• kesinlikle aktarılabilir ve aktarılacaktır da. insan bilincinde "nöral bağlantıların ötesine çıkan fenomenler" de tıpkı diğerleri gibi çözümlenecektir. net.
  • başlığın tam hali "ölümsüzlük için ilk adım: insan bilinci bilgisayara aktarılabilir mi?"
    rus internet milyoneri olan dmitry ıtskov tarafından ortaya atılan konu. buna kendisi bayağı inanmış.

    insanlık bugüne kadar ölümsüzlüğün çeşitli yollarını aradı. antik çağlardan bu yana gerek felsefe, gerek bilim gerek dinler, yaşamın en büyük iki sorusunu cevaplamaya çalıştılar: nereden geldik, nereye gideceğiz?

    binlerce yıllık insanlık tarihinde ise bu sorulara tatmin edici bir cevap vermeyi başarmış olan hiç kimse yok. günümüzdeyse insanlık teknoloji yoluyla ölümsüzlüğü aramak için kolları sıvamış durumda. belki tıp alanındaki gelişmeler bir süre daha bizi sonsuza kadar yaşatamayacak ama ya bilgisayarlar bunu yapabilirse?

    birçok rus teknoloji şirketi, yeni akıllı cihazlar veya sosyal medya uygulamaları ile yaşama biçimimizi değiştirmeyi hayal ederken, bir rus internet milyoneri olan dmitry ıtskov, insan beynini bir bilgisayara yüklemeyi mümkün kılarak, kaderimizi topyekün değiştirmeye çalışıyor. "önümüzdeki 30 yıl içinde," diyor dmitry ıtskov, "hepimizin sonsuza kadar yaşayabileceğinden eminim.”

    fazla iddialı. şimdilik kulağa saçma gelse de iş dünyasını kendini insanlığa daha faydalı bir işe adamak için terk ettiğini söyleyen 35 yaşındaki ıtskov’un ciddiyetinden şüphe yok. “ben yüzde yüz eminim ki bunu başaracağım, aksi takdirde bu işe başlamazdım" diyor. nefes kesici bir düşünce, ama bu yapılabilir mi?

    bu konuda bilimin geldiği nokta ise biraz karmaşık. bu soruya verilebilecek cevap hem evet, hem de hayır. aslında her şeyin biraz zamana bağlı olduğunu söyleyebiliriz. insan beynindeki sinir ağlarının son derece karmaşık olduğunu zaten biliyorsunuzdur. son dönemde, bilim adamları 705 bin işlemci çekirdeğine ve 1.4 milyon gb ram'e sahip bir bilgisayar kullanarak insan beynin aktivitesini taklit edebilmeyi başardılar, ancak verileri bir saniyelik beyin aktivitesinde sıkıştırmak böylesi güçlü bir bilgisayar için bile tam 40 dakika sürdü.

    beynin sonsuz bir karmaşık yapısı var. bir nöronun ateşlenmesi bile son derece karmaşık. milyarlarca nöronun da sürekli çalıştığını düşünürseniz bu işin içinden çıkılmaz bir kalabalık yaratıyor. öncelikle bilinci taklit etmek için, beynin tam olarak nasıl çalıştığını bilmemiz gerekir. birbiriyle ilgili veri yığınlarından oluşan devasa bir koleksiyon mudur? peki ya duygular? mantık oluşturma süreçleri? anıların biçim değiştirmesi, rüyalar…

    bilincin gizemini anlamak için bir aralık bulmamız gerekiyorsa, mevcut hesaplama sistemleri ile imkansız olan biyolojik fenomeni eksiksiz olarak taklit etmeliyiz. kuantum bilgisayarlar olaya girdikten sonra, bu biraz daha erişilebilir olacak, ancak bilinci bir bilgisayara aktarmak mevcut teknolojiyle on yıllarca, hatta yüzyıllarca sürecek gibi görünüyor.

    bir yandan da yapay akıllı sistemler ortaya çıkıyor ve bizim için karmaşık mekanizmaları inceliyor. yapay zeka sistemleri geliştikçe de bu süreçler daha da kısalacak. doğrusunu söylemek gerekirse, şu anda bilinç yaratamıyor veya bir bilgisayara aktaramıyor olsak bile, yarattığımız makinalar bunu bir gün yapabilecek demektir.

