• bernard lewis' in "what went wrong" şeklinde sorduğu soru. kanımca en iyi cevaplardan birini ismet özel "the wrong is going on" başlıklı makalesiyle vermiştir.

    alakalı olarak;
    (bkz: avrupamerkezcilik karsiti avrupamerkezcilik)
  • pek dallı pıtıraklı soru.
    aslında birçoğu osmanlı devleti için de geçerli olabilir.
    genellikle zamanı yakalamamak - batı'nın hızına yetişememek olarak tanımlanır ancak olay çok daha derinlerde ve karmaşıktır.
    türklerin islam tarihitalas savaşı'ndan sonra başlar ancak genel islam tarihi daha eskilere yani hz. muhammed in yeryüzüne gelmesi ve faaliyetleriyle başlar.
    kendisi arap yarımadası'nda etkin bir şekilde gücünü gösterip kendisini kabul ettirdikten sonra cihat emri verip o ana kadar uyuyan tüm arapları dünya üzerine salmıştır. iyi de yapmıştır zira bundan faydalanan biz türkler de sayesinde mükemmel bir uygarlık kurmuşuz ve parmakla gösterilen bir imparatorluk olan osmanlı devleti'ni kurmuşuzdur. üstelik bunların dışında başka islam-türk sentezi devletlere de sahip olmuşuzdur lakin ve lakin...
    bir süre sonra hristiyanların ileri atılımları, içlerimizde oynadıkları türlü oyunlar, bizzat kendimizin yaptığı büyük ve affedilemez hatalarımız, birbirimizi yanlış anlamamız, mevlana'yı anlayamamız, savaşlarda lakayıt davranmamız, ve maalesef islam devletleri arasında bazı nifakalrın oluşması ve arada dayanışma olmamasıdır.
    tüm bunlar olurp biterken avrupa'nın da çok parlak bir dönemde olduğu söylenemez, bilakis engizisyon mahkemeleri ile uğraşmakta ve bilim adına çok zor koşullarda da olsa savaç vermekteydiler. üstelik verdikleri tek savaş da hiç bir zaman bir taneyle yeterli olmamış, kendi otoritesi tarafından dahi defalarca tacize ve zulme uğramışlardır.
    ancak tüm bunların sonunda onlar kazanmış ve batının günümüzde de devam eden büyük imparatoprluğunu kurmuşlardır. kimileri ortada doğu-batı diye birşeyin falan olmadığını, sadece para kaynaklarını kullanmak ve dağıtmak, paradan ve savaşlardan para kazanmak isteyen karanlık güçlerin birer pazarı olduğunu falan soylese de herkesçe bilinir ki doğu ve batı vardır ve gelecekte de olacaktır..

    peşin edit: bizli bir dil kullandım neticede hepimiz türküz, hepimiz müslümanız.
  • yıllardır*, muasır medeniyetleri geriden takip eden islam dünyasının (tabi hakikaten böyle bir dünya varsa) silkinip kendi kendine bir türlü soramadığı, retorik soru... ne zaman ki; islamı yaşadığını iddia eden toplumlar bu soruyu kendilerine sorup bi cevap almaya çalışırlar, o zaman soru retorik olmaktan çıkar.. yani, ölme eşşeğim ölme..
  • bu konuyla ilgili zamanında şöyle bir yazı okumuştum:

    "
    ...şu bir gerçek ki bizler hiç kabahati üzerimize almayı sevmeyen bir karakter arzediyoruz. şu andaki başarısızlığımızın sebebi bizler değil bizden önceki nesillerin bıraktıklarıdır diyenler çoktur. suçları hep bir evvelki nesle atmak bir çözüm getirmiyor. şu anda eski nesil yok. yeni nesil olarak bizler neler yapıyoruz. enkaz devr aldım demek çözüm değil, yaşamak istiyorsak eski devir edebiyatını bırakmak zorundayız.

