• tarihi olayları, karakterleri, hayal gücünden de eklemeler yaparak hikayeleştiren filmleri izlemeyi, romanları okumayı çok severim. amin maalouf'un semerkant'ı hayyam, nizamülmülk, hasan sabbah gibi, her biri için kitap yazılacak karakterlerin birbirleriyle diyaloglarını ve maceralarını anlatan, okurken çok keyif aldığım bir kitaptır.
    bu filmi de izlerken aynı keyfi alıyorum. hezarfen,4. murad, lagari, evliya çelebi, katip çelebi, bekri mustafa gibi tarihimizin ilgi çekici karakterlerini barındıran, sinema tarihimizde önemli yeri olduğunu düşündüğüm filmdir. anlatılan olayların doğruluğu ile ilgili tartışmalara takılmıyorum, sinemada anlatılan konunun kesin doğru olmasına gerek yok, önemli olan nasıl anlattığınızdır.
    eleştirilecek çok noktası, eksiklikleri olabilir ancak, bütün olarak baktığımda benim için hikayesiyle, karakterleriyle, oyuncularıyla özel yeri olan sinemamıza yenilik katan değerli bir çalışmadır. bu şekildeki tarihi filmlerin önünü açmasını çok isterdim ancak son 20 yılda oluşturulan yobaz, bağnaz ,baskıcı ve şekilci kültür, bu tarz yenilikçi ve bir miktar provakatif işlerin yapılmasına engel olmaktadır.

    entariyi, filmdeki şu güzel dizelerle sonlandırıyorum.

    ey kör! bu yer, bu gök, bu yıldızlar boştur boş!
    bırak sen onu bunu da gönlünü hoş tut hoş!
    şu durmadan kurulup dağılan evrende
    hepsi hepsi bir nefestir alacağın,
    o da boştur boş!
  • kültür ve turizm bakanlığının desteğiyle 1995'te çekilen bu film türkiye'nin nereden nereye geldiğini göstermesi açısından da önemlidir.

    bugün içinde
    1-oğlancılık
    2- çıplaklık (şimdi meme bile gösterilemiyor, filmde 4.murat'ın götünden, italyan hatun'un çırıl çıplak bedenine kadar herşey var.)
    3- sevişme (öyle sıradan örtünün altından iki elleme 1 öpüşmeden oluşan değil, baya baya çırıl çıplak bol pozisyonlu vs.)

    içeren filme hele hele "ecdadımızı" konu alan bir filme değil bakanlığın sponsor veya destekçi olması, filme yayın izni verilmesi bile imkansızdır. hatta yönetmen ve oyuncular ceza ve tehditler alacaklardır.