    öte yandan birçok sinir bilimci insan beynine tıpkı bir bilgisayar gibi yaklaşıyor. beyindeki tüm girdileri, duyusal verileri, hesaplamalar yoluyla çıktılara, davranışlarımıza çevirmeyi düşünüyorlar. zihni bir bilgisayara yükleme fikri için teorik argümanlar da burada başlıyor. eğer bu süreç eksiksiz biçimde haritalanabilirse, beynimizin tamamı barındırdığı verilerle ortaya çıkan kişisel zihnimizle birlikte bir bilgisayara kopyalanabilir.

    bu noktada kafalarda bir soru daha oluşması doğal elbette; beynimizi kopyalasak bile fiziksel bedenimize bağlı olan zihnimiz öldüğü zaman yine ölmüş mü olacağız? beynimizin barındırdığı verilen bir kopyasının bir bilgisayarda bulunması, belki ilerleyen zamanda yapay beyinlere transfer edilmesi ve bu yapay beyinlerin de başka vücutlara nakledilmesi mümkün olsa bile bizi biz yapan gerçekte ne olacak?

    modern zamanın felsefi sorularından biri olması işten bile değil. neyse ki şimdilik bu soruyu sormadan önce dmitry ıtskov ve benzerlerinin bilinci bilgisayarlara aktarmayı başarmalarını beklemeliyiz.

    kaynak: http://bndl.tw/sc2dueiz
  • (bkz: transcendence)

    bu filmde anlatılan gelecekte gizemi çözülebilecek ve cevaplanabilecek soru.
  • belki beyin bire bir kopyalanabilir fakat bilgisayardaki bilinç başka bir sen olur. senin kendi benliğin, bedeninden çıkıp hayata orda devam etmez. kısacası kendin açısından ölümsüz olamazsın. ama sen dışındaki herkes için ölümsüz olursun. aynı senin gibi düşünen, anılarını taşıyan başka bir varlık olur. klonlama gibi. klonlanan ve klon, iki farklı bireyse, bunda da öyle olur. tabi bazı değerli insanların bilinci bu şekilde kopyalanabilse bilgisayar ortamına, harika bir gelişme olur.
  • net bir bilinç tanımına göre yanıtının değişebileceğini düşündüğüm sorudur. bu konuya ilgi duyup da bir şeyler öğrenmek isteyenlere john archibald wheeler'ı araştırmalarını önerebilirim. ben biraz daha farklı bir açıdan yanaşacağım.

    bilim insanlarının bakteriye veri depolayabilmesi gibi bazı deneyler burada da konuşuldu biliyorsunuz. verinin canlı bir varlığa aktarılmasına f fonksiyonu dersek, bu fonksiyonun tersini almayı başardığımızda kendimize dair bir şeyleri dijital ortama aktarmış oluruz. peki bu fonksiyon terslenebilir bir fonksiyon mu? öyleyse bile günümüzdeki teknoloji tersini almamıza imkan vermiyor gibi duruyor. ancak dediğim gibi önce kümelerin ve fonksiyonun net tanımı yapılmalı ki süreç hakkında fikir yürütebilelim.

    bir metin dosyasını ele alalım. boyutu küçüktür değil mi? word'de 2000 kelimelik bir yazınız 24 kb kadarcık yer tutabilir. bunu notepad'de yazarsanız daha az yer tutması lazım. görünmez bir katibin var olduğunu ve fi tarihinden beri insanların ağzından her çıkanı metin dosyası olarak bir yerlere yazıp kaydettiğini varsayalım. hah, tahminlere göre bu dosyanın büyüklüğü 5 exabyte kadar olacaktır. yani bir kentrilyon byte kadar. bir kelimenin boyutu 10 byte olarak kabul ediliyor. şimdi düşünün, zihnimizde neler var? geçmişe ve şimdiye dair vidyo görüntüleri (144 piksel falan da değil ha full+full hd), fotoğraf görüntüleri, dinletiler (ses dosyaları), geçmişe dair pişmanlıklar ve hesaplaşmalar, on dakika sonrasından tutun da on yıl sonrasına dek uzanan gelecek planları ve olasılık hesapları, bir yandan sosyal ilişkilerimize dair bir sosyal ağ yapısı, bir yandan her an maruz kaldığımız birçok uyartı, say say bitmez. daha bir de veri olarak tanımlayamadığımız ağrı hissi, koku algısı gibi durumlar var. buna buzdağının görünmeyen kısmı olan bilinçaltımızı da ekleyin.

