• adini da verelim tam olsun: "nakşibendi tarikatının halidiye kolunun gümüşhanevi yolunun şubesi"
    avustralya'dan çok türkiye'de faaliyet gösterdikleri bilinsin diye biraz daha detay vereyim. iskenderpaşa evet bugün eskisi kadar güçlü değil, başta fettullahçilar ve diğer nurcular olmak üzere çok güçlü rakipleri var, ama halihazirda bir ülkeninin başbakaninin bağli olduğu bir tarikattan sözediyorsak önemli bir islami akimdan sözetiğimiz hatirlansin.
    mnp'den başlayarak msp ve refah partisi'ne kadar uzanan siyasal çizginin gerisindeki en temel dinamiklerden biri nakşiliğin iskender paşa dergahi koludur o da bilinsin. orada bir kaç küçük hatirlatma lazim. gümüşhanevi'nin efsaneleri etrafinda başlayan ve kotku'ya devreden bu çizgi kotku'nun ölümünün ardindan esat coşan zamaninda önemli bir kirilmaya uğradi ve refah partisi döneminde erbakan'la köprüler büyük ölçüde atildi. bu dönem ekadar parti yönetimi de büyük ölçüde tarikatin kontrolü altindaydi. türkiye'de siyasi islam geliştikçe tarikatin daha mutedil bir siyaset önerdiği ve derin devlet içindeki bağlantilariyla 28 şubat sürecine gidişi engellemeye çaliştiğini biliyoruz. esad coşan'in tarikati modernleştirdiği hakyol vakfi, ilim ve sanat vakfi gibi "modern kurumlar" kurduğu ve dünyaya açtiğini da buraya not edelim.
    öte yandan tarikatin en önemli elemanlarını verdiği, eğitimini ve hazirliğini yaptiği, yurtdişinda okuttuğu ve yetiştirdiği birçok isim, bugün bakan ve müsteşar düzeyinde hala etkin. refah ve bugünkü akp, saadet kadrolari içinde nakşiliğin bu koluna bağli önemli isimler var. erdoğan ve gül disinda ilk elden aklima gelen unakitan, gönül, coşkun, güler gibi cok sayida isim iskenderpaşa dergahina bağlılıklarıyla bilinirler. gül'ün ve birçok üst düzey kadronun daha sonra fettullah ekolüne yaklaşmasi da ayri mevzu bilahere tartişiriz... tarikatin basinda 7-8 yildir esat coşanin oğlu nurettin coşan var. o da taa amerikalarda işletme okumuş da gelmiş bir tarikat ehli. işletme okumasi da lazim tabi o kadar şirket falan, ama ben ayrica bayiliyorum bu tarikat ehlinin gavur ellerinde yurtdişinda okuyup da geri dönmeli ilim çin'de de olsa alin gelin bahaneli maceralarina, onu da söyleyip hafiften amerikanciliklariyla dalga geçmeden duramayacağım.
    ben de böyle boncuk gözlü alayci bir tarlakuşuyum, ne yapayim, beni de böyle kabul etsinler.

    etiketler: nakş, nakşi, tayyip, halidiye, amerika, gümüşhane, herbie hancock

    (last fm büyük icad nurettin kardeşim hergün zikir var)
  • "nakşibendî tarikatının ahmet yesevi’nin geleneğinin bir kolu olarak değerlendirilen iskenderpaşa cemaatinin kuruluşunu 1925’lere kadar götürmek mümkündür. tekke ve zaviyelerin kapatılması ile nakşibendî geleneğine bağlı olarak kurulan ‘gümüşhanevi dergâh’ı’ faaliyetlerine resmi olarak ara vermek zorunda kaldı. dergâh bir kısım zorluklar yaşasa da fiili durumunu devam ettirdi. dergâh’ın başında bulunan şeyh mustafa feyzi beyefendi’nin ölümünde sonra, yaş sırasına göre halef-selef seçimiyle hem cemaatin lideri belirlendi hem de sürekliliği sağlandı. 1952 yılında abdulaziz bekine efendi’nin ölümünden sonra yerine mehmet zahid kotku geçti. kotku’yla birlikte cemaat’te çok yönlü değişimlerin adımları atıldı.