    bir tarafta sene 1996'teki türkiye, diğer tarafta iletişim ve teknoloji çağındaki, sene 2013'teki türkiye...
  • son derece ozgun bir konu ama maalesef olanaksizlik ve kaynaksizlik bu ozgun konulu projeyi mahvetmis. sizin boyle ilginc bir tarihiniz olacak (tarihte bilinen ilk ucan insan, roketlerle ilk calisma) fakat bunu 90'li yillardaki mukemmel teknolojik imkanlari kullanamadan milyonlara sunacaksiniz, gercekten yazik! cok daha fazlasini hakediyor bu konu. seslendirmeler zayif, dekorlar komik ve basit, onemli detaylar kacirilmis, yuzeysellik diz boyu. ha, tum bunlardan dolayi filmi seyretmeyelim mi? hayir kesinlikle degil. film kotu olsa bile, izlenebilitesi dusuk olsa bile bence izlenmeli. oncelikle bu tarihi olay icin bile seyredilir ve seyredilmeli. bu bizim tarihimiz arkadaslar, bizim insanimiz gerceklestirmis bu basariyi, filmin o yuzden yeri farkli. yani ilerde belki cok daha muhtesemi yapilir ya da yapilmaz bilemem ama bu film tum dezavantajlarina ragmen seyredilmeli. ozellikle filmin baslarindaki kosem sultan, sadrazam, yeniceri agasi ve sultan dorduncu murat dortgenindeki iktidar kavgasi ve meydan okumalar gercekten guzel, devrin sarayici entrikalarini cok kisa ve yuzeysel de olsa basariyla anlatiyor. cok daha iyisi yapilabilirdi ama hic cekilmemesinden iyidir diyorum. bunun disinda filmin 3 yerini cok begendim. birincisi, hezarfen ahmet celebi ile lagari isa'nin seyhulislamin huzurunda sorguya cekildiklerinde lagari isa'nin orada toplanan herkese yaptigi konusma... bu konusmada/savunmada ucmanin osmanli devleti'ne getirecegi faydalari anlatiyor. i$te ucabilsekyik fatih sultan mehmet'in istanbul'u fethetmek icin oyle aylarca hazirlik yapmasina gerek kalmazdi, kanuni etrafi surlarla cevrili viyana'yi havadan gonderdigimiz ve ellerindea barut ficilari olan askerlele kolayca alirdi.. oldukca inandiriciydi ve zaten sultan da bu konusmadan sonra onlari serbest birakiyor. ikincisi, seyhulislam (cuneyt cali$kur bu role tabir caizse cuk oturmustur) sultan murat'i bu ucma heveslisi iki insanin ne kadar tehlikeli olduklarini, eger halkin huzurunda ucarlarsa, insanlar uzerinde son derece buyuk bir etki yapacaklarini, buna mukabil sultan'in ucamayacagini gordukleri icin gercek gucun bu iki kisiye gececegini soyledigi bolum (ki burada lagari isa'nin ucma denemesinde basarili olurken ahalinin secdeye geldigini ornek gosteriyor). burada da zaten sultan murat sadrazam ile hemfikir oluyor ve bunlarin ucmalarini yasaklatiyor. sultan'in bir o tarafi bir bu tarafi desteklemesi de tarihte cok iyi bildigimiz bir seyi, sultanlarin etraflarindaki sinsi ve kurnaz kisiler tarafindan ne kadar da kolay tesir altinda birakilabildikleri gercegini goruyoruz. ucuncu olarak ise en begendigim bolum lagari isa ve hezarfen'in uctuklari sahneler. ne yalan soyliyim eger kendinizi filme kaptirmissaniz tuyleriniz diken diken oluyor bu sahnelerde. ne buyuk bir gurur. sizin insaniniz, simdilerde her seyin mucidi olan, teknolojiye yon veren milletlerin 300 yil sonra gerceklestirdikleri seyi taa o tarihte gerceklestiriyor. buyuk olay gercekten. son olarak deginmek istedigim konu ise filmin gosterime girdigi zaman basroldeki ispanyol dilber beatriz rico'yu ruyalarimda gormemdi. gercekten cok guzel bir bayan. bu projeden sonra bir daha herhangi bir turk ortakli projede goremedim kendisini. filmin sonunu ise hic unutmayacagim. film biter ve baskahramanlarin bu olaylardan sonra ne yaptiklari anlatilir. hezarfen cezayir'e surulmus, lagari isa kirim'da yasamini surdurmus, sultan murat 27 yasinda sirozdan olmus, (ve vurucu yer - tek kelime ile harika) seyhulislam ve yanindaki $ak$akcilar icin su soyleniyor aynen: "bunlar hep vardi, hala var ve ne yazik ki hep var olacaklar, ancak insanlik onlari hicbir zaman anmadi, anmiyor ve anmayacak."
  • orhan pamuk'un beyaz kale isimli romanını hatırladım film boyunca..

    sanki senaryoyu yazan kişi o romanın etkisinde kalmış.

    velhasıl; 1996 yapımı olmasına rağmen sağlam film. izleyiniz efendim.

    --- spoiler ---

    "bunlar hep vardı, hala var ve ne yazık ki hep var olacaklar, ancak insanlık onları hiçbir zaman anmadı, anmıyor ve anmayacak."

