• müthiş eglenceli durum. melodram bir yeşilçam filmi tadında bir eglencelik.

    efendim kariyeri boyunca, lise dönemindeki stajlarından itibaren kurumsal işletmelerin antin kuntin mülakat süreçleriyle boğuşan er kişi için, cv biraz palazlandıktan sonra bi beklenti içinde olmadan girilen iş görüşmesinde, beklentisizliğin rahatlığıyla birlikte gelen “klişe sorulara sıradışı cevaplar verme” durumu son derece eğlendirici, görüşmenin ardından hatırlandığında gülmekten sandalyeden yuvarlayıcı bir etkiye sahiptir.

    bir sürü aylin tanırsın omru hayatında, bir sürü insan kaynakları müdiresi, insan kaynakları koordinatörü aylin. evet, aylin isminin insan kaynakları departmanındaki pozisyonlarda yer bulma adına muthis bir imtiyazi soz konusudur. hep aylin olur onlar. bir sure sonra daha ismen tanışmadan aylin seklinde hitap etme gafletine düşuürebilecek kadar çoktur aylin isimli insan kaynakları çalışanı.

    her görüşme, onlarca mülakat klişesinin baştan alınması, yeniden sahnelenmesi gibidir. aman tokalaşırken elini samimi bir şekilde, iştahla sıkın ki, aylin hanımla aranizda samimiyetsiz bir hava oluşmasın.
    tebessüm edin, tebessümün dozunu iyi ayarlayın, “hayy allah iyiligini versin aylinciğim, sen adamı öldürürsün” der gibi 32 dişle değil, hafifçe, yumuşacık, gözlerinin içi gülecek şekilde.

    aman gözlerini kaçırma aylinden, kenafir gözlü de olsa, “mavi mavi” filminde hülya avşarın ibrahim tatlısese baktığı gibi, içli içli, "ye beni ye beni" der gibi bakıyor olsa da, yanaklarını kıpkırmızı edecek kadar işveli bakışlar fırlatsa da kaçırma gözlerini. bütün insan kaynakları müdiresi aylinler güzeldir, buna alışman lazım.
    ses tonu da önemli, ses tonunu iyi ayarla. kıtipiyözler gibi mıymıy konuşma aylinin karşısında, “pardon duyamadım” gibilerinden sevimsiz bir diyalog oluşmasın. ama o bas bariton sesinle, boğa gibi kükreyip de ürkütme yavruyu. olur da latife falan edilirse, ki aylinler heyecanlı gördükleri adayları rahatlatmak için, fazla kıvrak bir zekanın ürünü olmayan basit şakalar yaparlar; böyle bir şakalaşma durumu olursa, fazla rahatlayıp anırır gibi kahkaha atma sakın.
    beden diline dikkat et. ellerini ovuşturma, dik otur, bacak bacak üstüne atma ki don giymediğin belli olmasın. aylinler donsuzları hiç sevmezler. aylin hararetli hararetli anlatırken ağzını kapat mutlaka, kapat ağzını kapat.

    aylin abandone edici suallere bayılır, biliyorum. sorulmasının ardından apışıp kalma ihtimalinin olduğu bir kaç sorusu vardır her daim. hazırlıklı ol. bildiklerini söyle, fazla detaya girme. sohbetin yönünü bildiğin şeylere doğru çevirmeye çalış. aylin çok ısrar ederse “lan bilmiyorum işte amına koyim” deyip gec. yok, bu şakaydı. kibarca detaylı bilgin olmadığını belirt. bunu belirtirken ezilip büzülme. aylinin kafasında kıtipiyöz erkek imajı oluşmasın.

    ve daha bir sürü şey… canım mısın sen, benim misin, herşeyim misin… haa pardon, bu bir şarkı, konuyla alakası yok.
    hülasa yıllar boyu bir sürü aylinle uğraşırsın. her aylin yeni bir stres, yeni bir press. her yeni aylinde, bir önceki aylini ararsin. eski aylini unutturacak yeni bir aylin sipariş eder gibi, canhıraş iş başvurusu yaparsın. zaman geçer, bir kaç multinational company, bir kaç bonservis yazısı, bir kaç sağlam referans, bir kaç iyi adam… falan filan… cv palazlanır. artık yer tutsun diye, biraz daha ilgi ceksin diye ozel zevkler bolumune “uzak doğu mistisizmi, eskrim, dağcılık, çömlekçilik…” gibi abartılı hobiler yazma gereğinin kalmadığı dönemlerdir.

