• insanların işlerine geldiği kadar varsın. eğer senden bir çıkarları kalmazsa, unutulmaya yüz tutarsın.
  • bir insan sizi değersiz olarak kafasında kodlamışsa, zeus olup yıldırım getirseniz değerinizde oynama olmuyor. fazla çabalamak g*t çatlatır özetle
  • insanlar aslında hiç değişmezler. tabii ki büyük travmalar sonrasında bambaşka bir insan bile olabilirler ancak gündelik hayatta “tamam haklısın söz veriyorum, senin için değişeceğim.” diyen hiç kimse aslında hiçbir zaman değişmez. özündeki o şımarıklık hep oradadır. değişmeye gayret etse bile öncesinde olduğu rahatsız edici kişi olmak sonradan cazip gelmeye başlar. baktı değişemiyor, cazip gelen eski kişilikten kendini uzak tutmak rahatsız ediyor; o zaman “sen de beni olmak istemediğim biri olmaya zorladın”a getiriler lafı. aynen kardeşim. ben zorladım.
  • güvenme, kimseye alışma, onsuz olmaz deme olmasa da olacağını öğreneceksin, yaralarını gösterme tuzunu esirgemez kimse, kalbini koru, kendini sev çok sev
  • seçimlerimizin hayatımızı ne kadar etkilediğinin önemidir. freud: “insan karşılaştığı kişilerin kalıntısıdır” der. bu yüzden hayatımıza her anlamda kimi alırsak alalım, o insanların öyle ya da böyle üzerimizde etkisi kalacağını bilerek seçimlerimizi dikkatli yapmalıyız. iyi dostun ya da kötü dostun, iyi eşin ya da kötü eşin kişiyi nasıl etkilediğinin çokça örneği hepimizin hayatında mevcut.

    insanların güven problemlerinin, öfkelerinin, kıskançlıklarının çoğunda (aileyi dahil etmezsek) yaptıkları seçimler etkilidir. “bu insan güvenimi kırdığı için artık kimseye güvenemiyorum” gibi sözleri sık sık duyarız. oysa sorun o insanın güvenilmez olması değil; güvenilmeyecek insana güvenmeye, görmek istediğimize kendimizi ikna etmeye çalışmaktır.

    insanlar genellikle hayatlarında hep birilerinin olmasını istediği, çevresinde ve hayatında az insan olmasını veya ilişkisi olmamasını zayıflık olarak gördüğü için doğruyu seçmek yerine, neyi seçerse seçsin kendi istediği anlamı yükleyip oldurmaya çalıştığı için kalan kalıntılar da çoğu zaman olumsuz şeyler olabiliyor. bu yüzden de seçimlerimizi özen ve titizlikle yapmak gerekir.
  • temkinli yaşamak.

    iş arkadaşların bırak söylediğini, söylemediğin şeyleri söylemişsin gibi dedikodu malzemesi yapar,
    hasbelkader utanacağın bir ana tanıklık etmiş bir kişi, yıllar sonra olmadık bir ortamda sen yokken üstelik, bu konuyu gündeme getirir,
    verilen sözün tutulduğunu görmek loto tutturma ihtimaline denk bir oran barındırır vb. diye sıralanabilir sebepleri.
  • hayat çok garip sizin yaptığınız bir hareket, espri veya bir cümle karşı tarafı ağır şekilde kırabiliyor ve bunu fark etmiyorsunuz sonra bir gün karşınıza çıkıyor...
  • alma ve verme dengesine önem ver
  • günümüzde sosyal medyanın popülerleşmesiyle yüz yüze insanlarla tanışmakta eksiklik yaşıyoruz, bu da sosyal yeteneklerimizin körleşmesine neden oluyor.

    çok değil 10 sene önce bir kadınla tanışmak için kafe, gece kulubü, bar, ortak arkadaş evi partisi vb ortamlara gidilirdi. insanlarla etkileşmek zorundaydınız, şimdi ise online alış-veriş yapar gibi beğendiğimize mesaj atarak almaya (seni beyendim bağyan, tanışabilrri miğiz?) veya et pazarında eşleşmeye çalışıyoruz. tabii bu hem kadın hem erkek ilişkilerini ciddi anlamda bozuyor. altta geçmişten günümüzde abd'deki tanışma ortamları görülebilir:
    geçmişten günümüze tanışma ortamları

    sadece eş bulma stratejileri değil insanlarla genel iletişimimiz de bozulmuş durumda, benzer algı zihnimizde de yer etti. döneme uygun yeni şemalar/ara-inançlar oluşturuyoruz ya da bunlara doğuyoruz. örneğin yeni doğan nesil de geçmişten farklı yeni şemalar meydana geliyor. nedir bu şema?

