• onlardan biriyim, dersi ingilizce anlattığım için veliler tarafından şikayet edilmişliğim bile vardır, öyle bilmeden çamur atmak kolay. ben de herkesin layığıyla yaptığını iddia etmiyorum sadece bi ton saçmalıkla karşılaştıktan sonra kuralına göre oynamaya başlıyorsun. yoksa tabi ‘herkes en iyisini biliyor’ müdür, veliler, diğer öğretmenler, başka mesleklerden ‘uzman kimseler’.
  • diyebilirim ki; taşradaki okulların en sevilen öğretmenleri ingilizcecilerdir. çünkü daha iyi bir eğitim almışlardır, daha kültürlüdürüler, ne bileyim mesela tarihçi daha türkçeyi konuşamaz öğrencilerini ezbere zorlar, iletişim kurma denemelerinde bulun(a)mazken; ingilizce öğretmenleri daha modern, daha anlayışlı daha ilgilidir. işte böyle bir genelleme, her genellemenin tabi olduğu koşullar altında...
  • canim yurdumda ütopik isler basarmaya çalisan meslek sahipleri. güzide üniversitelerimizin elt bölümlerinde, gayet modern bir sekilde egitim alan ve büyük büyük profesörlerden ögrendigi binbir yöntem, teknik, yaklasimi ögretmen olunca sakkadanak uygulayabilecegini sanan ögretmen kisisi. mezun olur, gelismis bir sehrimizin merkeze yakin bir ilçesine gönderilir ingilizce ögretmenimiz. heyecanla sinifa girer, "söyle bir bakayim neler biliyor yavrucuklar" diyerekten minik bir quiz yapar. gördükleri karsisinda dehsete kapilir. çocuklar kendisiyle alay ediyor sanir. lakin cevaplar söyledir;

    soru: what is your name?
    cevap: djfghdgfghkfjoepurfdh

    soru: how old are you?
    cevap: dkjhtjghjfgjfhjfg

    ögrencilere sorulur, neden böyle cevapladiniz? diye. tik yok, zaten çocuklar konusmaz. sonra çocuklarin * okuma-yazma bilmedigi gerçegi ögrenilir. önce saka gibi gelen bu yurdum fact'i * yasanilan sokun etkisinden kurtulduktan sonra yüze atilmis bir saplak hissi uyandirir ve yüzünüzü uyusturur. o uyusukluk hissi de hiç geçmez, ama siz yine de ingilizce ögretiyormus gibi yapmaya devam edersiniz, yaptiginiz isten de nefret edersiniz.
  • bana am is are'dan fazlasını kazandıran bir öğretmendir. hatta derslerini dinlediğim anki heyecan ve şevkle andığım tek öğretmendir. bunda belki onun bir taşra ilkokulunda parlayan yıldız olmasının payı var, belki gencecik olmasının payı var, belki yabancı dil - yabancı kültürü kendinde harmanlayıp öğrencilerine bir şeyler kazandırma hevesi var, var oğlu var. belki de taşrada büyüyen bir çocuğun taşradan eser taşımayan bir öğretmenden taşradan bağımsız şeyler görmesinin payı var.

    sanırım ortaokula yeni geçmiştim. yeni bir öğretmen dolanıyor: gencecik, ipince, kızıl saçlı, güzel mi güzel. okuldaki öğretmenlerin yaş ortalaması 40 civarı olunca fark edilmemesi mümkün değil, e bir de ufacık bir ilçe okuluna gelmiş. haliyle en başta giydikleriyle, saçıyla, kaşıyla dikkat çekiyor.

    ben de tam sınıf başkanı seçilmişim, bir havayla dolanıyorum. daha tanışmadık kendisiyle ama koridorda, bahçede çıkınca karşıma öyle güzel gülümsüyor ki erkek olsam aşık olurdum heralde. tabi benim hissettiğim sevgi - saygı duymaktan ibaret.

    ilk ders gelip çatıyor. kendini tanıtıyor. izmirliymiş. o an kendimi tutamayıp "tabi ya" diyorum, "izmir'in kızları güzel olurmuş" diyorum. o duymuyor dediğimi ama sınıf çoktan gülme krizine girmişti bile.
    işte o derste bir de emizar'ın aslında am is are olduğunu anlayıp müthiş bir aydınlanma yaşıyorum. önceki yıllar öğretmen sıkıntısı yaşandığından, öğrenememişim hehe.

