• geçtiğimiz hafta istifamı verdim ve hayatımda ilk defa işsizim artık. çok yabancı bir durum bana, henüz alışamadım. şimdiden zihnimdeki anksiyete sesleri ufak ufak yükselmeye başladı, "şimdi ne olacak" diye kaygı yaratma peşindeler. ama ben daha gür çıkan sesleri dinlemeye çalışıyorum "sakin ol" diyorum kendi kendime, "biraz dinlen, nefes al, kendine izin ver."

    benim bunu deme lüksüm var. şanslıyım. liyakatsiz başa geçen yöneticilerin haksız hakaretlerini, toksik çalışma ortamını, iki market alışverişi bir kira ödemesiyle biten maaşı, eğitimini, kişliğini, emeğini yok sayan ve köle olmanı bekleyen sömürü düzenini rest çekerek bir kenara atabildim. yıllarca sabrettim, sıktım dişimi ama bazı çizgiler aşıldığında bir dakika daha fazla durmadım. ama dediğim gibi, ben şanslıyım. çok şükür şimdilik maddi büyük bir sıkıntım yok, evli değilim evde yemek bekleyen çocuk yok, destekçi bir ailem ve arkadaşlarım var. aç değilim açıkta değilim ve sorabiliyorum kendime "ne yapmak istiyorsun hayatta" diye. (evet, avrupa'da amerika'da her yetişkinliğe adım atan bireyin kendine olağan olarak sorduğu bu soru bizim için bir lüks artık. çünkü kimsenin umrunda değil ne istediğin, mutlu musun değil misin, var mı bi hayalin...paran var mı paran? geçinebiliyor musun bu korkunç sistemde? tek geçerli soru bu.)

    peki diğerleri? her gün uğradıkları hakaretlere, aşağılanmaya rağmen sesini çıkaramayan, onurları çiğnenmesi pahasına sineye çekmek durumunda kalan milyonlar? üç kuruşa muhtaç bırakan ülke düzeninde günü kurtarma amacıyla kişiliklerini bir kenara bırakması beklenen beyaz, mavi yakalılar?

    bir de hali hazırda tüik'in %13 olduğunu iddia ettiği, gerçekte kim bilir ne oranlarda olan devasa bir işsizler ordusu var tabii. bir yandan nefes alamıyoruz çalıştığımız yerlerde, bir yandan da o işe ihtiyacı olan milyonları düşünüp kahroluyoruz. en ufak bir rahatsızlıkta "nankör müyüm" sorusu beliriyor zihinde. patron da kulanıyor bu soruyu sana karşı. insanlarım mağduriyetlerini senin üzerinde bir güç unsuruna çeviriyorlar ve sırf iş verdiği için sana etinden sütünden sorgusuz sualsiz faydalanma hakkını görüyor kendinde. yaşamak mı istiyorsun bu ülkede? geçinme kaygın mı var? hayırlı olsun, kim bilir nerelere hizmet eden bir patronun malısın artık. çünkü aksi halde seni "işsizlik" denen o korkunç kavram, ve milyonlarca ihtiyaç sahibi insanla ortak bir kader bekliyor.

    kendisi işsizliğe sebebiyet veren, iş verdiklerine de insan muamelesi etmeyen, yine de kendine tam itaat ve mümkünse kölelik hizmeti bekleyen bu lanet düzene katlanamıyorum artık. pandemi döneminde işsizliği göze alabilecek kadar katlanamıyorum. şükrediyorum şanslıyım ve bu kararı alabildim diye, dua ediyorum benzer şeyleri yaşayıp bu kararı alamayacak durumda olanlara. bitirdiler bizi, genç yaşta yaşam hevesimizi tükettiler. hepimize geçmiş olsun. hepimize...
  • kendisinden çok işsize yapılan köpek muamelesi can sıkar. bu lanet süreçten geçmiş insanlara çok tanıdık gelecek birkaç şey yaşadım ben de.