    hali hazırda sahip olunan bir işimin olduğu bir dönemde, daha iyice bir şirket, daha iyice bir pozisyon, daha ust model bir aylin elde edebilirim belki deyu yaptığım iş başvurularından birinden yanıt geldi bir gün. lakin an itibariyle emektarı olduğum işten daha yüce, müstesna bir pozisyon degil. yani varsın olmasın.
    ama işin farklı bir boyutu var. yıllardır özlemini duyduğum, sonucu sikimde olmadan gireceğim, yeni bir aylin ile umarsız, sohbet edercesine yapacağım bir iş görüşmesi… aman allahım, ilaç deposunun önünde porsche carrea 4s görmüş nuri çamlı gibi hissediyorum kendimi. bütün klişelerden uzak... eğer aylin güzelse, tabiri caizse içine düşerekten gerçekleştireceğim, eğer aylin çirkinse, hele ki bi de apışıp kalmam için elinden geleni yapan gudubet suratlı bişiyse, önceden hazırladığım lafları böle “ne dedin sen ne dedin sen, shirraaakk” diyerek hande ataizini tokatlayan sevda demirel edasında yapıştırıcam suratına. o an bulutların üzerindeyim, gelmesi muhtemel sorulara aşinayım. hatta, çok affedersiniz “orospusu olmuşum” bile diyebilirim. hazırım… bekle beni aylin.

    iki gün sonra.

    cep telefonum, çalmasına alışık olmadığım bir saatte acı acı inledi. call center sıfatlı, kolay ezberlenebilen cinsten bir numara. hissediyorum hattın diğer ucunda aylin var.

    - alo…

    aylin değil. insan kaynakları sekreteri. mülakat günü ve saati için aramış. ses tonu da hiç aylin ses tonuna benzemiyor zaten. daha çok serpil havasi var. daha kalın maskülen bir ses tonu, daha pervasız bir üslup.

    - yarın saat 11:00 uygun mudur sizin için?

    uygun mudur? “kim arar” gibi bişiy olsa gerek. “ulan zaten telefona bakmaktan başka bişey yaptığımız yok, ona da biraz alengir katalım” düşüncesinden başka bişiy değil. uygun mudur… “bu durumumdur, bu durumumdur, bir bir biribirilerine” deyu türkü tutturasım geliyo. serpile gıcık olmuş durumdayım, zira ben aylinden telefon bekliyodum. aylinden de soğumak üzereyim, beni çok ihmal ettiğini düşünüyorum. neyse…
    bir sonraki gün için bana daha uygun bir saatte randevulaşıyoruz.

    ve işte kader anı…

    tam söylenen saatte ordayım. normalde garantiye almak için, 15-20 dakika önce mekanın yakınında bir yerde olur, biraz vakit geçirip içeri girerdim. ama bu defa dünya sikime minare götüme. hatta bir on dakika geç kalsam, biraz koşturup kan ter içinde kalsam, kıpkırmızı olmuş yanaklarımla aylini daha çok etkileyebilir miyim diye düşünüyorum, ama uygulamaya geçirmiyorum.