    insan ömrünü ortalama 80 yıl kabul edelim, yukarıdaki bilgiler ışığında sizce ortalama yaşta, 40 yaşında olan birinin zihninde ne kadar veri olabilir? çok. şimdiye dek matematikte o büyüklükte bir sayı kullanıldığını zannetmem. e peki bunca bilgiyi nasıl bir bilgisayara aktaracağız? biraz büyük ve depolama hacmi geniş bir bilgisayar olması lazım. e daha bunun aktarma teknolojisi var, evet kızılötesini geride bıraktık ama yine de vaziyet belli. saniyede en fazla ne kadar veri iletebilirsiniz? diyelim ki saniyede 10 gigabyte veri aktarabiliyoruz, süper değil mi. nöron sayısına dayanarak insanın hafıza alanının 2.5 petabyte kadar olduğu söyleniyor, 2,500,000,000,000,000 byte civarı. eğer hesapta yanlışlık yapmıyorsam sırf hafızayı aktarmak bile 28 gün kadar vakit alıyor. 28 gün uzun bir süre, bu esnada birçok yeni bilgi daha eklenecektir zihnimize, ek olarak onların da aktarılması var. e bir de hayallerimizi, planlarımızı, algılarımızı falan ekledik mi ohooo ölme eşeğim ölme.

    işte, günümüzdeki teknolojinin pek elvermediğini düşünmemin sebebi buydu. ha bundan yaklaşık 35 yıl önce bill gates 640 kb hafızalı bilgisayarın herkese yeteceğini söylemişti. oysa şimdi 1.44 mb'lik disketin yüzüne bile bakmayız. zamanla yukarıda saydığım veri depolama ve aktarma sorunları da çözülecektir. eğer bilincin net tanımını yapabilir, nerede nasıl var olduğunu da saptayabilirsek, bilgisayara aktaramamak için ne sebep olabilir ki?
  • aktarilamaz diyerek,
    1993'te "internet mi? biz ilgilenmiyoruz" diyen bill gates;
    1895'te "havadan daha agir cisimlerin ucmasi imkansizdir" diyen royal society baskani kelvin;
    1946'da "televizyonun modasi uzun sürmez, insanlar sikilir" diyen film yapimcisi zanuck;
    1927'de "oyuncularin konusmasini kim ister ki" diyen warner brothersdan warner;
    1905'te "hassas ve sorumluluk sahibi kadinlar oy kullanmak istemez" diyen amerika baskani cleveland;
    1943'te "dünyada 5 bilgisayarlik bir bilgisayar pazari var" diyen ibm yk baskani watson gibi komik duruma düsüyorum.
  • "onlarca yildir konusulan konuyu bir tane kici kirik internet milyarderden cikmis gibi anlatmayin, kalbinizi kirarim." -ray kurzweil

    (bkz: metallica diye bir grup buldum çok iyi)
  • insanların bir konu hakkında sorduğu sorudan o konu hakkında ne kadar bilgisi olduğunu anlayabilirsiniz. mesela evrim hakkında:
    - genetik çeşitlenmede mutasyonlar mı yoksa genetik sürüklenme mi daha baskın bir belirleyicidir?

    diye soran birisiyle,

    - eğer maymundan geldiysek ve elenktiriği göremiyorsan niye namaz kılmıyorsun?

    diye böğüren birisinin konu hakkındaki bilgi seviyeleri arasındaki fark; burnumuzu kanatacak, kanımızı kaynatacak düzeydedir.* *

    "insan bilinci bilgisayara aktarılabilinir mi? mümkünse itinayla?" şeklindeki soruyu soran kişi büyük ihtimalle hakkında konuştuğu kavramları tam kavrayamamış demektir. bilinç denilen doğal/bilimsel fenomenin ne olduğunu bilmediği gibi veri aktarımının ne olduğundan da haberi olmaması muhtemeldir.

