• ingilizcemi geliştirmek sürekli istediğim bir hedefti fakat sürekli erteliyordum. malum karantina günlerinde artık yapacak bir aktivite kalmayınca iki haftadır ingilizceye sardım ve çok önemli bir bilgi öğrendim. belki burada defalarca söylenmiştir veya çoğu kişi tarafından biliniyordur ama ben yine de bilmeyenler için anlatmak istiyorum.

    efendim biz sürekli kör bir şekilde, rastgele ingilizce öğrenmeye çalışıyoruz. direkt zamanlardan başlamaktan tutunda direkt kelime öğrenmeye kadar bir sürü yöntem deniyoruz. kimse bu zamana kadar kardeş bak bu ingilizcede devrik cümle diye bir şey yok, basit bir cümle dizim kuralı var demedi.

    ingilizcede en karmaşık cümleler bile aşağıdaki şekilde kuruluyor;
    özne + yüklem + nesne + belirteç + yer + zaman bu kuralı kafamıza kazırsak cümle kurmak çok basit oluyor. en güzel yani ise ingilizcede devrik cümle yok denecek kadar az, yani bu kural şaşmıyor.
    örnek verelim;
    ayşe (özne) cleaned (yüklem) the table (nesne) with disinfectant (zarf) at school (yer) for minutes. (zaman)
    ayşe okulda masayı dezenfektanla birkaç dakika boyunca temizledi. bu kadar basit.

    bu kuralı öğrendikten sonra en önemli bilgi kelime ezberlemek ama bunu da rastgele yapmıyoruz. kelimeleri sınıfıyla beraber öğreniyoruz. mesela bir kelime öğrenirken bu kelime fiil mi, nesne mi, zarf mı bunu bilerek ezberleyeceğiz. böylece öğrendiğimiz kelimeyi cümlede nerede nasıl kullanacağımızı kestireceğiz. ben bunun için remzi hocanın ücretsiz kaynaklar bölümünde sınıflandırdığı listeleri kullanıyorum kendisi sağolsun kelimeleri sınıflarına göre hazırlamış. kelime listeleri

    bunlardan sonraki husus zamanları öğrenmek ki bu zamanların önce mantığını anlamak lazım. 12 tane zaman var arkadaşlar, bunların önce nerede kullanılacağını anlamak lazım onu da sağolsun buradaki hocamız çok güzel açıklamış. ingilizce zamanlar

    bu konuda uzman değilim ama kendi adıma konuşacak olursam, tüm bunlar bittikten ingilizcede gerçekten hatırı sayılır bir seviyeye geliyorsunuz. bir de bunların üstüne geri kalan grammer konularını ekleyince tadından yenmez vallahi. tabii ki herkesin seviyesi aynı değil ama ben bunun için şu linkteki kitabı kullanıyorum.

    umarım bazı kişilere bu konuda bir nebze de olsa yardımım dokunmuştur. son olarak demeden olmaz, yukarıda verdiğim bağlantılarla ve kişilerle hiç bir bağlantım yoktur. sadece kendi çapında ingilizcesini geliştirmek isteyen bir kişiyim. sevgilerle.
  • amerika'da konusulani basit ve anlasilir. britanya'da konusulani cok karmasik olabiliyor.
  • ingilizceyi bir noktaya kadar öğrendiniz. tenseleri biliyosunuz, modalları biliyosunuz, çok geniş vocabulary'niz var ama akıcı olarak konuşamıyor musunuz ? öyleyse bağlaçları (conjunctions) öğrenin ve bunu konuşmanıza yerleştirmeye çalışın. bunu size pek çok ingilizce öğretmeni söylemeyebilir.

