işte biz o gün tükeneceğiz; günlerden salı olacak; hava çamurlu bir sarı.
aynaya baktığımda gözlerimin altının mor, üzerinin çizgili olduğunu göreceğim. kot pantolonum iğreti duruyor olacak üzerimde, aklımda iş için aranması gerekenlerin listesi. bir yandan eve giderken bim'e ya da tansaşa uğranması gerekliliği düşüncesi.
sen belki çok uzaklarda işinin başında olacaksın, ya da işin başındaymış gibi duracaksın. rüzgar bir efsaneyi yüceltircesine uçurmayacak saçlarımızı, sadece göbekleri belirginleştirecek gömlekler üzerimize yapıştıkça.
ben akşama peynirli makarna yapayım diye düşünüyor olacağım, sen en azından 2 yıldızlı bir otel arayacaksın kalmak için.
ben aklımda peynirli makarna ile excelle çalaklavye sayılar işlerken ve sen yıllarca hakkını savunduğun işçiler iş yapmıyor diye sinirlenirken, yaz günü bir yağmur boşanacak.
gözlüğümü çıkarıp yağmura bakacağım; bir film şeridi gibi aynı yolun iki kıyısında otostop çektiğimiz gün, mantarı içine ittirince tavana sıçrayan şarap, altı mantar sandaletlerim, sarkıp elimi suya daldırdığım dalyandaki motor, turunç' a çıkan virajlı dağ yolu, annemden kalan tığ işli buldan bezi gömleğim, senin paçaları makasla kesilip içine bastırılmamış kadife pantolonun, fındıklıdan tarabyaya yapılan yürüyüş, derste sana yazdığım mektuplar, senden aldığım evde yoksun notu, babamdan gelen "evde otur biraz da" ültimatomu, eskişehir tren garında sabaha karşı 04.00 serinliği, istiklal caddesi sokak lambaları etrafında döne döne rakı sarhoşluğunun
karesini aldığımız gece, bir fakülte önü çatışmasında, üzerime kan sıçradığındaki gibi film şeridi olacak geçecek gözlerimin önünden.
telefonuma bakacağım; son arananlar listesinde sadece 2 numara, son arayanlarda 1, okunmamış mailler 149, geçen gün sayısı 9.530, geçecek gün sayısı; hepsi birbirinin aynı olduktan sonra ne farkeder ki...
telefon faturası 63, elektrik 26, su 13, kablolu tv 7,5.....
sezen çalacak fonda, ben "sevgili sezen" diye cümle kurabilenlere gıpta ile içimden eşlik edeceğim tanrıçaya, onun benden farklı durumda olduğunu varsayarak.
hırkamı alıp, ofisin kapına doğru bir hamle yapacağım; kapı merdivenlere açılıyor, merdivenler bahçeye, bahçe ana caddeye, ana cadde istersen eve, istersen manisaya, istanbula, çanakkaleye ya da ayvalığa...
açık sayamayacağım o kapıyı, çıkışı gerçekten çıkış olmayan hiçbir kapı açık değil aslında.
oturdum 1 metrekare masama, sezen tükeneceğiz deyince ben hep gelecek zaman tasavvur etmiştim o anı, olmuş bitmiş bir tükeniş gelmemişti hiç aklıma.
bugün depresyondayız hava sarı, bet beniz sarı.
belki küllerden doğarız yarına, umut bitmedikçe bitmiyor insan. tükeniş sürse bile küller yok olmuyor.
sezen sussun biraz; hadi yüreğim ha gayret, hele sıkı dur hele sabret....
bir sigara yakayım, dumanını ciğerimin ta yanan köşesine çekeyim, balkonda uzanırım belki gece, hava da laciverte dönerse, rakı da buzlu olursa, katık edecek peynirim buzdolabı kokmamışsa, karpuzum kırmızı çıkarsa, bir de üst komşu gitarla bir ihtimal gene one more cup of coffee çalarsa, belki de haltetmiştir sezen, sevgili sezen...