    - bir tanıdık eleman arıyordu, bana ulaştı. telefonda her şey olumlu gibi duruyordu. iş ciddiye binip kapısını çaldığımda "hem mesleğini yapacaksın hem de sekreterlik işlerime bakacaksın. sosyal medya işleri de ellerinden öper. maaş asgari ücret, sigorta meselesine bakarız" dedi. umutsuzdum kabul ettim, geri dönmedi.

    - başvurmayı düşündüğüm bir yüksek lisans programı var. kısa süreli çalıştığım yerde bir kişi kardeşinin o yüksek lisanstan ilerlediğinden kısaca bahsetmişti. ben de programları araştırırken ne yapmış nasıl yapmış bir danışayım dedim, müsait olduğunuzda bir görüşebilir miyiz diye mesaj attım. tabi ki falan dedi ama sonra yok oldu. iş dilenicem sandı herhalde.

    - cv gönderdiğim hiçbir yerden olumsuz dahi olsa geri dönüş alamamak normal haline geldi zaten.

    bunu insanlara yapmayın ya. birini işe almamak/iş konusunda yardımcı olmamak tamamen size kalmıştır tabi ama nasıl olsa işsiz diye artık aşağılayıcı sıfatına giren şartlar dayamak, kabul edilmeyecekse cevap dahi vermemek, "bu işsiz beni aradığına göre kesin iş isteyecek, en iyisi açmayayım" düşüncesi gerçekten çok yaralayıcı. zaten alt tarafı okulunu okuduğu, stajını yaptığı alanda çalışıp para kazanmak isteyen insan her kapıyı çalmaktan yorgun düşmüş oluyor, bir de kendini dilenci gibi hissettirmeyin.

    ben kendi adıma bunları unutmayacağım mesela. elbet bir gün işleri yoluna sokarım. benden bir şey istendiğinde 100 kişi bile olsa tek tek dönüp insan gibi ilgileneceğime eminim.
  • bundan 5- 6 yıl evvel bir süredir işsiz olan iki 2d çizgi filmci eski çalışma arkadaşımı, bir zamanlar çalıştıkları bir şirketin patronu arıyor. gelin çok güzel bir iş var sizinle acilen bunu konuşmalıyız diye. bunlar istanbul' un bir ucundan diğer ucuna büyük bir heyecanla 3 vesait değiştirerek koşarak gidiyorlar. kısa bir hoşgeldin, beşgeldinden sonra patron soruyor '' biz 3d bir proje yapmayı düşünüyoruz, sizce bunu kaç paraya çıkartabiliriz ortalama '' .

    bakın elemanlar sadece 2d animasyon yapıyorlar, 3d animasyon tecrübeleri sıfır, patron sanki iş görüşmesiymiş gibi bunları şehrin diğer ucundan çağırıp, etraflarındaki 3d artistlerin numaralarını vs istiyor, 3d piyasasıyla alakalı istihbarat topluyorlar. aradığında sorsa çocuklar yine verir numaraları, anlatırlar bildiklerini vs ama ayağına çağırıyor, utanmadan sıkılmadan. neyse çocukların hayal kırıklığı çok büyük ama bu adamlar bir kaç çizgi film tekelinden biri piyasadaki seslerini çıkartmıyor, bilgileri tüm ayrıntılarıyla veriyor götüm götüm geri dönüyorlar. sonra aradan biraz zaman geçtikten sonra aynı arkadaşlar, bu adama freelance çalışmaya başlıyor. yaklaşık bir yıl çalışıyorlar, ilk 2 -3 ay ödemeleri düzenli gelirken şirkette ikisinin toplam 100 bin liraya yakın paraları kalıyor... peşine biraz düşüp, sonra vazgeçiyorlar...

