• istanbul'un, 13 kasım 1918 ile 2 ekim 1923 tarihleri arasında 5 yıl işgal altında kaldığını biliyor musunuz.

    istanbul'un işgali, türk tarihinde neredeyse yok sayılan, bu yüzden kitlelerin ülkenin kuruluşu ile ilgili hayallerde yaşayıp, gerçekleri görememesine sebep olan bir olaydır.

    bugün bazı cahiller, istanbul'un işgalinden bihaber, sanki o yıkıcı olay hiç olmamış gibi tarihi olayları yargılıyor.

    halbuki 5 yıl süren bu işgalin en ince detaylarına kadar irdelenmesi, anılması ve buradan hareketle kurtuluş savaşının ne şartlarda ve ne yokluklarla yapıldığını bugün herkesin görmesi gerekirdi.

    istanbul'un işgali, tarihimizdeki kara sayfalardan biridir.
    kurtuluş savaşı, hamasi nutuklarla geçiştirilecek bir konu değildir,
    bir daha asla zayıf düşmemek için bu olayın öncesi sonrası vb. sürekli analiz edilerek, tarihimize yaraşır yenilmez bir devlet olabilmek ( hun ve göktürk) için mutlaka dersler çıkarılmalıdır.
  • türk tarihindeki en utanç verici 5 sene. koca 5 sene, başkenti işgal edilmiş bir imparatorluğun devam ettirilmesi düşünülemezdi bile. lağvedilmesi en doğrusu olmuş
  • eski imparatorluğun başkenti yaklaşık 5 yıl işgal altında kalmıştır. fakat ne ilginçtir ki, bu süreci ele alan akademik çalışma sayısı bir elin parmağı kadar bile yoktur.

    bildiğim kadarıyla erhan afyoncu hocanın eşinin doktora tezi işgal istanbul'u üzerine. bunun dışında dişe dokunur çalışma yok.
  • siyasal islamcı şaklabanların görmek, duymak istemediği 4 yıl 10 ay 23 gündür.
    bu arada bunların pek çoğu istanbul'un işgale uğradığını dahi bilmez. isteyen küçük bir sokak röportajı turu ile test edebilir.
  • nutuk'tan...

    "...

    efendiler, itilâf kuvvetleri, istanbul telgraf merkezlerini işgal ettikten sonra, memlekete telgrafla bir resmi tebliğde bulunmak istediler. tarafımızdan yapılan uyarı ve hatırlatmalar üzerine, bazı merkezler dışında bu resmî tebliğ alınmadık. alanlar ve cevap verenlerden belli başlıları şunlardır : izmit mutasarrıfı suat bey, konya valisi suphi bey.
    resmi tebliğ
    beş buçuk yıl önce, osmanlı devleti'nin mukadderatını her nasılsa elde etmiş olan ittihat ve terakkî cemiyeti'nin liderleri, alman telkinlerine kapılarak osmanli devlet ve milletini 1. dünya savaşı'na soktular. bu haksız ve uğursuz siyasetin sonucu bilinmektedir. osmanlı devlet ve milleti, bir türlü felâket geçirdikten sonra, öyle bir yenilgiye uğradı ki, ittihat ve terakkî cemiyeti'nin liderieri bile, bir ateşkes anlaşması yaparak kaçmaktan başka çare bulamadılar. anlaşmanın yapılmasından sonra, itilâf devletleri'ne bir görev düştü. bu görev eski osmanlı imparatorluğu'nun bütün halkının, ırk ve mezhep ayrılığı gözetilmeksizin gelecekteki mutluluklarını, gelişmelerini, sosyal ve ekonomik hayatlannı güven altına alan bir barışın temellerini artirmaktan ibaretti. bariş konferansı, bu görevi yerine getirmekle uğraşırken, kaçmış olan ittihat ve terakkî ileri gelenlerinin taraftan olan bazı kimseler, "millî teşkilât" takma adı ile bir teşkilât kurarak ve padişah ile istanbul hükûmeti'nin emirleriızi hiçe sayarak, savaşın acı sonuçlarıyla büsbütün tükenmiş olan halkı askerlik için toplamak, çeşitli unsurlar aralarında nifak çıkarmak, millî yardım bahanesiyle halkı soymak gibi işleri yapmaya yeltendiler ve böylece barış değil, sanki yeni bir savaş devrini açmaya çalıştılar. bu teşebbüs ve kışkırtmalara rağmen, banş konferansı görevine devam etti ve nihayet istanbul'un türk idaresinde kalmasına karar verdi. bu karar osmanlıların kalplerini ferahlatacaktır. ancak, bu kararlannı bâbıâlî'ye bildirdikleri zaman, uygulamanın ne gibi şartlara bağlı olduğunu da hatırlattılar. bu şartlar, osmanlı vilâyetlerinde bulunan hiristiyanlarin hayatlarını tehlikeye sokmamak, bugün itilâf devletleri ile müttefiklerinin askerî kuvvetleri aleyhinde yapılmakta olan sürekli hücumlara son vermekti. istanbul hükûmeti, bu uyarıya karşı bir dereceye kadar iyiniyet göstermiş ise de, "millî teşkilât" takma adı ile hareket eden kimseler, ne yazık ki, teşvik ve tahriklerinden vazgeçmek istemediler. aksine, hükûmetin kendileri ile işbirliği yapmasını sağlamaya çalıştılar. herkesin sonsuz bir hasretle beklediği bariş için büyük bir tehlike demek olan bu duruma karşı, itilâf devletleri, yakında karara bağlanacak barış hükümlerinin uygulanmasını sağlamak üzere, gerekli tedbirleri düşünmeye mecbur oldular. bunun için birtek çare buldular. bu da, istanbul'u geçici olarak işgal etmekti. bu karar bugünyürürlüğe girmiş olduğundan, kamuoyunu aydınlatmak için aşagıdaki noktalarınınaçıklanması gerekir.