    kotku’nun yeni açılımları özellikle devlet bürokrasisinden yeni yüzlerin cemaate yönelmelerini sağladı. böylece cemaat kendi içerisinde bir değişim süreci yaşarken, cemaatin ismi de kotku’nun imamlık yaptığı ‘iskenderpaşa’ camisiyle anıldı. yani ‘gümüşhanevi’nin yerini ‘iskenderpaşa dergâh’ı almış oldu. bu durum küçük bir kısım bölünmelere yol açmışta olsa da esasen cemaatin hızla büyümesini sağladı.

    kotku’nun artan etkisi hiç şüphesiz ki biçimsel değildi. klasik tarikat ilişkilerinin dışına çıkarak öncelikle ‘modern’ eğitim sistemini cemaatin gelişmesi için çok önemli oranda kullandı. dönemsel müritleri daha çok devlet bürokrasisi içerisinde bulunan ve ‘modern’ eğitim almış kişilerden çıkmaya başladı. bu yönlü örgütlenme, ‘iskenderpaşa cemaati’nin devletle olan ilişkisinde yeni bir süreci başlattı denebilir. kotku aşamalı olarak devlet sorunlarıyla daha yakından ilgilenmeye ve bir biçimiyle devletin dönüştürülerek islamlaştırılması için ‘yeni’ projeleri fiilen uygulamaya koydu. burada ikili bir plan izledi. birincisi devletin üst düzey bürokrasisi içerisinde örgütlenme ağını geliştirmek, ikincisi güncel politik sürece müdahale edebilecek bir parti kurmak. bunları eş zamanlı bir tarzda uygulamaya koydu. özellikle devlet planlama teşkilatı ve milli eğitim bakanlığı içerisinde kadrolaşma hareketine öncelik verdi. aynı zamanda etrafından topladığı yeni müritleriyle türkiye’nin siyasal sürecine müdahale zamanı geldiğine dair yaptığı telkinlerin belirli bir olgunlaşmaya gelmesinden sonra, müridi olan erbakan’a ‘yeni bir partinin kurulmasının zaruri olduğu’ tavsiyesinde bulundu. erbakan 1969 yılında milli nizam partisi’ni kurarak şeyhi’nin talimatlarına uygun olarak hareket etti.

    nakşî geleneğinden gelen tarikatlar aslında hep iktidarlara yakın oldular. siyaset-iktidar ilişkisi nakşibendîlerin tarihsel sürecinde önemli bir yer işgal eder. siyasetin cemaat ilişkilerinde bir kısım negatif etkileri olmakla birlikte hiçbir dönem siyasetten uzak durmadılar. esasen ‘siyaseten iktidar olma ile kitlelerin gönlünde iktidar olma’ dengesini kurarak ilerleme, islamcılığın önemli bir politikası haline geldi.

    koktu’nun bu tarzda siyasetle çok açık olarak ilişkilenişi, nakşibendî tarikatının geleneklerine yeni bir boyut kattı ve pratik yönelimlerini de belirli bir stratejik hedefe bağladı. bu süreç aynı zamanda ‘iskenderpaşa cemaati’nin kendi başına ‘yeni’ islami bir ekol olarak kabul görmesi oldu. özellikle partileşme, vakıf açma, şirketleşme, eğitim, yayıncılık gibi temel alanlarda çok kapsamlı bir örgütlenmeye yöneldi. bu beş alanın kendi içerisinde çok önemli merkezler olduğu bir gerçek. partileşme süreci devlet ilişkilerine müdahale etmenin bir başlangıcı olduğu gibi devlet sorunlarıyla çok daha yakından ilgilenmenin ve devleti islamlaştırma politikalarının bir başka tanımıdır. ikincisi vakıflar, cemaatlerin çok yönlü örgütlenmesinde önemli bir araç oldu. devlet denetiminin nispeten zayıf olduğu özerk yapılar olarak polisin sürekli denetim altında tutamadığı vakıflar, iskenderpaşa cemaatinin ülkenin her yerinde örgütlenmesi için önemli bir işlev gördü.