    ...şemalar (otomatik düşünceler)
    bilişsel psikolojide şema o kişinin dünyayı algılaması, olayları sınıflandırmasıdır. bir nevi o şeyin sizdeki karşılığıdır, kategorisidir. her insanın şemaları vardır, ailemiz, çevremiz bunu yaratmada esas görevi üstlenir.

    aslında şema kavramını ilk dr. piaget ortaya atmıştı. insanlar doğduktan sonra öğrenirken 2 temel süreçten geçer bunlar özümleme ve uyumsamadır. özümleme yeni gördüğümüz bir şeyi eski öğrendiklerimize benzetme durumudur. örneğin bir çocuk masayı öğrendikten sonra sandalyenin de masa olduğunu düşünür ancak biri oturursa aradaki farkı anlar ve ona yeni bir kategori açar. işte yeni kategori açmaya "uyumsama" denir. eğer bir şeyi uyumsayamazsak asimile edip, öncekine uydururuz, buna da "özümleme" denir[ref-3].

    insanlar büyüdükçe önce somut (masa, sandalye), ardından soyut (matematiksel işlemler veya kavramlar) uyumsamalar yaparlar ve her şeyi kategorize ederek öğrenirler. uyumsama yıkıcıdır ve zordur, çocuklar her yeni şeyde zorlanırlar, bildiklerini tekrardan inşa ederler. büyüdükçe bu süreç zorlaşır. 3-6 yaşında beyin hacimimizin %95inin oluşması; aslında birçok zihinsel hastalığın neden bu yaşlarda oluştuğuna da güzel bir örnek teşkil eder. (şurada çok daha detaylı olarak canlı yayın podcastinde anlatmıştık.) şimdiki zamanda da kişiliğin tekrar inşası zordur, şöyle açıklamıştık:
    (bkz: kendini değiştirmek/@karanlikruya)

    şemaları öğrenmek önemlidir çünkü biriyle tartıştığınızda da şemalarınızla anlaşır, çoğunlukla yeni uyumsamalar yapmayız. siz de a ve b şeması var diyelim, diğer tarafta da c vd d şemaları olsun, ne kadar anlatırsanız anlatın karşı taraf onu ya c ya da d kutusunda özümsemeye çalışacaktır. bu yüzden cahille tartışılmaz denir, bu yüzden ideolojileri değiştiremezsiniz, bu yüzden dogmatik dini görüşlere sahip kişilerin mantıklı argümanlar umurunda değildir.

    ...teoriyi anladığımıza göre devam ediyorum.
    esas sorun bireyselleşmeyle birlikte şemalarımızın tek değişmez gerçek olduğu çarpık algısına sahip olmamızdır. özellikle sosyal medya bizi devamlı kontrol ediyor ve yeni şemalar/ara-inançlar yaratıyor. kişisel düşündüğümüzü sanıyoruz fakat kontrol ediliyoruz. en iyi ihtimal verilen seçeneklerden birini seçiyoruz.

    yükselen narsisistlik bozukluklar da bunu ispatlıyor, ne garip ki kadınlarda erkeklere oranla artan depresyon ve kişilik bozukluklarında artış da bunu gösteriyor, çünkü sosyal medya, sosyo-ekonomik değişim ve biyolojik farklılıklar sebebiyle en çok kadınları etkilemiş durumdadır[ref].

    ...şemalar yanında bir de ara-inançlardan bahsetmek gerekiyor.
    dr. beck'e göre şemalar daha derinlere işlemiş otomatik düşüncelerken; ara-inançların öğrendiklerimizle ortaya çıktmıştır ve bir nedene bağlıdırlar. örneğin; bir solcu için kapitalizm sömürüdür, bir feminist için her türlü kadın-erkek farkını belirten süreç cinsiyetçiliktir. başarısız olmak sevilmeme nedenidir vb.

    dr. young; kişinin davranışının şemalara karşı çıkmak için var olduğunu belirtirdi. her insanda çiftler halinde bulunurlar. örneğin değerli hissetme, değersiz hissetmek, kusurluluk/kusursuzluk, terk edilme/bağımsızlık vb gibi. ne kadar sorunluysanız zıttına o kadar uzaksınız demektir. örneğin kişilik bozukluklarında bir tarafın neredeyse hiç olmadığı ve bu kişilerin her şeyi çevreye bağladığı görülür. depresyon durumlarında da tam tersine kendiyle ilgili olan kısım abartılır.

