• mecburiyettir.

    her ne kadar işinizi çok sevseniz de, bazen gün ışığını bile görmeden bir binanın içinde bir gün bitiveriyor. ve hayatımızdan günleri ne için çalıyoruz?
    --------------------------------------
    mecburiyetten.
    --------------------------------------
    can yücel'e kesinlikle katılıyorum,

    "sabah 09.00, akşam 18.00. sonra başka mecburiyetler. sıkışıp kaldık. sırf yeme, içme, barınmanın bedeli bu kadar agır olmamalı. hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz. bir ömür karşılığı bir ömür yani. ne saçma.”
  • vay arkadaş neler yapıyoruz ya. sırf bi adam para veriyo diye 6da uyanıyorum, işim bittiyse bile orda oturmak zorundayım falan. resmen kiralıyor mal gibi. keşke ergen olsaydım tribe bunalıma girer, aileme rest çeker evden kaçardım:( alarmı kuriyim de uyuyim yaşlı gibi.
  • her sabah, ama her sabah, ergüder yoldaş ın o nur yüzü ve hayata karşı derin bir nefret ile uyanmamı sağlayan, insanın sınırlarını zorlayan tiksinti uyandırıcı bir iç bulantısı vücut kaşıntısı karın ağrısı, her yüzyılı ve tüm kırılma noktalarıyla medeniyet denen belayı ve modern insan denen şu yaşlı dünyanın görüp görebileceği en çiğ varlığı beynimdeki yüzlerce kılcal damar çatlayıncaya kadar sorgulamama neden olan, boğazımdaki yumruğun, yüzümdeki karartının ve kendiminki dahil yeryüzündeki her suratı jiletle parça parça etme isteğimin ve bunun doğurduğu pişmanlık duygusuyla üzüntünün ruhumda yarattığı koca koca boşlukların sebebi olan bezdirici, tüketici, zihin açıcı, kusturucu, kafa yapıcı, öldürücü, süründürücü eylem ve eylemler bütünü...

    ah ergüder abicim. ah canım abicim. sen doğrusunu yapmışsın. sen en doğrusunu yapmışsın. ben de o doğruyu izlemek istiyorum ama kendim yalanım; hayatım yalanlar üzerine kurulu. yalanlarla çevrili dört bir yanım. işe gitmeden nasıl hayatta kalabileceğimi biliyorum ama yalanlar bırakmıyor yakamı. bırakmıyor...

    biliyorum... biliyorum bir kaç çeşit sebze tohumu ve bir pilli radyo yeter bana. tohum ve müzik yeter saf ve yeni bir hayat kurmak için. biliyorum ama yapamıyorum.

    herkese günaydın.
  • üzerimdeki gömlek bedenimi yakıyor. boynumda siyah, çizgili bir urgan. yutkunamıyorum. saat 07.55, fabrika turnikelerinden giriyorum. her sabah aynı boktan ses. her sabah aynı mekanik hareketler. kartı göster, "tlank" sesi ile turnike kilidinin açıldığını anla. küfür eder gibi elinle ittirerek içeriye gir.

    insanlar ikiye ayrılıyor turnikelerden sonra. beyaz yakalılar havalı, bol camlı süper lüks yönetim tarafına seyirtiyor. ellerinde şık laptop çantaları. hepsinin yüzü ışıl ışıl. işçiler fabrikanın yan kapısına yöneliyorlar, ellerinde bir bok yok. yüzlerinde bir karartı. ben de onların arasına karışıyorum her sabah yaptığım gibi.ofisin podyumu andıran ön kapısından değil, pek kullanılmayan arka kapısından giriyorum.

    üzerimdeki ceket ağır. bir anda 100 kg oluyor ceket, üzerime yıkılıyor. onu asmam gerek. askıların olduğu küçük oda aynı zamanda çay kahve makinelerinin de bulunduğu yer. nefesimi tutup içeriye dalmak istiyorum, ama kapının arkasındakiler benden önce davranıyor. yaklaşık altı kişilik bir "gülümseme" ekibini beklemem gerekiyor girebilmek için. hepsinin elinde afilli birer kahve fincanı. kimisinde madrid yazıyor, kimisi termos gibi; kimisi starbucks etiketli, kimisi fosforlu pembe. hepsi gülümsüyor. gözleri ışıl ışıl. saat 07.58 ve onlar sanki günün ortasındaymışcasına enerjik. kahkahalarla gülüp megafonla bağırırcasına konuşuyorlar birbirleriyle. tonlamaları trt spikerlerini andırıyor.