    --- spoiler ---
  • bir repliğinde çok ciddi bir tarihi hata barındıran film. zuhal olcay'ın canlandırdığı kösem sultan, filmin başlarında bir yerde tuncel kurtiz'in canlandırdığı topal recep paşa'yla oğlu sultan murat hakkında konuşurken

    "osman gibi bir yırtıcıyla ibrahim gibi bir deliyi doğurmuşum ben, murat ne ola ki.."

    demektedir. burada ibrahim'le kast edilen birinci ibrahim, nam-ı diğer deli ibrahim'dir ve annesi kösem'dir burada problem yok. ancak osman, yani ikinci osman, yani genç osman kösem sultan'ın oğlu değildir. birinci ahmet'in ilk hasekisi mahfiruz hadice sultan'ın oğludur. ve bunu osmanlı tarihine azıcık aşina olan herkes bilir. bu maddi hata bu filme yakışmamıştır.

    http://tr.wikipedia.org/…iki/mahfiruz_hadice_sultan
  • bugünlerde yobaz, barbar, medeniyet düşmanı bir ortadoğu ülkesine evrilmiş türkiye'de, bir zamanlar kültür bakanlığı'nın desteği ile böyle bir filmin çevrilmiş olması önemli bir olaydır.

    hatırladıkları tek dönem akp iktidarı olan genç kardeşlerimiz, filmi izlerlerse demek istediklerimi iyi anlayacaklardır.
  • yapımından 20 sene sonra bu gece izlediğim filmdir. ülkenin nasıl geriye doğru gittiğinin acılar içinde bir kez daha farkına vardım. şimdi 4. murad'ı erkek sevgilisi musa çelebi'yle, 2 tane kadınla yatakta çıplak yatarken gösterecekler de yer yerinden oynamayacak!? "kanuni hürrem'i dudağından öpmezdi" dendi bu ülkede istanbul kanatlarımın altında'dan yıllar sonra be. ey yavrum ey.

    filmin sonunda herkese ne olduğu tek tek anlatılırken en sonunda hezarfen ahmet çelebi'nin sürülmesine sebep olan ulema gösterilir. arkada haluk bilginer'in sesinden şunlar söylenir: "bunlar hep vardı, hala var, hep var olacaklar. ancak insanlık onları hiçbir zaman anmadı, anmıyor ve anmayacak."

    incesine kurban olduğumun eski türkiyesi.
  • sinematek olmasa da, devrimlere yol açmasa da, tüy dikip kuş kondurmasa da türkiyede az çok sinema yapılmasına katkı sağlamış bir filmdir, yeri ayrıdır.
  • arabesk, amerikali ve eskiya'dan sonra turk sinemasinin kitlelere acildigi bir diger film. mustafa altioklar yonetmis, okan bayulgen, haluk bilginer, ege aydan, burak sergen gibi tiyatro kokenli oyuncular ve savas ay vs oynamistir..
  • hakkinda yapilan olumsuz elestirilerin ayarinin biraz kactigini dusundugum 1996 yapimi yerli film.

    dekorun (ozellikle eski istanbul'u yansitan) basit ve hafif kaldigi soylenmekte. 4/4'luk olmasin demiyorum tabii; ama sinemada dekorun amac degil arac oldugunu hatirlamak gerekmez mi? siz "bakayim dekor nasil olmus?" diye filmden uzaklasarak ve ozellikle "aman abi turk filmi iste." onyargisiyla bakarsaniz elbet bir dizi eksik bulacaksinizdir. oysaki filmdeki dekorun amaci 4. murat zamanindaki istanbul'u hissettirmektir seyirciye ve bunda da "basarili olunmamistir" demek biraz haksizliktir acikcasi.

    kullanilan maketlere gelince.. sadece bir iki sahnede eksiklik hissediliyor acikcasi; ama kendinizi filmin akisina biraktiginizda pek rahatsiz hissetmiyorsunuz; zira anlatilan oyku ve bu oykunun oyunculuga dokulmesi gayet basarili. algida secicilik devreye girmez mi boyle bir durumda? bir filmi elestirirken neden bu konudaki eksiklik sanki filmde baska hicbir unsur yokmus gibi defalarca takrarlanarak "one cikarilir"? bunun adi onyargi olmuyor mu? guzel olan hicbir sey yok mudur bu filmde?

    maketler konusunda yapilan elestirilerde "gunumuz teknoloji neden kullanilmamis?" diyenler var; ancak turk sinemasinin butcesini hollywood'unkiyle karistirmamak gerekli. bununla beraber en az bir 50 yil geriden takip ediyoruz hollywood'u; bu acidan bakarsak 50 yil onceki amerikan filmlerindeki dekor basarisindan fazlasini beklemek biraz tutarsizlik ve bahsettigim pesin hukumlulugun one cikmasi degil mi?