    maalesef öğrenim süreci boyunca bize öğretilen bağlaçlar and, or, but, for, because, yet, so... bunlardan öteye pek gidemiyor. bağlaçlar ingilizcenin en önemli konularından birisidir. binlerce bağlaç vardır ve bağlaçları bilmeden akıcı konuşabilmeniz mümkün değildir. bir cümle söyler durur bekler diğer cümleyi söylersiniz. ingilizceyi geçtim kendi anadiliniz olan türkçede bile bağlaçları kullanmadan akıcı konuşabilmeniz mümkün değildir. (son cümlede bile bağlaç vardı (bkz: unless) hatta bile derken bile bağlaç kullandım. (bkz: bile) (bkz: even) hatta da bir bağlaçtır. (bkz: hatta) (bkz: moreover)

    ingilizce konuşurken çok ihtiyaç duyduğumuz ama bilmediğimiz için cümleyi bitirmek zorunda kaldığımız bağlaçlardan birkaç tanesini yazayım. eminim bunları gördüğünüzde neden öğrenmedim ki diyeceksiniz.

    as if = sanki
    even if = "...sa bile - olsa bile"
    as a result = sonuç olarak
    only if = "yalnızca ....ması durumunda"
    unless = "...madıkça -....medikçe"
    besides = üstelik
    due to = yüzünden "'den dolayı"
    otherwise = aksi takdirde
    providing = "....ması koşuluyla"

    gibi gibi. daha binlercesi vardır. ingilizce öğrenme noktasında tıkandıysanız bağlaçlar konusunu kapsamlı bir şekilde gözden geçirmenizi ve pratiğe aktarmanızı öneririm. bağlaçlara hakim olmadan akıcı konuşmak pek mümkün değildir. adı üstünde bağlaç (bkz: bağlaç) (bkz: bağlamak)

    türkçe konuşmaya çalışan yabancılara dikkat edin birçoğu bağlaçları bilmediği için cümle aralarında takılırlar. ingilizce konuşurken birçoğumuz öyleyiz maalesef.
  • iyi bir üniversiteden ingiliz dili ve edebiyatı mezunuyum. okulda da girerken o zamanki dil sınavında 100 sorudan 97 net yapmıştım. peki ne zaman akıcı konuşmayı öğrendim? askerde tercümanlık yaptığımda.

    kuralı muralı boşverin. bilmediğiniz için değil, bilmiyorum ve yapamam sandığınız için konuşamıyorsunuz. bizde öğrenciye sürekli gramer dayatıldığı, en ufak harf hatası bile yüzüne vurulduğu için ona şartlanıyoruz.

    kimse günlük konuşurken providing that demez. odtü ingilizcesi bunlar. biz de bu çarkın elinden geçtik ve böyle cümleler kuruyorduk. bunu ancak oturup düşünerek yazdığınız bir yazıda kullanırsınız.

    günlük hayatta dikkat edeceğiniz tek şey şu: "karşımdaki beni anlıyor mu". anlıyorsa sikmişim bağlacını, besides demezsiniz de and dersiniz.

    yani mesela gelip türkçe öğrenen birisi "ben konuşuyor, anlamıyor" dediği zaman "öyle demeyeceksin, ama bağlacı kullanacaksın" mı diyoruz. bunlar ancak sizin yazılı dilde ihtiyacınız olacak %100 uymaya çalışacağınız şeylerdir. yoksa diğerini "anlaşılmaya çalışmak" gayesiyle bir şekilde edineceksiniz zaten.
  • ı do guess this is a cat.
    (bkz: kedidir)

    türk toplumu ingilizce öğrenmek istememekte haklıdır.
  • ingilizcedeki muhteşem bir özellik; amcaya da dayıya da uncle, teyzeye de halaya da aunt kelimelerinin kullanılmasıdır. bazı gerizekalılar, bu durumu ingilizcenin kısırlığı şeklinde anlamış. oysa, kullandığımız dil, dünyamızı şekillendirir. ingilizcedeki bu durum anne tarafı ile baba tarafının eşitliğini ortaya koyar. dilin getirdiği bu eşitlik düşüncesi, amca ve dayı arasında veya teyze ve hala arasında ayrım olmadığını telkin eder. ayrıca bu durum, kutuplaşmanın önüne dilsel bir set çeker.

