanç ve içsel ışık ile değil, hristiyanlık erdemleriyle de tutarlı olan politik bir dinsel düzen tarafından rehberlik edilen "otantik" bir hristiyanlık biçimi adına, kilise'yi "saflaştırmak" isteyenlere gönderme yapmakta kullanılıyordu. ingiliz protestanlığı, luther'in öznellik vurgusunun oldukça ötesine geçmiş ve açık bir toplumsal eylem alanına doğru hareket etmişti. iç savaş'ın patlak vermesinden önce, bu fikirler, şüphesiz, üst sınıflar, yeoman sınıfı, orta sınıf tüccarlar, zanaatkarlar ve hatta bazı soylular tarafından kabul edilecek kadar itibar görmekteydi. başlangıçta, püriten bir dini organizasyonda onur verici bir ilkesel yapıyı tercih eden kişi, bir prebisteryen veya papazların yerel kontrolünün kilise cemaati tarafından yapılmasını güçlü biçimde savunan bir congregationalist olabilirdi. fakat tüm bu ifadeler toplumsal reforma kuvvetle bağlıydı ve daha otoriter ve demokratik eğilimler kralla olduğu kadar, birbirleri ile de keskin bir çatışmaya girdiler.

    uzun parlamento
    on altı yıllık kişisel yönetimden sonra charles, parlamento'yu sonunda toplamak zorunda kaldı. bu ivedi hareketinin nedeni ikincil bir sorun gibi görünmektedir: iskoç kirk'ünü anglikan kontrolü altına alma girişimi. charles'ın iskoçya'daki yönetimi yalnızca sözdeydi: yerel iskoç soylu sınıfı çok güçlüydü ve kilise hala ülkenin en güçlü kurumuydu. kral'ın anglikan dua kitabı'nın kirk'te kullanılmasını budalaca zorlaması ve ardından onun militan presbiteryenlerinin amacına ulaşamaması, kuzey bölgelerine kadar ülke çapında fırtınalı bir muhalefete neden oldu. 1638'de çok sayıda iskoç, kralın çabalarına direnmek için ulusal antlaşma'yı kabul etti, antlaşma özgür meclisler ve parlamentolar taralından onaylanıncaya kadar charles'ın bütün değişikliklerini reddetmeyi öngürüyordu.

    bunun üzerine, rejimini çok fazla karakterize eden bir gözüpeklikle charles, kendisinden ziyade iskoçlara sempati duyan ingiliz askerleri ve işgale fon bulmak için topladığı, kendine düşman ve kısa ömürlü parlamento kadar güvenebileceği bir iç destek ile iskoçya'yı işgale başladı. bu kısa parlamento, bilindiği üzere, krala mali yardım vermeyi reddetti ve üç hafta sonra aniden dağıtıldı. iskoçlar, ardından, charles'ın yarıda kalan işgaline kuzey ingiliz illeri northumberland ve dunham'ı işgal ederek ve çekilmeden önce büyük bir mali tazminat isteyerek karşılık verdiler. nihayet, 1640'ta, charles ünlü uzun parlamento'yu -iç savaşın on yılını yönetecek ve dokuz yıl sonra kralın kendisini idam edecek olan bir parlamento'yu- toplantıya çağırmak zorunda kaldı.

    üyelerinin büyük çoğunluğu kralın kişisel yönetimine, ekonomik maceralarına ve dinsel mutlakiyete karşı nefret duymakta ateşli biçimde birleşmiş olan avam kamarası, otoritesini kralı gerçekte anayasal bir monarşiye indirgeyen bir dizi hızlı radikal önlemi yasalaştırarak gösterdi. bundan böyle parlamento, kendi onayı olmadan onu dağıtma hakkından yoksun olan kralın isteğinden bağımsız olarak her üç yılda bir toplanacaktı. gemi parası, "tonaj ve poundaj" -şüphesiz, parlamentonun onayı olmadan toplanan tüm vergiler- yasadışı ilan edilerek krallık mali açıdan tamamen avam kamarası'na bağımlı kılındı. star chamber ve tüm dinsel mahkemeler feshedildi ve bu kurumlar tarafından hapse atılanlar salıverildi.