    şimdi böyle bir patronla neden bir daha çalıştıklarını soruyorsunuz değil mi? sebebi kapitalizm, yeni ismiyle neoliberalizm' in kendisidir.

    kapitalizm bizi işsizlik korkusuyla, işten çıkartılma korkusuyla zor şartlarda çalışmaya zorluyor. çünkü patron kârını işçisini sömürerek yapar, işçiyi ne kadar sömürürse o kadar kar elde eder. ha malzemeden çalar, dandik dundik iş yapar vs ( oturduğunuz evlerin ses yalıtımsız olması, yediğiniz yemeklerin kanserojen olması vs vs ) ama asıl kar, işçisinin artı değerine el koymasıdır. bunu yapabilmesi için geride bekleyen işsizler ordusu olmalıdır ki, işçi korksun '' ben itiraz edersem beni çıkartır, yerime bekleyen yüzbinler var '' desin diye o ordu hep kalabalık tutulur. işsizlik korkusu o kadar yüksektir ki, çok korkunç şartlarda çalışacağımızı bile bile bir sürü işi kabul ettiğimiz olur.

    bunun çözümü maaş iyileştirmeleri, düzeltmeler, reformlar vs değil piyasa ekonomisini, yani modern ücretli köleliğin ortadan kaldırılmasıdır.

    adil bir sistemin herkese iş sağlaması gerekir, ki bu mümkündür zaten üretenler bizleriz, patronları denklemden çıkartsak da yaptığımız her işi daha iyi olacak şekilde yapmaya devam ederiz. bazen günde 15 saat çalışan bir çizgi filmci 5 saat çalışırsa, 2 çizgi filmci daha istihdam edilir. hem çalışan meslek hastalıklarından daha uzun süre kurtulur, hem de hayatını yaşayacak zamana sahibi olur. anlattığım örneği tüm diğer sektörlerde de düşünebilirsiniz. zaten insanlığın ürettiği, bilim ve teknoloji insanlık yararına kalacağı ve sadece doğa ve insanlık yararına kullanılacağı için bugün sıkıntı ettiğimiz çoğu şey tarihe karışacak. çok basit anlatımıyla böyle.

    işsiz bir insanın bazen sistem devirmeye değil, kalkıp bulaşıklarını yıkayacak takati yok biliyorum. ama en azından şunu unutmayın işsiz olmanızın suçlusu siz değilsiniz. hatta şu anlatıklarım ütopya olarak geliyorsa, o da kapitalizmin durmak bilmeyen antikomünist propagandasından. ya insanının insanı sömürdüğü, ezildiği, ya da ezdiği bu düzen, ya da sosyalizm.

    (bkz: ya barbarlık ya sosyalizm)
  • üstüme yapışan unvan.

    29 yaşıma birkaç ay kala hâlâ bu etikete sahip olmak -ne yalan söyleyeyim- koyuyor biraz. işin kötü tarafı yaş da insanı etkiliyor. 22-23 olsaydım daha rahat olurdum ama şimdi 30'a göz kırpıyorum. elde avuçta bir bok yok, en önemli mal varlığım 1500 liralık telefonum, hani bir şey olmasını da geçtim, bir düzenim yok, denize atılan ve kendinden geçmiş 2.5 litrelik plastik kola şişeleri gibiyim. bir oraya gidiyorum bir buraya.

    elbet bir yerden kapı açılır diye diye dokuz ayı geçirdim. umut sarıkaya'nın dediği gibi işsiz insan hiçbir yere sığamıyor, maalesef bunu da hissediyorum sürekli.

    sabret diyenler çıkar şimdi. haklısınız, biliyorum. zaman geçiyor şüphesiz ki, bu zamanlar da geçecek, hatta yeri gelecek işimden şikayet edeceğim, ama insan bu kadar mekanik bir yapıya sahip değil. âna hapsolmak doğamızda var. aksi takdirde mezarımızı düşünüp uzaklara bakar dururduk.

    neyse işte, gelecekte işinden şikayet eden bendenize bir not olsun bu entry.
  • pandemi'den 1 hafta önce istifa edip çıkmıştım işimden. yaşadığım iş stresine artık vücudum da tepki vermeye başlamıştı. iş veren de yüzsüzse, size değer vermeyip küçümsüyorsa çalışmak gerçekten zor. hala işsizim ve en kötü döneme denk geldim. ev geçindirmek ya da borç gibi dertlerim yok. olsa bu kadar rahat olamazdım biliyorum. ama 30 yaşından sonra düşük maaşla, kötü şartlarda çalışmak daha zor.

