• leş gibi bir barda, ama leş gibi bir barda, eski bir arkadaşımla karşılaştım. tek başıma içiyor, tek başıma müzik dinliyor ve hayatta hiçbir şey ummuyordum. mutlu değildim ama mutsuz da değildim. aklımda kimse yoktu ve kimseye de yer yoktu. öylesineydim hayatta o zamanlar. öylesine içiyor, öylesine yiyor, öylesine uyuyordum.

    bahsettiğim arkadaş yanıma gelip oturduğunda konuşmak zorunda kaldım. konuşmak istemiyordum ama eski bir arkadaşla karşılaşınca konuşmak gerekiyordu. asla karşılaşmasak, asla konuşmasak daha iyiydi zira ben tek başıma çok iyiydim. ama işte, leş gibi bir barda tek başına içerken karşına çıktıklarında, kendilerini senin için bir lütufmuş gibi görüyordu eski arkadaşlar.

    birkaç saat içip konuştuk. sonra bana birisinden bahsetmeye başlattı:

    "takıldığın şu orospu vardı ya..."

    takıldığım ve tüm arkadaşlarımın biz ayrıldıktan sonra "orospu" dediği tek bir kız vardı. beş yıl öncesinde kalmıştı ama itiraf edeyim çok sevmiştim. yine de seviyordum.

    "eee?" dedim vereceği cevabı merak ederek.

    "geçen gece bir barda karşılaştık. çok sarhoştu!" dedi dudağında pis bir gülümsemeyle.

    yıllar sonra ondan haber alıyordum. oysa daha birkaç saat öncesine kadar kimse yoktu aklımda. kimsesiz içerken çok mutluydum. şimdi o vardı tekrar. yıllar öncesinden çıkagelmişti. tüm deliliğimle çıkagelmişti. orospu? saçmalamayın, saçmalamasınlar!

    delicesine atarken kalbim, "o nasıldı?" diye sordum.

    "daracıktı abi," dedi arkadaş, "daracık!"

    gülümsemek istedim, gülümseyemedim. ayağa kalkıp ağzını burnunu kırmak istedim, kıramadım. bir şeyler demek istedim, diyemedim. kalakaldım sadece.

    "ben işeyip geleceğim!" dedim sonunda.

    leş gibi bir barın tuvaletinde, leş gibi bir adamdım. yüzümü yıkıyordum. durmadan yüzümü yıkıyordum. ağlayıp ağlamadığımı hatırlamıyorum. belki de bunu bilmemek için sürekli yüzüme su çarpıyordum. orospu? hadi oradan... saçmalamayın, saçmalamasınlar!
  • böyle tuhaf hisler yaşatan,insana insan olduğunu hatırlatan olaylar. biraz once yaşadığım bir örneği sözlükle paylaşmak isterim:

    iş yerinde asansöre fazla kişi bindiğinde kapı kapanmıyor, bir kişinin inmesi gerekiyor. biraz önce asansöre çalışanlardan (malesef arkadaşlarımdan) biri bindiğinde kapı kapanmadı, o da “fazla geldi ben ineyim” dedi ve indi. asansörde temizlikçi teyzelerden biri de vardı. teyze “ben ineyim siz geçin” dedi, bu arkadaş bindi, teyze indi. düşünsenize, onun inmesini kabul etti kendi bindi! bu arkadaş teyzeden daha insan çünkü, teyze sonuçta temizlikçi, saçları boyalı değil, maaşı düşük, elbette hakları daha az olacak.

    arkadaşın bunları düşündüğünü sanmıyorum, kötü niyetli bir insan değil tanıyorum. kötü olan da bu. düşünmeden bunu yapması kötü, bilinç üstünü ve altını nasıl da yansıtıyor. ölür müydün yahu merdivenle çıksaydın iki kat? o kadıncağızın indiğine değdi mi? ilk bakışta önemsiz belki, ama işte bunlar önemli şeyler. benim içimi acıtıyor en azından.
  • kocaman iki tane inşaat kalasını sırtına yüklenmiş iki büklüm bir adamın, deniz manzaralarını bir anlık kapattı diye maruz kaldığı zengin piçlerinin bakışları.
    -ver bey amca birini götüreyim gittiğin yere kadar, diye sorulunca;
    -yok oğlum üstün kirlenir! diye karşı çıkması.

    hayat adilmiş.
    hadi lan...
  • geç kalan öğrencilerini kendi koltuğuna oturtup, falakaya çeken ilkokul öğretmenini nefretle izlemek zorunda olduğumuz soğuk kış günlerinden birinde, arkadaşlarımızdan birinin, ayakkabısını çıkardığında ayaklarından sular aktığını görmek. ve buna rağmen öğretmenin vurmaya devam etmesi.