    parlamento'nun kral ve onun bakanları -özellikle başpiskopos laud ve kral danışmanı strafford kontu- hakkındaki yoğun kuşkuları, strafford'un krala yardım etmek amacıyla muhtemelen iskoçlara karşı irlanda'da bir ordu oluşturmaya çalıştığında arttı. birçok parlamenter bu önlemi kral ve strafford'un avam kamarası'na karşı bir ordu oluşturma girişimi olarak gördü. onların korkuları, kralın iskoçya'ya avam kamarası'nı dağıtmak için askeri destek sağlamak amacıyla gitmiş olduğu söylentileri ile pek yatışmadı. uzun parlamento'nun bu meydan okumaya cevabı, hem laud'u hem de strafford'u, charles'ın onların yaşamını kurtarmak için harcadığı çabalarına karşın, devlete karşı suç işlemek ile suçlamak oldu. strafford 1641'de, laud 1645'te parlamento'nun emriye asıldı -charles'ın kendi otoritesine doğrudan açık meydan okumalar olarak gördüğü eylemlerdi bunlar.

    1641'deki bir irlanda ayaklanması en sonunda kral ile parlamento arasında patlama noktasına gelen bir çatışmaya neden oldu. krala bir ordu sağlamayı kesinlikle reddeden parlamento, ingiltere'nin askeri güçlerinin, özellikle yerel "eğitilmiş çetelerin" veya milislerin doğrudan kumandasını eline aldı. john pym, avam kamarası adına, parlamentonun kral ve onun amaçlarına güvensizliğini haklı çıkarmak için charles'ın hükümdarlığı sırasındaki tüm yanlışlıklarının şeceresini çıkaran ve özellikle tüm bakanlarının parlamento tarafından onaylanmasını talep eden bir büyük şikayet listesi hazırladı. kral, tabii ki, dokümanı kesinlikle reddetti, bunun üzerine parlamento açıkça devrimci niteliğe sahip on dokuz talep yayımladı. bu talepler yalnızca ingiltere'de katolikliğin kökünü kazıyacak ölçüde dinsel reformlar içermiyordu, avam kamarası'na tüm bakanları ve yargıçları atama ve hatta kralın çocuklarının eğitimini üstlenme hakkını veriyordu.

    22 ağustos 1642'de, kral nottingham'da her zamanki gibi parlamento'ya savaş açarken, parlamento da aynısını londra'da yaptı. birbirine karşıt iki ordu, o zamanki adıyla kralcıların cavalier'leri ve parlamenter ile püritenler'in kısa kesilmiş saçları nedeniyle küçümsemeyle roundhead'ler olarak adlandırılan orduları, o anda ingiltere'yi modern devrimlerin ilkine fırlatarak karşı karşıya geldiler.

    güçlerin birleşmesi
    geriye bakılarak değerlendirildiğinde, ingiliz iç savaşı'nın, onu gerçekte bir "burjuva devrimi" yapan temelde bir burjuva mentalitesinden, burjuva kurumlarından ve burjuva yaşam tarzından kaynaklandığı genelde iddia edilir. daha kesin olarak, onun sonuçlarından sonunda çıkar sağlayanların burjuva olmaları nedeniyle, devrimin "burjuva" olmak zorunda olduğu savunulur. ingiltere, her şeyden önce, kapitalizmin kendisinin sonradan dünya tarihinde en önemli tarihsel yolunu açtığı ülkeydi; bu, kapitalizmin sonunda batı uygarlığının geleceğini tahmin edilemeyecek bir boyutta etkileyecek, aslında tanımlayacak bir tarzda zafer kazandığı yerin ingiltere olduğunu söylemektir. kapitalizmin -özellikle, sonraki yıllarda, endüstriyel kapitalizmin- feodalizm üzerindeki zaferi, daha önce kuzey italya, flanders ve orta avrupa'da oynadığı rolle karşılaştırılamayacak kadar dünyayı değiştiren bir rol oynaması tartışma götürmez bir gerçektir; gerçekten de, ingiltere, on dokuzuncu yüzyılda yalnızca karl marx için değil kendi çağındaki birçok toplumsal düşünür için de ekonomik bir analiz modeli haline gelmiştir. o halde birçok yetenekli tarihçinin dünyayı dönüştüren bu tarihsel gelişmenin ortaya çıkışının izini iç savaş'a kadar sürmesi, böylece kapitalizmin beslenmesinde ona kendisinden sonraki devrimlerin herhangi birinden bile daha önemli bir yer vermesi şaşırtıcı değildir.