    şarkılar şarkılar... ilk lemon tree'yi ezberlemiştim. o zamanki dünyamda ne internet kavramı var ne de yabancı şarkı sözlerini analiz etmek var. zamanla guns n roses, the rolling stones, oasis, metallica, depeche mode, greenday, alanis morisette, radiohead, incubus, gogol bordello, simple plan, dolapdere big gang ile samimiyet kurdum. candy shop ile aydınlanma yaşadım. *

    kendisini evinde ziyaret etmişliğim de oldu. internet ile tanıştım: google ile, limewire ile, ekşi sözlük ile. elma suyunun ve isviçre çikolatalarının ne kadar lezzetli olduğunu gördüm. karşıyaka - göztepe rekabetini öğrendim. onunla yapılan sohbetlerin aslında küçük dünyamı ne kadar aydınlattığını gördüm. ondan bahseder oldum herkese. herkes bilmeliydi onun ne kadar iyi bir öğretmen olduğunu. ama bu sefer de "izmirli, solcu, beynini yıkamaya çalışıyordur o senin" gibi gerekçelerle ondan uzaklaştırılma tehlikesiyle karşılaştım. ama direndim mi direndim.

    gel zaman git zaman bu öğretmen bana, beni üniversiteye kadar taşıyacak olan ingilizce'yi kazandırdı aslında. lisede fark ettim ki ne biliyorsam onun sayesinde bilip konuşuyorum. şimdi bile alt yazısız dublajsız az çok bir şey anlayabiliyorsam, onun sayesinde.

    sözün özü her şeyden ziyade bir bakış bir hoşgörü edindim galiba. geçmişten bügüne "bu hayat benim " diyebilmeyi öğrendim ondan. mırıldanışları kulağımda sevgili ingilizce öğretmenimin: it's my life, it's now or never.

    edit: ilk paragrafta taşra kelimesini "köy, kasaba, kırsaldaki yerleşim yeri" anlamlarında kullanmıştım. farklı anlamaları için (bkz: taşra)
    edit 2: izmirli ayrı mı yazılır, ayıp.
  • branslari ingilizce olmasina ragmen bilinen aksine eskeriyetle derste once turkce ogretmek zorunda kalan, daha once o ana kadar dilbilgisinden cakmayan ogrencilerine bazi bilgiler vermekle yukumlu kalmis meslek grubuna ait sifat. (bkz: kendimden biliyorum)
  • yazarlarının ortalama her gün tanımadıkları insanların:

    -arabalarını,
    -bilgi birikimleri,
    -cinsel tercihlerini,
    -dini görüşlerini,
    -fiziksel özelliklerini,
    -giyim tarzlarını,
    -izledikleri filmleri,
    -okudukları kitapları,
    -siyasi görüşlerini,
    -yaşam tarzlarını vb.

    itin götüne soktuğu, bakın eleştirdiği demiyorum, itin götüne soktuğu ekşi sözlük, bu saygısızlıklara prim verdikçe daha az tıklanır hale gelecektir. en azından benim tarafımdan..