    bilinç, beynin henüz fonksiyonu keşfedilememiş gizemli bir bölgesinde ikamet eden, büyülü, yekpare bir "şey" değildir. içinde bulunduğu karbon bazlı ve büyük oranda sudan mütevellit biyolojik organizmaya, atomik seviyede bağlıdır. zira beyne bir tanrı tarafından konulmamış (üflenmek) bizzat beynin evrimi sürecinde ortaya çıkıp gelişmiştir. bilinç, beyindeki birden fazla mekanizma ve fonksiyonun etkileşimiyle ortaya çıkan karmaşık elektro-kimyasal süreçlerin genel ismidir. futboldan bir örnek vereyim: çalışan bir araba düşünün. "çalışan araba" dediğimiz "şey" aslında elle tutulur ve arabadan ayrıştırılabilir bir "şey" değildir. dolayısıyla bu bakımdan bir "şey" de değildir. arabanın farklı fonksiyonlarının bir araya gelmesine verdiğimiz bir addır sadece... bu "şeyi" arabadan söküp bir başka arabaya takamazsınız. şimdi bu arabanın bir ferrari olduğunu ve top tekmeleyerek milyonlar kazanan eğitimsiz, cahil varoş bir adam tarafından, en az onun kadar cahil ve varoş kitlelerin aptallığı sayesinde satın alınabildiğini düşünün. çok saçma değil mi? evet futbol örneğimiz burada bitiyor. * * * *

    bilinç kavramı, aynen "zeka" kavramında olduğu gibi tek bir şeye indirgenemez bu yapısı gereği. onu oluşturan şeylerden birisi; mesela tehlike anında donup-kalma, kalıp- savaşma veya kaçıp-sevişme gibi kararları veren mekanizmadır. bir diğer kısmı da beyin denen organın, vücudun geri kalanıyla bütünlük duygusunu yaratmaktır. örneğin bu mekanizma bozulduğunda vücutlarının belli parçalarına "yabancılaşan" insanlar vardır. felçten bahsetmiyorum. "doktor bey sanırım sağ kolumun kendi bilinci var!" şeklindeki vakıalardan bahsediyorum. tabi bunun nedeni pek ala ilahi gücün üflediği bilincin (ruhun) bir kısmının vücudun deliklerinden kaçması ve gereken miktara ulaşamaması da olabilir. teologlar, hemen yüzünüz asılmasın ;)

    bu saydıklarım ve muhtemelen konu hakkında uzman olmadığım için sayamadıklarım gibi farklı fonksiyonların bir bütünüdür bilinç... bizde uyandırdığı sanki tek bir şeymiş hissinin nedeni muhtemelen beynin kendi kendisini hissetmesini sağlayacak sinirlere (acı reseptörlerine) sahip olmamasının eksikliğini bu tür bir "hissetme" simulasyonu ile kapatma ihtiyacı olabilir. bilmiyorum. bunu da şimdi sırf sizin için uydurdum. çünkü bir konuyu bilimsel olarak %100 açıklamayınca hemen saçma sapan mitolojik açıklamalarla eş değer görmeye başlıyorsunuz. sizin ciğerinizi biliyorum ben! peh!

    gelelim işin veri aktarımı kısmına... veri aktarımı hakkında bilmeniz gereken ilk şey veri aktarımında veri aktarılmadığıdır. hiç bir şeyin aktarıldığı falan yok! her veri aktarımı bir kopyalamadır. kopyala-yapıştır yaptığınızda veri kopyalanır. kes-yapıştır yaptığınızda da veri kopyalanır ve orjinali silinir. dolayısıyla veri her zaman kopyalanır. insan bilinci için de bu böyledir. bir insanın beynindeki tüm sinapsların silikon muadilini inşaa etseniz ve sadece bununla kalmayıp fonksiyonel mr (bkz: fmri) ile adamın mesela bir 10 yılını kaydedip elektro kimyasal haritasını çıkarsanız bile yaptığınız sadece bir kopya yaratmak olacaktır. bilinç bir tür elektronik elektrik süpürgesiyle toplayıp başka bir yere boşaltabileceğiniz bir şey değildir.

    konuyla ilgisiz gibi duran ışınlanma olgusu ile ilgili problem buna benzer. eğer ışınlanacak şeyi veya kişiyi atomlarına ayırıp, bizzat bu atomları ışık hızında veya uzayı bükerek warp hızında bir yere gönderirseniz ve gittiği yerde tam olarak aynı şekilde birleştirilirse o zaman o kişiyi ışınlamış olursunuz. yani hem bizzat ilgili atomları hem de montaj bilgisini göndermeniz gerekir. elbette bir tane de bundan. atom boyutundaki şeylerin taşıdığı belirsizliği falan denklemin içine katarsak bu yöntemle yapılsa bile bir araya getirilen şey gönderilen şeyle aynı olmayacaktır. eğer ışınlanacak kişiyi/şeyi tarayıcı mantığı ile atomlarına ayırıp, sadece onu oluşturan şeylerin ne olduğu bilgisi ile bu şeylerin yerleşim düzenini içeren bilgiyi gönderip varış noktasındaki malzemelerle yeniden inşaa ederseniz yaptığınız şey basbayağı kopyalama olacaktır. başlangıç noktasındaki size allah rahmet eylesin.

    kısacası tüm bunları dikkate aldığınızda sorduğunuz sorunun tek bir cevabı olduğunu ve o cevabın alman düşünür nietzsche tarafından yıllar önce verildiğini göreceksiniz: herr havz und bei aynd herr!

    tr:her canlı dibi boylayacaktır.