    yine de, bu yorum en azından tartışmaya açıktır. öncelikle, iç savaşı sadece veya hatta öncelikle sınıfsal temelde analiz etmek -on yedinci yüzyılın ortalarında bir yerlerde "devrimci burjuvaziyi" bulmayı bir yana bırakalım- kabul edilmiş birçok gerçekle tam bir zıtlık halindedir. ingiliz aristokrasisi hiçbir şekilde yekpâre olarak charles'ı desteklemedi. şüphesiz, çok üst dereceden soyluluk -yani, stuart'ın bahşettiği ayrıcalıklardan doğrudan çıkarı olan saray aristokrasisi ve toprak soyluları- genellikle kralın etrafında yer aldılar. ama aristokrasi, toprak sahibi üst sınıf ve ticari tabakaların içinde aynı toplumsal sınıfa ait aileler bile bölündü ve birbirleriyle karşı karşıya geldi. aslında, parlamenter güçlerin büyük liderleri, tüccarlardan ziyade toprak sahibi üst sınıftandılar. john hampden, john pym, sir john eliot ve hatta oliver cromwell'in kendisi, parlamento toplantılarından kalan zamanlarda taşra beyleri olarak arazilerinde yaşadılar ve ticaretle daha ziyade amatörce uğraştılar, içine girmediler. eliot, gördüğümüz gibi, prensiplerinden vazgeçmek ve charles'ın uzlaşı isteklerini kabul etmek yerine hapishanede öldü. essex kontunun kralın bayrağı altında savaşması pekala beklenebilirdi; her şeyden önce, elizabeth'in dinsel politikalarına karşı katolik bir ayaklanmaya önderlik eden babasından sonra i. james, essex kontuna arazilerini geri verdi. fakat essex kontu, pym'in politikasını charles'ın mutlakiyetçiliğine karşı kararlı şekilde destekledi ve gerçekten parlamento ordularının ilk kumandanı oldu. benzer biçimde, doğu anglia'da, cromwell'in süvari birliğinin de içinde olduğu parlamenter orduları kumanda eden manchester'ın ii. kontu, york'u ele geçirerek ve prens rupert tarafından kumanda edilen, görünüşte yenilmez olan kralcı güçleri alt ederek charles'ın güçlerine karşı temmuz 1644'de stratejik bir başarı kazanacaktı.

    toprak sahibi üst sınıf ve soylular krala karşı parlamenter çatışmada nasıl önemli bir rol oynadıysa, burjuvazi de -bu sözcüğü gevşek biçimde ticari, endüstriyel ve finansal faaliyette bulunan kişiler için kullanırsak- sürpriz biçimde küçük bir rol oynamıştır. parlamenter roundhead'ler, hiçbir şekilde burjuvazi içerisinde yer almıyordu. tefeciler, tabii ki i. charles'a giderek daha az destek verdiler ve mali desteklerini parlamento güçlerine akıttılar. kralın keyfi biçimde zorla para alması, masraflı sarayı ve mali sorumsuzluğu onu çok kötü bir borçlu haline getirdi. yine de, ingiltere'nin bazı ticaret kentleri kralın bayrağı altında toplandı; aslında, iç savaşın başlarında londra'nın lord unvanlı valisi ve kıdemli belediye meclisi üyeleri, kendi oligarşik belediyesel ve ticari çıkarları nedeniyle charles'ın tarafını tuttular.

    limanlar, imalatçı kasabalar, güney ile batı ve orta sınıfın çoğunluğu genellikle parlamento davası altına toplandılarsa da, ülkenin diğer burjuva sektörleri aslında monarşiye geleneksel onura sahip bir kurum olarak saygı gösterdiler ve onun alaşağı edilmesine karşı çıktılar. eğer devrim öncelikle burjuva ise veya on yedinci yüzyıl ingiltere'sinde gerçekten hakiki bir "devrimci burjuva" var ise, bu devrim ya çok seyrek olarak ortaya çıkmıştı ya da aşırı derecede miyoptu. aslında, bizim zamanımızda "burjuva" olarak çizilen klasik devrimlerin rotasındaki bazı tartışılmaz dönüm noktalarında kişi, burjuvazinin militan şekilde karşı devrimci olduğunu kolaylıkla iddia edebilir.

    bölüm 3'te, iç savaş'a girelim artık.
hesabın var mı? giriş yap