    yine ingilizcedeki muhteşem bir özellik de aile içindeki fertlerin abi-kardeş şeklinde ayrılmayıp ikisinin de birbirine brother kelimesini kullanması ya da abla-kardeş şeklinde ayrılmayıp ikisinin de birbirine sister kelimesini kullanmasıdır. yine bazı asalaklar, bu durumu ingilizcenin kısırlığı şeklinde anlamış. oysa dildeki, abiyi erkek kardeşe veya ablayı kız kardeşe eşitleyen bu durum sayesinde "akıl yaşta değil baştadır" cümlesi aile içinde tam karşılık bulur.

    ingilizcedeki bu eşitlikler durumu, evlilik yoluyla yeni akrabalar edinince de devam etmektedir. görümce (damadın kızkardeşi), baldız (gelinin kızkardeşi) ve elti (erkek kardeşlerin eşlerinin her biri) için ingilizcede sadece tek bir ifade, sister-in-law kullanılır. görümce ile baldız arasında, aynı zamanda bunlarla eltiler arasında dil yoluyla eşitlik kurulmuş olunur. bu durum, ayrışmanın ve kutuplaşmanın önüne dilsel bir set çeker. ayrıca "baldız, baldan tatlıdır." gibi sapıklıkların ingilizcede olmaması o dilin zayıflığı değil, zenginliğidir. "bahçelerde börülce, oynar gelin görümce, özlemem görmesem ömrümce" şeklindeki dörtlüklerin oluşturduğu kalıp yargıların ingilizcede olmaması o dilin zayıflığı değil, zenginliğidir.

    ingilizce, kelime sayısı bakımından en zengin dillerden biri. günümüzde kullanılmayan ingilizce kelimelerden, yüz dilin sözlüğü çıkar. yani ingilizler de biliyorlardı, amcaya ve dayıya vs. aynı kelimeyi değil de farklı kelimeler uydurmayı. ancak bunu yapmadılar. sonuç olarak, bu durum, bazı gerizekalı asalakların iddia ettiği gibi ingilizcenin zayıflığı değil "zenginliği".

    neyse söylenecek çok şey var ancak madem dil-eylem ilişkisinden bahsettik, entryi bitirmeden önce şunu da ekleyeyim

    "yandan halimem yandan
    severim seni candan
    seviyorsan candan
    boşan gel kocandan"

    şeklindeki saçma bir şarkının düğünlerde çalınıp oynanması, düşünmeyen topluluğu çok güzel resmediyor. deliler, bu şarkı çaldığında oynamayan aklı başında kişiyi deli ilan ediyor. haberiniz olsun.
  • kullanım, sesletim, kelime dağarcığı vs. öğrenmek için learn english with tv series diye başarılı bir youtube kanalı var. belli bir seviyenin üzerindekiler oraya bakabilir.

    türkçe diksiyon kurslarında da bunu öğretirler. mesela yapacağız, edeceğiz demezsiniz, "edicez" dersiniz.

    "hayatı" yazarsınız ama öyle okumazsınız, "hayaatı" diye okursunuz. (bkz: asli uzunluğun belirmesi)

    atıyorum örnek kelimemiz opportunity olsun. d ve t seslerinden sonra gelen u veya o sesini (yuvarlak ünlüler) genellikle "c veya ç" olarak değiştirirler

    yani bunu: oppor-tu-ni-ti
    veya: oppor-çu-ni-ti

    şeklinde okuyabilirsiniz. iki telaffuz da doğrudur fakat kullanıcının dil yapısına göre kelimeyi değiştirmesi söz konusudur. "tune", "due", "would you", "could you" gibi kalıplarda da örneklerini görebilirsiniz.

    yukarıdaki konuyla bağlarsak, nasıl ki "gideceğim" demek doğruysa, ancak bazı kontekstler içinde kullanmak uygun değilse, aynısı bunlarda da mevcuttur. yukarıdaki kanalın videolarından, dizi ve filmler içerisinde kullanılan bu kalıpları görebilirsiniz.
  • insanların ingilizceyi (ya da almancayı) öğrenme motivasyonunun artık türkiye’den ziktir olup gitmek olması ne kadar üzücü lan. üstelik yurt dışına yerleşmek isteyenleri asla suçlamıyorum.