    1 - işgal geçicidir.

    2 - itilâf devletleri'nin niyeti, saltanat makamının nüfuzunu kırmak değil, aksine, osmanlı idaresinde kalacak olan memleketlerde o nüfuzu güçlendirmek ve sağlamlaştırmaktır.

    3 - itilâf devletleri'nin niyeti, yine türkleri istanbul'dan mahrum etmemektir. fakat, allah korusun, taşrada genel bir karışıklık veya katliam gibi olaylar ortaya çıkarsa, bu karar değîştirilebilir.

    4 - bu nazik dönemde, ister müslüman ister gayrimüslim olsun, herkesin görevi, kendi işine gücüne bakmak, güvenliğin sağlanmasına yardımcı olmak, osmanlı devleti'nin yıkıntısından yeni bir türkiye'nin kurulması için var olan son bir ümidi, çılgınlıklanyla mahvetmek isteyenlerin aldatıcı sözlerine kapılmamak ve hâlâ saltanat merkezi olarak kalan istanbul'dan verilecek emirlere uymaktır. yukarida sayılan kışkırtmalara katılan şahısların bazılan, istanbul'da yakalanmışlardır. onlar elbette kendi yaptıklanndan ve sonra da, o yaptıklarının sonucu olarak ortaya çıkabilecek olaylardan sorumlu tutulacaklardır.

    işgal kuvvetleri bu tebliğ dolayısıyla, derhal şu genelgeyi yayınladım :

    16.3.1920
    bütün vali ve komutanlara ve müdafaa-i hukuk hey'etlerine
    itilâf devletleri tarafından silâhlı çarpışma sonunda, istanbul'un işgali zorla gerçekleştirilmiştir. bu suikasttan yararlanarak hainlik düşünen birçok kimsenin milleti aldatmaya kalkışmaları muhtemeldir. nitekim, resmî bildiriler şeklinde imzasız bazı bildirilerin yayınlanmak istendiğini öğreniyoruz. yanlış hareketlere yer verilmemek ve gerçek duruma ters düşen heyecanlar yaratılmamak bakımından, bu gibi bildirilere asla değer verilmemesi gerekir. gerçek durumu izleyen anadolu ve ruıneli müdafaa-i hukuk cemiyeti, milleti aydınlatacaktır.

