• dün akşam bir teyzeyle tanıştım. gözlerinin içinin güldüğünü, henüz 40larının sonlarında gibi gözükürken 60'ı çoktan aşmış olduğu gerçeklerini geçiyorum. büyük bir heyecanla neler yaptığını anlatıyordu emekli olduktan sonra. işimi o kadar çok seviyordum ki hiç emekli olabileceğimi düşünmemiştim diye başladı. o sırada gözlerim yerlerinden fırlamış olmalı ki şaşkınlığımı atmam için biraz sustu bakıp gülümsedi. 35 senenin her gününü iyi ki bu işi yapıyorum, aa saat 8 mi oldu ne çabuk diyerek geçirdiğimi, ayrılmadan önce yıllardır kıyıda köşede biriktirdiğim anıları toplarken farkettim dedi. ben saygıdan gıptaya hatta açık bir imrenmeye doğru yol alırken, kadıncağız anlattıkça damıttığı anıların mutluluğunda müthiş bir huzurun içine dalmıştı bile. uzun uzun anlattıktan sonra bana sordu, peki sen ne yapıyorsun diye. sevdiğim işi/işleri yapmak için bekliyorum, dedim. bir sürü soru sordu, sonra bu kadar uğraştan sonra vazgeçmeyeceksin değil mi, dedi yavaştan mücadele yorgunluğu, beklemekten sıkılma belirtileri göstermiş olacağım ki. henüz değil, diyebildim. etrafımıza gelenlerle benzer tebessümlerle konuşmalara dalmadan birdenbire umutsuzluk anlarında hayatınıza giriveren aksaçlı bilgelerden biri gibi bir cümleyle bitirdi konuşmasını.

    - hayat sevmediğin işi yaparak geçirilemeyecek kadar kısa, özellikle de emekli olduktan sonra yıllardır ertelediklerini yetiştirmeye çalışanları farkettiğinde.
  • başıma gelen lanettir. sırf bu yüzden şirketimce ayakta sikiliyor ve sesimi çıkartmıyorum. yakında patrona gidip "siz yoruluyorsunuz üstümde gidip gelirken; isterseniz ben hopliyim" diyicem. para yok; saygı yok; mevki yok ama işimi seviyorum amına koyim. stokholm sendromu filan mı oldu acaba?! dur ben bi hocaya üfleteyim.
  • bir hafta tatile cıkınca içini kemiren bir sıkıntı kaplar insanı. daralırsınız, bunalırsınız.. tatilin en güzel yerinde bavul toplarsınız..

    kötü birşeydir. aileniz tuhaf olur, arkadaşlarınız sorunlu oldugunuzu düşünür. işini sevmek bu ülkede dışlanma sebebidir vesselam.
  • sabah kalkip bir yere gitmeyi sevmiyorum. ama illa bir yere gidilecekse, gidilebilecek en iyi yere gidiyorum. budur en fazla.
  • insanın şu hayatta başına gelebilecek en güzel şeylerden biri. sanılanın aksine gerçekte mümkündür. tembellik hakkının yılmaz bir neferi olarak benim başıma geldiyse hiç imkansız bir şey değildir. aramaya inanın yeter.
  • bazen yetmez. özellikle zam dönemlerinde yaşanan haksızlıklar yüzünden işini sevmek, o işi yapmaya yetmez. koskoca şirkette; yıllarca emek harcamış, yeri gelmiş hamallığını yapmış, yeri gelmiş sorumluluk almış, yeri gelmiş müdürlerin kaprisleri ve salak saçma şeyler yüzünden fırça yemiş, 8-10 yılını o şirkete vermiş insanlara %4-5, işe daha dün başlamış, tek işi kendi müdürünün telefonlarına bakmak olan ve yarı çıplak giyinip işe gelen ve üstelik giriş ücretleri 8 yıllık personelden bile fazla olan sekreterlere %15-20 zam yapılıyorsa, işini sevmek yetmez artık o adama. soğur. bir de bu adaletsizliği yapanlar dindarsa, hayatlarındaki en büyük mottoları kul hakkı yemek büyük günahtırsa, işten soğumakla kalmaz o adam, dinden imandan da soğur.