    kotku, ‘parayı ahlaksızlığın babası olarak görür’ ama toplumu islamlaştırmak içinde para kazanmak için de her yolu dener. devlet planlama teşkilatındaki (dpt) müritleri aracılığıyla ekonominin toplumsal yaşamdaki etkisini çok iyi gördü. ekonomik gücün siyasal ilişkileri belirlemede çok önemli bir rol oynadığını bildiği için çevresini ticari şirket kurmaya yönlendirdi. ama esasen cemaatin şirketleşmesi için çok önemli adımlar attı. devlet içerisinde bulunan kadrolarıyla hızla büyüyen şirketler kurdular ve devletin önemli desteğini aldılar.[2]

    tek parti rejiminin yerini çok partili döneme bırakması ile islamcı hareket iç kabuğundan çıkarak dışa yöneldi. islamcılığı savunan birçok parti kurulmakla birlikte, anadolu’nun geleneksel orta-alt katmanlarını temsil eden islamcı cemaatlerin çok önemli bir kesimi, kemalist gelenekten gelen demokrat parti’yi (dp) desteklediler. gümüşhanevi’de önce dp’yi daha sonra ap destekledi. 1965’lerden sonra islamcı hareketteki gelişme eğilimi, aşamalı olarak kendisini ayrı bir güç olarak tanımlamaya başladı. demirel’in önderliğindeki ap, daha çok kent büyük burjuvazisinin çıkarlarını koruyan siyaseti, anadolu’da gelişmeye başlayan ve islamcı cemaatlerle de belli bir yakınlığı olan küçük ve orta ölçekli sermaye gruplarının, devlet memuru olarak görev yapan bir kısım akademisyen, bürokrat ve teknokrat olup ‘yeni’ bir ara sınıfı oluşturanların tepkisini çekmeye başladı. bu gelişmeleri çok yakından takip eden iskenderpaşa cemaati, yeni bir partinin kurulmasına karar verdi. kotku, siyasal partilerin genel yozlaştırıcı etkisini bilmesine rağmen islamcı geleneği temsil eden mnp-msp’nin kurulmasından çok önemli bir rolü oldu. bu süreç aynı zamanda cemaatin devlet-iktidar ilişkilerine yeni bir boyut kazandırdı.[3] koktu, islamcı bir partinin kurulması gerekçesini cemaatinin ileri gelenleriyle paylaşırken ‘devletin idaresini masonlar ele geçirmiştir, artık bunun düzeltilmesi lazım’dır biçiminde gerekçelendiriyordu. bu nedenle msp’nin ‘toplumsal-ekonomik programında islami ahlak ve kültürel yaşam biçiminin etkisini görmek mümkündür. bu nedenle osmanlı islam geleneğinin ön plana çıktığı program kotku’nun görüşlerinin damgasını taşır.[4]

    msp iktidar ilişkisi içerisine girince politikalarında bir kısım değişiklikler de gündeme geldi. örneğin 1974 yılında cumhuriyet halk partisi (chp) ile hükümet ortaklığı kurulması özellikle iskenderpaşa cemaatinde belirgin bir krize yol açtı. kotku, msp-chp koalisyonuna zımnen onay verdi. bu yaklaşımlarında pragmatizm birkaç noktada öncelikli olarak ön plana çıkmaktadır. birincisi devletle bütünleşme sürecinin önemli pratik bir adımı olarak görüldü. ikincisi devletin kurucu partisi chp ile olan bir koalisyonun aynı zamanda kemalist rejime verilen bir mesajdı. üçüncüsü ise devlet kurumlarında örgütlenme olanaklarını elde etmekti. islamcı hareket bir kısım önemli avantajlar elde etse de chp ile olan koalisyon islamcı tabandan önemli bir tepki aldı ve bunlar seçim sonuçlarına da yansıdı. msp bu süreçten sonra yeniden hızla ‘sağa’ yaklaştı. söylemlerinde ‘islamcı’ ve ‘sağcı’ politikaları ön plana çıkardı. özellikle 1976 döneminden sonra msp’nin politik çizgisi çok daha radikalleşti. islamcı söylemleri daha uç noktada dillendirmeye başladı. msp’nin adalet partisi (ap) ve milliyetçi hareket partisi (mhp) ile kurmuş olduğu milliyetçi cephe (mc) hükümetleri, onun gerçek politik yönelimlerini de ortaya koydu. bu gelişmeler, msp’nin nispeten iskenderpaşa cemaatinin kontrolünden çıktığına ilişkin değerlendirmeler yapılmakla birlikte, kotku’nun parti konusunda cemaat üyelerine yapmış olduğu uyarılar politikanın esasına yönelik değildi. örgütlenmek ve belirlenen hedeflere varmak için taktik yönelimlere ilişkin uyarılar yapıyordu.[5]

