11 entry daha
  • ağustos 2017- yeşil otobüs katılımcısı olarak, çoğunluğu çok güzel olan nice anı biriktirdim. öncelikle şunu diyebilirim ki hayata dair ne varsa, hepsinin sıkıştırılıp 20 güne sığdırılmış halidir benim gözümde interbus.

    dediğim gibi, hayatın içinde ne varsa bu gezide de o vardı; mutluluk da, sinir de, eğlence de, hüzün de;
    selanik'teki gururum, üsküp'teki şaşkınlığım, budapeşte'deki heyecanım, prag'da her yeri görme hevesiyle ordan oraya koşturmalarım, viyana'da beni büyüleyen belediye binası, zaanse schans'taki hayranlığım, amsterdam'da madame tussauds'a kaçak girmeye çalışırkenki gerginliğim, paris'teki sinirim, pompei'deki karpuz, roma'da yediğim lazanya - gece eğleneceğiz diye oradan oraya koşturmalarımız (ve evet sonuçta eğlenmek), sofya'da tam anlamıyla çocukluğumdaki kadar içten kahkalarımın sebebi; elim sende - uzun eşek??...

    sabah kahvaltılarındaki sandviçler, çay demleme telaşları, caner'in şiirleri ve benim şimdiden özlediğim eğlenceli çekişmelerimiz, söylerken sözlerini salladığım şarkılar, yaşar'ın kalıplaştırdığı 'get out!!!!' ve 'caner beeeey, durun yoksa bu şişeye yapıcam' nidaları, rukiye'yle çevirdiğimiz kavurma muhabbetleri ve acı sonumuz, aykut'un ortadan kayboluşları, nergis'in sevgili hikayeleri, mert'in clubberlık azmi (çaktırmamaya çalıştı ama başlarda "club otobüs" için iç geçirdiğine dair büyük şüphelerim var??), şeyda'nın italyancası, şevki'nin lavaş ikramları ve büşra'nın geç kalışları...
    özleyeceğim ne çok şey var!

    betül ve begüm, size burdan selam çakma sözüm vardı, nerdeyse sözümde durmuş olmak için başladım bu entryi yazmaya da, entrynin vesilesisiniz.

    caner, mizacın otobüsteki katılımcıların bir çoğuna sert ya da farklı gelmiş olabilir. ama mizacının sert oluşuna da yaşadığımız aksiliklere de zerre aldırmıyorum çünkü biliyorum ki sen gerçekten iyi, samimi ve işini en doğru şekilde yapmaya uğraşan bir insansın. otobüsteki çoğu kişi de bunun böyle olduğunun farkındaydı.

    "...yol değil, yolculuktur önemli olan. nasıl yolculuk ettiğindir, nerede durduğun, nerede mola verdiğin, ne zaman yoluna devam ettiğin. ...kiminle yolculuk ettiğin de önemlidir elbet; yoluna çıkanlara ne yaptığındır, kimleri yoldan çıkardığındır, yolunu kesenlere biçtiğin kaderdir."

    dikkat: buradan sonrası uzun uzun açıklamak suretiyle, programın ana hatlarının anlatıldığı alandır. vakti olmayan arkadaşlar için burası makaleden önce son çıkış. *

    gelen mesajlar üzerine ekleme: daha fazla bilgi edinmek isteyen arkadaşlar olmuş, programın akışını, yazılan şehirlere gidilip gidilmediğini, verilen sürelerin yeterli olup olmadığını falan.
    elimden geldiğince anlatmaya çalışayım ama illa ki unuttuklarım veya atladıklarım olacaktır, çünkü dile kolay 18 ülke, 27 şehir gördük. ayrıca bir ergenin değil, 32 yaşında bu tura katılmış bir insanın görüşlerini okuduğunuzu-okuyacağınızı da biliniz.