    mustafa kemal

    ..."
  • işgal sırasında sadrazam, damat ferit paşa idi.
  • son osmanlı mebusan meclisi, misak-ı milliyi kabul edince itilaf devletleri, ali rıza paşa hükümetini görevden alarak yerine salih paşa hükümetini getirmiştir. istanbul'u resmen işgal etmişlerdir, meclis-i mebusanı dağıtıp ve bazı mebusları sürgüne göndermişlerdir.

    istanbul'dan kaçan bazı milletvekilleri ankara'ya gidip tbmm'ye katılmıştır.

    işgalden sonra salih paşa hükümeti istifa etmiştir. yerine damat ferit paşa hükümeti kurulmuştur.

    istanbul'un işgal edilmesi mustafa kemal paşayı haklı çıkarmıştır.

    ankara hükümet işgali kınamış, istanbul hükümetiyle iletişimi kesmiş, itilaf devletlerinin bazı subaylarını tutuklamış, anadolu'dan istanbul'a gönderilecek olan vergilerin artık ankara'ya gönderilmesini emretmiştir.
  • dolmabahçe sarayı müttefiklerin kontrolüne girmiş, padişah ve soytarıları fransız, ingiliz ve diğer müttefik komutanlarına yalama yıkama yapmaya başlamıştı.
    osmanlı fiilen dağılmış, kamu binaları ve özel mülklere el konulmuştu.
    osmanlı ruhunu diriltme, tek güce biat etme hayali kuranlar bugünleri görmez, atatürk'e ve milli mücadele kahramanlarına bok atmayı marifet sayarlar.
    fransız komutanı istanbul'a giriyor. *
  • okullarda işgalin nasıl bir şey olduğu anlatılmadı. balkanlı ninelerimiz, dedelerimiz ve balkanlı yazarlarımızın anlattıklarından öğrendik. bu işgal ve göç hikayeleri istanbul'un işgalinden önceki dönemlere rastlar. dolayısıyla balkan türk'ü anavatanında bu zulmü yaşadığı gibi göç ettiği topraklarda da yaşamıştır. vatanın ne demek olduğunu en acı tecrübelerle öğrenmiştir. türklük bilinci buna bağlı olarak gelişmiştir. bugün eğitim sistemimizde yenilgilerimizin tarihi anlatılmaz, çünkü vatan ve ulus bilinci olmayanların idaresindeyiz. bu kişilerin travmaları yoktur, onlar arapların dini travmalarını ithal ederek ağlaşırlar sadece.

    istanbul işgal altındayken yabancı askerlerin diledikleri eve girip kadınlara tecavüz etmeleri anlatılmaz. bize anlatılan tarihte işgal güçleri sanırsın turistik geziye gelmişlerdir, öyle dolanırlar, kimlik sorarlar sadece.

    yenilgi anlatmayan türk tarihçisi ahlaksızlığı işgali de anlatmaz. işgal atmosferini anlatırsa mevcut koşulların da işgalden farksız olduğunu anlayacaktır toplum, kaygısı budur, sarayın kaygısını paylaşır.

    afganlar ve suriyeliler türk gençlerini öldürüyor, ana akım medyada haberleri verilmiyor. bu ancak işgal koşullarında yaşanabilir. haber değeri yoktur onlar için, çünkü zaten işgal altındasın ayrıca saray rahatsızlık duyar.
  • 16 mart 1920’de istanbul fiili olarak işgal edilir, itilaf devletleri askerleri karaya ayak basar ve meclis-i mebusan dağıtılır.

    tarihin kesin çizgilerle ayrılması pek mümkün değildir ancak şunu söylemek yanlış olmaz: 16 mart 1920, artık başkenti yabancı askerler tarafından işgal edilmiş osmanlı devleti’nin zımnen sona erdiği gündür. devlet kurumları ingiliz ve fransız askerlerin kontrolüne geçmiş, itilaf devletlerine ait donanmalar yönünü sultan vahideddin’in bulunduğu saraya çevirmiştir.

