• avuç içi kadar maydanoz. annemin gönderdiği kolinin içinden çıkmıştı. balkonda kasada biraz büyütür böyle. kendisine yetecek kadar. çok sevmiyorum diye birazcık göndermiş. onlar da buzdolabında bir şeylerin arkasında kalmış, kurumuş meğer çoktan. annem görseydi kesin yine ''emeklerim hep boşa mı gidecek'' bakışı atardı. gözleri dolardı, neyse neyse sağlık olsun, derdi. kırgın çıkardı sesi. bilmem kaçıncı kez tekrarlanırdı aynı sahne. filmin orasında kendimi hiç tutamıyorum. sonra zaman geçiyor, bir tanesine daha sebep oluyorum. öyle işte.
  • tahlil sonucu
  • (bkz: babanın ağlaması)

    koskoca babanın karşında 'ben bunları hak etmiyorum' diye ağlaması. hüngür hüngür ağlatır hem de, üstelik babaya bu lafları söyleten annense. ne yapacağını bilemez, ağlarsın sadece babanla birlikte...
  • kanser olmuş bir insanın gözünde görülen umutsuzluk ve ölüm korkusu.. hele o insan yakınınızsa.. çok çok çok acı bir şey.. asla hafızadan silinmeyen bir bakış, ta ki yenisi gelene kadar ve hepsinde her seferinde gidenin arkasından dökülen gözyaşı..
  • çocuklar, kadınlar, kelimeler, sarılmalar, sahiller, gökyüzü, yağmurlu havalar, elleri çok güzel olan insanlar, kapıları çok güzel olan evler, kitabı çok olan kütüphaneler, bilgisayar oyunlarında ölmek, satranç oyununda programlara yenilmek, dakik saatler, iyi kitapların çabuk bitmesi, kötü kitapların hiç bitmemesi, yoksulluk, mezarlıklar, ağaçlar, şiirler, çok kısa öyküler, çok uzun öyküler, ekşi sözlük, vandalizm, arkeoloji, tek cilt özel basım 'yüzüklerin efendisi' kitabı, 2 cilt özel basım 'kayıp zamanın izinde', ülkü tamer'in yönettiği milliyet sanat, insanlık anıtları, mürekkepler, dolmakalemler, kötülüğün hep galip gelmesi, dünyanın bir ucundaki fener, küçük kara balık, bizans, hattatlar, necmeddin okyay, çemberlitaş, şişli lisesi, geniş açı dergisi, büyük saat...
  • (bkz: 28 kasım 2010 haydarpaşa yangını)

    gençliğimin en güzel yıllarını, güzelim anılarımı yakıyor, küllerin üzerinden para kazanmaya çalışıyorsunuz. allah belanızı versin.
  • 1,5 yıldır sürekli olarak 2 kişilik iş yaparak ve "e artik yılbaşından itibaren açıklanır herhalde" diye beklediğim terfim için şirket dışarıdan bir başkasının alınıp üzerime oturtulduğunu öğrenmek.
    üzerime oturdu evet. durumum tam olarak budur , hayırlı olsun.

    budut: hala "terfim" yaziyorum ya, bu işi bu kadar sahiplenen yerlerimi eşek arısı soksun emi!
  • hayal kırıklığı.. beklediğin, istediğin, hayalini kurduğun şeyin istediğin gibi gitmemesi. büyük bir şey de değil, çok günlük. ben sürekli hayal aleminde yaşadığım için bu aralar, günde üç beş kere yaşıyorum mesela bu durumu, çünkü hiçbir zaman hiçbir şey istediğim gibi olmuyor..
  • karşınızdaki insanın ağlaması.

    gerçekten üzüldüğünü hissedip onu o şekilde görürsem imkansız kendimi tutamıyorum. o an güçlü olup ona moral vermek gerekirken, gözlerinin yaşardığını, canının acıdığını gördükçe sanki ben yaşıyormuşum gibi üzülüyor ve ağlıyorum.
    sevdiğiniz, değer verdiğiniz birinin üzülmesi kadar insanı üzen çok az şey var.. bazen kırk kat yabancı bile olsa bunu hissediyorsun.. empati olsa gerek bunun adı.
  • lise ikideydim. iki gün önce ailem erkek arkadaşım olduğunu öğrenince benimle konuşmayı kesmişti. tabii ki evden çıkamıyordum. hayır hayır sadece evden değil, odamdan çıkamıyordum. annem yüzümü görmek istemediğini söylemişti. biriyle konuşmam yasaktı. kısacası iki gündür ne birinin yüzünü görmüştüm, ne biriyle tek kelime konuşmuştum. birine sarılıp ağlamam gerekiyordu ama yapamazdım. odamın ortasında yerde oturup tam da bunu düşünürken odama 4 yaşındaki kardeşim girdi. hiçbir şeyden haberi yok tabi garibimin. önümde durup elini uzattı bana avucunda bi tane şu sakız makinelerindeki renkli top sakızlardan vardı. 'sana sakız aldım' dedi. babama aldırırdı hep zorla ama benim için aldırmamıştı daha önce. sakızı aldım elinden bir anda sarıldım çocuğa ağlamaya başladım. annemler duymasın diye ses de çıkaramıyordum ama yine de ağzımı kapatıp hıçkıra hıçkıra ağladım. ne olduğunu anlayamadı tabi şaşırdı ama bir şey söyleyemedi. sonra sustum kucağıma oturdu biraz konuştuk. hala duruyor o sakız. kırmızıydı o zamanlar şimdi beyazladı biraz. ama hala çok güzel. gördükçe gidip öpüyorum kardeşimi. belki anlayacak yaşta olsaydı o da o gün benimle konuşmazdı ama olsun. düşünmek istemiyorum bunu.
hesabın var mı? giriş yap