    - şöyle buyrun, zeynep hanımın bir görüşmesi var. 10-15 dakika sonra müsait olur.

    bu serpil olmali. tam da ses tonu vasıtası ile kafamda çizdiğim profile uygun. göte oturmayan alelade bir kumaş pantolon, ki bunun pantolonun modeliyle alakalı olduğunu sanmıyorum, direk götün prodüktivitesiyle ilintili kanımca. sıfır dekolte beyaz gömlek. saç modeli konusunda bir arada kalmışlık. 3. sinif parfümeri deodoranti. yani serpile bu hafta, 3 verip haftanin ikinci rüküşü seçebiliriz. allah çirkin şansı versin diyelim, gencecik kız daha. bahtı güzel olsun.

    aynen serpilin soylediği gibi, 10 dakika sonra kapı açılldı, aynı benim gibi takim elbiseli, bir yeni mezun çıktı odadan. belli yeni mezun olduğu. takım elbiseyi sağdan soldan ayarlamış besbelli. pantolonun paçaları uzun. ayakkabı gözükmüyo. kıravatı babasınınkilerden seçmiş. 70`s oldies. ipincecik bişiy. o yeni moda olan ince kravatların inceleğinden farkli bir incelik ama bu. kesin aylin tarafından demoralize edilmiş içerde, gardı düşmüş. yüzü gülüyo ama ben o gülen suratın altındaki dumur olmuş mustafayı, ki bu çocuğun adı mustafa'dan başka bişey olamaz, kıpkırmızı olmuş elmacık kemiklerinden sezebiliyorum.

    - buyrun beyefendi, zeynep hanım sizi bekliyo…

    adı zeynepmiş. motivasyonum bi an icin down oldu ama olabilir, yılmak yok, gerçek adı zeynep olabilir ama benim için aylin o. hadi aylin goreyim seni. yani hem guzel bişey olmanı diliyorum, “yürü be yavrum be göreyim seni be” manasında “göreyim seni”, hem de bir göreyim seni bakayım nasil birşeysin manasında “göreyim seni”. yani birincisi “go aylin go”, ikincisi “maybe we can see each other by using our webcams” manasında, örnekle açıklamak istedim. içeri girdim, arkamı hafifçe dönüp kapıyı kapattım. kafamı kaldırdım. hassiktir, aylin yok. ulan polat alemdar gibi ofisteki gizli kapıdan kafeteryaya bağlanıp kahve alamaya mı gitti acaba? tam ben beyin fırtınasına kapılmışken, masanın dibinden bişyler fırladı, bir kadin. elinde tel zımba. gözlükler burnunun ucuna kadar gelmiş.

    - zımbayı düşürmüşüm, buyrun buyrun oturun, ayakta kalmayın.

    oturdum. hıçkırıklar boğazımda düğümlenmiş gibi oldu. patlayana kadar ağlayıp, ağlamaktan yorgun düşüp mışıl mışıl uyuyan bir çocuk olmak istiyorum o sıra. bbc'de “the weakest link” adlı bir yarışma programı vardır, bilenler bilir. hatta türk tv kanallarında da en zayıf halka adıyla yer bulmuş bir formattır. bu bbc deki yarışmanın “gudubet babaanne” tadında, ingiliz tarih öğretmeni kıvamında, “ elli defa ben eşşeğim yazacaksın” diyen alman dadı sıfatlı bir sunucusu vardır, izleyenler bilir. işte aylin o, onun biraz daha genci. “you are the weakest link” demek istiyorum ayline. ama yapamıyorum. zira konuşma yetimi geçici olarak kaybetmiş durumdayım.

    derken şoku atlatıyorum. neydi b planı? eğer aylin çirkinse, bütün mülakat klişelerini yıkıp küçük bir gösteri yapacaktım, sırf şahsi keyfim için. bütün soruları biliyorum, bazılarının cevabı hazır bile. bir kısmını da doğaçlama yapıcam, daha heyecanlı olacak. ilk soru:

    - eveeett, şuan çalışmakta olduğunuz yer gayet iyi? neden iş arıyorsunuz?
    - adrenaline bayılırım. iş gorüşmlerinin çok heyecanlı süreçler olduğunu düşünüyorum. yani aylin hanım benimki bir nevi hobi. ayda en az 3-4 görüşmeye girerim mutlaka.
    - himm anlıyorum… adım zeynep bu arada.

    neyi anlıyosun aylin, nedir buradan anladığın? “manyak mısın sen kardeşim, taşşak geçmeye mi geldin sen bizimle” desene. ama yok diyemezsin, insan kaynakları müdiresisin ya, diyemezsin. bir de beni düzeltiyo, adı zeynepmiş. bırak dağınık kalsın, aylin desem gönlümü hoş etsem noolur yani.