    altı delik ayakkabılarla karda kışta o kadar yol yürümek zorunda olan bir kız çocuğuna, geç kaldı diye neden vurdun ki öğretmen müsveddesi? kocası müdürdü, kendi kızı da aynı okulda öğrencisiydi. okul lojmanında kalırlardı. tabi sabah 3 adımla kızı okulda olurdu. her gün haşlanmış yumurta yerdi. katılığı istediği gibi olmazsa tüm okulu inletene kadar ağlardı.

    kendisiyle arkadaşlık etmediğim, başka bir arkadaşımla oynamak istediğim için öğretmen tarafından azarlanmış, sevdiğim arkadaşımla oynamam hatta konuşmam yasaklanmıştı.

    işin daha da acı kısmı bunlara karşı çıkamamış, gereken cevabı verememiştim. sadece 9 yaşındaydım ve öğretmenim çok büyüktü bana göre. dünyamdaki en önemli insandı. nasıl karşı çıkılırdı ki?

    müdürün kapısına biri tekme attı diye sıra dayağına çekilmiştik... hiç kullanmadığım tuvaletler pis bırakılıyor diye sıra dayağı yemiştik. birinin silgisi çalındığında çalan bulunmadı diye sıra dayağı yemiştik. zil çalar çalmaz herkes sınıflara koşmuyor diye sıra dayağı yemiştik. beş yıl boyunca hiç hak etmediğim dayakları yedim.

    bir nesil böyle harcandı gitti. şimdi adalet kavramında sıkıntı yaşayan insan topluluğu varsa dönüp çocukluklarına, eğitim hayatlarına bir bakmak lazım belki de...
  • doktorda muayene olmak için sıra beklerken sizinle beraber belki yaşıtınız giyiminden de anlaşılcak şekilde inşaat işçisi olan bir gencin gelmesi ve sıkıntılı şekilde etrafta gezinmesi ve sonra tam da siz muayene olurken içeri girerek durumunu umutsuzca ve sözünün kesileceğini, reddedileceğine inanmış şekilde çok hızlı şekilde izah etmesi :
    "x yerde çalışıyorum, bir tek bugun izin alabildim. randevuyu bilemedim. işten bir daha izin alamam. gözümün altında yaralar çıkıyor doktor bey lütfen ilgilenebilir misiniz"
    doktorun vicdanlı çıkarak sesini yükseltmeden bilgisayarlı sistem yüzünden arada bakamayacağını ama herkes bittikten sonra bakabileceğini söyleyerek ve bir jest göstererek ona damga bastığı kağıdı uzattı.
    ben saatler sonra sonuç göstermek için geldim, hala orda ayakta bekliyordu herkesin işini bitirmesini ve sıranın ona gelmesini.
    o anda hayattan ve kendimden soğudum. ne dertler ne tasalar.. yaşıtım insan ne koşullarda çalışıyor, gözlerinden de belli bir ricada bulunmaya, bir derdini anlatmaya mecali yok, kıymet görmeyi hak etmediğini nasıl da içselleştirmiş.
  • enistemi aniden ve gercekten de pisi pisine kaybetmemiz...
    eniste deyip gecmeyin, halamin kocasi, kuzenlerimin babasi, ailemden birisi...
    hele kendimi babamin yerine koydugumda daha derinden anliyorum ne denli yakin bir akraba oldugunu...
    dusunsene benim kardesimin esi, benim her seyim olmaz mi?

    enistem... aileden birisi be...
    62 yasinda, genc daha...
    astim hastasi.
    gecenin 2'sinde astim atagi tutuyor.
    kimseyi uyandirmamak icin kalkiyor yavas yavas...
    bakiyor ki duzelmeyecek, hastaneye gitmeye karar veriyor.
    israrla ne eşini (halami) ne de buyuk kizini uyandiriyor (40 yaslarinda kuzen ablam, evlenmedi, ailesiyle yasiyor...)
    iniyor asagiya, arabayi parktan cikarmak icin kepengi indirmesi gerekiyor ve halam kepenk sesine uyaniyor.
    hemen asagiya iniyor, "hayirdir mehmet?" diyor enisteme.
    enistem nefes alamiyor vaziyette iki kelime edebiliyor, "yardim et."...