    12 eylül 1980 askeri darbesi, iskenderpaşa cemaati içinde önemli bir dönüm noktasıdır. cemaate yakınlığı ile bilinen msp kapatıldı, ama aynı zamanda cemaatle ilişkisi olduğunu çok açık olarak belirten turgut özal da, darbeci generaller tarafından ekonomiden sorumlu başbakan yardımcılığına atandı.

    mevcut konjonktürel durumdan çok daha geniş yararlanabilmek için kotku, hakyol vakfını kurarak açılımlarını genişletmeye karar verdi. çünkü iskendarpaşa cemaati, klasik bir dergâh olmaktan çıkmıştı. sistemle iç içe geçmeye başlayan, ülke sorunları karşısında gündelik politikalar üreten bir görüntü çiziyordu. hem politik süreçle ilgilenme hem sosyal-kültürel değerleri yeniden gündemleştirmek için parti-vakıf denklemini kullanmaya başladı.

    kotku, 13 kasım 1981 tarihinde öldü ve milli güvenlik konseyi kararıyla istanbul’daki süleymaniye camii avlusunda bulunan ‘gümüşhaneevi cemaati’ şeyhlerinin yanına defnedildi. bu bir bakıma generallerin iskenderpaşa cemaatine, dahası politik islamcı harekete bir jestiydi. bu jestin sağlanmasında müridi özal’ın önemli bir rolü oldu. kotku öldükten bir süre sonra damadı esat coşan, ankara üniversitesi’ndeki görevinden istifa etti ve cemaatin başına geçti. coşan, cemaatin başına geçtiğinde msp kapatılmıştı ve politik kadrolarının cezaevinde olması coşan için bir avantaj oldu. cemaati çok daha rahat ve alternatifsiz yönetti. 1983 yılında yapılan seçimlerde özal’ın kurduğu anavatan partisi’nin tek başına hükümet olması, iskenderpaşa cemaati için çok önemliydi. özal, özellikle hakyol vakfını çok yönlü destekledi. hem ekonomik olarak hem de devlet içerisinde kurumlaşmada cemaate önemli avantajlar sağladı. coşan, hakyol vakfına ek olarak, ilim-kültür ve sanat vakfı, sağlık vakfını kurdu ve ülke genelinde kurmuş olduğu şubeleriyle yeni bir örgütlenme ağı oluşturdu.

    coşan akademik kimliğini bu süreçte çok iyi kullandı. cemaatin dışa açılma politikasını uygulamaya koydu. özellikle yayıncılığa önem verdi. gazetelerin ve dergilerin generaller tarafından çok sıkı denetlendiği bir dönemde eylül 1983’te islam, nisan 1985’te ilim ve sanat, kadın ve aile dergilerini yayınlanmaya başlandı. böylece çok daha geniş bir kitlenin politik islamcı hareketin çevresinde örgütlenmesi için yeni olanaklar yaratılmış oldu. dergilerin yayınlanmasına izin verilmesi, darbeci generallerle oluşturulan zımni bir ittifakın sonucuydu.