    bu saatten sonra artık tek kurtuluş yolu işgale karşı anadolu’da örgütlenmeye başlayan milli harekettir. istanbul yönetimi ali rıza paşa’nın istifa etmesiyle birlikte tekrar damat ferit hükümetinin eline geçmiş, milli mücadele için payitahttan ümit kesilmiştir.

    işgal öncesinde, mustafa kemal paşa ile istişare yapan kazım (karabekir) ve ali fuat (cebesoy) paşalar tayinlerini anadolu’ya aldırır. milli mücadeleyi örgütleyecek isimlerin anadolu’ya atamalarını yapan isim, harbiye nazırı ve genelkurmay başkanı cevat (çobanlı) paşa’dır. milliyetçi subayları anadolu’ya atayan cevat paşa, ingilizler tarafından tutuklanıp malta’ya sürülene kadar milli hareket’e büyük destek olmuştur. karabekir ve cebesoy’dan hemen sonra mustafa kemal paşa ve albay refet (bele) samsun’a çıkarak anadolu’ya geçmişlerdir. onları, ahmet izzet paşa kabinesinin bahriye nazırı, hamidiye kahramanı rauf (orbay) bey izler ve deniz kuvvetlerindeki görevinden istifa ederek anadolu’ya geçer.

    mustafa kemal paşa, 30 nisan 1919’da “fahrî yaver-i hazret-i şehriyari” unvanı ile 9. ordu müfettişi olarak görevlendirilir. artık 5. kafkas tümeni dahil bütün askeri birlikler ve mülki idare onun emrine verilmiştir.

    3 ekim 1919’da damat ferit paşa hükümeti istifa eder ve yerine ali rıza paşa kabinesi kurulur. sonrasındaki gelişmeleri prof. dr. fahir armaoğlu şöyle anlatır:

    “ingiltere’nin istanbul’daki yüksek komiseri amiral j. de robeck, 3 ekim’de dışişleri bakanı lord curzon’a gönderdiği telgrafta, kabinenin çoğunluğunun milliyetçi ve bazı üyelerin ittihad ve terakki partisi sempatizanı olduğunu bildiriyor ve bu arada özellikle, sadrazam ali rıza paşa, harbiye bakanı mersinli cemal paşa, nafia ve eski harbiye bakanı ferik abuk ahmet paşa’nın milliyetçi hareket sempatileri üzerinde duruyordu. de robeck’e göre, mersinli cemal paşa ile ferik abuk ahmet paşa, “mustafa kemal” liderliğindeki millî hareket’in en kuvvetli destekçileri idi.” *

    “istanbul’da hazırlanan, bir ingiliz istihbarat raporunda, harbiye bakanı cemal paşa’nın, istanbul’daki milliyetçi örgüt’ün başı olduğundan ve mustafa kemal ile birlikte anadolu’daki milliyetçi kuvvetlerin hareketini yönelttiğinden söz edilmekteydi.” **
    ...

    “müttefikleri, yani işgalci devletleri, istanbul konusunda radikal tedbirler almaya yani, istanbul’u “işgal”e götüren bir dizi gelişmeler olmuştur. genel olarak söylemek gerekirse, bu gelişmeler, 27 aralık 1919’dan itibaren karargâhını ankara’ya nakletmiş olan millî mücadele ile müttefikler’in istanbul hükümeti’ni kendi etki ve kontrolleri altına alma mücadelesidir. çünkü, istanbul hükümeti’ni kendi kontrolleri altında tutmak, belirttiğimiz sebeplerle, müttefikler için ne kadar önemli ise, 23 nisan 1920’de ankara’da t.b.m.m. açılıncaya kadar, istanbul hükümeti’ni, mümkün olduğunca, kontrolu altında olmasa bile, kendi etkisi altında tutmak, millî hareket için de aynı derecede önemli olmuştur.”

