• dünyanın neredeyse tüm metropollerini gezmiş ve doğma büyüme istanbullu biri olarak hassiktir demek istediğim insandır. amacım kesinlikle istanbul'a bok atmak değil, aksine severim de fakat ilk etapta aklıma gelen bazı şeyleri sıralayayım:

    - ortasından boğaz geçiyor, deniz şehrisin ama doğru düzgün denizine girilmiyor. kısacası bok götürüyor.
    - hayat kalitesi yerlerde
    - nüfusu şehrin kapasitesinin çok üzerinde
    - tarihi yerleri bakımsızlıktan tarihe karışıyor
    - hava kirli
    - zaten az olan ağacı git gide daha da azalıyor
    - çarpık kentleşme
    - toplu taşımanın yahudi soykırımı canlandırması gibi olması
    - insanın kaba, esnafın hanzo, hele bu şehirde turistsen sana geçmiş olsun.
  • olabilirdi elbet. eğer üzerinde biz yaşamasaydık.
  • istanbul'un hangi ülkede olduğunu unutmuş insandır.
  • istanbul'a gelene kadar böyle düşünen ancak geldikten sonra fikri biraz değişen insandır. istanbulu yıllarca hayal eden bir arkadaşım geldi ve çok da hayran olunası olmadığını düşünmeye başladı. öncelikle trafikte saatlerce mahsur kaldı. sonra aşırı çarpık kentleşme de midesini bulandırdı. fotoğraflarda gördüğü o masallar diyarını göremeyince şaşırdı tabi.
  • avrupa ve asya yakasi denilen insanlar tarafindan suni bir sekilde cizilmis kitalarda topraginin olmasinin ozel bir durum zannedilmesinden de kaynaklanir.
  • yüzülemeyecek kadar pis olan boğazın bir yakasından hava kirliliğinin grimsiliği altındaki diğer beton yığını tarafına bakarak ve genzini yakan havasını içine çekerek istanbulun güzelliğine methiyeler düzen insandır.
  • çoğunluğu istanbul'u gezmeye gelmiş yabancı turisttir. gerçekten de bi çok seyahat sitesinde veya blog'unda istanbul kesinlikle gidilmesi gereken 3-5 şehirden biri olarak (genellikle de 1 numaraya yakın) gösterilir. örneğin forbes'a göre istanbul 2013'ün en çok ziyaret yabancı turist çeken 6. şehri. ilk 10'daki şehirlerin turist sayılarındaki yükselme oranları aynen devam ederse 2016 yılında new york, singapur ve paris'i geçerek 3. sıraya yükselecek.

    nedeniyse çok basit: her insan etrafında olmayan, aşina olmadığı şeylere çekilir. örneğin bu başlıkta paylaşılan veya bahsi geçen yerlere bakın, ya bir bob ross tablosundan fışkırmış inanılmaz doğal güzelliklere sahip yerler, ya da çok gelişmiş, her tarafından gökdelenler yükselen şehirler. her tarzı tek bi yerde görebileceğiniz çok fazla şehir yoktur dünyada. ve beğenin veya beğenmeyin bu olayı en iyi istanbul'da bulabilirsiniz.

    kapalı çarşı'da geçmişe gittikten sonra nişantaşı'nda dünyanın en ünlü markalarından alışveriş yapmak, daha sonra tarihi bir kahvede nargile içmek, ordan da gece boğaz kıyısında eğlenmek istanbul'da mümkün. bir tek doğa konusu biraz tırt, kabul ediyorum.

    şehri gezmeye gelen turist güngören'e, avcılar'a, gaziosmanpaşa'ya gitmez. boğaz'a, ayasofya'ya, sultanahmet'e, topkapı'ya, kapalı çarşı'ya, nişantaşı'na ve buna benzer yerlere gider. istanbul'un kaymak tabakasını görür. o yüzden bizim istanbul'a boktan dememize neden olan hemen hemen hiçbi nedenden haberdar değildir. bir tek trafik.

    ayrıca avrupa, amerika veya japonya'dan gelen biri için istanbul ucuzdur. (bunları saydım çünkü ülkeye katkı olarak en kârlı turistler bunlar) bizim 1 lira istedi diye haklı olarak şerefsiz dediğimiz bakkalın sattığı suya fransız paris'te 2 euro (bugünün kuruyla 5.75 lira) verir. kahveyi 7 euro'ya (20 tl) içer. orta karar bi restorandan kişibaşı 25 - 30 euro'dan aşağı kalkamaz.

    hele hele 200 yıllık kiliseyi tarihi diye elaleme yutturmaya çalışan amerikalı gelince tarih karşısında küçük dilini yutar istanbul'da ve genel olarak türkiye'de.

    ha biz şehri piç etmek için elimizden geleni yapıyoruz, orası doğru.

    edit: bu arada baldur haklı olarak uyardı, sabah beyin uçmuş, istanbul'un ucuzluğundan bahsederken yabancı turistle türk arasındaki gelir farkını yazmayı unutmuşum. su, kahve, yemek fiyatlarından örnek vermiştim ama söz ettiğim rakamlar avrupalılar için büyük paralar değil. adamın geliri ona göre çünkü. e haliyle de özellikle yeme içme konusunda istanbul çok uç mekanlar hariç (ki bizim uç mekanlar deyip ekşi sözlük'te bile fenomen haline getirdiğimiz yerlerin fiyatları nispeten avrupa'daki kalburüstü ama çok da first class olmayan restoranlar civarında) avrupalıya ucuz geliyor. aynı şey otellerde, müze girişlerinde, ulaşımda, her yerde var ama sanırım en bariz fiyat farkı yeme içmede. adamın emeklisi bizim emeklinin bilmemkaç katı emekli maaşı alıyor, e haliyle de bizimki gibi "ay sonunu nasıl getiricez" diye değil "bu yaz istanbul'a mı antalya'ya mı gitsek" diye düşünüyor.
  • dunyanin en guzel sehri olabilecekken, bizim sayemizde olamayan sehir. kucumsememek lazim, ny cok guzel tamam ama ne bir tarih var ne bir sey. new york, guzel pazarlaniyor. istanbul pazarlanmaya calisilindiginda 3. dunya ulkesi gibi gosteriliyor izleyiciye ancak aslinda yasayan bir muze. biz ne yapiyoruz, tarihi surlarda evsizleri uyutuyoruz. tarihi eserlere "ayse seni cok seviyorum" yaziyoruz, taslarini arakliyoruz. yok efendim 3. kopru yapiyoruz... sehrin icine ediyoruz, edenlere sesini cikarmiyoruz sonra "iyy igrenc." he canim igrenc, evet oyle. ogrenci olsaydi, hocasi annesine "potansiyeli var kullanmiyor hanimefendi." diyecek o derece.
  • gerçekten de çok güzel bir şehirdir. lakin bir paris, roma, new york, şikago değildir. potansiyeli vardır ama bizim elimizdeyken bir bok olmaz istanbuldan da.

    edit: şikago 'yı garipseyenler ufak bir açıklama.
    amerikanın nyc ve la den sonra en büyük 3. şehridir. gayet düzenli , ulaşımın kabus olmadığı aynı zamanda büyük bir şehir olan şikago 'da sosyal aktivite ve çeşitli sporların çok yaygın olması amerikadaki en yaşanılanabilir şehirler listesinde 2013 de birinci seçtirmiştir

    (bkz: the magnificent mile)
hesabın var mı? giriş yap