    aylık tirajı 150.000’e kadar çıkan islam dergisi içerik olarak daha çok tasavvuf, geleneksel medrese ile radikal söylemlerin iç içe geçtiği bir politika tarzı izledi. kadın ve aile dergisi ise kadının islamcı toplumsal yaşamdaki yeri, geleneksel sorumlulukları ve görevlerini aktarırken aynı zamanda kadının islamcı mücadele içerisinde yer alması için önemli mesajlar veriyordu. ilim ve sanat dergisi ise daha çok akademik bir dil kullanarak ‘bilimsel’ çalışmalara ağırlık veren, islamcı hareketin sorunlarını eleştirel bir tarzda ele alan bir tarz izledi. modernleşme ve sosyal bilimlere yönelik tartışmalar derginin bir dönem odak haline gelmesini sağladı. bu yöntemi ile islamcı akademisyenlerin ilgisini çekti ve önemli bir yazar grubunu bünyesinde topladı.[6] böylece politik islamcı hareketin merkezlerinden biri olan iskenderpaşa cemaatinin politik etki alanı tahminlerin ötesinde çok hızlı gelişti.

    coşan, koktu’nun ölünde sonra ortaya çıkan boşluğu kendine özgün geliştirdiği örgütlenme ve politik araçlarla doldurmaya çalıştı. önemli oranda başarılı oldu denebilir. coşan’ın sosyal bilimlerle tasavvuf geleneği arasındaki ilişkiyi yeniden tanımlaması onun politikaya bakış açısını da etkiledi. iskenderpaşa cemaatinin siyasete olan yakın ilgisi nedeniyle tasavvuf geleneğinin fiilen ikinci plana düşmesi cemaat içerisinde bir kısım sorunların oluşmasına neden oldu. bir kısım dezavantajlara rağmen, cemaat politikada daha etkin bir rol oynamak istedi. cemaat içi iktidar çatışması da tam bu noktadan su yüzüne çıkmaya başladı. dergâh içerisinde erbakan-coşan çelişkisi başından itibaren biliniyordu. kotku’nun karizması ve büyük saygınlığı bu çelişkilerin üzerini kapatıyordu. bu nedenle geçmişte beri devam eden coşan-erbakan rekabeti yeniden ortaya çıktı. 1990’da coşan ile erbakan arasındaki çelişki tüm cemaati etkilemeye başladı. coşan belki de hayatının en önemli ‘radikal’ kararını alarak cemaat ile özdeşleşmiş olan milli görüş geleneğinden fiilen koptu.[7]

    coşan siyasete bakış açısını yeniden yorumladı. dışa açılma ile içe kapanma arasındaki dengeyi yeniden biçimlendirmeye başladı. siyasette iktidar olmak ile sivil güç olma arasındaki dengenin iyi kurulması gerektiğine vurgu yaptı. yani ne tek başına iktidar olup seçkinler grubu olmak ne de sadece sivil güç olarak etkisiz geniş yığınlara hitap etmek gerektiğini belirtti. özünü kaybetmeden aşamalı olarak hedeflere varan yeni taktik politikaları uygulamaya koydu, önemli oranda da başarılı oldu. aslında bir bakıma geleneksel tasavvuf kültürü ile siyaset arasındaki dengenin yeniden kurulmasına yönelir.
    coşan, bu bakış açısıyla sistemle ilişkili olan sistem partileriyle ilişkilerini dengeli bir şekilde yürütür. özellikle sağcı gelenekten gelen partilerle değişik boyutlarda ilişki içerisinde olur. bir dönem destek verdiği rp ile arasına çok açık bir mesafe koyar. bunu yapmasındaki en önemli faktör ise küresel ekonomik sisteme uyum sağlarken, devletin ve hükümetin desteğini almaktır. bir akademisyen olan coşan, ekonomik gücün önemini çok iyi bilmektedir. bu nedenle şirketleşerek ekonomik olarak etkin olmayı önemsemekteydi. bir bakıma kayın babası kotku’yu takip etmeye devam etti. böylece hem devlet ilişkilerini hem de toplumsal ilişkileri çok daha güçlü olarak yönlendirebileceğinin bilincindeydi. küresel kapitalist sisteme adaptasyonda zorluk çekmedi. ticari ilişkileri daha profesyonel bir tarzda yürüttü. vakıflarla ticari şirketleri birbirinden tamamen ayırdı. şirketleri ‘server holding’ çatısı altında topladı ve piyasalar kurulunun belirlediği kurallara göre işleterek borsaya girdi. böylece kapitalist ekonomik sisteme tamamen adapte olmuş bir şirket faaliyetini örgütlemeye başladılar.

