• din kültürü hocamızın ingilizce derslerine de girdiği laik zamanlarda one kelimesinin van diye okunduğunu öğrenmem ile başladı sanırım herşey.
  • hep aynı şeyleri hatırlatandır insanlara. ancak en güzeli şudur bence: lisedeyken yds'ye yani yabancı dil sınavına hazırlanırken biraz fazla kırmış olacağım ki rüyalarımı ingilizce görmeye başlamıştım. sonra sabahları gaziosmanpaşa'da uyanmak biraz koyuyordu. en azından bir new york'um olmasa da durham'ım falan olmalıydı.
  • 1996 yılında yani her şeyin çok daha güzel olduğu özlediğimiz yıllardan birinde ilkokul sonrası anadolu lisesi hazırlık sınıfına başladım. haftalık 30 saat dersin 24 saati ingilizceydi. bir iki hafta içinde temel kelimeleri öğrendik, ingilizce hocamız daniş soylu derste türkçe konuşmayacağız falan dedi. ilk haftalarda en önde esra ile beraber oturuyordum. daniş hoca hemen yanımda ders anlatırken silgim yere düştü. ben eğilip silgiyi ararken hocanın dikkati dağılmış olmalı ki doğrulunca bana ne oldu diye sordu. ben de gayri ihtiyari bir şekilde "eraser düştü" diye cevap verdim. hocanın ve sınıfın hoşuna gitti güldüler ama ben utanmıştım. bu da böyle bir anımdır.
  • simple present tense
  • tabii ki ilkokuldaki ingilizce öğretmenim...

    kendisine aşıktım bir miktar, fakir bir öğrenci olduğum için kışlık kazak filan hediye etmişti bana bir keresinde. ben de bunu fakirim diye değil de, "demek ki o da bana aşık" şeklinde yorumlamıştım. bu durum ingilizce dersinde sınıfın en iyisi yapmıştı beni. her sınavda 100 almıştım...
  • okuma parçalarının değişmez kahramanları mr. & mrs. brown'dır.
  • (bkz: w)
  • tom ve jerry'nin sonunda yazan the end. o zamanlar yani ingilizce bilmeden önceki yaşamımda bu yazının türkçesinin "ve son" olduğunu düşünürdüm. sanırım end ve and kelimelerini karıştırmışım.
hesabın var mı? giriş yap