    “damat ferit paşa’nın istifası üzerine, 3 ekim 1919’da kurulan ali rıza paşa kabinesinin göreve gelmesi, müttefikleri hiç memnun etmemişti. çünkü, yine belirttiğimiz gibi, kabinenin bazı üyelerinin milliyetçi eğilimleri, istanbul’daki müttefik temsilcilerinin bilmedikleri bir husus değildi. bu üyelerin başında harbiye bakanı cemal paşa gelmekteydi. cemal paşa, müttefiklerin, mondros mütarekesi gereğince, anadolu’daki askerî kontrolleri konusunda çatışma durumuna girmekte gecikmedi. bunun sonucu olarak, üç müttefik yüksek komiseri adına fransız yüksek komiserliği’nce sadrazam ali rıza paşa’ya 20 ocak 1920’de verilen bir nota ile, sadece harbiye bakanı cemal paşa’nın değil, genelkurmay başkanı cevdet paşa’nın da istifası istendi. ertesi günü paşaların istifası yüksek komiserlere bildirildi.”

    “atatürk, yine 16 mart 1920 günü, “bilumum kumandanlara, vali ve mutasarrıflara ve müdafaa-i hukuk cemiyetlerine, belediye riyasetlerine, matbuat cemiyetine” hitaben yayınladığı “beyanname” de de, “bugün istanbul’u cebren işgal etmek suretiyle devlet-i osmaniye’nin yedi yüz yıllık hayat ve hâkimiyetine son verildi. yani bugün, türk milleti, kabiliyet-i medeniyesinin, hakk-ı hayat ve istiklâlinin ve bütün istikbâlinin müdafaasına davet edildi” demek suretiyle, istanbul’un işgalinin, türk milletinin yaşama hakkı ve bağımsızlık sorununu birinci plâna çıkardığını belirtiyordu.”

    ingiliz belgelerinde (ı) istanbul’un işgali (16 mart 1920)

    osmanlı harbiye nezareti ve genelkurmay başkanlığı, mustafa kemal paşa’nın anadolu’daki milli direnişi örgütleme girişimlerini gizlice destekliyordu. mustafa kemal’in resmi görev sınırını aşarak milli direnişi örgütlediğine dair “uyarıcı” raporların gelmesinden sonra dahi, harbiye ve dahiliye nezaretleri, mustafa kemal’in müfettişlik bölgesinde sadece askerlerin değil sivil memurların da ona itaat etmesini emreden resmi bir yazıyı anadolu’ya gönderir. harbiye nazırı şevket turgut paşa, ingilizlerin mustafa kemal paşa’dan şikayetleri arttığı sırada bile, mustafa kemal’in yetki alanına kayseri ve maraş bölgelerini de katan bir karar alıyordu. 1 haziran’da osmanlı bakanlar kurulu, mustafa kemal paşa’ya “yapmakta olduğu ilave faaliyetler” ile eşkiyalık olaylarının önlenmesi amacıyla ek parasal yardım gönderilmesi için emir çıkarıyordu. *

    kolordu ve tümen merkezleri samsun, amasya, erzurum, sivas’tadır ve başlarında mustafa kemal paşa’nın emrine girmiş paşalar vardır. milli mücadele için izlenen rotanın sırasıyla bu şehirler olması da gayet tabii tesadüf değildir.

    21 haziran’da mustafa kemal paşa’nın istanbul’dan bağımsız bir otorite haline gelmeye başladığının göstergesi olan amasya tamimi yayınlanır:

    “vatanın tamamiyeti, milletin istiklali tehlikededir. hükümet-i merkeziyemiz (istanbul hükümeti) itilaf devletlerinin tesir ve murakabesi altında mahsur bulunduğundan deruhte ettiği mesuliyetin icabatını ifa edememektedir. bu hal milletimizi ma’dum tanıttırıyor. milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.”

    23 temmuz’da istanbul’daki ingiliz yüksek komiseri amiral calthorpe, londra’daki dışişleri bakanı lord curzon’a şu telgrafı çeker:

    “çanakkale’de iyi bir ün kazanmış olan mustafa kemal paşa, bir ay kadar evvel sadrazam damat ferid tarafından iyi niyetle samsun bölgesine askeri müfettiş olarak atandı. fakat samsun’a ayak bastığı andan itibaren kendisini yabancı karşıtı ve milliyetçi duyguların merkezi haline getirdi. istanbul’a geri çağrıldığı halde dönmüyor. dönmesi için yeni emirler verilecek. diğer tehlikeli bir şahıs rauf bey’dir...”