    tanım: burada yarınlar yokmuş gibi saydıran andavalları görmezden gelmesini umduğum, bir ülkenin gelişmesine en önemli katkıda bulunan değerli mesleklerden birine dahil olan değerli insanlar..
  • okul iyi bir okulsa (kotu okul yoktur kotu ogretmen vardır vs kabul etmiyorum) ogrenciler ilgili dolayısıyla sevilen bir ogretmendir cunku teknolojiyle en cok iliglenen internetten bilgisayardan en cok anlayanlardır genelde ingilizceciler. okul kotu bir okulsa okula ilk geldigi sene ogretmen 4-5-6-7-8 veya lise ise 9-10-11 sınıflarında sınıf farkı gozetmeksizin aynı konuyu işler. idealist bir ogretmense mumkun oldukca o okulda kalırsa okula basladıgı zamandaki 4 ve 5. sınıflar 6-7-8 de sınıf seviyesinde ingilizce dersi işlemeyi başarabilirler ama boyle gelmis boyle gider bi ogretmense 2 sene sonra tayinini ister o okuldan gider yeni gelen ogretmen de eskisine sover ki giden de zaten eskisine sovmustur. bu kotu okullardaki en caresiz ogretmendir ingilizce ogretmeni. diger ogretmenlere ogrenciler gelip zırt pırt soru sorarken ingilizce ogretmenine uzaydan gelmis gibi bakarlar en fazla dale ne demek hocam diye sorarlar ingilizler turkce ogreniyor mu da biz ingilizce ogreniyoruz diye sorarlar ve de kacınılmaz olarak hocam siz hic ingiltereye gittiniz mi diye sorarlar. ogrencilerin ingilizce dersini sevmemelerinin ve dolayısıyla başarılı olamamalarının asıl sebebi ise neredeyse yıkılamaz (ki ben oldukca zorlanıyorum ve yıkabildigimi dusunmuyorum) onyargılarıdır. oysa bir dil ogrenmek, yabancı dil bilmeyen kesinlikle eksikliginin farkına varamaz yabancı bir dili ogrenene kadar
  • ab, türkiye ile müzakereleri askıya aldı, uyum sürecini oyuncak etmiş siyasal islamcı hükümetin eğitimde sonunculukla övündüğü, mantar gibi açtıkları imam hatipler olmasa aslında o kadar da kötü değiliz diye kendini savunduğu yerde, yıllardır derse girmeden particilik ve sendikacılık oynayan okul müdürlerinin çok fotokopi çekiyorsunuz diye uyarıldığı yerde fazlalıktır. akışına bıraktık.
  • yeni tanıştığı kalabalık grupların içinde mutlaka "ah, ingilizce en zayıf noktam, ehehe", "hocam biz nasıl öğrenicez bu ingilizceyi", "kpds'den iyi bir puan almam gerekiyor da ne önerirsiniz acaba?", "tavsiye edebileceğiniz bir dil kursu var mı?", "bana da ingilizce öğretir misiniz?" diyenlerle karşılaşan öğretmendir ingilizce öğretmeni. herkes bir ingilizce öğretmeni arayışı içinde anasını satayım. sonra da beni allah göndermiş gibi davranıyorlar ve bulmuşken de mutlaka sorularını soruyorlar. yahu bi rahat bırakın peşimi! işimden tamamen alakasız bir ortamdayım, zaten bütün gün öğrencilerle uğraşmaktan baymışım, azıcık kafa dinlemek istiyorum, yabancı dil kurslarıyla hayatım boyunca hiç işim olmamış, yds'den sonra hiçbir dil sınavına hazırlanmaya uğraşmamışım, öğrencilerim de toefl'a hazırlanıyorlar, kpds'nin yanından geçmiyorum öğrencilerimle. ama yine de hala bu gibi sorular soranlar çıkıyor arkadaş. ne kanayan yaraymış bu ingilizce.
    bu arada bunu sadece türkler yapıyor diye kesinlikle genellemiyorum zira ingilizce öğretmeni olduğumu duyan japonlardan da korelilerden de "bana da ingilizce öğret!" gibi benzer taleplere maruz kalıyorum. artık ne yaptığımı soranlara "ingilizce öğretmeniyim" demek istemiyorum!
  • öğretmenler arasında kendini en fazla geliştiren öğretmendir.

    lisedeki ingilizce derslerine gelince, haftada 2 saatlik bir ingilizce dersiyle ne öğretmemizi bekliyorsunuz? sadece 9.sınıfta 5 saat ingilizce var.

    anadolu liselerindeki ingilizce hazırlık sınıflarını bitirdiler. eskiden bu ülkenin gençleri adam gibi ingilizce öğreniyordu. haftada 24 saat ingilizce görüyorlardı çünkü.

    bizi suçlamak yerine bu ülkenin eğitim sisteminin nasıl bilerek bozulduğunu sorgulayın. yahu adam gibi kitap basamıyor bunlar, kitap! 5.sınıftan 12. sınıfa kadar kitaplar leş!

    ayrıca dil öğrenmek bir motivasyon ve ihtiyaç meselesidir. dil öğrenmeyi önemsemeyen ve liseye gelmiş bir bireye haftada iki saatlik ingilizce ile ancak temel şeyler öğretilebilir. bireysel olarak çaba göstermeyen ve başkalarını suçlayan insanlar dil de öğrenemezler, enstrüman da...

    ayrıca biz yine de fazlasını vermeye çalışıyoruz. hemen her derse ekstra worksheet ile giriyoruz. hem öyle eskisi gibi gramer öğretilmiyor. dilin dört becerisi üzerinde durmaya çalışıyoruz. gerçi 30-35 kişilik sınıfta herkes bir cümle konuşsa ders bitiyor...

    10-15 kişilik teknik donanımlı, kaliteli kitaplarla haftada 8-10 saat ingilizce görseler her şey çok daha farklı olurdu...
hesabın var mı? giriş yap