    uzun süredir farkındasınızdır, ekşi sözlük’te ingilizce başlığı altında girilen bilgi entryleri onlarca fav alıp, debe’ye giriyor. biri otuz tane phrase paylaşıyor, öteki nasıl aksan kasılır bilgi veriyor, beriki de bazı deyimlerin kökenlerini açıklıyor. en az 100 fav garanti. bunun dışında, ingilizce öğreten cep telefon uygulamaları ve youtube’daki ingilizce dersi videoları bu sıralar oldukça popüler. yanlış anlaşılmasın, sonuna kadar destekliyorum ve ben de kullanıyorum. benim anlatmak istediğim, ben de dahil, insanların yabancı dili öğrenme isteklerinin altında yatan asıl nedenin zamanla değişmesi. ülkenin ikliminden dolayı, on sene önceki motivasyon ile şimdiki çok farklı. o da şu : “bir yabancı dil öğrenip hemen yurtdışına gidebilmek” .

    çünkü yeni doktor olmuş bir tanıdığımın harıl harıl ingilizce çalışması, komşumun 9 yaşındaki kızının ingilizceden haftada 2 gün özel ders alması (annesinin dediğine göre büyüdüğünde yurtdışında yerleşebilmesi için), yakın arkadaşlarımdan birinin kredi çekip dil öğrenmek için malta’ya gidecek olması başka türlü nasıl açıklanabilir? yoksa netflix’te filmleri alt yazısız izlemek, londra’ya tatile gittiğinde en yakın postaneyi sorabilmek, dickens’ın romanlarını orjinal dilinden okuyabilmek, ülkemize gelen turistlere yardımcı olabilmek için değil herhalde. elbette bu nedenlerle de ingilizce öğrenmek isteyenler mutlaka vardır. özellikle ülkemizdeki iş başvurularında ingilizce bilmek artık neredeyse olmazsa olmaz. ancak gençlerin ve ebeveynlerin son yıllarda ingilizceye bu kadar önem vermelerinin asıl nedeni, bu saydığım gerekçelerden hızla uzaklaşıp, giderek yurtdışında yaşama isteğine dönüştü.

    nedenleri malum. ne yazık ki.

    türkiye bugün eğer çok farklı bir durumda olsaydı insanlar sadece kişisel gelişimi için ingilizce öğrenmek isteyeceklerdi.
  • şimdi biraz ingilizce öğrenimine girelim. öncelikle ingilizce öğrenmek isteyen kişilerin genel talebi "ben hiçbir şey bilmiyorum / bildiğimi de eksik biliyorum / sıfırdan başlayalım" oluyor. bu durum yine kişinin "dile bir anda tümüyle hakim olma" isteği, bunun mümkün olacağı sanrısı üzerine kurulu malesef. türkçe bilip, hiç ingilizce bilmeyen tek bir kişi bile yoktur. dil öğrenimi, tahmin, kelimeleri birbirine benzetmek üzerine kuruludur.

    mesela birisi size gelip "taxi" nedir onu sordu. bunu bilmiyor musunuz? ana dili ingilizce olan birisiyle, bu şekilde iletişim kurabildiniz. aynısı, "hiç ingilizce bilmediğini düşünüp", ingilizce konuşulan bir ülkede "taksi" arayan kişi için de geçerlidir. "kasıtlı olarak" hiçbir ingilizce kelime öğrenmemiş birisi dahi 1000'in üzerinde ingilizce kelime biliyordur.

    bu temeli baz alarak dil öğrenme metoduna eşdeşler yöntemi deniyor. özellikle kullandığım ispanyolca-ingilizce arasında çok başarılı olduğunu söyleyebilirim. şimdi aynı metodu türkçe-ingilizce arasında deneyeceğiz.

    öncelikle türkçe-ingilizce arasında kelime alışverişini iki safhaya ayıracağız. 80'lerden önce türkçeye giren ingilizce kelimeler, türkçe telaffuzuna göre geçmiş. 80'lerden sonra giren kelimeler ise yazılışı korunarak alınmış, ama okunuşu yine türkçeye göre okunuyor (nişanyan kelimebaz'da bu geçişin 83-85 arasında olduğunu belirtmiş). geçmeden bir örnek vermem gerekirse, cowboy değil kovboy (80 öncesi) ama aysti veya layt değil, ice-tea veya light (80 sonrası)

    bu entry'de 80 öncesi olan kelimelerden -ic veya türkçeye geçtiği haliyle -ik ile biten kelimeleri örnekleyelim. ben size bir ingilizce kelime yazacağım, yıldızlı bakınız içerisinde türkçesini vereceğim. öncelikle türkçesini tahmin etmeye çalışıp, sonra yıldızlı bakınızdan kontrol edebilirsiniz.

    aerobic *
    aerodynamic *
    agnostic *
    acrylic *
    alphanumeric *
    anabolic *
    antibiotic *
    biometric *
    bionic *
    electric *
    electronic *
    emetic *
    endemic *
    etnocentric *
    evangelic *
    ezoteric *
    photogenic *
    freekick *
    gastric *
    hispanic *
    kinetic *
    colic *
    cryptic *
    limbic *
    narcotic *
    numeric *
    automatic *
    paramedic *
    psychedelic *
    cybernetic *
    spastic *
    supersonic *
    transatlantic *

    yukarıdaki kelimeleri tahmin edebilirseniz şu an ingilizce kelime dağarcığınızdaki 33 kelimeyi tespit ettik demek. bunlar direkt olarak ingilizceden geçen kelimeler ancak bu şekilde diğer latin kökenli dillerden aldığımız kelimeler de var. dikkat ettiyseniz tek belirgin değişim telaffuz dolayısı ile "c -> k" değişimi. mesela fransızcadan aldığımız bir kelimeyle alıştırma yapalım.

    plastik kelimesini türkçeden ingilizceye çevirmek isterseniz, yukarıdaki c -> k değişimini baz alarak plastic kelimesine ulaşabilirsiniz.

    picnic*
    politic*
    didactic*

    mesela burada ik ekini inceledik. bu bağlantıyı kurduğunuz sürece türkçeden aşina olduğunuz, yabancı kökenli olduğunu bildiğiniz ancak "ingilizcede hiç karşınıza çıkmamış" bir kelimeyi de bulmanız mümkün. atıyorum fotoelektrik diyecekseniz, daha önce ingilizcesi ile hiç karşılaşmamış olsanız dahi photoelectric şekline dönüştürebilirsiniz.

    ---

    aynı zamanda yukarıda öğrendiğiniz kelimelerin (türkçede de ingilizcede de aynıdır) kökenlerini de öğrenirseniz, bu bağları kurma işini zihninizde daha kolay yapabilirsiniz.

    aerobik kelimesi, birincil anlamıyla, "havayla yaşayan" anlamına gelir. türkçede farklı kelimelerde de yer alan, ingilizceye air olarak geçmiş, hava anlamlı aero kökünü içermektedir.

    bu kelimeyi birebir öğrenmek yerine parçalara bölerek öğrenirseniz, hem türkçede hem ingilizcede yer alan aerosol kelimesiyle karşılaştığınızda, bu kelimenin hava ile bağlantılı bir sözlük olduğunu anlayabilirsiniz.

    aynı şekilde anaerobic kelimesiyle karşılaştığınızda, çoğu dilde farklı biçimlerde yer alan a olumsuzluk ekiyle de bağlantı kurabilirseniz, bu kelimenin "havayla yaşamayan" anlamında kullanıldığını çıkarsayabilirsiniz. mesela bir bakteri anaerobik ise, yaşamak için havaya, oksijene ihtiyaç duymuyordur.

    --- devamı: #107616908 ---
  • bana göre sarcasm ın ve ironi nin en güzel şekilde kullanıldığı dil. bu dilin kullanımında mizah yapmak da ayrı bir güzel.
hesabın var mı? giriş yap