• her biri de muhayyerkürdi makaminda; bildigimiz ne kadar oynak, fasillarda insanlari masaya döken türk sanat müzigi sarkisi varsa bestelemis insandir. amerika'da yasamaktaydi uzun süredir, türkiye'ye döndü mü bilemiyorum.

    hemen bestelerinden bazilarini hatirlatmak istiyorum:

    gözyasim sarap olsa/ gençligim harap olsa/ her günüm azap olsa/ yine seni sevecegim/ arim, balim, petegim/ gülüm, dalim, çiçegim/ bilsem ki ölecegim/ yine seni sevecegim/ne emelim, ne arzum/ kalmasa tek umudum/ erisem yudum yudum/ yine seni sevecegim

    askinla yana yana kül olsa da ocagim/ bu gönül sayfasini artik kapatacagim/ geçse de gençlik çagim/ bos kalsa da kucagim/ sözümü tutacagim/ adini anmayacagim/ kalbimden ben seni/ söküp atacagim/ bu gönül sayfasini artik kapatacagim

    askimla oynama, kumar degildir/ seviyorum demek, hüner degildir/ benim de canim var/ ben de insanim/ benim de kalbim var/ ben de insanim/ belki mutlu degil, bedbahtim ama/ gel sen aci bari/ düsürme gama/ benim de canim var...

    burasi agora meyhanesi/ burda asklarin en divanesi en sahanesi/ bu gece benim gecem, bu gece benim gecem/ dama vuran her damlada/ seni hatirliyorum, ve sana susuzlugumu/ bu aksam ümitlerimi meze yapip içiyorum, içiyor içiyorum...

    iste böyle.
  • ismet nedim

    "özgür olmayan sanatçı yaratamaz!.."

    sanatçılar, düşünürler ve bilim adamları soluk alamadıkları yerlerde duramazlar. onlar için soluk almak sadece nefes alıp vermek değildir. yaratıcılık onların oksijenidir. sanatlarını özgürce icra edemiyorlarsa, yapacakları yenilikler köstekleniyorsa, oldukları yerde daralırlar; nefes alamaz olurlar.. bu, sanatın bütün dallarında böyledir. yazar olsun, düşünür olsun, müzikten tiyatroya, resimden filme; her sanatçı uğraş verdiği alanda özgürce çalışmak, özgürce yaratmak ister. nasıl ki, 30'lu yıllarda hitler'in baskısından, atatürk'ün türkiye'de bağımsız "fikri hür vicdanı hür kuşaklar" yetiştirmek için kurdurmuş olduğu üniversitelere sığınan öğretim üyeleri olmuşsa; 80'li yıllarda da

    aradıkları yaratıcı ortamı türkiye'de bulamayıp, başka ülkelere sığınan türk sanatçıları, yazarları, bilim adamları ve düşünürleri olmuştur. 80'li yıllarda birçok sanatçı, yaratıcılığını

    yurtdışında sürdürmüştür. bugün bunların bir kısmı geri dönmüş, bir kısmı ise hala yurtdışındadır. işte bunlardan birisi de 80'li yılların başlarında berlin'e gelmiş olan hafif türk sanat müziği'nin öncüsü ve çok sazlı türk müziği dönemine öncülük etmiş, "han duvarları", "agora meyhanesi", "karadut", "arım balım peteğim", "ben kimi seveceğim" gibi besteleriyle, 60'lı ve 70'li yıllarda sanatının doruğuna çıkmış üstad ismet nedim (saatçi')dir. 12 eylül'den o da nasibini almış, alışılmışın dışına çıkmak istediği, türk sanat müziği'ne yenilik getirmek istediği için devamlı engellenmiş. kendisiyle, türkiye'den ayrılış sebebi, türk müziğinin bugünü-yarını, nostalji, çoksesli müzik, bir zamanlar ülke çapında meyhane kültürünün bir simgesi haline gelen, türkiye'nin dört bir yanında açılan meyhanelere aynı ad verilmiş olan "agora meyhanesi" adlı şarkı üzerine ve 20 yıllık bir çalışmanın ürünü olan şair mehmet akif ersoy'un şiirinden bestelediği "ezilenler" bestesi üzerine söyleştik.

    türkiye'den ayrılış sebebiniz?

    ben, türkiye'de türk sanat müziği'ne yenilikler getirmek istedim. ancak alışılmışlığın dışına çıkmak istemeyen, yeniliğe karşı olan bazı yobaz kişilerce engellendim, bir şey yapamaz, konuşamaz olmuştum. özgür olmayan bir toplum, sanatçı yaratamaz!

    yaratamayan bir sanatçı da sanatçı sayılmaz!.. hiç elleri bağlı bir ressam düşünebilir miyiz? işte, tam o sıralarda, bir konser turnesinde, berlin belediyesi tarafından müzik doçentliği teklifini kabul ettim.

    berlin öncesi, türkiye'deki sanat yaşamınızı kısaca özetler misiniz?

