istanbullu
-
okulda kantinciyle soyle bir diyalog yasamıstım ki hatırladıkca neselenirim
kantinci- memleket nere
ben- istanbul.
k- bırak simdi baban nereli?
b- o da istanbul
k- deden nereli
b- o da istanbul...
k- annen nereli
b- (hay sıcacam) kütahyalı
k- iyi sen kutahyalısın
b- peki -
ilköğretim zamanı beden öğretmenimle yaşadığım konuşmadır
hoca : nerelisin?
artuimen : istanbul
hoca : tamam da annen baban nereli?
artuimen : istanbullu hocam.
hoca : lan rum musun ermeni mi nasıl istanbullu oluyorsun ?
artuimen : hocam siz nerelisiniz ?
hoca : trabzon
artuimen : yapmayın hocam trabzon istanbul'dan sonra fethediliyor. siz pontussunuz galiba?
hoca : * -
"nerelisin" sorusunun cevabı olamaz kesinlikle; hemen "peki baban nereli? ya deden? nereden gelmişsiniz istanbul'a?" soruları gelir... bir arkadaşım sırf bu sorulardan kurtulmak için direkt "elazığ'lıyım" diyor "nerelisin?" diye soranlara...
-
birçok şehirde olduğu gibi, kendisi ve kendinden önceki birçok kuşak istanbul'da doğmuş, büyümüş (hatta yaşamış) olan kişilerdir. fakat bu durum türkiye'nin diğer 80 ilinde normal karşılanırken, istanbul için anormal karşılanmaktadır; hatta istanbulluların hala istanbulda oturmalarına bile şaşırılmaktadır. üstelik şaşıranlar da istanbulluların başka şehirlere kaçmasına neden olanların kendileridir.
-
" 'bir istanbullunun iki şeyi bilmesi gerekir' derdi anneannem. 'çiçeklerin ve balıkların mevsimlerini. bunları bilmeyen istanbullu değildir. haa, bir de rüzgârlarını tanıyacaksın istanbul'un. lodosu, poyrazı, karayeli, keşişlemeyi...' çocukken çok severdim onu. penceresinin önündeki divanın kocaman, davul gibi gergin yastıkları vardı, o yastıklara abanır, üsküdar, beylerbeyi sırtlarına bakar dururduk. geçen gemileri seyrederdik. belki de çok kahve içtiğinden, 'sesi köpüklü kahve gibidir," derlerdi anneannem için, bana da öyle gelirdi. 'say bakalım güzel kızım çiçeklerin açma sıralarını?' dediğinde sesi köpüklenirdi.
(...)
'mimozalara, erguvanlar, mor salkımlar, leylaklar, hanımelleri, güller, ortancalar, ıhlamurlar sırasıyla açar.' "
murathan mungan - kadından kentler -
uzun zamandır bir kitabı bitirmemeye bu kadar uğraşmamıştım. 150 sayfalık bir kitabı bitirmek ne kadar uzun sürebilir ki, üstelik bu denli akıcı bir türkçeyle yazılmışken? ama ben her öyküden sonra, diğerine geçmemek için saçma sapan hareketler yaparak kitabı elimde tuttuğum süreyi uzatıyorum. sanki ben kitabı elimden bırakmazsam metin eloğlu'nun askerliği gibi uzayacak kitap... ama olmuyor. bitiveriyor.
alt alta yazılan her şeye şiir dendiği; hayatını anlatsa roman olacak milyonların yaşadığı bir ülkede; şive komikliğine bile değil, bozuk türkçeye gülünüp, üstelik bu zavallılığın tiyatro diye adlandırıldığı bir dönemde öyküye yeni bir soluk getirmek de yine metin eleoğlu'na düştü. o kadar dergiyi tarayan ve bu hazineyi kamuya maleden turgay anar da teşekkürü fazlasıyla hak ediyor.
istanbullu şair ve ressam metin eloğlu'nun öyküler toplamı istanbullu. -
-istanbulluyum evet.
-peki anan baban?
-ana degil bir kere anne diyeceksin,onlar da istanbul dogumlu evet.
-olur mu öyle sey?rum musunuz siz?*
-ne alaka?
-eoh,rumlar varmış ya orda.
-gördün mü?
-hayır,ama 1453 te gelmis türkler ilk oraya.
-550+ sene pek bir yadırganacak süre degil sanırım degil mi?
-ama bir köy olmalı,olmaz öyle sey.