    -nietzsche-
  • oracle'ın kapısını süsleyen temet nosce aforizması da, delphi'deki apollon tapınağı'na altın harflerle yazılmış olan gnothi seauton da bildiğimiz gibi hem çok basit ve hem de çok kompleks olan, "kendini bil" mesajını veriyor. bizler dünün homo erectusları olarak kendimizi bilmediğimiz için (evet dünün, zira 14 milyar yıllık kozmik takvimde 2 milyon yılın lâfı olmaz), hâlâ bunları tartışıyoruz. en iyisi hep beraber suçu gödel'in eksiklik teoremine atalım, bu işin içinden derhal çıkalım*.

    bilinci bilgisayara "aktarma" ile ilgili analojiler yapmak mümkün.

    bir örnek olarak modülasyonu düşünelim. (basit bir açıklama için: #76750614)

    sevdiğim bir şarkı olan god bless the child şu anda evimdeki dijital bir cihazda çalıyor. şarkının çalışı, cihazımdan bağımsız olmayan bir süreçtir. ben bu şarkıyı elbette başka bir cihaza gönderebilirim. kopyalayabilirim. ölümsüzleştirebilirim. ama burada ontolojik anlamda şarkıyı aktarmış olmam. sadece şarkının başka bir cihazda çalabilmesi için, gerekli fonksiyonel altyapıyı bazı binary sequence kodlamalarını modifiye ederek sağlamış olurum. benim cihazımda bu şarkı, spesifik bir zaman aralığında, spesifik bir mekânda çalıyordur. bilinç de şarkı gibidir. vücuttan ayrı statik bir olgu değil, vücut fonksiyonları ile harmoni içinde ortaya çıkan dinamik bir süreçtir.

    eğer homo sapiensler olarak bilinçlilik tecrübesi ve kognitif fonksiyonların bir bütünü oluşturdukları hususunda hemfikir olmak yerine, durmadan içi boş ikicilik ve özdekçilik tartışmalarına girersek, bilime ket vurmaktan öteye geçemeyiz. nedenini anlamak için ned block ve daniel dennett gibi isimlerin neden çatıştıklarına bakalım.

    ned block bilinci fenomenal bilinç ve erişim bilinci olarak ayırır. kısaca açıklamak gerekirse, block'un fenomenal bilinci duyusal deneyimleri merkez alırken, bilgisayar programında tanımlanabilir olan özellikleri kendisinin dışında bırakır. erişim bilinci ise muhakeme yeteneği ve doğrudan bilinçli eylem ve konuşmanın kontrolü için kullanılan bilinçtir. block'a göre ikisi her zaman bir arada olmak zorunda değildir. basite indirgemek gerekirse, bu şu demek olur: zombiler mümkündür. bilim kurgu filmlerindeki androidler ise, kompütasyonel olarak bir insanla birebir olsalar da fenomenal bilinçten yoksun olarak var olabilirler. bu, block'un hayvanlarda bilinci de sadece fenomenal olarak yorumlayıp, hayvanlarda bir erişim bilincinin olmadığına inanmasına benzer bir teoridir. hayvanlarda bilinç ve ayna testi için: (#65599333)

    zombilerden söz açılmışken, ophiocordyceps unilateralis (fungus) ve camponotus leonardi (karınca) ilişkisinin yakından incelenmesi faydalı olabilir. fungus karıncaya bulaştığında, karıncadan beslenmekle kalmayıp ve karıncanın aklını kaçırmasına sebep olmaktadır. kendi yaşamsal faaliyetlerine hizmet edecek şekilde, karıncaya yuvasını terkettirir. karıncayı bir bitki sapına tırmandırıp, yaklaşık 25 santimetre yükseklikte bir yere kenetler. bu, mantarın büyümesi için optimal sıcaklığa ve neme sahip bir ortamdır. artık karınca kendi iradesiyle hareket edemez, fakat burada ilginç olan asıl şey mantarın bunu karıncanın kas liflerini çevreleyerek yapmasıdır. yani mantar karıncanın beynini doğrudan istila etmek zorunda değildir.