    1936'da samsun'da doğdum. türk sanat müziği'ne samsun müzik kulübü'nde başladım. daha sonra istanbul belediye konservatuvarı'na girdim. şerif gümeriç, fahri kopuz, muammer sun, ruşen f. kar, muzaffer ilkar gibi değerli üstadların öğrencisi oldum. konservatuvarı bitirdikten sonra 1958'de ankara radyosu'na girdim. aynı yıl beste denemelerine başladım.

    sizin olay yaratan bir besteniz var: agora meyhanesi. 2000 yılında son 50 yılın en güzel şarkılarından biri seçildi...

    "agora meyhanesi"ni 60'lı yılların ortalarında sevgili eşim için besteledim. eşimin şiir defterinde yer alan bir şiirdi. şiiri beğendiğini, kendisi için bestelememi söyledi. yani bu güzel şarkıyı bestelememe sebep eşimdir. sözleri dr. onur şenli'ye aittir. hatta bu şarkıyı günlerce karanlıkta, mum ışığında besteledim. çünkü o günlerde karartma geceleri vardı. ilk yaptığım besteyi eşime beğendiremedim.
    ikinci kez bestelediğimde beğendi. odeon plak şirketi'ne okudum. çok beğenildi. o kadar çok tuttu ki, türkiye meyheneleri isim değiştirip agora meyhanesi ismini almaya başladılar. bu şarkı yüzünden bir de mahkemelik oldum. sebebi de; plakların üstüne onur şenli isminin yazılmadığını iddia ettiler. oysa yazılmıştı. sanıyorum sansasyon yaratmak istemişlerdi. benden sonra zeki müren, müzeyyen senar, hamiyet yüceses ve gönül yazar gibi sanatçılar okudular. şimdi ise muazzez ersoy yorumluyor.

    şimdi aynı olayı yeni asır gazetesinden alıntılayalım:

    " bizim yaşlarımızda olup da, kadın olsun erkek olsun, "agora meyhanesi" denilince, belleğinin kıvrımlarında melodisi yankılanmayan hemen hemen yok gibidir. işte bu ünlü şarkının bestelendiği şiirin sahibi, izmirli doktor onur şenli... agora meyhanesi'nin öyküsü şöyle anlatıyor: " ben demiryolcu bir ailenin çocuğuydum. bu şiiri 1959 yılında 19 yaşındayken yazdım. bir başka demiryolcu ailenin kızına aşıktım. tabii platonik bir aşk. aslında o dönemde agora meyhanesi diye bir yer yoktu. aslında şiirin ismi böyle değildi... fakat yayınlandığı dergide (ege ekspres) bu isim verilmiş."

    berlin merhaba dergisi'nin katkısıyla hazırlanmıştır.

    agora meyhanesi, sonra ismet nedim tarafından bestelenip, gönül yazar tarafından plağa okunmuş. ama ilk plaklarda eser sahibi olarak onur şenli'nin ismi yokmuş. şenli, şiirine sahip çıkmak için epeyce mücadele vermiş. davalar açmış, tazminatlar kazanmış. "agora meyhanesi", ülke çapında meyhane kültürünün bir simgesi olmuş, yıllarca türkiye'nin dört bir yanında açılan meyhenelere "agora meyhanesi" denmiş... (akşam sefaları-mehmet şakir örs/yeni asır)

    berlin'deki müzik çalışmalarınız?

    berlin'de 1981'den 1998'e kadar müzik doçentliği yaptım. kendimi tamamı ile beste çalışmalarına vermek için kendi isteğimle emekliye ayrıldım. şimdiye kadar 100'ün üzerinde talebem oldu.

    son yılların tartışması "türk pop müziği" üzerine görüşleriniz?

    bugünkü yapılan türk pop müziği tamamen batı müziğinin etkisindedir. onun için bunun adına türk pop müziği diyemeyiz. çünkü bizden bir şeyler yok. tabiiki müziğimize katabileceği şeyler de var. en azından enstrümanları değiştirmiş, ilaveler edilmiştir. sözler yönünden bazı kişiler tenkid edilebilir. fakat öyle güzel sözler kullanan sanatçılar var ki, takdir etmemek elde değil.