    edit: pandemi bitti işe girdim :)
  • ustteki yazar ozelinde degil, basligi takip ettigim ve surekli karsima ciktigi icin soyluyorum insanlarin acilen tavsiye vermeyi birakmasi gerektigi baslik. gram empati yapamayanlar yazmasin bu basliga mesela.
    bu basliga yazan kimse sizin yok yurt disina gidin yok kendinizi gelistirin yok ne is olursa yapin begenmemezlik etmeyin gibi sacma sapan tavsiyelerinizi okumak istemiyo anlamiyo musunuz? soyle teselli edeyim iyi olur diye yazdiginiz seyler hic de iyi gelmiyo herkes bikmis gormuyo musunuz? issizsiniz ve turkiye gibi bir ulkede yasiyosunuz. empati yapmaya calisin. iyi niyetle yaziyosunuzdur belki ama bu insanlari kolundan tutup da bir ise sokmadiginiz surece hicbir sekilde yardimci olamazsiniz
  • linkedin'e girip konumu londra yapıp turkish diye aratın göreceksiniz ki türkiye'deki belli başlı şehirler haricindeki şehirlerden bile daha fazla iş var.

    şaka gibi lan hayret ediyorum. mevcut işlere bakınca da sanırım adamına göre pozisyon açılıyor sikeyim böyle düzeni.
  • hayattaki en zor sınavlardan bir tanesi.

    böylesine büyük bir ekonomik kriz ortamında, (aslında bir ekonomik kriz değil, hızlı fakirleşme süreci, ekonomik buhran) en çok sıkıntı gören kesim tahsilliler oluyor. meselenin özü aslında çok basit. arz-talep. yıllar süren ülkesel fakirleşme sürdükçe, iş gücü yükselmiyor, hatta küçülüyor. birçok firma, fabrika vs. üretmekten vazgeçiyor. dolayısıyla ülkenin ihtiyacı olan özellikle eğitimli çalışan sayısı dramatik bir şekilde azalıyor. bir de üzerine nüfus ve artan üniversite sayısıyla bu eğitimli çalışan sayısı artınca işsizlik konusu ülkenin bir numaralı problemi haline geliyor.

    elektrik-elektronik mühendisliği lisansımdan sonra, yenilebilir enerji üzerine çalışmak istediğime karar verdim. tabii biraz işsizlikle bocalandıktan sonra. bu arada yüksek lisansa başladım. tez aşamasına geldiğimde çeşitli firmalara iş başvurusunda bulundum. belli bir süreçten sonra izmir'de yaşamama rağmen istanbul'da kendi istediğim alanda deneyim kazanabileceğim bir iş buldum. aldığım maaş 4bin. lafı uzatmaya gerek yok, sırf deneyim kazanayım diye rezillik çekmeye geldim bu şehre. öyle ya da böyle gerçekten parada da gözüm yoktu. hayatımı idame ettirmek istiyordum sadece.

    2 aydır aynı firmada çalışıyorum. haftasonu tatil olmasına rağmen neredeyse hiç tatil yapmadan çalışıyorum. 18:00'da mesai bitmesine rağmen 19'dan önce ofisten çıkabildiğimi hatırlamıyorum. bu 2 ayda 3-4 şehirde çeşitli şantiyelerde de görev yaptım. orada daha da beter koşullar. sabahtan akşama kadar güneşin altında çalışmak vs.

    bir de kraldan çok kralcı çalışanlar. saat 18:00'da çıkmak isteyen personele trip yapan diğer çalışanlar bakın patron demiyorum diğer çalışanlar. hayattan hiçbir keyif almayan almayı da bilmeyen işten başka yaşamı olmayan asosyal personeller. bunlara kalsa patrona yalakalık olsun diye ofiste uyumayı teklif edecekler.