    kulaklarım tırmalanıyor. içlerinden bir ikisi günaydın diyor bana. ben dişlerimi sıkıp başka bir tarafa bakarak bu korkunç resmi geçitin bitmesini bekliyorum.

    herkese günaydın...
  • geceleri yasamak icin gündüzleri satmaktir.
  • "bu ödeme..." diyor "ııııı dün gerçekleşmesi gerekiyordu ama ııııııı finansman..." bir şeyler daha zırvalıyor. "aslında ben ıııııı kendilerini uyarmıştım..." zırvalamaya devam ediyor.

    saat 07.50... mesainin başlamasına daha 10 dakika var. benim ayılmama daha 1,5 saat var. bu rutin iş hayatına alışmama 100 yıllar var. bana ödeme diyor, finansman diyor, bir şeyler diyor. ben önümdeki monitöre boş boş bakıyorum. hareketsizce oturuyorum. hiçbir şey söylemiyorum. dinlediğimi belirtecek bir "hıhı" yahut "evet" dahi demiyorum. ölüm sessizliğindeyim. şişman, gözlüklü kadın konuşmaya devam ediyor. söylediklerinin hiçbirisi zerre kadar sikimde değil. ama o konuşuyor, konuşuyor, konuşuyor. sonunda susuyor. ama bir soru işareti ile bitiriyor cümlesini. ve beklemeye başlıyor. ben sessiz kalıyorum.

    yapış yapış, samimiyetsiz bir gülücük atıyor:

    - "uyanamadınız galiba"
    - "saat sekize on var..."
    - "hayır, ben ıııııı dün de söylemeyi unuttum size akşam ıııııı evde aklıma geldi şimdi hatırlat..."
    - "saat sekize on var..."

    elinde kağıdı, gözünde kocaman berbat gözlüğü, kocaman kıçı ve çıkardığı en anlamlı ses olan "ıııııııııı"larını da alıp defoluyor.

    gözlerimi ovuyorum, kafamı kaşıyorum. her sabah şirkete girerken binbir işgüzarlıklarına şahit olduğum güvenlik görevlileri geliyor aklıma "köpekler..." diyorum seslice. bugünkü toplantıda karşı karşıya oturmak zorunda kalacağım bağıra çağıra konuşup gülen insancıklar geliyor aklıma "orospu çocukları..." diyorum seslice.

    ne için, kim için buradayım? bu sefil hayatta daha onurluca hayatta kalmam, kendimi kollamam gerekiyordu. her sabah bu masaya oturduğumda içimde bir şeylerin eksildiğini hissediyorum. ne insan sevgisi kaldı içimde ne de umut. boşluk, kocaman bir boşluk.

    "sikeyim böyle hayatı" diyorum seslice.

    yanımda oturan iş arkadaşımın bana baktığını farkediyorum.

    "günaydın birader" diyorum.

    herkese günaydın.
  • "işe gitmenin en güzel yönü tekrar eve dönecek olmaktır"

    isimsiz bir evkolik.
  • bazen akıl oyunları gerektirebilen durum. beylikdüzü'nde oturuyorum. işim maslak'ta. mesaim 8:00 de başlıyor. 6:35 te servise biniyorum. 7:15 te maslak'ta yız. 40 km 40 dakka. buraya kadar güzel. neden 45 dakka önce iş yerinde olup, bu yorumları yapmama fırsat kalıyor derseniz, zamanı 45 dakka öteleyip, 7:20 de beylikdüzü'nden servise binersem istanbul trafiği sayesinde maslak'a gelmem 9:20 olacak ta ondan. istanbul trafiğinin kırılma noktası 6:30. bu saatten sonra yola çıkılacak her 1 dakika, size 5 dakikadan fazla zaman kaybı olarak geri dönüyor.
  • beden şarjını bitirmeyip akşama kadar yettirmektir. yatakta şarj olmak için akşamın iple çekilmesidir. hayatı ıphone gibi yaşamaktır. 9 senedir haftanın 5 sabahı aynı saatte kalkıp aynı şeyleri yapmaktır. ne giysemdir. kahvaltı olarak ne yesemdir. akşam olsa da evime gitsemdir.
  • haysiyet ve onuru parayla takas etmek..
hesabın var mı? giriş yap