    son yılların "nostalji" modasına ne dersiniz? nostalji yapmak sizce kolaya kaçmak mıdır?

    sanat, türkiye'de hafife ve kolaya kaçıyor, gittikçe bozulup melezleşiyor; özelliğini kaybediyor, zayıflıyor. bizde taklitçilik çok ilerledi. nostalji, eski eserler demek olduğuna göre, demek ki, nostaljide sanat varmış. şimdikiler kolay, nostalji ise daha zor.

    yaklaşık 50 yıldır müzikle iç içesiniz. bugün çoksesli müzik alanında türkiye'de gelinen nokta?

    henüz bizim kendi musikimiz yok ki, çokseslilikten bahsedelim. bir kere esas olarak türk müziği nedir olayı ortaya konmalı, ondan sonra çoksesliliğe başlanması gerekir. 1970'ler de ilk olarak batı enstrümanlarını koyarak ankara radyosu'nda başladım. o zamanlar trt tarafından aforoz edildim. bütün sazlarım elimden alındı. çünkü birçok kişinin menfaatına dokundu. beş on kişinin menfaati için çokseslilik harcandı!.. onların tek müdafaları vardır, o da: "türk müziği çoksesli olursa türklük bozulur"... hayır efendim, çokseslilik türk müziğini bozmaz! atatürk'ün bir sözü var: "bir milletin medeniyeti musikisi ile paraleldir."

    çoksesli müziğin kısaca tarifi...

    bir anda birçok ayrı sesin duyulmasıdır. akıp giden müziğin bir andaki kesitinden duyulan ayrı ayrı seslerdir.

    kim demişse "müzik ruhun gıdasıdır" demiş. türkiye'de son yıllarda yapılan müziğe bakarak aynı sözü siz de söyler misiniz?..

    türkiye'de yapılan müzik, ruhun değil; vücut hareketlerinin gıdası oldu; ruh unutuldu...

    günümüz yorumcuları hakkında düşünceleriniz?

    hakiki sanatçı, dinleyicisine kendisini alkışlatmak için eliyle tempo tutmayan kişidir! halk beğenirse zaten alkışlayacaktır. fakat halkımız, iyiye de kötüye de alkışlamaya alıştırılmış. düşünün, sanatçı, makber'i okuyor, halk alkışlıyor. makber bir ağıttır; ölümden bahseden bir eserdir. ancak, okuyan sanatçı halka alkışlaması için tempo tutturuyor. böyle bir şeyi bizden başka bir yerde göremezsiniz!..

    son besteniz olan "ezilenler"den biraz bahsetseniz...

    ezilenler, adlı bestemin sözleri şair mehmet akif ersoy'a ait. yaklaşık 20 yıllık bir çalışmamın ürünüdür. günümüz türkçesine mehmet erguvan tarafından çevrilmiştir. ezilenler, ezilen insanları anlatıyor. ezilen insan dünyanın her tarafında var; sadece türkiye'de değil. şiirin sözleri şöyle: şu simsiyah gecenin yok mu tanrım sabahı / mahşere mi kalacak yoksa mazlumun ahı / ne zaman sorulacak zalimlerin günahı / mahşere mi kalacak yoksa mazlumun ahı / yeter artık dedikçe tanrım dert ediyorsun / bir parçacık saadeti bize çok görüyorsun / zalime dur demiyor, merhamet vermiyorsun / mahşere mi kalacak yoksa mazlumun ahı...

    ve sonunda "adaletin bu mudur ezmiyorsun ezeni..." diye gidiyor.

    bu eserinizi kim yorumlayacak?

    eseri kim dinlediyse; "ismet bey, bu eseri sizden başkası yorumlayamaz." dediler. aynı şekilde bir iki plak şirketi de "bu esaslı bir tenor işi" diyerek eserdeki tavrı ve komposizyonu en iyi benim verebileceğimi belirttiler. dolayısıyla kendi eserimi yorumlamak bana kaldı. ezilenler, ses tekniği ve sanat isteyen bir eserdir. sadece bağırmakla söylenecek bir eser değildir.