    - kısa ve uzun vadedeki planlarınız neler?

    - kısa vadede şirketiniz insan kaynakları müdürlüğü, uzun vadede şirketinizin genel müdürlüğü.

    - (gülümseyerek) ooo harika…

    ulan nesi harika… karıya resmen mevkinizde gözüm var diyorum, harika diyor. sölesene içinden geçeni, “ nahhhh olursun” desene. “yavaş yerler yaş” desene. “kıçımın kenarı” desene. hadi hepsini geçtim, “sizin amacınız farklı bence, makara yapmaya gelmişsiniz buraya" desene. ama yook, politik davranacak ya, her ne olursa olsun sinirlerine hakim olabilmeyi beceren insan kaynakları müdiresi profilini çizecek ya…

    - ingilizceniz nasıl?

    bu soruya hazırlanmışım önceden. eğer böle bi soru gelirse, direkt goradaki halı satma sahnesinden alıntı yapıcam. ibrahim tatlıses ingilizcesiyle devam edicem. cesaretimi topladım, geliyorum…

    - ingilizceniz nasıl? ozellikle anlama ve konusma. raporlama ile ilgili kısmında çok işiniz olmiycak. önemli olan konuşma.

    - (gülerek) speaking english? i live in english… totally silk flying carpet.

    - (gülümseyerek) güzeel, ingilizce giriş yaptınız…

    - van, tu, tri foro, leydiis end centilmini

    - (gülümseme)

    hala gülumsüyor ya. çıldıracam. karıya uçan halı diyorum, baylar bayanlar diyorum ibrahim tatlıses lehçesi ile, o hala gülüyor. suratını asarak, “görüşme bitmiştir, daha fazla devam edemicem” desene. ya bi bozul şöyle, morar, göt ol, sinirlen, yap bişiyler… ahhh aylin yaa, şu güzel ortamı bozuyosun aylin yaa, ya da zeynep.

    - bu arada pardon sormayı unuttum? bişiyler içer misiniz?
    - neler var içecek aylin hanım?
    - zeynep…
    - haa evet zeynep hanım.
    - (yine gülümsuyor, hala gülümsüyor) çay kahve ya da soguk bişiyler.
    - kefir var mı?
    - aa ben de çok severim kefiri, çok da faydalı, ama sanmıyorum mutfakta olsun. (telefonu kaldirip) fatma hanım bana bir nescafe, beyfendiye de... çay... çay uygun mudur?
    - (ne diyim ki dercesine bir kafa bükme hareketi)
    - evet bi nescafe bi çay…

    vayyy aylin vaay. hem çirkin hem gıcık. kefir soruyorum, hala soğukkanlılıkla cevap veriyo. cok severmişmiş kefiri. halbuki ben nefret ederim sırf zorluk çıkarmak için sordum, ama aylin o zor topu bile goğsünde yumuşatıp kalecinin uzanamayacağı yere gönderebilmeyi başardı.

    - sizi diğerlerinden ayırt eden ozelliğiniz ne olabilir sizce?

    - zoru hemen yaparım, imkansız biraz zaman alır.