    şemaları değiştirmek zordur fakat ara-inançlar eğer o kişi değiştirmek isterse değişebilir. amacım bunları değiştirmeyi anlatmak değil, o yüzden sade anlatım diliyle; "young - hayatı yeniden keşfedin" kitabını önerebilirim. bence ilgili konu üniversitede ders olarak herkese okutulmalı. böyle yapılsa herkes daha anlayışlı ve özverili olurdu.

    ...bilişsel çarpıtmalar ve insanlarla iletişim hataları;
    biriyle iletişime geçtiğinizde sizin söylediğinizden çok örtük mesajınızın o kişiyi daha çok uyardığının hep hatırlanması gerekir. örneğin dürüstlük düşündüğümüz kadar iyi bir şey değildir. doğrudan düşündüklerimizi söylemek yerine o kişinin anlayacağı şekilde anlatmamız gerekir ki şurada yaptığım ankette çoğu 540 kişinin de benim gibi düşündüğünü görebilirsiniz. "dürüstlük etiğin olmadığı yerde patavatsızlıktır." kendi başına dürüstlüğün bir erdem olarak anılamayacağını birçok filozof tartışmıştır. o kişi kendini düzeltmek yerine kafasına eseni yapıp, ardından "ben çok dürüstüm bak söylüyorum" demesi gülünçtür.
    (bkz: dürüstlük/@karanlikruya)

    ...bilişsel çarpıtmalara örnekler
    aslında tutumumuz bu yönde fakat uygulayamıyoruz. çünkü olayları bilişsel olarak çarpıtmaya meyilliyiz ve kendimizdeki bilişsel çarpıtmaları(mızı) anlarsak karşı tarafı da anlamamız kolay olur:

    örneğin birçok şeyi yapıp bir şeyi başaramadığımızda "öncekiler zaten çok kolaydı" diyebiliyoruz veya terk edilen bir insan şeması farklı olsa bile "o benden ayrıldığına göre kimse beni sevmeyecek" diye aşırı genelleme yapabiliyor. yine bir kasiyer size selam vermeyince kişiselleştirerek, değerli biri olsaydım verirdi diyebiliyoruz. oysaki selam vermemesi altında yatan sebebin o kişiye günde binlerce teşekkürler, merhaba, hoşçakalın cümlesi olduğunu düşünmüyoruz. size her gün benzer binlerce kelime kurulsa siz de arada birkaç kişiye selam vermeyebilirdiniz.

    bilişsel çarpıtmaları bizim kadar karşı taraf da yapıyor veya şemalar/ara-inançlar nedeniyle buna yardım ediyoruz. birkaç popüler örnek verelim[ref-1]:

    1) karşı tarafa otorite olduğumuzu hissettirdiğimizde veya emir verdiğimizde; "senin ne hissettiğinin önemi yok, istediğimi yapacaksın" örtük mesajı gönderilmiş oluyor, çoğu kişi bu yüzden üstlerini sevmez.

    2) karşı tarafı tehdit ettiğimizde; bunu yapmazsan seni pişman ederim diyoruz.

    3) sizden tavsiye istemeyen birine tavsiye vererek; o kişiye örtük olarak "yetersizsin" mesajını gönderiyoruz.

    4) mantıklı argüman önermek de ilginç şekilde bunlara örnek verilebilir. o kişi derinden bir şamaya bağlıysa, onun varoluşunu zorladığınız için size tepki vermesi kaçınılmazdır, çünkü uyumsama yapmayacaktır. üstte bahsettik, uyumsama yıkıcı ve zor bir süreçtir. bir şey öğrenmektense eskiyle uyumsuzca reddetmeyi veya çarpıtmayı seçeriz. o kişiyi utandırmaya çalışırız. "papağan gibi bunları ezberlemişsin" veya tıkandığı noktada "pseudo science bunlar gibi argümanlar" öne sürülebilir. hatta zeki-entelektüel insanların safsalara karşı olmalarına rağmen daha çok yaptığına tanık olabilirsiniz ki geçmişte zeka üstünden şeyler yazımda bunu anlatmıştım.

