• evdeki meyvelere dönüp bakmazken, iş yerinde verilen suyu olmayan portakalı şapur şupur yemektir. yemek çıkışı herkesin elinde hazine tutar gibi sımsıkı götürülür o portakal masaya. "çalıştım, kazandım ben onu" psikoloji olsa gerek.
  • önünden geçtiği binanın terkedilmiş olduğunu anladığı anda yerde taş aranmaya başlamak. niye lan, neden kırıyoruz, götümüze mi kaçıyor o camlar?
  • tirnagi kirilsa yarim saat aglayan kadinin dogum sancisina katlanabilmesidir.
    herkesin cekindigi kocaman adamlarin bir ask icin aglayip perisan olabilmesidir.
    kendisini parcalayabilecek kapasitede hayvanlari sevip, oksayip, minicik bir bocekten korkmasidir.
    ailesiyle bile gecinemeyen bir insanin tamamen yabanci biriyle bir ömür boyu yasamak icin söz verebilmesidir.
    karincaya bile kiyamazken en sevdiklerinin kalbini kirabilmesidir.
    en yakinindaki insanlari kaybedip hayatina devam edebilmesidir.

    ve unutabilmesidir. en sevdiklerini, en büyük acilarini, en kötü günlerini, en mutlu zamanlarini, en büyük sözlerini, herseyi unutabilmesidir.
  • yetinmeyi bilmemek ya da nankörlük.

    bir şeye sahip olmak için kendimizi paralar, sahip olduktan sonra hemen sıkılırız ve başka bir şeye yöneliriz ve bu defa aynı çabayı onun için göstermeye başlarız. elimizdekinin, yanımızdakinin kıymetini kolay kolay bilmez, genellikle bizde olmayanı isteriz. bizim olmayan daha güzel, daha iyidir sanki. bizim olunca işin tadı kaçar. enteresan...
  • kendini süperman zannetmek.
    düştüğü, battığı, etraftan medet umamayacağı kadar donuklaştığı zamanlarında dahi; kendininkine benzer ruh halinde gördüğü bir kimseye, yoldaş olmak için heves duyması.
    bu bir iyilik değil.
    ya da bu sadece iyilikten kaynaklanan bir durum değil.
    öte/berisi var.

    (bkz: acaba nedir nedir)
  • (bkz: kedilerin gariplikleri) başlığında an itibariyle 1565 entri varken bu başlıkta 11 entri olunca anlatmak lazım dedim bazen kediler değil insanlar daha garip. bu hafta sonu kafa güzelken sevilmekten hiç hoşlanmayan asil bir kediyi sevecem diye hayvana kendimi parçalattım resmen. bugün ellerimi işte görenler, bana birşey saldırmış sanıyorlar halbuki hayvanı zorla sıkıştırıp, elmyra misali bağrıma basmaya çalışırken parçalandım ben. o sabah beni insan sanmıştı hayvan, kendi mecrasınca fazla bile olabilecek kadar sevdirmişdi kendini bana, bi 15 dakika sevdim sanırım toplamda. o da beni sevdi yaladı ellerimi falan karşılıksız değildi yani sevgim.ama gel gör ki yetmedi bu bana bağrıma basmak istedim, tombul gövdesi üstümde uyuya kalsın diye pazarlık yapmaya, birkaç maaşı masada bırakmaya hazırdım, verdiğim parayla kimseye muhtaç olmadan bir sene falan whiskas mama alabilirdi aslında kendine. ama kendini satmadı o, haysiyetini iki paralık etmedi. ellerimi paraladı onun yerine. ama ben doydum biraz da olsa onu sevmeye, yine olsa yine yaparım.
  • çoğu kötü olmamızdan kaynaklanır.

    hayatıma aile ortamında, insan iyi bir varlıktır, ilk düşüncem bu olmalı şeklinde düşünerek başladım. ama bugün geldiğim noktada, neredeyse doğuştan günahkar olduğumuzu düşünmeye meyilliyim.

    yoksa neden, nasıl, başkalarının açlığı ve sefaleti üzerine kurulu bir piramitin en üstlerine tırmanmak için fütursuzca başkalarının üstüne basarız ve nasıl olur da, bu çirkin, döküntü sistemi, böyle parlak, janjanlı, süslü kılabiliriz. biz, bu güzellikleri yaratmaya muktedir olduğumuz halde, nasıl olur da, her güzelliği, yine kendi yarattığımı o para denen, kirli-pis şeye endeksli kılabilmişiz. yaşayıp gidiyoruz ama kapitalizmi yaratmış olmamız ve orada yaşıyor oluşumuz, insanlığın ruhunu şeytana sattığının göstergesi gibi. ve en garip yanımızda, ses çıkarmadan yaşayıp giderken, aşağıya, ezilenlere filan bakmadan, iyi bir insanım diyebilmemiz ve cennete filan gitmeyi hayal edebilmemiz. kendimizi tek düşünmemiz. herkes kendinden mesuldur diyebilmemiz. ben gidip bugün kimsenin alnına silah dayamadım, tetiği çekmedim, onu öldürmedim ama insani kötülüğümüz tarafından öylesine ele geçirilmiş bir dünyada yaşıyoruz ki, şu an burada, bu tuşlara dokunarak bile neye sebep olabileceğimi bilmiyorum. söylediğim hangi kelime, harcadığım hangi kuruş, yaptığım hangi iş, neye sebep oluyor bilmiyorum. henry ford'un üretim bandının en son geldiği noktada, ruhumuzun zerreleri kayıp gidiyor. biz bundan imtina etmek yerine, hatta ne oluyor lan deyip delirmek yerine, ayakkabı filan alıyoruz. ilginç.
  • hem evcil balik besleyip hem de balik yiyebilmektir. afrika'da bir kabile vardi. kopegi usluysa besliyorlardi, yaramazsa yiyorlardi. bu da buna benziyor biraz.
  • arkadaşla beraber, yürüyerek, sohbet ede ede arabaya gidiliyordur.
    arabaya binilir. arkadaş;

    -selamınaleykum
    +?!

    bunun mantığını biri anlatsın bana ya.
  • kültürle ilişkilidir.

    mesela bir karikatür dergisinin armağan ettiği sigara uyarısı sticker'ı vardı. 'paketlemeden önce sikimize taşşağımıza sürdük' diye. ama küba'dan bakire baldırında yapılmış puroları içmekten tiksinmiyorsun. erkek-kadın farkı.

    ananı sikeyim diye küfür var. baban beni siksin diye küfür yok mesela. aynı şekilde amına koyim diye küfür var. sikin bana girsin diye yok.

    falan filan.
hesabın var mı? giriş yap