• #19414439 no'lu şeyde "erek" diye düşündüm, yani "kutsal ruh kendisini eşit erekle en küçük şeylere ve en büyük şeylere dağıtıyor" entiriyi okuyanlar bu divinus spiritus'un hıristiyanlıktaki spiritus sanctus olmadığı düşüncesinde olduğumu şey yapacaktır, o yüzden karıştırmayın onu. burada paganın kutsal ruh'undan söz ediyoruz, evrene yayılan, herbir şeye kendini pay eden, böylece herbir şeyi tanrısal kılan kutsal ruh. işte onun ereği de serpilmek olabilir diye düşündüm. maddî olanları da kutsal kılan bir serpiştirme bu stoa geleneğine göre.

    ancak initiatio'nun bizim türkçedeki tam karşılığı harikulâde kelimelerden olan ikrar'dır. açımlarsak, ikrar yani initiatio yine latincedeki "başlangıç, giriş, ilk adım" anlamlarındaki "initium" isminden gelmekle birlikte "başlangıçta olma, içeri girmiş olma, içeriye hemen ilk adımı atmış olma" anlamlarını verir. bu yüzden masonluk da dahil olmak üzere, herhangi bir gizli örgüte dahil olan kişi initiatio yapmış olur, yani ikrar. masonlar, örgüt dışı olanlardan bahsederken "bigane" (yabancı, konuyla ilgisiz, fransız!) derler ve initiatio yapmış olan masonun içeride edinmiş olduğu gizli öğretinin "biganeye aktarılamaz" olduğunu düşünürler, çünkü eşikten içeri bir kere girmiş olan, içeride "bilgilenmez", "duyar" başka deyişle "halden hale düşer".

    inanca göre içeride duyulan şey aktarılamaz, bu yüzden mason reisleri örgüte yeni katılanlara öğretiyi öğret(e)mezler, sadece onun da öğretiyi duyumsayabilmesi için uygun yöntemleri öğretebilirler. bu yüzden hiç kimse, öğretiyi bir diğeriyle paylaşamaz. işte initiatio yani ikrar'ın içerdiği şahsî yalnızlık buradan ileri gelir. bu yalnızlık ve duyumsananın başkasına aktarılamazlığı, söz konusu öğretinin biganeler tarafından öğrenilememesini sağlar, çünkü onlar duymayı istemeyenlerdir, içeridekilere göre.

    ancak bu "duymayı istememe" hali sadece gizli örgütler ya da bu tarz içe gömülü yapıların dışındakiler için geçerli değil, yaşamın her anında bu duruma düşebiliriz. duymayı istemedikçe, içinde bulunduğumuz durumların ne kadar da güzel olduğunu, çarşı mağazasında soyunma kabini önünde oyalanmak için perdeyle falan oynamanın hep ne kadar şeker şeyler olduğunu falan düşünürüz. çünkü o an ikrarı yani initiatio'yu gerçekleştirmemişizdir, eşikten içeri girdiğimiz andan itibaren her şeyi tüm çıplaklığıyla duymaya başlarız, tıpkı eyhhtere bea deyip perdeden içeri girdikten sonra güzel iç çamaşrıyla yüzleşmek gibi, gerçek! eşikten içeri girmediğimiz o anda ne kadar mutasavvıfızdır, yani münzevî! ama eşikten adımı atınca içe gömülü hakikatle yüzleşiriz. sonra işte öğrendiğimiz şeyler ipsiz sapsız şeyler olur hep. birbirini öteleyen perdeyi çekip içeri girme halleri bunlar, hangi perdenin neyle aranıza girdiğine dikkat etmeniz gerekiyor. her içeri girişiniz bir initiatio olmaz, önce regl'de aksama sonra nur topu gibi bir bebeyi kucağınıza almak zorunda kalabilirsiniz. ya da yanlış kabloyu kesip son üsküdar vapurunda beşiktaş'a baka baka şey yapabilirsiniz. bunlar can sıkıcı şeyler.

    neticede herkesin bir eşiği vardır, zorlamamalısınız, perdeler neyi örttüğüne bağlı olarak iyidir, güzeldir, samimîdir. eşiğinize olduğu kadar eşeğinize de sahip çıkın. lütfen perdeleri çekiştirmeyin, ayağınızı perde altından uzatmayın, bırakın içerideki rahat rahat giyinebilsin.
hesabın var mı? giriş yap