    5) utandırma taktikleri yine başı çeker ve saldırı içinde incelenebilir. seni kim incitti? annenden sevgi görmemişsin gibi doğrudan saldırılar örnek verilebilir. burada neredeyse örtük mesaj bile yoktur.

    6) çevremizde empati kuramadığımız kişilere teselli verirken de onlara örtük olarak "küçümseme" mesajı verebiliriz. örneğin ayrılık acısı yaşayan birine "afrika'daki insanlar açlıktan ölüyor, sen burada bir insana üzülüyorsun" gibi bir yaklaşım kötü "iletişim" örneğidir.

    7) karşı tarafı doğrudan yargılamak da önemli bir hatadır. hep senin yüzünden oldu, bunu yapmasaydın bu olmazdı şeklinde yaklaşımlar karşı tarafın "değersizlik" şemasını tetikler.

    ...ne yapmalıyız?
    biriyle iletişim kurarken önce; yakınlık kurmanız, ardından o kişiyle aynı tarafta olduğunuzu göstermeniz gerekir. her şeyden önce merhaba-nasılsın demeden bir şeyi istemek büyük bir nezaketsizliktir.

    bir tartışma anında yapacağınız en büyük hata o kişinin bilişsel çarpıtmalarını harekete geçirecek cümleler kurmaktır. örneğin bir kavgada "zaten sen önceden de böyleydin, hep bencilsin" demeniz esas meseleden uzaklamaşmanıza neden olur. çünkü olay güçlü bir benlik savaşına dönüşecek, o kişi kendini size karşı korumaya çalışacaktır. hiçbir tartışma kişiselleştirilmemelidir. çoğu kişi bunu size saldırırken yapacaktır, siz de bu olaya çekilmemelisiniz. hep şunu hatırlayın:
    "küçük insanlar kişileri, orta insanlar olayları, büyük insanlar fikirleri tartışır."

    örnek:
    bir kişiye "böyle davranman yanlış" demek; karşı tarafı yargılamaya girer; bunun yerine "böyle de olabilir fakat bunu böyle denersek böyle bir sonuç çıkabilir, deneyelim mi?" diye sorabilirsiniz. karşı tarafa "deneyelim mi, sen ne dersin?" gibi cümleler kurmanız o kişiye de seçim hakkı verdiğinizi gösterir ve o kişi kendi karar veriyormuş gibi dener. eğer hatalıysa bu anda hatasını görecektir.

    buna sokratik sorgu şekli diyoruz. karşı tarafı sorgulatarak hatasını görmesini sağlamadığınız sürece o kişinin tutumu değişmeyecektir. şemaları/ara-inançları hala eski hareketi yapmaya devam etmeye zorlayacaktır.

    diğer hata tartışmalarda o kişi sizi anlamaya çalışmadığı sürece öneri/tavsiye/mantıklı argüman sunmaktır. size karşı çıkacaktır. karşı çıktığı anlarda cevap yerine "neden böyle düşündün?" diyerek onu anlayın, ardından konudan sapmadan böyle ama bir de şu var; şeklinde geri dönüş yapabilirsiniz.

    özetle hak verin-->karşı tarafın kendisini sorgulatacağı cümleler kurun-->geri dönüş alın-->tekrar sorgulatın.

    kişisel olarak biriyle anlaşıp anlaşamamayı buna göre değerlendiririm. karşı tarafın şemaları size çok zıtsa; size kapalı olabilir, sokratik sorglama yaptıramadığınız biriyle anlaşamazsın. anca kavga edersiniz. böyle zamanlarda ya o kişiyle iletişimi minimumda tutmalı ya da o hiç görüşmemelisiniz.

    ileri okumalar:
    1) aaron t.beck - bilişsel davranışçı terapi
    2) jeffrey e. young - hayatı yeniden keşfedin
    3) miller, ph. piaget's theory: past, present, and future.

    debe edit. imla düzeltme.
  • kendini övmeyen insan görmedim. herkes kendi evreninin kralı.
hesabın var mı? giriş yap