    öncelikle bu sorunun cevabı neden hep ilahiyatçılara sorulur ve onlarda sanki tek muhatap kendileri imiş gibi bilip bilmeden cevap vermeye çalışırlar. ilahiyatçıların bu sorunun tam cevabını verememeleri doğaldır. zira geri kalmışlık denince akla ilk gelen, ülkenin teknolojik eksikliğidir. bu eksikliğin kaynağını ilahiyatçılara değil , teknik üniversitesinin profesörlerine sormak daha doğru olsa gerek.? oysa ki böyle bir programda hiçbir teknik profösörü göremiyoruz. onlar görünmemeyi tercih ediyorlar. hangi teknik personelimiz bir icatlar yaptı da islam dini, veya müminler onların eline vurdu.

    türkiye'nin veya islam ülkelerinin geri kalmışlığının islam dini ile hiçbir alakası yok. bir zamanlar hıristiyan ülkeleri de geri idi. onların kalkınmaları şu son 200-300 yıl içerisinde olmuştur. teknolojik geriliği islam dininde aramak tamamiyle hata.

    teknolojik eksiklik veya fazlalık dinlerde değil, milletlerde ve onun fertlerindedir.

    konuyu kendi açımızdan ele alırsak bizler ne derece teknik bir milletiz teknik persolele destek mi veriyoruz yoksa aramazda yetişen tek tük ender teknik insanlara şu veya bu nedenlerle hücum edip, canından bezdirip ülke dışına mı kaçırıyoruz

    bizde iyi bilinmeyen tanımlardan biri de teknik millet tanımıdır. bizler her ülkenin insanını aynı olarak görüyoruz. oysa durum farklı. bugün bir ülkenin içinde bile şehirler arasında aktiflik oranı değişir. kayserili tüccar olma meylindedir tokatlı, sivaslı hamam işletmekte önderdir. aşçı bolu' da yetişir, dondurmayı, maraş'ta tatlıyı antep'te aramak doğru olur. bu durum ülkeler arasında da mevcuttur. esasen milletler de teknik ve teknik olmayan diye iki tategoride bulunuyorlar, fakat çoğumuz bunun farkında değiliz. biz türk milleti olarak çin ve japonların teknik bir millet olduğunu kabul ederiz. eskiden işportacıların ilginç, teknik bir mal satarken şöyle bir tekerleme söyledikleri hatırımdadır, (çin işi japon işi. bunu bilen iki kişi : biri erkek biri dişi....) bu tekerlemeden çin ve japon milletinin teknik bir millet olduğu kanısı ortaya çıkmaktadır. çinlilerin fazla teknoloji gerektirmeyen uçurtma yapımında bile bizlerden ne kadar ilerde oldukları malumdur. motorlu araçların olmadığı , at arabalarının kullanıldığı devirlerde amerikan kovboy filimlerinde at arabalarının frenlerinin olduğu görülür. oysa bizim at arabalarımızda böyle bir tertibat görülmez. yine o devirlerde aydınlanma aracı olarak kullanılan, gazyağı yakan amerikan lambalarında, ışığı alta yansıtan bir üst şapka mevcut iken bizim lambalarımız daha sade bir görünüm arzeder.

    halkı teknik insanlar yapmak, içinde bulunduğumuz asırda dış politik engellerle biraz zor olmakla beraber , mümkündür. bu da öncelikle yöneticilerimizin teknik birer insan olması veya en azından kendileri teknik olmasalar bile teknoloji hayranı kimseler olmalar ve bunu halka yansıtmalarıyla mümkündür. aşağıdaki örnekler bizlerin ne kadar teknoloji fukarası olduğumuzu gösteren birkaç örnektir.

    örnek: 1- ister doktor olsun ister olmasın türkiye'de kanser ilacı bulmak isteyenlerin çektiği ıztıraplar ve uğradıkları hakaretler bugün malumunuzdur.

    2-dürbün ve teleskop kullanmak kanunlarımızda suç olmadığı halde halk içinde bu aracı kullanmakta güçlük çekersiniz. isminiz kötüye çıkar. hele bu konuda bir de labaratuvar kurup çalışmak isterseniz haliniz nice olur.

    paşabahçe cam fabrikası yıllardır çay bardağı vesair iptidai üretimlerle vakit kaybedip dururken camlardan çok daha pahalı olan mercek, teleskop, gözlük camı ve optik aletleri üretimine neden geçmez. bunlara islam dini mi engel oluyor. yoksa (optik'i ayıp ve gereksiz gören bizler mi?) bu araçları kendimiz üreteceğimiz yerde yabancılara döviz ödeyip almak herhalde daha kolayımıza geliyor.