    bir kere ankara'dan binecekseniz uzun bir yolculuğa hazır olun çünkü selanik'e kadar konaklama yok. gerçi ilk heyecan olduğu için insan farkına varmıyor yolun uzunluğunun. ilk gece selanik'te konaklama var, aslında atatürk'ün evi dışında görülecek pek de bir şey yok, o kadar uzun bir süre verilmeyebilir ama uzunca bir yolculuğun ardından dinlenilmesi için verilmiş bir mola olarak görebilirsin bu konaklamayı.
    sonra sabah üsküp'e geçiliyor, öğlen gibi orda oluyorsun. gece geç saate kadar vakit veriyorlar ve bu süre üsküp'ün altını üstüne getirmen için gayet yeterli oluyor.
    üsküp'ten çıkıp otobüse biniyor, geceyi otobüste geçiriyor ve ertesi gün akşamüzeri budapeşte'de oluyorsun. budapeşte insanın kendisini avrupa'da hissettiği ilk şehir bence. diyorsun zaman yetmez, akşamüstü geldik. ama meraklanma, farkındalar bu durumun, o yüzden konaklama koymuşlar. gece güzelliğini de görüyorsun budapeşte'nin, ertesi gün uyandıktan sonra gündüz güzelliğini de.
    sonra viyana'ya geçiyorsun, budapeşte'den çıktığın gün. viyana için zaman konusunda emin değilim. bana biraz az geldi ama bazı arkadaşlara verilen süre çok bile gelmiş. bu, o şehirden ne beklediğine, ne kadar gezmek istediğine, daha doğrusu kişiye bağlı bir durum. ama yine de verilen süre, mozartın evine girebilmek dışında istediğim her yeri görmeme yetti diyebilirim.
    viyana'dan çıkıp, gece otobüste geçirilerek, prag'a geçiliyor. dünyanın en tarihi kentlerinden biri olduğu için görmeniz gereken o kadar çok şey var ki burada. ve dediğim gibi organizasyon bunlar düşünülerek yapıldığı için burada konaklama koymuşlar, yani bir sürü vaktin var.
    prag'daki konaklamanın ardından berlin'e yola çıkılıyor. öğleden sonra gibi berlin'de olunuyor ve geceye kadar vakit veriyorlar. aslında verilen süreyi ilk duyduğumda, berlini gezmek için az diye düşünmüştüm ama sonunda 3 saat çimlere yayılmak suretiyle hareket saati beklediğimi hatırlıyorum. ha bunda maalesef müzelerin dolu oluşunun da büyük etkisi olduğunu söyleyebilirim. belki dolu olmasaydı ve girebilseydim, vakit yetmedi derdim, bilemiyorum.
    berlin'den yola çıkıp, yine geceyi otobüste geçirerek hollanda'nın masal şehri zaanse schans'a geçiyorsunuz. allahım, gördüğüm en müthiş yer olabilir bu şirin şehir. aslında çok küçük olduğu için 1-2 saat gezmek yeterli oluyor, böyle de bir zaman veriyorlar zaten yalnız şunu söylemeden edemeyeceğim ki, tadı damağımda kaldı, aynı sokaklardan birçok kez daha yürüyecek vaktim olsaydı, yok demezdim.
    sonra amsterdam'a geçiliyor. burada konaklama var ama hem konaklanacak otelin merkeze olan uzaklığı hem de verilen süre aslında manidar. amsterdam özgürlükler şehri diye biliniyor, bilirsiniz. yalnız sanırım zamanında bu özgürlükleri, turun düzenini bozacak şekilde kullanmış arkadaşlarla çok karşılaşmışlar ki, sizleri sıkmayacak ve istediğinizi özgürce yapmanızısağlayacak ama sınırı da aşmayacak şekilde, temkinli bir program yapmışlar. bence oldukça yerinde ve haklı bir planlamaydı. ha ama merak etmeyin, içinizde kalmadan herşeyi denemenize yetecek kadar vaktiniz olacak. sadece uçları görmenize engel olan bir program düzenlenmiş, o kadar.
    konaklamanın ardından önce brüksel'e gidiliyor. burada az bir süre verdiler diye hatırlıyorum. sanırım uzak bir yerde görülmesi gereken bir şey vardı, ona gidemedim ama onun dışında verilen süre az da olsa yine yapmak istediğim her şeyi yaptım diye hatırlıyorum. adamlar otobüsle atomium'un dibine kadar götürdüler mesela.