    bunun için güncel politikanın kısır döngüleri içerisinde çıkarak, islamcı hedeflere ulaşmak ve toplumun islamlaştırılmasında daha aktif almak için cemaatin, islamcı-milliyetçi bütün sistem partilerine eşit mesafede durduğuna ilişkin politik mesajları sürekli verdi. bu politik bakış açısı cemaati kısa süreli olumsuz olarak etkilemişse de uzun vadede önemli avantajlar sağladı.

    aynı zamanda islamcı akımların türkiye’de sistemin iç politik dengelerini etkileyecek düzeye ulaşmasında iskenderpaşa cemaatinin oynadığı rol, sistem partileri tarafından bilinmekte ve dikkate alınmaktadır. bu nedenle her sağ parti mutlaka olarak bir biçimiyle iskenderpaşa cemaatiyle ilişkilenmiş durumda. örneğin ‘milli görüş’ geleneğinin bölünmesi sırsında erbakan’a karşı gül-erdoğan ikilisini destekledi. fazilet partisi (fp) genel başkanlık seçimlerinde erbakan’ın adayı kutan’a karşı gül’ü destekledi. cemaatini akp’ye yönlendirdi.

    coşan, cemaatin uluslararası ilişkilerini geliştirmek için dışa açılma politikasına da yöneldi. özellikle kanada, abd ve avustralya’da ciddi çalışmalara girişti. hatta zamanının önemli bir kısmını başka ülkelerde geçirmeye başladı. dışarıda edindiği ekonomik birikimi ve politik deneyimlerini türkiye’de değerlendirdi. avustralya’da islamcı faaliyetleri örgütlerken geçirmiş olduğu bir trafik kazasında öldü. yerine oğlu nurettin coşan geçti. henüz çok genç olan 2. nesil coşan’ın cemaat üzerindeki etkisi gücü ve yönlendirmesinin nasıl olacağı konusunda önemli kuşkular bulunmaktadır. ancak 2. coşan döneminin çok daha farklı bir süreçten geçeceği kesin. hemen her lider değişiminde olduğu gibi bu süreçte de, cemaat içerisinde bir kısım iç sorunların yaşanacaktır. yeni genç kuşak yöneticilerin cemaatin genel kitlesi üzerinde nasıl bir etkide bulanabileceğini anlamak için henüz erken. 2. coşan’ın, cemaati ‘eski ve yaşlı’ kuşak grubunun etkisinde kurtarıp, kendi ekolünü yaratacak bir kuşak değişimini sağlaması için zamana ihtiyacı var.

    türkiye’nin toplumsal yapısında önemli bir etkisi olan ‘iskenderpaşa cemaati’nin politik yaşamdan kopma şansı pek yok gibi görünüyor. özellikle hem ortadoğu coğrafyasında hem de türkiye’de islam’ın politik bir güç olması nedeniyle cemaatin bu sürecin dışında kalması beklenmemelidir. politikleşen bir ortamda cemaatin sadece soyut tasavvuf içerikli bir geleneği sürdürmesi zaten mümkün değildir. 2.coşan, politik ilişkilere çok daha yakın duracağının işaretlerini çoktan verdi.
    iskenderpaşa cemaati iki önemli olayda doğrudan politik tutum belirledi. birincisi esat coşan’ın politik tutumudur. 1991 yılında 1. körfez savaşı’nda abd’ye çok açık olarak tutum aldı ve dergideki başyazısında, “kendi paranızla abd’nin enflasyonunu ve bütçe açığını finanse etmeyin, dolarınızı altına çevirin” çağrısı yaptı. ikincisi ise kotku’nun torunu ve esat coşan’ın oğlu nurettin coşan’ın aldığı tutumdur. 2003 yılında abd önderliğindeki askeri güçlerin irak’ı işgal etmesinden sonra amerika askerlerinin türkiye üzerinde irak’a girmesi için türkiye büyük millet meclisi’nde tezkereye ret oy verilmesi için özellikle akp milletvekillerine yönelik gazetelere vermiş oldukları ilanlar önemli oranda etkili oldu. akp milletvekillerinin bir kısmı cemaatin tavsiyesine uyarak tezkereye ret oyu verdiler. böylece akp hükümetinin hazırlamış olduğu tezkere kabul edilmedi.[8] ancak bu etkinin sürekliliği ne kadar olur, bunu tahmin etmek gerçekten güç.

