• dünyanın en güzel ülkesi. en azından benim gördüklerim arasında.

    güzelliğini bir kenara bırakırsak, hakkında garip tartışmalar yapılıyor. artık ekşisözlük'e sadece holding patronlarını kabul ediyorlar herhalde. bu garip tartışmaların başka bir açıklaması olamaz.

    burada verdiği verginin hangi müteahhit şirketine peşkeş çekildiğini sorgulamaz, elin iskoçya'sındaki kadına ücretsiz ped verilmesine laf eder. nasıl ki bir şeker hastasının kullanması zorunlu ilaçlarını devlet temin etmek durumundaysa, ped kullanımını da benzer yaklaşımla değerlendirmişler. ne güzel işte, devletleri kadınlarını düşünüyor diyeceğinize kalkıp eleştirmek nasıl bir kafa yapısıdır? anlamak zor. sosyal devleti popülizm sanmaksa gerçekten tuhaf.
  • kadın pedlerini bedava yapacak olmalarıyla (2 seneye kadar) ilgili birkaç düşünce. bölük pörçük yazıyorum:

    -her şeyin bir maliyeti var. bir şey bedava olunca o maliyet gizlenir ve tüketimde israf, üretimde de verimsizlik olur (nasıl olsa parasını devlet ödeyecekse, daha kaliteli ve ucuza üretme teşviği yok oluyor)

    -israfı önlemenin yolu, sembolik de olsa bir ücret koymak. bedava ile 50 kuruş arasında ekonomik açıdan hiçbir fark yok ama psikolojik açıdan var. örnek: plastik poşetlere sembolik ücretler getirilince bunların kullamındaki düşüş.

    -üretimde verimsizliği önlemek için serbest piyasa rekabeti lazım. ama bazı durumlarda buna müdahale etmen gerekiyor sübvansiyonlarla (kısmi indirim). ne gibi durumlarda? mesela bu örnekte şöyle bir mantık ileri sürebiliriz: hijyenik ped alamayanlar, ki habere göre neredeyse beşte biri, eninde sonunda sağlık sistemine daha ağır yük olacaklar. o maliyeti de herkes ödüyor zaten. kolayca ölçemiyorsun diye yok saymak hatalı olur. devlet de üreticiye gidip "senin ped ürünlerini kısmen sübvanse edeceğim ama beni kazıklamaya çalışırsan alırım aklını" şeklinde bir sistem oturtmaya çalışacak, regülasyon yani.

    -erkeklerde buna denk bir örnek yok. "traş bıçağı" denmiş ama kadınlar da traş bıçağı kullanıyorlar ve traş o derece zorunlu bir hijyen sorunu değil. ama asıl ilginç kısım, konunun kültürel boyutu, yani reglin kısmen tabu olması. epey bir insan ped satın alırken utanıyormuş. ne kadar isabetlidir bilmem ama bedava -veya ağır indirimli- olunca bu stigma da azalır gibi bir mantık var. (darısı prezervatifin başına)

    -bir de olayın öncelik/ölçek kısmı var. devletler saçmasapan şeylere milyar dolarlar harcıyorlar ve birçoğu da ufak kesimlere yarıyor. görece az maliyetli olup, bu kadar çok insana yarayan -ve belki de sağlık avantajları sayesinde maliyetini zaten çıkaracak olan- bir şey için ne kadar tatava yapmalı?

    -bu sorunun cevabı bence şurada gizli: bu politikayı, sosyal adalet savaşçılarına verilmiş bir imtiyaz olarak gören ve buna gıcık olan insanlar olacaktır. yani sonuçta olaylara tek tek bakmıyorsun, her şey kafanda birbiriyle ilintili oluyor, genel bir bağlam oluyor. ama bu bağlamı açıklamak zor. bazen farkında bile olmuyorsun, kelimelere dökemiyorsun. o yüzden çoğu insan, bu gıcıklıklarını doğrudan dile getirmek yerine, genelde ekonomik argümanlar/prensipler yoluyla tartışıyorlar. ama rahatsızlığın kökü daha temelde olduğu için, bu tartışmalar pek bir şeyi değiştirmiyorlar.

    son olarak:
    https://twitter.com/…ski/status/1331932252759011328
  • ikliminin cok sikko olmasinin disinda guzel ulkedir. sadece ped degil, anaokulundan itibaren lise bitene kadar egitim bedavadir. saglik da bedavadir.

    yasam standardlari calisanlar icin gercekten yuksektir. ama calismayanlar icin ciddi fakirlik mevcuttur. nitekim iskocya, avrupa'nin en gelismis ve en fakir bolgelerini de icinde barindiran bir tezatlar ulkesidir.