-kafana göre.
..
.
.
uzar böyle bu.kimse de kabul etmez istanbullu olan bünyeyi.evet anne oralıdır baba da,dede de anneanne de,büyükleri de,daha büyükleri de.gereksiz polemikler cok olur bu konu hakkında.en berbati sallama bir sehir ya da bir mecra söylenir,hedeliyim tarzında ve karsıdaki de hedeli cıkar.oea ben burda dogmusum eki eki denir.kacılır ortamdan.temelinde sacma bir olgudur aslında.ici bos oldukdan sonra uzaylı olmanında bir esprisi yoktur.gülmez kimse. -
istanbuldan neredeyse bir hollanda nufüsü çıkacak yakında. bunca insan gelip, burada yaşamayı seçince istanbullu rahatsız oluyor elbette. en temel ayıran özellik ise eski istanbulluların, "yeni istanbullu"lara göre şehri sevmesi ve benimsemesi.
ben bu şehri sevdim, canımı verdim, özledim, iyi ve güzel olması için çabaladım diyenler nedense hep istanbullu. sonradan gelen benimsemiyor, mecbureiyetten burada. sigarasını camdan fırlatıyor, yere tükürüyor, taksime kusuyor, denize pet şişe atıyor, ormana çöp atıyor, yol kenarında pikniğe çıkıyor.
diğer yanda istanbullu var, yıllardır ailesinden şehrini sevmeyi öğrenmiş, "ayıp, yazık günah" kavramlarını bilen. sokağa çöp atmamak için çöpünü elinde dolaştıran, cam şişelerini cam şişe atık haznesine atan...
ne yazık ki sayıları azalmakta, büyüyen gözlerle hayretle bakıyoruz etrafımıza, bizim gibi olanları bulmak için. -
metin eloğlu'nun öykülerinden derlenen kitaba ismini veren öykü.
hafıza-i beşer nisyan ile maluldür derler. başka dilde benzer bir deyim var mıdır bilinmez ama türkiye'de yaşayan biri neden böyle bir deyime sahip olduğumuzu anlamakta güçlük çekmiyor. en çok da eloğlu gibileri unutmamız yüzünden.
kitabın kapağında ara güler'in kadrajından çıkmış metin eloğlu'nu görüyoruz.
öykülerinden ve şiirlerinden kafamızda canlanan eloğlu bu kare ile çok iyi anlatılmıştır. çünkü eloğlu (bu kadar ironik bir soyadına sahip olmak gerçekten enteresan (bkz: metin eloğlu/@mist)) tıpkı karedeki gibi usul usul dolaşır istanbul'u ve anlatır bize, balıkçıları, rum meyhanelerini, içki sofralarını, bekar odalarını, genelevleri, patlıcan salatasını, rum kızlarını, cahil hasanı, ibrahim efendi'nin kahvesine doluşmuş işsizleri, haydar paşa'nın ortanca kerimesi mihrinev hanım'ın oğlu figaro'yu, ticaret erbabından mahmut bey'i, demokrat ailenin rezil aile üyelerini, fenerbahçe'yi, haydarpaşa'yı, sarayburnu'nu, dolmabahçe'yi, beşiktaş'ı, galata'yı, üsküdar'ı, tıfıl hasan'ı, sacit bey'i, celal'i ve kumar masasında onlara karısı hatçe'yi sunan muharrem'i, istanbullu olmaya çalışmış ama istanbul tarafından yenilip yutulup tekrar bu güzel şehir tarafından kusulmuş sevdalı bekir'i.. -
oktay rifat'ın çok sevdiğim mısralarını barındıran şiirinin adıdır. istedim ki siz de seviniz o mısraları:
"bir şamata pencereden pencereye
serçeler senden beter..."
istanbullu
denizinden koklamak istanbul’u
suyundan içmek
yokuşundan inmek salına salına
giyinip kuşanmak
sana vergi istanbullu olmak
sultantepesinde savrulur saçların
iskele meydanında uçar eteklerin
bu bulutlar bu rüzgarlar senin
sana vergi güzelim havalı olmak
çıtır pıtır konuşmak
soyunur dökünürsün çarşı dönüşü
saksıları sularsın
alt katta çamaşırlar ıslanır
bir şamata pencereden pencereye
serçeler senden beter
sana vergi istanbullum
bir çırpıda üsküdar olmak
oktay rifat
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap