• birisinde siyahi arkadaşlar rapçilik yaparlar, birisinde saat satarlar.
  • biri simcity oynar gibi oluşturulmuştur diğeri ise laz müteahhitler tarafından.
  • ortak nokta: her iki sehrin de kaostan beslenmesi, ve kaosla guzellesmesidir.

    ikisi de adamin kanina girer. cikmaz.
  • hım. bir kere new york istanbul'dan pistir. hadi len diyorsunuz ama yanılıyorsunuz, istanbul'da çeşit çeşit semte girdim çıktım rehberlik yaparken, daha henüz boyum kadar birikmiş çöp torbalarından yemek tırtıklayan kolum kadar sıçanlar görmedim. şimdi bana varoşlara gittin mi konulu tartışmalarla gelmeyin -ki orada bile olacağını sanmıyorum çünkü milletçe titiz anaların takık kızlarıyız- new yorkta gördüğüm manzaraları istanbul'un beşiktaşı, levent'i, erenköy'ü kıvamında semtlerde gördüğümü belirtmek isterim. istanbul'da şişhane-hacıosman metrosunu haftada en az 10 kere kullanıyorum, daha bir kere bir hamamböceği ya da fare ile karşılaşmadım. oysa ki, "7 aylık new york ikametim esnasında metrolarda gördüğüm sıçanların boyları" konulu new york 101 dersinde sunacağım bitirme tezimi yakın vakitte tamamlayacağım. onu bırak, new york'ta broadway caddesi üstündeki bir self servis cafenin ikinci katında çöp tenekesinden çıkan 7-8 tane fareyi görüp dehşete düştüğümü hatırlarım, o zaman sene 1999'du, diyebilirim ki o zamandan 2010'a kadar new york'ta bu konuda pek bir değişiklik olmadı.

    istanbul'da 8 yılda sevgiliminkileri de katarsam hepsi farklı semtlerde ve kalite olarak farklı düzeylerde 6 farklı evde yaşadım, hiçbirinde bed bug(bu böceğin tam türkçesi nedir bilemiyorum), fare ya da böcek sıkıntısı yaşamadım. yo pardon sadece bahçeli evimde bir yaz yakındaki parkta yapılan iyileştirme çalışması sebebiyle kazılar yapılırken fare ölüleri çıktı bahçeden bir iki sefer. fare ölüsü diyorum zira istanbul'un kedileri bulduğu fareyle iyi oynuyor. öte yandan hala torpili ile bir süre kaldığım ve istanbul'da muadili polat towers falan sayılabilecek muhteşem residansın bakım bölümünde çalışan görevliler, evlerde fare, bed bug ve böcek sorunun çok normal olduğunu ve orasının new york olduğu söylediklerinde hak verirsiniz ki küçük dilimi yutmama az kalmıştı.

    istanbul'da henüz köşeleri köpek sidiğinden yanından geçilmez hale gelmiş kaldırımlarda yürümedim, demek ki köpek sahibi olma konusunda da new york istanbul'dan beter vaziyette. yanlış anlaşılmasın hayvanları çok severim, ama kocaman köpeklerin göt kadar stüdyo dairelerde beslenmesini amerikan aşırılığı olarak adlandırmaktan kendimi alamıyorum.

    ancak kaldırım demişken new yorkta kaldırım taşları sökülmüş, yürümenin imkansız hale geldiği ya da üstüne bir araba park edilmiş kaldırım da hiç görmedim. demek ki medeniyet ve şehir planlama konusunda new york istanbul'u dövebilir. hımm tam değil ama ne de olsa fareler var.

    bunları bir yana bırakırsak new york kesinlikle bir kadın olarak yaşamak için istanbul'dan iyi bir şehir. zira küçücük bir şortla sabah koşusuna çıktığında tecavüze uğrama ihtimalin, üstünde bi kot pantalonla istanbul'un belli bir semtinde gece vakti yürürken tacize (herhangi bir şekilde) uğrama ihtimalinden az. belli mahallelerde (mesela şişhanedeki avizeciler çarşısı) oldukça normal bir cüsse (yani naomi campbell fiziği değil) ve oldukça normal bir kıyafetle (vücuda rahat oturan bir kot pantalon, bir t-shirt ve bir hırka) ile yürürken karşıdan gelen insan müsveddesinin sana yiyecekmişsin gibi bakması gibi bir mesele new yorkta başına zor gelir diye tahmin ediyorum. isteyen istediğini giyer, istediği gibi dolaşır ve bu konuda da sonuna kadar özgürdür.