    brükselden sonra paris'e geçiliyor. paris büyük, görülmesi gerek yerleri çok olan bir şehir. gece burda da konaklama olmasına rağmen paris için süre yetmedi diyebilirim. bunu zaten tur yetkilisine de söyledik ve o da gözönüne alarak bir dahaki sezonda süreyi uzatmayı planladığını belirtti.
    paris'ten sonra andorraya geçiliyor. burada gezip göreceğiniz pek bir şey yok. yapacağınız tek şey vergisiz satışı yapılan şeyleri satın almak. özellikle elektronik eşya ve alkol aşırı ucuz. bir de çanta-cüzdan satan çok yer gördüm, fiyatlar iyiydi. ama giyim vs. gibi şeylerden mucizevi ucuzluk beklemeyin, bence türkiye ile aynı.
    andorra da alışverişin ardından barcelona'ya geçiliyor. gece konaklama da olduğu için istediğiniz herşeyi yapma imkanınız nerdeyse var. ancak baştan uyarayım, barcelona da büyük bir şehir ve verilen uzun zamana rağmen planlı davranmazsanız, bazı şeyleri kaçırabilirsiniz.
    barcelonadan sonra cannes, nice, monte carlo üçlüsü geliyor. cannes ve nice de lüks mağazalar dışında nereyedeyse görülecek hiçbirşey olmadığı için, bunca gezmenin ve yorgunluğun ardından güzel denizin tadını çıkarıp, uzun süren yolculuklar sonrası davul gibi olmuş ayaklara ilaç gibi gelen tuzlu suda kendinizden geçiyor, ve hatta misler gibi güneşleniyorsunuz. monte carlo'da ise ister lüksün dibini görebilmek için şehri turlayıp kendinizi böcek gibi hissedin ve yaşamın adaletsizliğine sövün, ister denize girin. ama buralar için verilen zamanlar gayet yeterli ve sizi mutlu edecek şekilde olacak.
    daha sonra pompei'ye geçtik biz. açıkcası burası bana sadece 'karpuz'u hatırlatıyor, caner sağolsun. eski bir şehrin yanarak kül olduğu, insanların taşlaştığı bir yermiş burası. ama ben tarihi şehir kısmına girmedim, bana göre hata ettim. bence siz içeri girin.
    pompei'den roma'ya geçiliyor ve evet yine görülecek çok yeri olan, ve buna bağlı olarak çok zaman verilen, konaklanacak olan bir şehir. hatta yetmedi mi, ertesi gün de konakla ki romanın tadını, gecesi ve gündüzüyle çıkarabilesin.
    sonra pisa'ya geçiş. pisa'da cidden meşhur pisa kulesi ve yanındaki katedralle vaftizhane dışında bir şey olmadığı için çok kısa bir süre yeterli oluyor. oradan floransa'ya geçiş.
    işte bence sürenin en yeterli olmadığı yerdi floransa. nerdeyse akşam vardık ve gece de otobüste geçirileceği için istediğimiz gibi gezemedik. bunu yaşadığım neredeyse tek şehir floransaydı diyebilirim. bunu da yine belirttik ve yine dikkate alındık, yani sanıyorum ki bizden sonra gidecek olanlar böyle bir şey yaşamayacaktır.
    sonra venedik'e geçtik. bence oldukça yeterli bir süre verdiler bize. venedik küçük otellerden oluştuğu için konaklamak için padova'ya geçiliyor ama padova şehrini görmüyorsunuz, gece konaklayıp sabah ayrıldığınız bir yer, haberiniz olsun.
    ordan bled'e geçiliyor ki saklı kalmış bir cennet köşesini daha görmeye gidiyorsunuz demek bu. mis gibi göl, mis gibi manzara. bak bak bıkmazsınız. dünyanın en temiz göllerinden biri olduğu için yüzebilirsiniz de mesela.
    bled'den sonra akşamına zagreb'e geçiş. pek birşey yoktu zagreb'te ama floransa'dan sonra verilen vakti az bulduğum, daha doğrusu akşam gittiğimiz için pek bir şey yapamadığım yer sanırım buraydı. ha sonrasında araştırdım, gündüz de gitsem akşam yaptığım, gördüğüm şeylerden farklı bir şey yapmayacak - görmeyecekmişim zaten. tekrar söylüyorum, organizasyon bu açından ekstra başarılı çünkü bütün bunlar düşünülerek ayarlanmış bir güzergah var.
    sonraaa belgrad, kale ve omlet'ten ibaret bir şehir. verilen süre gayet yeterli.
    belgrad'tan sofya'ya geçiş. sofya'da da pek bir şey yok yine. süre gayet yeterli. bir de benim aklımda sofya hep 'uzun eşek' olarak kalacak.
    ve sonrasında türkiye.