    - (alaylı bir tebessümle) belli belli

    ve işte nirvana. aylin benimle taşşak geçti. tam bir ne umduk ne bulduk durumu. oysa aylinin çirkin
    çıkması durumunda bütün plan, biraz makara yapıp neşeyi bulmaktı. ama olmadı. aylin hiç sinirlenmedi. adı zeynep olmasına rağmen defalarca aylin demiş olmama rağmen. onca taşşak geçmek eğilimli cevap vermiş olamama rağmen. hiç gerilmedi. yani ben gerizekali insan kaynaklari müdürüyle eğlenme planları yaparken, o da “ ulan sıkıldım yaa karşımda kasılıp duran tiplerden, biraz sıradışı bişyler gelse de neşemizi bulsak” planları yapmaktaymış meğer. ikimiz de bir takım planlar yapmışız yani, ama onunki başarılı oldu.
    artık insan kaynakları müdiresi ismi olarak zeynep ismini benimsiyorum. aylin yok artık, zeynep var. tüm çirkinliği ve soğukkanlılığıyla. her yeni başvuruda ilk zeynebi arıyor olacağım ben. her yeni başvuruda ilk zeynebi unutturacak yeni bir zeynep siparişi vermis hissedeceğim kendimi. seni hiç unutmyacağım zeynep. insan kaynakları müdiresi zeynep…
  • bazen sonuçları düşünülenden çok farklı olabilen görüşme.
    çok rahat ve beklentisiz olunca, özgüveni fazla ve iş bitirici bir görüntün mü oluyor nedir bilmiyorum ama şu anki iş için görüşmeye geldiğimde hali hazırda başka bir yerle anlaşmak üzereydim. ve çok rahattım.
    ben değil de sanki onlar giriyordu görüşmeye. ‘’iş beni tatmin eder mi, parası iyi mi, çalışma saatleri insani mi’’ gibi kıvırmadan ve net sorular sordum. sonra pazarlık başlayınca, kusura bakmayın ben bu paraya çalışamam dedim, çıktım.
    ardından defalarca aradılar ve beni ikna ettiler. parası anlaştığım diğer yere denk getirilince ve artı olarak evime yürüme mesafesinde olunca hayır demek aptallık olacaktı.
    ve işe başladıktan sonra bana söylenen ‘’rahatlığım ve mantıklı sorular sormam’’ sebebiyle tercih edildiğimdi.
    ben de ‘’kimin kimi tercih ettiğini tartışılır’’diyerek kovulma yolundaki ilk salaklığımı yaptım. ama şaka yaptığımı sanarak güldüler. ‘’bir de espri yeteneği iyi, ehiehihi’’ diye söylenerek gittiler.
    deliler.
  • "olursa ekime, olmazsa..." diye gidilen bir iş görüşmesinde görüşülen üst düzey müdürün cvyi detaylıca inceleyip gerekli soruları sorduktan sonra "sizin sormak istediğiniz bir şey var mı?" dediği ana kadar "bitse de gitsem," moduna sokar insanı bu görüşme. ancak müdüre cool bir tavırla "ben sizin ürünleriniz hakkında bilgi sahibi değilim, sizinle görüşmeden herhangi bir yargıya sahip olmak istemediğim için araştırmadım, bana bilgi verir misiniz?" dediğimde müdürün heyecanlanıp ürünlerinin ıcığını cıcığını anlattıktan sonra ürünlerin sertifikalarını saymaya başlaması, bu arada gerçekten dinlediğimi görünce daha da detaya girmesi, bu arada benim görüşmenin hakimiyetini ele almamın rahatlığıyla ürünlerden örnek görmek istemem, şirketin başka bir yetkilisinin örnekleri getirmesi, arada diğer yetkililerin gelip benimle tanışması, benim de o arada sanki ben onları işe alacakmışım gibi bir havayla kafama takılan her şeyi sormam, gayet rahat olmam sonucu beni pek beğenmeleri. verdikleri ücret şu anda aldığımın altında olmasına rağmen performansıma göre yeni bir değerlendirme yapacaklarmış. bir saatin sonunda adamlara "ben sizi ararım," dedim ve çıktım.

    not: aradım. iş için gereken evrak listesini görünce yanlışlıkla cia'ya başvurduğumu düşündüm. neyse haftaya başlıyorum, kısmet.
  • şahsen başvurulmamış, cebren ve hile ile ayarlanmış ve dolayısıyla zoraki gidilen mülakattır;