    istanbul'da kürt olmak, alevi olmak, zengin olmak, fakir olmak belli mahallelerde ciddi sıkıntılar yaratabilir, new yorkta kısa bir sürede bu kimlikleriniz unutulur ve sizi bir new yorker olarak kabul ederler. bu sebeple memleketinde mutlu olamayan bir çok türk, new yorkta bisikletli arabalarda insan taşısa, bir lokantanın mutfağında bulaşık yıkasa da hayatından oldukça memnun olabilir.

    öte yandan senin ne yaptığını katiyen sallamayan new york ahalisi, aynı şekilde seni de sallamayacaktır, bir keresinde, italyan hariciyesinde çalışan ve önce ankara'da sonrasında da new yorkta çalışan bir arkadaşım şunu demişti: in ankara you can be alone but you are never lonely, in new york you are never alone but you can be very lonely. (ankara'da tek başına kalabilirsin ama asla yalnız değilsindir, new yorkta asla tek başına kalmazsın ama hep yalnızsındır) bunun ankara/istanbul fark etmeksizin new york'a kıyaslayınca türkiye için çok doğru bir saptama olduğuna inanıyorum, new yorkta her zaman her daim ne kadar gezersen gez yalnızsındır. bu sebeple new york aşığı ve orada yaşamayı planlayan sözlükçü kardeşlerime oradayken asla bunalıma girmenize sebep olacak hareketlerde bulunmamanızı tavsiye ederim. zira bir türk arkadaşınız yoksa kendinizi bir barda tanımadığınız bir barmene dert anlatır bulmanız işten bile değildir.

    ah bir de tabii new york'un meşhur suç oranı var, ilk gittiğim sene olan 1999'da columbia üniversitesi harlem'de olduğu için ablam beni okuluna götürmek istememişti, 2004'te gittiğimde, iki kız, ablamın tezinin kopyasını vermek için metro ile okula gidip geri döndük, fakat metroda birtakım abuk kılıklı zencileri gören kız arkadaşımın korkudan altına etmesine ramak kalmıştı. 2010 yılında harlem artık çok parası olan insanların ev alabildiği bir semt haline dönüşmüştü, fakat dedikleri o ki, en ufak bir mali krizde şehir gazetelerinde çıkan soygun ve adam öldürme haberleri anında artıyormuş. bu tabii amerikan iş kültürü/ işsiz kalma/ işsiz adamın başarısız sayılması üçgeni içinde, aile desteği görmeden ortada kalan insanların çaresizlik debelenmeleri olarak da adlandırılabilir, misal istanbul'da işsiz kalan ve ailesine bakamayan bir adam en kötü ihtimalle anne-babasının yanına taşınarak kaynana-gelin tartışmalarından bunalıp kafa çeker. neyse sosyoloji okumadığım için bu konuda daha fazla atıp tutmasam daha iyi olabilir. yine de 1999'da 10 gün kaldığım new york'ta duyduğum/okuduğum adam öldürme, metroda insanları itme hikayelerinin toplamını 8 yıldır istanbul'da duymadım henüz. ilk geldiğim yıllar motordan atlamaya çalışırken denize düşüp ezilen bir iki insanın hikayesini duymuştum ama hak verirsiniz ki aynı klasmanda hikayelerden bahsetmiyorum.

    gökdelen sevenlerdenseniz durmayın new york'a gidin derim, zira burada maslakta, ataşehirde gördüğünüz gökdelen mimarisi ile new yorktakilerin alakası bile yoktur. ben sevenlerinden değilim ama bir chrysler binasına, empire state'e de hakkını vermek gerektiğini düşünüyorum. göz var nizam var.

    bunun dışında new york'un özenilecek bir yanı ne olabilir? metropolitan müzesi, new york city balesi, tenement museum, moma ve whitney's müzeleri, american museum of national history, brooklyn müzesi, soho'daki galeriler, new museum, aklınıza gelebilecek her memleketin mutfağını sunan her cüzdana göre restoranlar, bit pazarlarında satılan kıyafetler, east village'daki barlar, bütün yamukluğuyla stuyvesant street, chelsea'deki evlerin arasında yürümek... bunların hepsi çok keyifli bir hayat olabilir, new york size çok şey sunabilir. paranız varsa. paranız yoksa new yorkta yaşamanın istanbulda yaşamak kadar, hatta bence daha da sefil olacağının garantisini veririm size.