    3- 3222 sayılı telsiz kanunu sert ve esneksiz uygulamalarla türkiyeyi elektronik gelişmelerden mahrum etmiş ve ülkeyi dünya standartlarından tam 100 kusur sene geriye götürmüştür: islam ülkelerinin çoğunda ve bizde halkın telsiz kullanması ve bu konuda araştırma yapması suç sayılmış ve eskiden kısa bir süre için geçerli olması lazım gelen bu emanet kanunlar, sonraları birer anayasa gibi düşünülmüş, ülkemiz elektronik gelişmelerden mahrum bırakılmış, ve neticede elektronik halka kapatılmıştır. telekominikasyon tamamen yabancıların tekelinde kalmıştır. neden çağ dışı kaldık denince de suç kanun uygulayıcılarında ve halkta değil islam dininde aranmıştır. sanki bu yasakları islam ülkelerine islam dini getirmiş gibi. pek çok işte avrupa yolunda olmak isteyen bizler, neden teknik kanunları avrupa ve amerika'dan almamışız. teknik yasaklar ile islam dininin hiçbir ilgisi yoktur, elektronik ile uğraşı, bir ülkede yasak ise o ülke uzay savaşlarını nasıl kazanabilir ve bu durumun suçlusu nasıl islam dini olabilir. allah'tan ki, ancak, yine teknolojik ülkeler, ellerindeki kablosuz telefonları, modası geçmiş eski telsizleri, cep telefonlarını geri kalmış ülkelere satabilmek amacıyla bu yasağa sınır getirmişlerdir. onların bu para kazanma hırsı olmasaydı ihtimal bizler telefon dahi kullanamayacaktık. rahmetli turgut özal 1983 yılında 3222 sayılıtelsiz kanununda önemli değişiklikler yaparak ülkemize kapalı büyük bir teknolojik kapıyı açmıştır. ama çok geç dünya nerdeyse elektronik gelişmeyi tamamlayıp bir başka teknolojiye geçti. daha önceleri şu anda yakanıza taktığınız veya sanatkarların şarkı söylemek amacıyla kullandıkları kablosuz mikrofonlar suç aracıydı ve kullananlar casusluk ve devlet sırlarını başkalarına vermekle suçlanırlardı. bu yasaklarla islam dininin ne alakası var? bu yasakçılar şimdi bu cihazları kullanıyorlar, şimdi biz onları casuslukla suçlasak haklı olmaz mıyız.?

    telsiz kanunu mecliste tartışılırken) bir senatörün: "telsiz kullanmak ateşli silah kullanmaktan daha tehlikelidir" dediğini işitmişimdir. bu zihniyeti taşıyan bir aydının ülkesinde nasıl teknoloji ve sanayi gelişir. geriliğin cezasını ise kanun uygulayıcıları değil islam dini çekecektir..

    bugün telsiz ve elektronik araç üreten amerika, elektronik ordu artık cihazlarını hiç bozmadan kendi ( amatör telsiz cemiyetlerine) parasız olarak dağıtırken şu şekilde düşünmektedir.( biz aslında bunu parasız vermiş isek de ordu'ya elektronik konusunda kendisini yetiştirmiş bedava eleman temin ediyoruz.)

    bizde ise bu tip artık cihazlar, ya iri demir kazıklarla delinir, ya da balyoz darbelerinden geçer, vs. daha sonra hurda olarak ihalelere sunulur. amatörlerimiz ise balyoz artığı ne bulursa bunları hurdalıklardan para ile toplar.