    normalde ne yapmam lazım? bu tarz insanı şartların olmadığı ortamda bulunmayı reddedip onurlu bir şekilde işten ayrılmam lazım. ben ne yapıyorum? sabrediyorum. çünkü işsizlik psikolojisini bildiğim için bu çalışma ortamına bile katlanırım diyorum. en azından 1 yıllık deneyimi yakalayana kadar.

    zor gerçekten türkiye'de hayatta kalmak çok zor.
  • hiçbir ülkede insanlara okullarda para eğitimi verilmiyor. para nedir? vergi nedir? para nasıl kazanılır? nasıl girişimci olunur? yatırım nedir? bunları kimseye öğretmiyorlar ilkokulda, lisede ve hatta üniversitede. okullar özellikle türkiye'de ilk 12 sene hiçbir şey öğretmez. öğretilen hiçbir şey hayatta ihtiyacınız olan şeyler değildir. son 4-5-6 sene ise üniversitede ucundan kıyısından bir meslek öğrenmeye başlarsınız ama artık çok geçtir. bu şekilde zengin olamazsınız, bu şekilde olsa olsa maaşlı bir iş bulursunuz ve fakir fakir yaşarsınız.

    devletler sizin zengin olmanızı değil, çalışıp vergi vermenizi isterler. zengin sınıfı zaten mevcuttur ve pastayı paylaşma niyetinde değildir zenginler. sınıf ayrımını bu şekilde çocukluktan itibaren bilinçaltınıza işlerler. burada işsiz olanların %90'ı kendi işini kurmayı düşünmüyor iddia ediyorum. sorarsanız sermayem yok, ben o işlerden anlamam vs diyeceklerdir. haklılar kendi perspektiflerinden.

    babası esnaf olan, esnaflığı, ticareti küçük yaşta öğrenir. bu insanlar genellikle çok parlak okullarda okumazlar babaları gibi tüccar olurlar. zira bilinçaltına bu çocukların o tüccarlık işlenmiştir. günümüzde bunların başarılı olanları çok zengin.

    babası memur olan, beyaz yakalı çalışan olanlar ise ekseriyetle okumak zorundadır. okusunlar da. okurlar ki bir meslekleri olsun. avukat, bankacı, öğretmen, mühendis, doktor zart zurt. bu insanlar para kazanmayı bilmezler. calculus bilirler, akışkanlar mekaniği bilirler, elektronik bilirler falan filan. ama bunlarla nasıl bir iş yürütülebilir, nasıl para kazanılır bilmezler genelde.

    benim babam emekli beyaz yaka, annem ev hanımıydı, babam ölünce onun maaşıyla okuttu beni. ben bir bok olamadım bu yüzden. bana hep mühendis ol iş bul dedi. mühendis de oldum, iş de buldum ama türkiye şartları malum, istenen seviyede olmadı bunlar. fakirlik benim genlerime işlemiş çıkmıyor. halen bunu kırmaya çalışıyorum.

    bu entry'yi belki de fakirlik başlığına yazmalıyım bilmiyorum. ama bir kısır döngü var. bunu kırmak zorundayız. hep tek yönlü düşünüyoruz sanırım. iş bulayım, maaş alayım, kafam rahat etsin. böyle bir şey yok abi. ne yaparsınız bilmiyorum. limon satmaktan, kriptoparayla zengin olmaktan falan bahsetmiyorum herkesin yeteneği farklı. diyorum ki mesleğinizi geçin bir yandan para kazanmayı öğrenin. iş arıyorsunuz neden? paraya ihtiyacınız var çünkü. iş aramayın o halde, para kazanmayı öğrenin. meselenin kökeni burası. 1 lirayı 5 lira yapmayı öğrenin, 1 liranız yoksa da 0 lirayı 1 lira yapmayı öğrenin. bunu teknik bilginizin yanında ticari zekanızı kullanarak elde etmek zorundasınız.