    adem dursun / merhaba / berlin
  • 300'e yakın bestesi olan, bunlardan en az 100 tanesi meşhur olmuş ve türk filmlerinde kullanılmış, hafif türk sanat muziginin öncüsü olarak bilinen besteci.
    ün yapmış bestelerinden bazıları; ''arım balım peteğim'', ''agora meyhanesi'', ''adını anmayacağım'', ''benim de canım var ben de insanım'', ''han duvarları'', ''seven ne yapmaz'', ''çoban çeşmesi'', ''yaban gülü'', ''gelincik'', ''boş çerçeve'', ''unutmak istiyorum'', ''kalpsiz'', ''nasıl ihanet ettin şu ilahi aşkıma'', ''sarı gülüm kokmaz mı'', ''oyun bitti'', ''iki damla gözyaşı'', ''leylaklar altında'', ...şeklinde devam edip gitmektedir.*
  • atv'de yayımlanmakta olan "beyaz gelincik" tv dizisinde kıraç tarafından seslendirilen "gelincik, çılgın aşkım" şarkısının da bestecisidir. sanatçı bu şarkıyı türkan şoray'ın başrolünü oynadığı ve metin erksan'ın yönettiği "ateşli çingene" isimli film için 1969 yılında bestelemiştir.

    bakınız edite:
    (bkz: çaldığım kapılar hemen kapandı)
  • bir zamanlar ayhan isik sitilinde bir biyigi olan, ismet nedim olarak da bilinen bestecimizdir. sarkilarinın cogunun gufteleri de ismet nedim'in kankasi olan mehmet erbulan tarafindan yazilmistir. ikili, bir zamanlarin vecdi bingol-sadettin kaynak misali bir cok sarkiya imza atmis olup,makam-usul cesitliligi bakimindan vecdi-sadettin ikilisinin oldukca gerisindedir.

    diye yazmisim taaa 20 sene once...
    20 yıl......

    ismet saatci'nin hakkini verelim; mehmet erbulan ile olan ortakligi devasa basarilarinin sadece bir kismidir.
    "piston"u olmadigi icin 3. kez konservatuara kabul edilememis bir gariban genctir ısmet...
    annesine gelip soyledikten sonra annesi ona; oglum; evet bir "torpilimiz" yok.. ama bak gor bakalim ben ne yapacagim, demistir...
    sonra kadincagiz cumhurbaskani celal bayar'in esine gidip durumu anlatmis; first lady'nin ricasiyla konservatuara alinmistir.
    bu kadar yetenekli bir muzisyenin bile ancak referans ile girebildigine bakarsak; nasil bir secme mantiginin oldugunu sorgulamamiz gerekir..
  • besteciliği yanında 60'lı yıllarda trtde türk sanat müziği ses sanatçısıydı. türk sanat müziğinin çok sesli hale getirilmesine öcü gibi bakıldığı dönemlerde bu alanda çalışmalar yaptığı için trt' de çok sorunlar yaşamış sonunda ülkeyi terk etme yolunu seçmiştir. icracı olarak hüzünlü bir sese sahipti ve iyi bir yorumcuydu. şu anda ne yaptığı konusunda ne yazık ki net bir bilgi yok.
  • uzun yıllar almanya'da (berlin) yaşamış, orada da türk musıkisi çalışmalarını sürdürmüş, besteleri kadar müziğimize verdiği emekler ile de anılması gereken , 1937 doğumlu sanatçı. allah selamet versin.
  • günlerdir çok severek dinliyorum, zaten çok kısa 2.37 dakikacık. en çok da kemer gibi belindeyim i. "gidemezsin", "çözemezsin" derken kapalı "e" kullanıyor hiç sevmediğim şey olmasına karşın bu şarkı o kadar güzel ki batmıyor. çok eski ve artık yabancısı olduğum bir hissin şarkısı...
    kimselerle gezemezsin, seviyorum gidemezsin diyemem kimseye... bu kadar ilkel, naif ve kıskanç olmayı çoktan unuttuk, "siktirsin gitsin" e geldik. yazdıran sevgiliyi merak ettim.
    umut akyürek aynı şarkıyı kapris adıyla söylüyor, emel sayın yorumunu ise hiç beğenmedim.

    https://www.youtube.com/watch?v=r6fditqyyig
  • edgar allan poe'ya şaşırtıcı derecede benzeyen değerli müzik insanı.

    bu arada, sadece görsel bir benzerlik değil kastım; anadillerine hâkimiyetleri ve kelimeleri kullanımları da oldukça yakın duruyor birbirlerine.
  • ne yazık ki yitirmiş olduğumuz sanatçı.
    annemin, şarkılarını çok sevdiği biri olarak tanıdım. nurlarda yatsın.
    kaynak
    kapında kölenim ben
hesabın var mı? giriş yap