    halam aciyor kepengi, ama pijamali oldugu icin enisteme "az bekle, ustume bir sey alayim beraber gidelim" diyor...
    yukari cikip inmesi arasinda 2 dakika olmasina ragmen enistem onu bekleyemiyor, arabaya binip kayboluyor ortadan...
    saat 02:10 civari...
    halam ve ablam* civar sokaklara bakiyorlar once ama arabayi goremiyorlar.
    sonra buyuk amcami ariyorlar, "babam kayip acele gel dayi" diyor kuzenim...
    ve basliyorlar hastane hastane gezmeye, zaten kucuk bir ilce, 3-4 tane acil servis var, ama hicbirinde bulamiyorlar enistemi.
    en son polise haber veriyorlar...
    bu arada saat 03:00 civari...
    enistem 45 dakikadir ortalarda yok...
    polisin de katilimiyla devriyelerle aramaya basliyorlar...
    ve sonunda goruyorlar arabayi... icinde de misil misil uyuyan... enistemi...

    buz gibi tenine dokunuyor kizi... "yetisemedim sana babacim, neden beklemedin bizi?" feryatlari ile bozuluyor gecenin sessizligi...
    kadere inaniriz biz...
    allah inancimiz vardir....
    allah'in emridir ölüm... ama iste, "keske"lerle dolu olani da yaraya tuz basiyormus be dostlar...
    "yetisemedim babama..." diye diye feryat ediyor ablam...
    "keske ustume bir sey almasaydim, yetisemedim hayat arkadasima..." diye diye agliyor halam...
    en acisi da ne biliyor musunuz? enistem, yasama tutunmak icin cok cabalamis be dostlar...
    yasamak istemis.
    hastane yoluna girebilmeyi basarmis, ama onune cikan tumsegi fark edememis...
    o kadar yavas gidiyormus ki, tumsekten tirmanamamis, ve tumsege asili kalmis araba... oyle bir tumsegin de yolun ortasinda ne isi var, anlamak guc dogrusu...
    sokak basindaki apartmandan birisi gormus enistemi.
    araba asili kalinca inmis arabadan, saat 02:30 civari...
    soyle bir bakmis arabaya, tekrar binmis, ve sonra arabayi, farlari kapatip, son uykusuna dalmis...

    "buraya kadarmis" demis belki de icinden...
    "pes ediyorum..." demis belki...
    cocuklarini, hayat arkadasini dusunmus belki son kez...
    ve uyumus...

    cok canimiz yandi cok...
    cok aciymis be dostlar...
  • çok yaşlı ve yürümekte zorlanan bir amcanın para kazanmak için tesbih satması. o dilenmiyor ve zoru seçiyor. o yaşta bile kendini geçindirmek zorunda, üzücü. hayat hiç adil değil.
  • alt katta oturan yaşlı bir teyze var. neredeyse iki günde bir konuşuruz, hastalıklarını anlatır dertleşiriz. biraz önce ben geçerken kapısını açtı, "yavrum siz kimsiniz nerede oturuyorsunuz?" diye sordu bana.

    ah be teyzem, ne acıtması, içimi yaktın resmen...
  • eski ali samiyen'e varmadan son ışıklarda kırmızıya takılıp durduk..akşam saatleri,trafik felç.. bu sırada 10-12 yaşlarında bi çocuk camının dibine gelip ''bozuk paran var mı abi ?'' diye sordu.. ki alışılmadık bi görüntü değil bu..çiçek,anahtarlık,kağıt mendil vs. satan insanlar genelde kırmızı ışıkta akın ederler arabalara..bu çocukta başka bişi vardı benim gördüğüm,ya da öyle sandığım..(kimbilir ne geçiyordu kafamdan) pek düşünmeden cebimdeki son 5 lirayı çocuğa verdim..parayı aldıktan sonra arabaların arasından ışık hızında koşmaya başladı çocuk..patronumun:'' ya ne para veriyosun bunlara,hangi biriyle uğraşıcan ?'' konulu birifinginin etkisini azaltmak için iş olsun diye radyo ile oynarken,ışıklar yeşile daha dönmeden aynı çocuk camın dibinde beliriverdi yine..önce para üstünü sıkı sıkı tuttuğu elini uzattı çocuk..sonra birinin yarısını yediği iki adet kerane tatlısından sağlam olanı..ve o bin yıllık masumiyetiyle gözümün içine baka baka şöyle dedi: '' abi,yer misin ?!''..alsam da yiyemezdim o tatlıyı..çünkü boğazıma kurşun dökülmüş,hızla katılaşıyordu.. para üstünü ve tatlıyı kibarca refüze edip saçlarını okşadım çocuğun..ve arabaların arkasından kaybolana kadar arkasından baktım..metroda inene kadar ne ben ne de patronum tek laf etmedik..ne zaman kerane tatlısı görsem,yesem,lafı edilse o çocuğun gözleri gelir aklıma ve içim acır..
  • oyun oynayan çocukları izleyen, kronik hasta veya engelli bir çocuk.

    acıtmaz, parçalar.
hesabın var mı? giriş yap