    (bkz: adaletini sikeyim dünya)
  • kişinin hayat kalitesini yüzde yüz arttırdığına inanıyorum yaptığı işten zevk almasının. bir kere günün büyük bir bölümü çalışarak geçiyor, çoğu zamanda iş anlamında kendimizi geliştirmeye adıyoruz hal böyleyken sevmeden yapılan bir işin ömrü çürütmesi garantidir. sabah kalkarken küfür ettiğin, oflayıp poflayıp yaptığın iş bitişinde "nolur işle ilgili bişi demeyin bana" dediğin işte ne mutlu olur ne de ilerlersin, memur gibi yerinde sayarsın.

    zamanında hiç sevmediği işleri yapmış, hay lanet olsun böyle mesleğe demiş, başka bölümlerde okuma denemeleri yapmış, başka iş sahalarına kaymaya yeltenmiş ve sonunda doğru yolu bulmuş, işini hobisi haline getirmiş, iş dışında kalan zamanları da bu uğraşla zevkle geçirebilen biri olarak derim ki işinizi sevin, neyden para kazanıyorsanız severek yapın, sevmiyorsanız sevebileceğiniz tarza dönüştürün ya da neyi seviyorsanız onu yapın derim, gör bak hayat nasıl güzelleşiyor, insan yaptığı işi de kendinden ayırmamalı zaten o da karakterimizin bir parçası.

    ne demişler;

    yastığa başını koyduğu anda uyuyabilen,
    gözlüksüz lenssiz çok net görebilen,
    istediği kadar yiyip kilo almayan,
    zevk aldığı işi yapıp üstüne para kazanan insandan mutlusu yoktur.

    hepsi bende maşallah, sübanallah.
  • bir tur hastalik... baslica belirtileri soyle siralanabilir...
    1) sabah kalktiginda gunu nasil gecirecegini dusunup derin bir nefes almayi unutmak...
    2) cocuklugundan beri yasadigin ve nefret ettigin sehre daha farkli bakmaya baslamak ve iyi ki gitmemisim buralardan diyebilmek...
    3) eskiden seni mutsuz eden herseyin hayatindaki en buyuk mutluluk kaynagi haline gelmesi
    4) hatta zaman zaman "ben buyudum galiba" diyebilmek...
    5) gunun nasil gectigini en gecmedigi anlarda bile anlayamamak...
    6) tatil gununde bile ise gitmek...
    7) aksam eve gidince isinle ilgili okumak/arastirmak isteyip de gun boyu firsat bulamadigin belgeleri okumayi planlamak ve bunlari yapmak icin gece disari cikmayi bekleyen arkadaslarini hatta sevgilini ekmek
    8) kendinle gurur duymak
    9) salak salak mutlu oldugunda "ya ben niye mutluyum ki simdi?" diye dusunurken sebebinin o gun yaptigin is oldugunu anlamak
    10) kendinizi ise yarar hissetmek
    11) isin icin o zamana kadar nefret ettigin, kiyasiya elestirip "asla yapmam" dedigin seyleri yapmaya baslamak
    12) en ufak hatada deli gibi uzulmen, dunyanin basina yikilmasi
    13) ben kimim sorusuna "su isi yapiyorum" diye cevap vermek
    14) butun gun it gibi calistiktan sonra eve dinlenmis olarak gelmek
    15) iyice abartip o isi yaptigin icin kendini cok sansli hissetmek
    16) her an her saniye is konusmak ve bu sebeple cevrendeki tum arkadaslarinin birer birer yok olmasi
    17) yalniz kalinacak anlari "is dusunebilmek" icin dort gozle beklemek
    18) isten birsey sormak icin aradiklarinda cok ama cok mutlu olmak
    vb...
  • karlı, buzlu bir istanbul günü 50 km ötedeki bir plazada 8.30 daki toplantı için taksi bulamazsam sabahın 6’sında diye, bir gün öncesinden şoforlü araç kiralayıp, yeni düşme sonrası diz ameliyatı geçirmişken, destek ekipmanlarıyla gitmektirrrr.

    iptal etmemek, gayet olabilecekken excuse göstermemek ise; sadece mevcut işini çok seven, saygı duyan, bu nedenle iç disiplini yüksek insanların anlayabileceği bişey sanırım*.

    yalnız plazanın önünde son model bmw’den takım elbiseli şoforün kapıyı açıp, inmeme yardımcı olduğu sırada, insan kaynakları direktörüyle göz göze gelmemiz baya keyifliydi*
    *.
  • şu hayatta insanın başına gelebilecek en güzel şeydir.
hesabın var mı? giriş yap