    - seyahat engelimiz yok değil mi?
    + var.
    - hahaha çok şakacısınız.
    + yo ben seyahatten nefret ederim.
    - ...
    (bkz: based on a true story)
  • katılmış olduğum bir grup mülakatında tanık olduğum durum. 6 kişiden oluşan bir grup olarak hepimiz gayet heyecanlı ve ümitli gözüküyorduk. lakin bir eleman vardı köşede oturan adamın dünya umurunda değil gibi duruyordu. sanki az önce birisi arayıp "malezyadaki dedenizden size milyarlarca dolar servet kaldı" demiş gibiydi. neyse efendim görüşme başladı ve bir soru soruldu: yanlış hatırlamıyorsam yüksek miktarda bir sermaye ile ne yaparsınız gibisinden genel bir soru sordular. tabi biz diğer 5 kişi başladık saydırmaya yok efendim ben şuraya yatırım yaparım yok efendim ben falanca tahvillerinden alırım yok efendim ben fizibilite çalışması yaparım derken en son sıra bizim elemana geldi. önündeki su bardağında bir yudum aldı ve "tiyatro kurarım ben" dedi. o an zaman durdu. odada herkes birbirine baktı. kimse beklemiyordu böyle bir cevap tabi ki. sonra tiyatrodan ne kadar zevk aldığını anlattı 3-4 dakika kadar. mülakatı gerçekleştiren çalışanlar da şaşkınlıklarını gizleyemeyip dinlediler kendisini. sonradan anlaşıldı bu rahatlığın sebebi tabi. meğer bu delikanlı önce finansbank'a başvurmuş ve kabul almış. 3 gün çalıştıktan sonra kendisine vakıfbank'tan teklif gelmiş, bu da finansbank'ı bırakıp vakıfbank'a başlamış. bir hafta olmuş olmamış bu defa da maliye bakanlığından aramışlar. şimdi tam hatırlayamadım ama ya hesap uzmanı ya da müfettiş yardımcısı olarak işe başlamış. bu mülakata da öylesine gelmiş. özendik tabi, ağzımız bir karış açık kaldı. o odada 5 tane geleceğinden kaygılı genç vardı. ve bir tane de geleceği garanti genç vardı. sonrası hepimiz için aynıydı; biz sizi ararız.
  • değişik bir tecrübedir..

    bu da böyle bir anımdır;

    askerden döndükten sonra kocasinan belediyesinin inşaat mühendisi alacağını duymuştum. aslında askerdeyken annem diyip duruyodu nerden öğrendiyse.x
    neyse gittim belediyeye yok aga dediler eleman ney almıyoz biz. torpil lazım heral dedim. neyse sktiret bakalım büro açacam ben hem dedim.

    belediyeden çıktıktan sonra köklü bir inşaat firmasının önünden geçiyordum çarşıya gitmek için. lan bi şunlarla konuşuyum bakalım ne dicekler piyasa nasılmış bi görek diye çıktım yukarı.

    denyonun birinin karşısına oturttular beni. adam da inşaat mühendisiymiş ama müdür gibi bişi olmuş yıllar içinde. cv var mı dedi ilk başta, şaşırdım ben vay lan kayserili denyo firmaya bak cv istiyo benden diye düşünürken yok yanımda ama mailimde var indirebilirim dedim. neyse sekreterin ordan indirip koydum önüne malın.

    herif beni aşağılamaya başladı. yok bizim ihtiyacımız yok aslında, hiç mühendis çalıştırmasak bile işlerimiz aksamadan ilerler falan diye.

    uyuz oldum lan. siz olmasanız da bişey olmaz o zaman dedim. bana her söylediği salakça şeylere laflar hazırlayıp anında söyledim yüzüne. nasıl olsa beklentim yok ibnelerden..

    neyse biraz sonra sıkıldım ben ben gidiyom aga dedim ve gittim. aşağıya inince arkadaşımı aradım, gel gezek diye. o da yakınlardaymış geldi arabayla aldı beni. arabaya bindikten yaklaşık 4 dakka sonra telefonum çaldı, arayan başbakan ee yok bu denyoydu. gel patron senle görüşmek istiyo dedi.