    en guzel sehri edinburgh, en kalabalik sehir glasgow'dur. bunun disinda stirling, ayr ve tabii ki highlands gorulmelidir.

    son olarak glasgow, benim avrupa'da abartisiz en kaliteli yemekleri yedigim yerdir. belirli bir standardlari var, altina dusmuyorlar. ama fine dining konusunda buyuk ihtimal edinburgh daha iyidir.
  • adanın gerçek sahipleri ve yerlilerinin yaşadığı ülkedir. dünyanın en iyi çiftçileri bu ülkede yaşar. biraz türklere benzer yanları vardır. standart bir ingilizin sinsilik ve piçlik gibi özellikleri default olarak gelir, yaşlandıkça evcilleşir. iskoçların merhamet duygusu vardır. karnım aç desen düşünmeden yiyeceğini paylaşır. bir de iskoçlarla futbol oynanmaz. çok pis dalarlar. kafalarda rugby-futbol ayrımını yapamamışlar. top sendeyken hep çift taban dalıyorlar. yavaş kardeşim yavaş napıyorsun dediğinde erkek ol diye de akıl veriyor allah'ın keltleri.
  • yurtdışında en çok merak ettiğim yerlerden birisidir.
    yağmurlu havaları sevmem ama yakışıyor da sanki bu ülkeye. şatolarıyla yagmuruyla yesilliğiyle başka bir yüzyılda gibi geliyor.
  • yüksek lisans yapmak için tırmalayıp durduğum ama bir türlü adım atamadığım ülke.

    tv broadcasting üzerine yüksek lisans düşünüyorum.

    ama ingilizcem akademik seviyede değil kesinlikle öncesinde biraz dil eğitimi almam şart. acaba dil eğitimiyle birlikte ortalama fiyatlar, konaklama koşulları ve yaşam standartları hakkında bilgi verebilecek kimse var mıdır?

    özellikle ülkenin herhangi bir üniversitesinde okumuş bilgisi olanların yeşillendirmesi çok makbule geçer.
  • vizem onaylandığı takdirde pılımı pırtımı toplayarak gideceğim ülke. çok heyecanlıyım.

    edit: gidemedim
  • dağlarını, loch lomond ve loch ness göllerini, 50 kadar köy, 10 kadar kasaba ve 4 şehrini gezmiş biri olarak aklıma gelenleri yazayım.

    şehirlerde ve popüler yerlerde gezenler görmemiştir, bilemeyebilir, kasaba ve köylerdeki özel günlerde ve düğünlerde erkekler kilt giyiyor.

    edinburg, edınbra diye okunur.

    glasgow güzel değil diyenlere aldırmayın, gayet güzel, gezilesi bir şehirdir.
    hele bir de ana caddelerin birinde ''clanadonıa''grubuna rastlarsanız çok güzel bir gün geçirirsiniz.
    https://youtu.be/kamdkn0hiua
    https://youtu.be/r35onrhriky
    https://youtu.be/hnsnfxjrwck

    stirling'de william wallace anıtı vardır, yolunuz düşerse gezilmelidir.
    https://hizliresim.com/1gwfm1

    167 kişinin yaşadığı ''tyndrum'' adlı küçücük köydeki '' the green welly stop'' adlı dükkanda, muhtemelen daha önce adını bile duymadığınız yerel viskiler de dahil, türkiye'deki en baba dükkanın 20 katı çeşitlilikte single malt viskiler görebilirsiniz.
    ancak iskoçya'da üretilen single malt viskiler, ingiliz vergi sisteminden dolayı fransa, ispanya ve italya'dan çok daha pahalıdır.

    yemekleri kötüdür, içi sakatat doldurulmuş mide içeren haggis yemeği ve domuz kanı ve yulaftan yapılan kan sucuğu, yokluktan icat edilmiş yemeklerdir.
    https://hizliresim.com/bmbirb
    https://hizliresim.com/m70dd1

    ancak yağda yumurta, mantar, domuz pastırması, sosis, domates ve kuru fasulyeli klasik ingiliz kahvaltısı güzeldir. (kan sucuğu hariç)
    https://hizliresim.com/t7wvkc

    iskoçlar inanılmaz pozitif ve yardımsever insanlardır, eğlenmeyi severler, köylerinde bile hafta sonları aileler restoranlara yemeğe, dansa ve eğlenceye giderler.