    4- eskiden liseyi okumakta güçlük çeken öğrenciye ebeveynleri "bak oğlum sınıfta kalırsan seni sanat mektebine göndeririz, demirci çırağı , kömürcü çırağı yaparız" diye tehdit ederlerdi

    sanat mektebi geri zekalıların okulu sayılırdı. esas meslek katiplikti, sanat değil. türküler de bunu destekliyordu " katibime kolalı da gömlek ne güzel yaraşır."

    şimdi bile kendi yükünü omuzuna atıp götüren kişi hakir görülür, ayıplanır, bu yükün bir hamal tarafından götürülmesi gerekir. kendi işini kendi yapanın ayıplandığı bir ülke, geri kalmayı hak etmemiş de nedir.

    5- kab kalaylama, kalaycılık gibi teknik bir meslek uzun yıllar yurdumuzda ayıp sayılmış, bu iş, mesleği ,evi ve barkı olmayan romenler tarafından, sokaklarda kurulan seyyar atölyelerde yapılmıştır.

    6- dinimize çok bağlı olduğumuzu iddia ettiğimiz bizler, uzun yıllar kendi çocuklarımızı kendimizin sünnet etmesini ayıp saymış, ve bu işi sayısı ender bir iki köy halkına bırakmışızdır.

    7-anneler küçük çocuklarına sürekli elektrikle oynamamasını tavsiye ederek elektriği bir umacı gibi gösterirmişler, çocuklarımızı fen ve teknolojiye duyarsız kalmalarına sebep olmuşlardır.

    8- ayrıca ülkemizde kadınların ekseriyeti siyasetten kopuk, gazete ve haberlere kulakları kapalı, sadece magazinle ilgilenen bir yapı içindedir. kadınlarımızın da memleket meselelerine biraz daha aktif olarak iştiraki söz konusu edilebilir.

    9-- bu yıl kuraklık orta anadolu'da had safhaya ulaşmış bulunmaktadır. kanaatımca nerdeyse çöl iklimine girdik. bu türkiye'de üçüncü bir kriz yapacak kadar tehlike arzediyor. ankara da bile su kesintileri başlamışken anadolu'nun çölleşmesi konusu, hala ciddi olarak meclise getirilmiş değil meclisin bu hatası islam dinine mal edilemez. susuzluktan orta anadolu içecek su bulamazken, denize akıtılan manavgat çayı'nı seyretmek hangi akıl karı milletin işidir. bu su, neden çölleşen konya ovasına akıtılmaz veya bir şehrin içme suyu olmaz hatta bu millet suya aç iken neden bu suyun yabancı bir ülkeye gönderilmesi düşünülebilir. bütün bunlar islami bir hatanın mı eseridir?

    10-yedek subaylık yaparken masama üst makamlardan, askeri sınırlar içerisinde bahçelere bir şeyler ekmeyi yasaklayan yazılar gelirdi .askerin bir şey ekmesi ayıp sayılıyordu. oysaki ekip biçme ziraat ne kadar kutsal ve gereklidir, hele yağmurun yağmasının en büyük sebebi olan orman ne kadar gerekli ve önceliklidir. oysaki bizlerde orman yetiştirme hiçte ciddi boylarda değildir. inanmayan kalkıp çevresine şöyle bir baksın yeter.

    birçoğumuz: "biz islama uyduk" dese dahi aslında islam'a da uymuş değiliz. doğrusunu söylemek lazım gelirse : islam'ı kendimize uydurmuşuz!

    gerilik yalnız teknolojide değil, hukuk, adalet, çevre temizliği.... gibi konularda bile akla durgunluk verecek seviyededir. herhalde islam dini adaletsizlik yapın, hırsızlık yapın, bankaları hortumlayın demiyor.

    hikayede aslan kediye soruyor. kedi kardeş, sen bana benziyorsun ama pek küçüksün, neden? kedi cevap veriyor. eğer sen de benim gibi insanların eline düşseydin benim kadar da kalamazdın şu anda islam bizlerin eline düşmüş, her türlü geriliğin vebalini çekecek zekat keçisi görevini yapmaya namzet görünüyor.