    sonrasında ingilizler mustafa kemal paşa’nın dönmesi, dönmezse azledilmesi için padişah ve sadrazama baskı yapmaya devam ederler. ilk olarak 6 haziran’da “dön” emri gelir. mustafa kemal paşa sebebini sorduğu cevap telgrafını istanbul’a yollar. 11 haziran günü ikinci bir emir daha gelir harbiye nazırı şevket turgut paşa’dan. yine sebebini öğrenmek için cevap telgrafı çeker mustafa kemal paşa ve istediği cevabı genelkurmay başkanı cevat (çobanlı) bey verir:

    istanbul’a celp buyurulmanızı ingilizler istedi!”

    artık durum bellidir. ali kemal’in ingilizlerin baskısıyla dahiliye nazırı yapılması üzerine içişleri bakanlığı milli mücadele karşıtı tutum takınacak, damat ferid hükümetleri ise erzurum’a geçmesinden itibaren mustafa kemal paşa’ya ve milli mücadele’ye düşman bir çizgide adeta ingiliz hükümeti gibi davranacaktır.

    16 mart’ın osmanlı devleti’nin zımnen sona erdiği gün olmasının nedeni şudur; devlet başkanlığı konusunda, islam halifesi sıfatına sahip padişah için önce bakılması gereken yer fıkıhtır. islam hukuku’nda esir altındaki devlet başkanının hükmünün geçersiz olduğu, daha açık bir tabirle “mührü” elinde bulundurma salahiyetinin ortadan kalktığı kabul edilir. devlet başkanının hür ve tasarruf sahibi olması gerekir. tasarruf eksikliği konusunda dr. hüseyin çeliker şöyle der:

    “...kahr hali ise, devlet başkanının güçlü bir düşman eline esir düşmesi ve ondan kurtulamaması anlamına gelir. esaret hali kişinin devlet başkanlığına aday gösterilmesine büyük bir engel teşkil eder. ancak kişi devlet başkanı olduktan sonra düşman eline esir düşerse, düşman elinden kurtarılması bütün müslümanlar üzerine vaciptir. müslümanlar onu esaretten kurtarmak konusunda ümitsizliğe düşmedikçe görevden uzaklaştıramazlar.” **

    ingiliz gemilerinin istanbul’a demir attığı gün bu hüküm cari olmuş ve halife sıfatına mündemiç padişahın hükmü ortadan kalkmıştır. o artık payitahtı işgal altında bir esir sultan konumundadır. kelamına riayetten çok kurtuluş yolunun çaresini aramak caiz olur. bu durum, vahideddin’in bir osmanlı padişahı olmasının önüne geçmez. yine bu toprakların padişahıdır ancak artık hür değildir.

    milli mücadele’nin bu durumu görmezden gelmesi mümkün değildir. mustafa kemal paşa’nın işgal günü devlet kurumlarına gönderdiği beyannamede “bugün istanbul’u cebren işgal etmek suretiyle devlet-i osmaniye’nin yedi yüz yıllık hayat ve hâkimiyetine son verildi” demesi, yeni bir yolun takip olunacağına işarettir. artık yapılması gereken tabiri caizse “devlet mührünün” esir sultandan, hür ve bağımsız bir isme devredilmesidir.

    bütün bir milli mücadele devrinde istanbul’un işgali, artık padişah hazretleri’nin ve dolayısıyla osmanlı’nın hükmünün kalktığına işaret olmasının yanında, anadolu’yu işgalden kurtarmanın istanbul’dan değil yine anadolu’nun sinesinden başlayacak bir hareket ile mümkün olabileceğine dair inancı kuvvetlendiren önemli bir olaydır.

    çok değil, işgalden sadece beş hafta sonra tbmm açılarak milli egemenlik üstün kılınacak, mustafa kemal paşa’ya müşirlik rütbesi ile gazilik unvanı tevcih edilecek; üç yıl sonra ise cumhuriyetin ilanıyla birlikte meclis reisi gazi mustafa kemal paşa hazretleri, yeni devletin ilk cumhurbaşkanı sıfatıyla devleti yönetmeye devam edecektir.
hesabın var mı? giriş yap