    doğası efsanedir, dağlık olan highland bölgesindeki dağlar arasında kalan neredeyse her vadi, yağışlı iklim nedeniyle göl haline gelmiştir.
    ''west highland way'' gibi yürüyüş yollarını da kapsayan efsanevi güzel ve büyük milli parklarında, geyikler ve diğer vahşi hayvanlar serbestçe dolaşmaktadır, resimleri rahatlıkla çekilebilir.
    https://hizliresim.com/ita36n
    https://www.youtube.com/watch?v=fo90z-yhxpa

    highland bölgesinde yemyeşil çayırların büyük bir çoğunluğu, tarım yapılması mümkün olmayan turba tabanlı ve sulak yerlerdir,.
    islay bölgesi single malt viskileri de arpanın bu turba ile kurutulması nedeniyle isli karaktere sahiptir.
    bu bölgeler yerleşime pek uygun değildir, daha çok hayvancılık yapılır.

    iskoçya kırsalındaki büyük arazilerin, çitlerle çevrilmiş ve hayvanların geçmemesi için karmaşık kilit sistemi olan çok ilginç kapıları vardır.
    ancak bizde hiç bilinmeyen bu acayip mekanik düzenekli alengirli kapılar, hayvanlar kadar bu yörenin yabancısı olan insanları da şaşırtmakta ve açmak için çok uğraştırabilmektedir.
    yürürken kilometrelerce uzaktan gördüğüm ve yanına gelinceye kadar kapıyı açamayan, sonra da beraber açmaya uğraştığımız pek çok yabancı yürüyüşçü ile karşılaştım.

    dünyada doğalarına bu derece aşık ve doğa sporlarını bu kadar seven bir toplum olduğunu sanmıyorum.
    hafta sonları avm gezisine gider gibi çoluk çocuklarla tepelere çıkıyorlar.
    5.5 milyonluk iskoçya'da muhtemelen yüzbinlerce insan doğa sporlarına ilgi duyuyor.

    dürüstlük ve yardımseverlikte başka bir boyuttalar, bizim dürüstlük algımızı sorgulattı.
    bu konuda yaşadıklarım:
    1-dağlarda kapalı kutuların içine meyve, içecek, kurabiye ve turta benzeri yiyecekler koyup, yanına malzemeleri alanlar içine parasını atsın diye bir kutu koyuyorlar, bu sistem kusursuz ve hilesiz işliyor.
    https://hizliresim.com/wync1y
    https://hizliresim.com/t6y5as
    https://hizliresim.com/05fasy

    2-:stirling (william wallace anıtı olan ve direnişin simgesi olan küçük kent)gezisi sonrasında drymen'a gitmek için bir taksi ile anlaştık.
    taksimetre 54 km mesafede 50 pound yazdı.
    taksici yaşlı abiye 50 poundu uzattım.
    -''biz bu mesafeye 40 alırız ''diyerek 10 pound iade etti.(bizde taksimetrenin yazdığı ve kendisine uzatılmış paranın üstünü verecek taksici tanımıyorum)

    3- drymen köyünde geceyi geçireceğimiz çiftlik evine yerleştik, telefonumu takside unuttuğumu anladım.
    arkadaşımın telefonuyla defalarca telefon ettim yanıt alamadım.(amca yaşlıydı, telefondan anlamıyor.)
    gece arkadaşımın telefonu çaldı, bir kadın(taksicinin kızı imiş) telefonu getirebileceğini söyledi.
    1 saat sonra taksici ve kızı 54 km. uzaktaki evlerinden gelip, dağ başında bizi buldu camı tıklattı ve telefonumu getirdi.
    para uzattım, almadılar, zorla, kavga dövüş verebildim.

    4- köy ve kasabalarda köy evi, pansiyon, otel vs. de kalan ve çok erken saatlerde yürümeye başlayan yürüyüşçüler, yanlarına küçük bir günlük sırt çantası alarak, geri kalan valizlerini kaldıkları konaklama yerinin önüne bırakıyorlar.
    bir iki saat sonra minibüsle gelen valiz taşıma servisi o valizleri alıp, o gece kalacağınız yere götürüyor.
    biz yürüyüşçüler bu valiz servisini hiç görmüyoruz ve genelde ücretleri o valizlerin üzerine bir zarfın içinde bırakıp sabah erkenden yola çıkıyoruz.
    bu çantalar muhafaza altında değil genelde, üzerinde 30-40 pound paralar var ve hiç kimse bu paralara dokunmuyor.

    otelcinin birine ''senin bu çantaları soyarlar hacı'' dedim, anlam veremedi, bizde en son hırsızlık 1837 de oldu dedi.

    aklıma geldikçe editleyeceğim güzel bir yerdir iskoçya.
  • köy minibüsü var mı
hesabın var mı? giriş yap