    yani arkadaşlar gidilecek yazılan her yere gidiliyor, bence bir iki tanesi haricinde hepsinde verilen süre kabaca gezip-görmek için yeterli oluyor. bu turdan beklentiniz elbette ki bir şehri sindire sindire gezmek olmamalı, o zaman hiçbir şehirdeki süre sizi tatmin etmez. bir şehrin en meşhur yapılarını ve özel ilgi alanınıza dair bir kaç yer görmek istiyorsanız, gayet yeterli bence. ama hafife almayın, ciddi bir şekilde avrupa'da herkesin görmek istediği belli başlı tüm yapıları ve şehirleri görme fırsatınız oluyor. günlük ortalama 20 km yürümeyi göze alın mesela. başlarda çok geliyor ama sonra rutininiz olduğu için hiç koymuyor.

    konaklanan oteller gayet güzel, holiday inn, crowne plaza, ibis gibi bilindik otellerde kaldık.

    otobüs koordinatörleri her türlü yapıcı, yardımcı, bilgili ve ilgili. gördüğüm kadarıyla gerekli - gereksiz bütün sorulara sabırla cevap verip, her türlü soruna çözüm bulmaya çalışıyorlar. tıpkı çalışkan bir öğrencinin öğretmeninin peşinden ayrılmadığı gibi siz de koordinatörünüzü sıkı sıkı tutun, peşinden ayrılmayın, anlattığını dinleyin, söylediğini yapın. o insanlar boşa koordinatör değiller; tecrübeleri var, bir bildikleri var.

    yalnız tekrar söylüyorum; uzun ve yorucu bir program bu. yorgunluğun hat safhada olduğu bir yerde insanın sabrı zaman zaman zorlanabiliyor. hem yorgunsunuz, hem de yeni tanıdığınız, huyuna suyuna alışık olmadığınız 50 kişiyle bir otobüste 20 gün geçiriyorsunuz. bana soracak olursanız bu tur, aslında temel anlamda gezi amaçlı olsa da büyük bir psikolojik sınav da aynı zamanda. en büyük yan kazanımının bu olduğunu düşünüyorum.
    bunlar dışında yine sorusu olan varsa, elimden geldiğince cevaplamaya çalışırım.
    beklediğinizi bulacağınızı düşünüyorum ben, tecrübe etmiş biri olarak. imkanınız varsa bir dakika bile beklemeyin, başvurun bence.

    bir yıl sonra eklemesi; 10 gün sonra aynı firmayla kuzey avrupa turuna gidiyorum, olley!
16 entry daha
hesabın var mı? giriş yap