    islam peygamberi de fen ilimlerini ümmetine yasaklamadı. örnek sahih-i müslim,cilt 8

    sahife 432 mehmet sofuoğlo tercemesi irfan yayınevi 1970 (hadis gelecekteki bir müslüman hırıstiyan harbinden bahsediyor.) son satırlar........allah hezimeti düşman üzerine kılar ve öyle muazzam (misli görülmemiş) bir öldürüşme ve kıtal olur ki, hatta kuş cinsi o çarpışan ordu fertlerinin yanlarından uçar da bir türlü onları geride bırakamaz., nihayet ölü olarak yere düşer.

    yorum : peygamber ilerdeki harplerin ne kadar teknolojik olacağını söylüyor. ayrıca

    peygamber iptidai bir harp silahı olan sapan taşının harplerde kullanılmasını yasaklıyor.( o kafa kırar göz çıkarır) buyuruyor, yani neticeye tesir eden bir yeri yoktur sadece halka eziyet eder demek istiyor.harp silahı için ise-- harp atmaktır-- buyuruyor. hadid suresi ayet 25 ....(.biz demir'i de indirdik ki onda büyük bir kuvvet ve insanlar için faydalar vardır.)....allah bu ayetle insanlara demiri kullanmalarını tavsiye ediyor. demiri en az kullanan ülke biz isek bu kabahat ne kuran'ın ne de islam'ın olmamalıdır.
    "

    http://www.bilgiportal.com/…lkeleri-neden-geri.html
  • her ne kadar geri kalmışlık sorgulanırken en önemli faktörlerden birisi de olsa din asla geri kalmışlığın tek sebebi olarak gösterilemez. tarih boyunca toplumları en çok etkileyen faktörlerin başında gelen din, onları şekillendirmiş onların birbirleri ile olan ilişkilerini ilahi olduğu varsayılan bir düzene göre şekillendirmeye çalışmıştır. din kuralları ve getirdikleri sorgulanamaz bir kurum olduğu için toplumla beraber evrilmesi oldukça zordur. toplumun şekillenmesi ile birlikte gelen eksik kısımların düzenlenemesi ihtiyacı ise karşılanamamıştır. bu ise bir din tarafından şekillendirilmiş toplumların "zamana ayak uydurmasını" yani eksiklerini kapatamamasına, ve artık toplum ihtiyaçlarına cevap veremeyen hastalıklı bir yapının oluşmasına sebep olmuştur. elbette zaman boyunca belirli toleranslar gösterilmiş toplumu yeniden düzenlemek için çabalar gösterilmiştir fakat din faktörü yüzünden bunlarda asla yeterli ivmeye sahip olunamamıştır.

    yine de; geri kalmışlık dinden başka birçok faktöre bağlı olduğu için "eksik" sorulmuş bir sorudur.

    dinin toplumları nasıl şekillendirdiği konusunda şöyle birşey de var;

    (bkz: protestan ahlaki ve kapitalizmin ruhu)
  • tartışılması manasız bir soru.

    insanoğlu yıllar geçtikçe dünyanın kimi yerlerinde, eşitlik-özgürlük derdine düştü, kimi yerlerde bilim-teknoloji-kalkınma derdine.
    kimileri insanın emeğini, alın terini, göz nurunu savundu.
    kimi sömürüsüz bir düzen, insanın yüceltidiği bir hayat için mücadele verdi.

    bazıları da yıllara ve gelişmelere meydan okuyup karısının başından aşağıya bok kavanozu boşaltmaya devam etti.
    yeni fikirler üretmeye müsait nesiller yetiştirmektense beyni sulanmış hafızlarla doldurdular nüfuslarını.
    insana saygı göstermenin katı kurallarla önüne geçildiği bir düzende ilerlemenin neden gerçekleşmediğini tartışmak biraz komik olmuyor mu?
  • (gerçek) islam yaşansaydı şimdi çok daha ilerde olurduk. osmanlı islam anlayışı yada günümüz üfürükçü alternatif islamla ancak bu kadar yol kat edilebiliyor.
  • çünkü dış güçler. bir de laikçi cehape zihniyeti.
  • “kim inanmışsa o üstündür. tesiri meydana getiren bağlılıktır, inancın kendisidir.”
hesabın var mı? giriş yap