• dün akşam toy istanbul'da izleyip etkilendiğim, beğendiğim, taktir ettiğim ve hatta herkese tavsiye ettiğim oyundur.

    bazen güldük, bazen sıkıldık bazen düşündük bazen de üzüldük abulkasem'e. ama oyun sonunda anladım ki hepimiz bir abulkasem'imiz.

    belki ben abulkasem, belki sen abulkasem. neden abulkasem?
  • --- spoiler ---

    toy istanbul'da 29/12/2017'de izlediğimiz oyun.
    oyuncuları daha önce görmesem, ilk başlarda arkadan 2 kişinin oyunu sabote etmesi ile başlayan kısmı gerçek sanabilirdim. öncesinde yaşadıklarım da bana nedense bu duyguyu ağır bastırdı. gerçekten bir oyunu sabote etse, oyunun bir süreci olup olmadığını anlayana kadar bir süre geçmesi gerekecekti.
    --- spoiler ---
    neyse oyuna gelirsek, manipülasyonu ve yaftalamayı gayet iyi anlatıyor. aklıma bunun türkiye ve dünyadaki örnekleri geldi hep. belki de en önemli ayrıntı da başka bir ülkeye adapte olmak zorunda kalmak ve nelerden vazgeçebileceğini, katlanabilecek zorunda olmanın dayanılmaz hafifliği. oyunculuklar gerçekten çok iyiydi. bu kadro ileride ödüllerin içinde boğulur sanırım.
    oyun uyarlanmış havası verdi ve açıkcası orijinal halini izlemek isterdim.
    oldukça özgür bir kadro. klasik bir şehir/devlet tiyatrosu havası beklemeyin.
  • tiyatro b planı'nın muhteşem ve kapppkara komedisi. ne zamandır şöyle dolu dolu bir oyun izleyemiyorum derken karşıma çıkmış muhteşem bir yapıt. jonas hassen khemiri'nin yazdığı oyunu tiyatro dünyamızın genç ve başarılı ismi sami berat marçalı çevirmiş ve yönetmiş . oyuncu kadrosunda ise hakan kurtaş, efe tunçer ve seda türkmen ile ahhlar ve vahhhlar olsun ki ancak bu oyunda tanıma şansına eriştiğim barış gönenen karşımıza çıkıyor. insanı deliler gibi güldürürken beynimize tonla soru yüklemeyi de ihmal etmeyen bu muhteşemliği izleyin ve izlettirin.
  • jonas hassen khemiri'nin, toplumların kendinden olmayana bakışını ele aldığı oyunu. yani, ırkçılık...

    basit bir ismin karşılaştığı her insanda anlam yüklenirken geçirdiği dönüşüm, uğradığı zihniyetlerin birer yansımasıdır aslında. onu bizler şekillendiririz. güzellikler atfeden de günahlarımızın keçisi ilan eden de biziz. oyunda, hayali karaktere ait bir adın, yolculuğu boyunca karşılaştığı insanlarla çizilen kaderini izliyor ve bunu o insanların ağzından öğreniyoruz. kimdir bu "abulkasem"?

    doğduğu ama doyma şansının olmadığı diyarlardan umutla göçen, maalesef vardığı yerlerde de "var olma" şansını yitiren kimlikler... gen haritası farklı insanların, diğerleri gözündeki değersizlikleri, tüm kötülüklerin sebebi ilan edilmeleri, sığınacak liman bulduğunu zannederken taşıdıkları kovulma endişesi ve görünmez olma mecburiyetleri anlatılıyor. kimliğinin en özel belirteci parmak izinden ve daha ileri bir noktada, yitirdiği aidiyet duygusunun sürüklediği buhranla hayatından vazgeçecek raddeye gelenler... adeta herkes birleşmiş, onlara yaşamı bırakmaları için mobing uyguluyor. o kadar rahatsız edici ve trajik ki izledikçe insanlığından utanıyorsun. acaba ben de yaptım mı bu acımasızlığı diye 2 gündür içim içimi yiyor ve hala vicdan muhasebemde temiz çıkmaya çabalıyorum!

    aslında bu oyun bir isyan, acı dolu bir haykırış. böyle bir oyun yazmak için empatiden fazlasına ihtiyaç var. muhtemelen khemiri'nin (oyuna göre kardeşinin) genetik bileşimi, onu, çevresine daha farklı gözlerle bakmaya itmiş ve güvenilir(!) kaynaklardan medya aracılığıyla pompalanan analizlerle gerçekte yaşananlar arasındaki farkı gösterebilmiş. şahit oldukları da bu oyunla bir çığlığa dönüşmüş.

    sağlam bir öz eleştiri yaptırıyor bu oyun. oyuncuları da gerçekçilik konusunda çok başarılıydı. ama keşke şu çeviri yapılan bölümde, bir üst/alt yazıyla farsça söylenenleri de görseydik. tamam, oyuncunun "musiki" derken gözlerinin pırıltısından anlıyoruz da bilmek isterdim yine de. hem her şeye rağmen müziğin ona hissettirdiklerinin çarpıtılanlarla çelişkisi, oyunu daha vurucu kılardı.
  • bir eser hem komediyi hem dramı hem de eleştirisel düşünceyi içinde barındırabilir mi sorusunun cevabını bana veren tiyatro oyunu. kumbaracı50 sahnesinin müthiş sıkıcı, havasız atmosferine ve dikkat dağınıklığı sorunuma rağmen beni kendine odakladı. oyun bittiğinde ise en büyük kazancımın barış gönenen'i tanımak olduğunu düşündüm. o nasıl güzel abartısız bir oyunculuktur. iki dakika sonra apayrı bir role çıkıp diğerini unutturmayı başarıyor. tabi oyundaki bütün oyuncular çok çok iyiydi. hepsinin beden dilini kullanması, mimiklerinin gücü, seslerini kontrol etmeleri benim diyen oyuncuya taş çıkartır cinstendi. oyunda beni en çok etkileyen kısım farsça çeviri kısmıydı. bizden olmayan kimliklere önyargımızı ve kalıp düşüncelerimizi öyle güzel aktardılar ki. buna sadece eleştiri demek basit kalır. bu empati, gözlem ve belki de birebir yaşanmışlığın ürünü. ayrıca bu oyuna bir kaç kez gidilmesi gerektiğini düşünüyorum. sanki bir şeyler kaçırmışım gibi geliyor.
  • 80 dakika tek perdede, bana aslında ne kadar önyargılı ve ırkçı değilim desem bile
    güldürerek kabul ettirmiş, dramatik tiyatro oyunu.

    ayrıca seda türkmen’e 2017 sadri alışık yılın en iyi yardımcı kadın tiyatro oyuncusu ödülünü kazandırmış.
  • bu kitaptaki "yazılar sadece türklere seslenmekte ve onlara türklüklerini koruma çağrısı yapmaktadır."

    ırkını sevmek faşizm oldu :/
  • deneysel ölçüde yer yer rahatsız edici, yer yer de iç bunaltıcı tiyatro oyunu.

    seda türkmen sempatisiyle gidip, hayranlığı ile çıktım.
hesabın var mı? giriş yap