    yüz binlere hitap eden iskenderpaşa cemaatinin politik çizgisi esat coşan tarafından çok açık olarak netleştirildi. osmanlı devlet yapısına benzer türk-islam sentezi politikasını ilke olarak benimsedi. sistemle doğrudan bir çatışmaya girmeksizin iç içe geçen değişim projesini yıllarca uyguladı.

    hangi biçimde olursa olsun iskenderpaşa cemaati politik islamcı hareketin türkiye’de etkin bir güç olmasında önemli bir rolü oynadı. bu etkisi önemli oranda devam etmektedir."
    http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=18427

    (bkz: gümüşhanevi dergahı)

    edit: m.zahit kotku'nun öldüğü yıl 1981 olarak geçiyor ancak, bi arkadaş uyardı 1980 olacakmış doğrusu.

    edit 2015: link güncellemesi http://sendika1.org/…ucler-cemaatler-mustafa-pekoz/
  • http://www.hurriyet.com.tr/…et/16405290.asp?gid=373

    "4- başbakan erdoğan yalnızlaştırılmış durumda. kabinesi ve parlamentodaki grubuyla temasını yitirmiş durumda. erdoğan'a yakın milletvekilleri ve bakanlar bize, başbakanla artık kolay iletişim kuramadıklarını ve erdoğan'ın gazabına maruz kalacakları korkusuyla elleri bağlı şekilde secde ettiklerini belirtiyor. şimdiye kadar ak parti politikalarının güçlü savunucuları olan iş dünyası, başbakanın artık kendilerini dinlemek istemediğini hissettiklerini belirtiyor. en son olarak duyduğumuz bilgiye göre ise erdoğan, büyüme sürecinde içinde yer aldı iskender paşa dergahı'ndan en yakınında yer alan dini akıl hocalarıyla da bağlarını kesmiş durumda."
  • siyaset bilimcilerin, araştırmacıların, yazarların, akademisyenlerin bir şekilde uğraması elzemdir.
  • sırf türkiye'nin başına çorap ördüğü iddia edilen siyasetçileri yetiştirdiği için olmaz olaydı denen dergah. o zaman ankara siyasal da olmaz olaydı. malum, pkk'nın kurucu kadroları da oradan yetişti.

    mantığınıza tüküreyim.
  • seçim öncesi manevralarının, seçimi nasıl etkileyeceğini merak ettiğim dergah.
  • bütün tarikat ve cemaatler gibi
    güç kazanıp zayıflara istediğini yaptırmaya çalışan
    dini çeteleşmedir.
  • olayın köküne inecen olursak, ahmet ziyaddin gümüşhanevi'nin kurduğu gümüşhanevi dergahının gelişerek istanbul'u merkez alması, istanbul'da ahmet ziyaddin'in ve mustafa feyzi efendi yetiştirdiği ve icazet verdiği çeşitli muteyyddin kişilerin (ömer ziyaüddin ed-dağıstanî, mehmet zahid kotku,abdülaziz bekkine, açıkbaş ömer efendi) şeyh olarak hem marmara, karadeniz ve iç anadoluda fikir hayatını geliştirmiştir. özellikle zahid kotku, siyasi hayatta ağırlığı olacak insanlara nüfüz etmiştir.
  • fotoğrafımı kullandıkları için telif isteyeceğim müessese.

    http://www.iskenderpasa.com/…bcf5-2b1444927bf2.aspx
hesabın var mı? giriş yap