    şaşırmıştım ve gitmeye karar verdim bu şaşkınlıkla. arkadaşla beraber girdik içeri. arkadaşım benim ilk görüştüğüm denyonun karşısına geçti ben de yukarda patronun odasına çıktım.. patron bana bön bön baktı. hiç deneyimle ilgili, mezuniyetle ilgili bişey sormadı sadece ailen kaç kişi kaç kardeş vb geyik yaptık. ne lan bunun için mi çağırdın beni denyo diye düşünürken ben içimden adam tamam çıkabilirsin dedi. skerim sizin adabınızı diye düşünerek çıktım odadan aşağıdaki arkadaşımı da alıp çıktım dışarı.

    kapıdan çıkar çıkmaz arkadaş sırıtarak olum sen naaptın lan bu herife dedi. ben de herif mal beni aşağılıyodu ben de sıçtım ağzına dedim. arkadaş olum sen yukardayken sürekli seni övdü bana, herşeye cevap veriyo hiç çekinmiyo falan diye.

    böyle geyik yapa yapa bindik tekrar arabaya. aradan 10 dakka geçti geçmedi telefon çaldı yine arayan denyo; hayırlı olsun işe alındın yarın başla dedi.

    ne yapacağımı şaşırdım. işi istemiyordum o zaman. sadece yarın işim var diyebildim, yarın perşembeydi. ne zaman gelirsin dedi p.tesi geliyim dedim. tamam dedi kapattık.

    p.tesi günü gittim işe evet. adam beni tüm şantiyelere tanıttı. o gün öyle geçti zaten.
    ertesi gün inşaata çıktım kalıpçılara bakıyodum bu denyo aradı beni aşşa gel diye. inerken çiviye bastım hafiften tam girmedi ayağıma ama.

    neyse bu mala dedim ki evrakları söyle de getiriyim sigorta başlasın dedim. yok dedi 1 ay sonra başlayacak sigorta dedi. haa bu arada biz hiç maaş falan konuşmadık, bodoslama girdim ben işe. sonra dedim ki ya biz maaş bile konuşmadık hem sigortayı başlatmıyosun dedim. maaşını hallederiz 1 ay sonra hepsi çözülür dedi.

    o gün akşama kadar durdum şantiyede. ama sinir olmuştum en başından beri. saat 4 gibi çıktım gittim. bi daha da gitmedim işe. bi de mimar çalışıyodu orda ben buna sorduydum maaşlar nası iyi mi diye mal herif söylemedi sanki devlet sırrı. ona da gıcıktım yani.

    ertesi gün o mimar aradı beni abi nerdesin niye gelmedin diye. ben de gelmicem ben çıktım işten dedim.

    3-4 gün sonra da o mal herif aradı ne oldu neden gelmiyosun diye. ben de sizin hiçbişeyiniz belli değil memnun değilim gelmicem maaş bile belli değil dedim. ibne, peki kaç lira verirsek gelirsin dedi. yok sizle çalışmak istemiyorum dedim kapattım. o gün bu gündür dua ederim bu ibnelere muhtaç olmayım tekrar diye...
  • "neden bidi bidi bankasını tercih ettiniz?" sorusuna "benim için bidi bidi bankası olması değil ,banka olması önemli" şeklinde cevap verebilmeyi sağlayan durum .
  • kaderin bir cilvesi olarak genelde işe kabul edildiğin görüşmedir.
  • memur pozisyonu için yapılan iş görüşmesine audi q7 ile gitmek de sanırım bu kapsama giriyor.
    şirketimizdeki memur pozisyonu ile ilgili iş görüşmeleri devam ederken iki görüşme sırasında bir 10 dakika sigara molası verdik.
    amele karizması ile şirket önünde sigara içerken, kapının önüne yanaşan bir audi q7 den inen bir bayan arkadaşımız (aracı kendi kullanıyordu ve iki araçlık yere anca parketti - araç büyük) iş görüşmesi için geldiğini söyledi. aldık görüştük sağolsun. kendisi de iş şartlarına ve maaşa tamam dedi. yetenekleri ve özellikleri de işe uygun. almayacağız.
  • x üniversitesi araştırma görevlisi alımında yaşanan olay;
    -çalıştığınız hocalar kimler?
    -x,y,z..
    -daha önce hiç duymadım, herhalde çok iyi çalışmalarda bulunmamışlar.
    -ben de buraya gelene kadar hiç bi makale veya çalışmada adınızı görmemiştim.
    -çıkabilirsiniz.
hesabın var mı? giriş yap