    ...

    filmin basarili buldugum yanlarina gelince: senaryo akisi kesinlikle cok basarili. bir solukta izlenebilecek bir film istanbul kanatlarimin altinda. karakterler harika oynanmis. ki bunu soyledikten sonra hezarfen ahmet celebi icin ayrica bir parantez acmamak haksizlik olur: bir karakterin mantik yani ve bilimadami karakteri butun senaryo icerisine harika bir ayarla bu kadar mi iyi dagitilir ve -hic belli etmeden- vurgulanir.. ikiyuzlu hollywood filmlerinin aksine bu konuda kahramani bir anda patlatan bir enstantane bu filmde hic yok; kucuk detaylar ve kisa ve net repliklerle basarilmis bu (seyhulislamin onundeki yargilama sahnesi, hezarfen'in lagari hasan celebi'yi telkin edisleri...). bunun ne kadar ciddi bir basari oldugunun farkinda misiniz?

    yalniz konusu acilmisken senaryodaki bir iki noktada bosluk oldugunu da eklemek gerek:

    --- spoiler ---

    - 4. murat hezarfen'i gokyuzunde gordugunde gulumsuyor; yani taktir ediyor. ancak daha sonra cezalandiriyor.. bu tezatin dayanagi seyhulislam'in beynin yikama seanslari olarak gosterilmekte; ancak bu 4. murat degil miydi cok sevdigi musa celebi'yi haberi olmadan bogan recep pasa'yi ve yeniceri agasini kendi elleriyle olduren? ustelik o zaman uzerindeki tesiri seyhulislam'dan cok daha kuvvetli birisi tarafindan beyni yikanmaktaydi: kosem sultan. kisacasi 4. murat kendisini parmaginda oynatan kosem sultan'in etkisini bir anda silip ativerebiliyor; ancak -yeri geldiginde ayar bile verdigi- seyhulislam'in etkisinden kurtulamiyor..

    - franceska hezarfen'e asik oluyor, iyi hos da, biraz damdan dusercesine asik oluyor. yani senaryoda bu konunun uzerinde yeterince genis durulmamis. ki bu karakter firsatini bulsa oldurecekti hezarfen'i. buradan -ortada herhangi bir yakinlasma belirtisi yokken- bir iki sahnede aska geciliyor: hezarfen franceska icin kirmizi bir giysi aliyor ve eve donup franceska'nin yaralarinin kabuklarini temizlerken franceska ona gulumseyerek askla bakiyor.. oldu-bittiye gelmis bu konu.

    --- spoiler ---

    filme orjinallik katan bir ayrinti var ki ve filmi oylesine masalsi bir havaya burumus ki daha iyisi olamazdi saniyorum: genellikle piyano ile calinan, kimi zaman ise ney ile uflenen film muzigi oldukca sik duyulmakta film boyunca; neredeyse her sahnede var. beklenenin aksine bu kadar sik tekrarlanan melodi asla rahatsizlik yaratmiyor, aksine filme hos bir lezzet katiyor; duyuldugu sahnelerde filmle harika bir sekilde butunleserek.. saniyorum ki bunu etkileyici oyunculuga ve fimdeki yogunlugu oldukca yuksek olan bu sahnelere yonetmen mustafa altioklar'in kattigi huzunlu/hos bakis acisina baglayabiliriz. tuluyhan ugurlu film muziklerinde iyi is cikarmis.

    sonuc olarak istanbul kanatlarimin altinda birkac kez seyredilebilen, akici ve seyrederken de zevk veren hos bir film.
hesabın var mı? giriş yap