• john cassavetes'in unutulmaz faces (1968) adlı filminden:

    (kadın) - bu gece bir bergman filmi var.
    (adam) - bu gece bunalmak istemiyorum.
  • entel dantel tayfanın bayıldığı vasat yönetmen. bu bile ondan nefret etmenin yeterli sebebiyken bi de bu adamın film diye sıçtığı videolar gerçeği var asıl nefret sebebi o.
  • sinefiller tarafından yere göğe sığdırılamayan kameraman.
  • şöyle bir yönetmen düşünün daha adını duyduğunuzda sadece sorgulamaya başlıyorsun. "neden?" kelimesi senin için bambaşka bir boyuta geçiyor. sorgulamayıda sorgulamaya başlıyorsun. bergman sen nasıl bir insansın ya. seni çok geç farkettim hatta öyle bir şey ki ismini duymama rağmen erteledikçe erteledim seni. bende şimdi soruyorum neden?? mükemmelsin, dehasın, nasıl bir kafaya sahipsin sen yaa. öyle güzel eserler bırakmışın ki arkanda mü-kem-mel!! saygıyla...
  • “her kadının toplumun olmasını istediği ve kendi öz benliği olmak üzere iki kimliği vardır. ve tüm yaşamı bu iki kimliğin savaşı olarak geçer.” diyebildiği için bile tüm övgüleri hak eder.
  • woody allen kendisinin hayranıdır ve bunu filmlerinde sık sık belirtir. adını hatırlamıyorum ama bir filminde bergman hakkında kötü sözler söyleyen bir arkadaşından bahsederken “eğer bergman hakkında bir kötü söz daha söyleseydi suratında yumruğumu bulurdu” demişti. sanırım ben de o durumda olsaydım aynı şeyi söylerdim.
  • müthiş filmleri olan efsane yönetmen daha. gerçi filmleri herkese göre değil.

    belli bir birikim ve kültür gerektirir. kimse alınmasın.
  • kişiliği de ilginçlikte filmlerinden geri kalmayan efsanevi yönetmendir.
    kadınları çok sevmiş. 'kim sevmez ki ?' denebilir; ama bergman'ın yaşamındaki kadınlar (ki bunu mutlaka aşk-ilişki olarak okumamak gerek) bundan mutluluk duymuşlar. erland josephson ve max von sydow gibi iki dev erkek oyuncuyu kullanmış filmlerinin çoğunda; ama daha çok sayıda kadın oyuncular ingrid bergman, liv ulmann, bibi anderson, ingrid thulin, sonlara doğru lena olin ve pernilla august unutulmaz roller bulmuş. kadınlar da onu çok sevmiş; onların ruhuna bu kadar duyarlı giren bir erkeğe kayıtsız kalmamışlar gördüğüm kadarıyla. farklı eşlerden sekiz çocuğu olmuş. bir belgeselde izlemiştim, çocukları bergman'a ilerleyen yaşında bir doğum günü düzenliyorlar ve aynı babadan olma kardeşlerden bir kısmı birbirlerini ilk kez orada görüyorlar.
    aynı filmde bergman'a çocukları hakkında bir soru soruluyor; şöyle bir yanıt geliyor:""çocuklarımın benim istediğim gibi insanlar olmasını beklemek mi ? hayır, bu onların sırtına vereceğim çok ağır bir yük olurdu." benim de çocuk yetiştirme mottom bu olurdu sanırım.

    bu arada üstadın tiyatroyu asıl mesleği olarak gördüğünü ve sinemadan çok sevdiğini de ekleyelim.
  • 1957 yılında sinemaya siyah beyaz bir şaheser bırakmış iskandinavyalı yönetmen. max von sydow ve berngt ekerot yani şövalye ile ölüme satranç oynatan yedinci mühür filmindeki alegorileri, metaforları, dönemin içinden geniş zamanlara sığdırdığı şiirsel agnostizmi charlie chaplin'in parisli kadın, fellini'nin 8/5, passollini'nin accatone filmi gibi avrupa sinemasını derinden etkilemiştir. kendisinde farklı bir yetenek var bence. biraz şarlo, biraz godard, biraz passollini, biraz fellini ya da hitckock. hepsinin karışımında bir karakter ve yönetmen gibi düşündüm onu hep. hiçbir filmi de birbirine benzemiyor. the seventh seal ve yaban çilekleri aynı yönetmene ait 2 bambaşka film. bu çok normal gibi gelebilir ama değil. bergman'ın sinemasında olağan şeyler kabul etmiyorsun bir süre sonra. yadırgıyorsun öteki filmini. bir filmde ölümle şövalyeye satranç oynatan entelijans öteki filmde kızı mutsuz bir evlilik yapmış, yaban çilekleriyle konuşan yalnız bir adam. tatmin etmiyor. bir ortası yok. ya çok fantastik ya da durağan. ama şu bir gerçek ki bu adam siyah beyaz dramaya aşık. her filmde bunu biraz daha anlıyorsun. hissettiriyor. çok başka bir adam çoook.
    10 yıl önce 89 yaşında ölmüştü, yaşasaydı birkaç gün sonra 100 yaşına girmiş olacaktı büyük yönetmen. sinema tarihinin şaheserlerinden persona filmi galiba hayatından 11 yıl götürdü. seven seal için ise bir sene hesabı yapamayacağım. o nasıl bir düş gücü ve filmdir...
  • yaşı benden daha büyük olan ve son derece yetenekli bir aktrisle uzunca bir süre birlikte yaşadım. benim titizlik yöntemini küçümser ve tiyatronun bir pislik olduğunu iddia eder, tutku, öfke ve bayağılıkla dolu olduğunu söylerdi. “senin tek sıkıcı yanın ıngmar bergman, titizlik ve saygınlık tutkun. bu tutkudan vazgeçmelisin. bu yanlış ve şüphe uyandırıcı. seni aşmak yürekliliğini göstermediğin sınırların içinde tutuyor. thomas mann’ın doktor faustus’u gibi sen de kendi frengili orospunu bulmalısın.” belki haklıydı, belki bunlar pop artın yaldızları içinde ve gölgeli uyuşturucu sahnelerinde söylenen romantik, saçma sapan sözcüklerdi. bilmiyorum. tek bildiğim bu güzel ve zeki aktrisin beyliğini ve dişlerini getirip elli yaşındayken bir akıl hastahanesinde öldüğüdür. duygularını dışarı vurmanın karşılığı buydu.
    laterna magica
hesabın var mı? giriş yap