    "karınca ne fonksiyona sahip ki zaten iradesi kontrol ediliyor?" derseniz, en azından kendi vücutlarıyla kendi boyutlarına göre devasa yuvalar yapmaya yetecek kadar işlevsel canlılardır karıncalar. bilincin zor problemi de (bkz: hard problem of consciousness), canlı organizmaların hangi niteliklerden ötürü deneyim yaşadıklarını açıklama problemidir. ned block'un bilinç ayrımındaki sorun, bilincin fenomenolojik temeli ile, bilince erişimin birbiri ile mecburi bir bağlantı içinde olduğunu kabul etmemesidir. yani, hafıza gibi fonksiyonların kısıtlı olduğunu kabul ederken, deneyimin kısıtlılığını kabul etmemesidir.

    daniel dennett da bu ayrıma karşı çıkar. neden karşı çıkar? çünkü bu ayrımı desteklediği iddia edilecek olan şeyler, başka şekillerde de yorumlanabilir. bilincin zor problemi, ampirik olarak kolayca incelenebilir bir problem olmadığından bu tür ayrımlar bilimsel gelişmelerde heves kırmaktan başka bir amaca hizmet etmez. (yaşasın pragmatizm)

    dennett, bilinçli deneyimin gerçekleştiği tek bir merkezi yer olmadığı üzerinde durur. (çeşit çeşit kognitif fonksiyon varken bunu inkâr etmenin anlamı yoktur zaten) bilişsel işlevler aslında beynin farklı bölgelerinde farklı anlarda birbirileri ile bir paralellik izleyerek içerik fiksasyonu yapmaktadırlar (yanlış anlaşılmasın, buradaki fiksasyon freudyen fiksasyon ile aynı şey değildir, daha çok kognisyonun varoluşunda zorunlu bir harmoni olduğunu ifade eder.) , bu şekilde canlının merkezi karakteri, subjektif bir "benlik" duygusu oluşur.

    karıncayı hatırlayalım. mantarın literatürde "zombi karınca" olarak geçen karıncayı manipüle edebilmesi için beynini ele geçirmesi gerekmemişti öyle değil mi? bunu biraz, depresyonun bağırsak bakterileri ile olan ilişkisine benzetmemek elde değil. siz iradenizi kendi kontrolünüzde zannederken, çok komik bir ayrıntı bile bunun hiç de öyle olmadığını açıkça gösterebiliyor.

    türcülüğümüzü bir kenara atıp, objektif düşündüğümüzde dünya hakkında sadece birkaç önemli ayrıntıyı algılayabildiğimizi itiraf etmemiz gerekiyor. en basit açıdan duyularımızı ele alalım. bu gezegende gerçekliği kızılötesinde (yılanlar), elektriksel alanlarda (apteronotus albifrons), manyetik alanlarda (cryptochrome) yaşayan canlı türleri var.

    peki bunları neden yazıyorum? algısal olarak üstün olmadığımız konusunda anlaşalım diye. özgün bilişsel yeteneklerimizin ise temelinde dil fenomenini de ortaya çıkarmaya yaramış olan bir bağlantı kurma kabiliyetinin olduğunu düşünüyorum, infantil amnezi gibi fizyolojik durumlar da bunu desteklemektedir. bilincin, tüm diğer fonksiyonlardan bağımsız olmayan bir süreç olduğunu söylemek, şimdilik mümkün olan en güvenli tanımdır. diğer fonksiyonları bir kenara atarak süreci doğrudan aktarmak istemek hayaldir, ancak sürecin oluşumunu kopyalayabilirsiniz veya teknolojik entegrasyonlarla süreci renklendirebilirsiniz. basit bir örnek olarak alterego cihazı. (#75840832) veya gelecekte doğal duyusal spektrumlarımızda olmayan çevresel fenomenleri algılamamıza olanak sağlayacak sinyal dönüştürücüler ve daha bir çok güzel olasılık.

    bilinci bluetooth ile seyahat edecek bir şey gibi düşünmekten hele bir vazgeçelim, gerisi gelecektir.
hesabın var mı? giriş yap