    hayat size öğretildiği gibi ponçik ve medeni değildir. hepimiz birer askeriz ve bu dünya bir savaş alanı. kavga ediyoruz savaş veriyoruz hergün hayatta kalabilmek için. herkes sizin rakibiniz, herkes sizin düşmanınız. namus, yasalar, kurallar, etik, zart zurt bunlar size öğretilmiş kısıtlamalar. ancak savaşta her şey mübahtır. yakalanırsanız da sorumlusu sizsiniz, yakalanmazsanız da ekmeğini siz yersiniz. gerekirse, çaresizseniz bunları da siktiredin. bakın ben aile babası adamım. birgün çaresiz kalırsam eve ekmek götürmek için walter white gibi meth de pişiririm gocunmam. adam da doğrarım gocunmam. mecbur bırakılmakla alakalı bunlar.

    heh işte ne diyorduk, hayat savaştır. size askerde(okulda) nasıl hayatta kalınır öğretmiyorlar. sizi, savaşı kazanmaları için sizi en iyi şekilde kullanacakları şekilde geliştiriyorlar. gerekirse sizi feda ederler(işsiz kalırsınız). sizin öğrenmeniz gereken şey hayatta kalmak ve güçlenmek, dokunulmaz olacak şekilde donanımlanmak.

    neoliberalizm size ne öğretti? sevdiğiniz işi yaparsanız para derdiniz de olmaz. bu yanlış. kimse bir işi para kazanabilecek düzeyde çok sevemez. ben geçmişte bahçevanlık yaptım. bitkilerle uğraşmayı severim sanıyordum kendimi. eğer günde 8 saat ot yolar, sulama yapar, çiçek bakımı yaparsanız çiçekten tiksinmeye başlıyorsunuz. ulan düşünmek bile dizlerimi ağrıtıyor.

    halen bilgisayar işiyle uğraşıyorum. ekran kartı tamir ediyorum, pc topluyorum, psu tamir ediyorum, psu kablosu üretiyorum, custom loop yapıyorum vs. severim pc toplamayı evet ama bütün haftasonu verilen siparişi yetiştirmeye çalışınca emin olun zevki kalmıyor. parmaklarım zonkluyor şu an crimp yapmaktan sleeving yapmaktan. pc görünce artık bıkkınlık geliyor. bir insan gtx 1080ti'yi fırlatır mı masaya? dışarda adam kesiyorlar 1080ti için lan pezevenk. (iç sesim)

    para kazanmak için sevdiğiniz bir şey yapmak zorunda değilsiniz bu bir safsata. hatta şöyle diyim, sevdiğiniz işi hobi olarak yapın yoksa sevdiğiniz şeyden tiksinebilirsiniz.
  • işsizlik, ya da iş sahibi olup çok ucuza çalışmak. fakir olmak, zengin olamamak.

    böylesiniz diye kendinizi yıpratmayın, düzene küfretmeyin, değişmesini beklemeyin boşuna. elinizden geleni yapın tabii ki ama en nihayetinde şans meselesi. daha zengin doğabilirdiniz, karşınıza farklı imkanlar çıkabilirdi, belki de daha akıllı, çalışkan, güzel, yakışıklı olabilirdiniz, ve farklı bir yerlere gelirdiniz.

    askerde herkes general olamaz, eline silahı savaşıp ölecek adamlar olmazsa ordu olmaz. kendi ordumu kurayım general olayım diye bir düşünce topluma yayılamaz.

    eğer herkes zengin olursa size hizmet edecek insan bulamazsınız. kimse sizin için ıspanak yetiştirmez, taksi şoförlüğünüzü yapmaz, musluğunuzu tamir etmez, markette aldıklarınızı kasadan geçirmez, evinize ekmeğinizi getirmez.

    sosyal olan, ya da topluca yaşayan canlılarda diyelim, iş bölümü vardır. işçi arı ile asker arı, kurt sürüsünün lideri ile diğer kurtlar aynı hayatı yaşamaz.

    eşitlik diye bir şey yok. olmayacak, olamaz. bu insanların uydurduğu bir şey değil. toplu halde yaşamanın sonucu.

    hepimize hayatta başarılar dilerim, ama bazıları o ya da bu sebeple daha başarılı olmak zorunda.

    hayatın bir gerçeğidir.
hesabın var mı? giriş yap