    şahsi kanaatim, istanbul'u, yaşamak için her zaman new york'a tercih edeceğim şeklinde. ama evet, bir central park olsaydı ve istanbul'da insan diye ortalıkta gezinen ayılar daha az olsaydı, gerçekten çok hoş olurdu.
  • bağcılar istanbul'dadır.
    (bkz: this conversation is over)
  • birinde buyuk bir deprem beklenmektedir, digerinde oyle bir korku yoktur... gerci deprem beklenende de korku yok aslinda pek...
  • istanbul doğal güzellikleriyle tarihiyle nyc'ye bin basacak konumdayken, türkiye'de bulunduğu ve dolayısıyla kıymeti yeterince bilinmediği için new york'dan bir adım gerideymiş gibi görünmeye mahkumdur. oysaki new york denen şehirde ne istanbul'un tarihi ne de başka bir şeyi vardır. onu görkemli yapan kocaman gökdelenleri ve büyülü atmosferidir sadece. yine de bulunduğu ülkede "şehir yerine koyulduğu" ve bakımı, boyası, badanası, reklamı, kısacası her şeyi yapıldığı için, en önemlisi "fırsatlar ülkesi"nde bulunduğu için ben de dahil olmak üzere new york'da bulunmuş pek çok insan için candır can.
  • ikisinde yaşayanlar da aynı edebiyatla hatun tavlama işine girişmektedir.
    "kırsala gideceğim jane, ufak bir barakam olacak. bir köpeğim ve sebzelerim.."
    "kalbim ege'de kaldı buse. hormonsuz domates yiyeceğim ayvalık'ta, bu şehri bırakıyorum"
  • her ikisi de kendi ülke insanının büyük şehir olarak bildiği yerdir. bu nedenle her ikisinin de taşralı olduğu yüz metre uzaktan belli yerli turisti vardır.
    her ikisinde de bir sürü dil konuşulur. büyük olasılıkla new york'da konuşulan dillerin adlarını*** seslerden çıkarabilirsiniz ancak istanbul'da konuşulan dilleri seslerinden bile tanıyamamanız olasıdır.

    istanbul'un taşı toprağı altın iken new york'da havadan para kazanılabilmektedir. istanbullu subprime mortgage krizi çıkarmayı henüz başaramadı.
    new york'da numaralı ruhsuzluk* varken istanbul'da orijinal isimler** vardır.
    istanbul'u sultanahmet-istiklal'den, new york'u da manhattan'dan ibaret sanan bir sürü insan vardır. bu nedenle güzellik veya çirkinliğini yüzeysel olarak anlatan insan sayısı çayırdaki otlardan fazladır.
    türk hijyen sistemine göre new york daha pistir. lağımda yaşayan ninja kaplumbağalar çok yaratıcı bir çizgi roman değil anlayacağınız. wikipedia sayılarına göre de new york daha kalabalıktır.
    bazı diğer türkiye şehirlerine* göre daha iyi bir toplu ulaşım ağına sahiptir istanbul, ama bir new york değildir. sanmayın ki new york toplu ulaşımı süperdir; hele bir metroyu orta boy bir bavulla kullanmaya çalışın.
    medeniyet ve tarihsellik anlamında istanbul new york'a birkaç boy fark atıyor halde iken new york özentiliği istanbul'da var olan birşeydir. bu nedenle de 212 her iki şehirde de bir alan kodu olmuştur, örneğin.

    ikisi de hem boğazı, hem gökdeleni, hem de feng shuisi olan hong kong değildir.
hesabın var mı? giriş yap