isveççe
-
su altinda almanca konusunca ortaya cikan sesler toplulugu.
-
"självupptagen" gibi guzel bir kelimeye sahip dil. egosantirik demektir ve fakat tam karsiligi "kendisiyle mesgul"dur.
nedense isveccede tek sevdigim kelime budur.
bir diger sevdigim yani ise "knulla" kelimesinin kullanilis sekli. ingilizce karsiligi "do, fuck, screw" turkce karsiligi ise "sikmek" gibi biseydir. gibi biseydir cunku kelimenin "fuck" gibi kullanimi her ortamda uygun kacmayacak bir kelime olmasina ragmen kufur olarak kullanimi yoktur. yani isvecce de isvecce olarak ve bu kelimeyi kullanarak "anani sikerim" ya da "siktir git" diyemezsiniz. onu yerine direk ingilizce "fuck you" diyebilirsiniz. ha bizim karakafalar yeni yeni isvecce ögrenince derler ama, genelde millet garip garip bakar.
en nefret ettigim kelime ise "hallå" dur. ama bildigin "merhaba" anlaminda kullanilisi degil turkcedeki "alloooo" gibi kullanimidir. beni isveccede bu kadar sinirlendiren baska bir kelime yoktur. örnek vermek gerekirse, mesela bankada ayakta dikilenlerin bir kuyuruk olusturdugunu anlamadin ya da dalgindin ve direk olarak banka memuruna yurudun. iste tam o sirada arkadan "haaloo" diye bir ses gelir ki iste o an onu diyen adama "ne var la, dalyarak" diye bagirmak isterim.
pek yaratici kufur bulundurmayan isveccenin en sevdigim yani ise bana ana dilimin "dalyarak" gibi bir kelimeyi barindirdigini hatirlatmasidir. -
derslerde, kitaplarda pek geçmeyen ama hayatın içinde bolca kullanılan, önemli isveççe kelimeler!
isveççe öğrenenlerin başka yerde bulamayacağı el emeği göz nuru bir liste ile geldim. kime göre? tabi bana göre ama çevreme de sordum, soruşturdum. en nihayetinde anlamlı bir seçkiye ulaştığıma inanıyorum. tack, fika gibi ancak turist eğlendiren, godis, lagom gibi her dil kitabının vazgeçilmezi kelimeleri öğrenmek isteyen kursa gitsin, burada arka sokak dili var!
blatte
bomba bir kelimeyle başlayalım. latince ve fransızca'da hamam böceği anlamına gelen blatte'yi, isveçliler zarif biçimde “deri rengi koyu yabancı” anlamında kullanırlar. sıklıkla ortadoğu ve kuzey afrika kökenlilere yapıştırılan bir küfür olsa da, esas vurgu deri renginedir. eskiden oldukça aşağılayıcı kullanımlardan geçmiş kelimemiz bugün aşırı kullanım nedeniyle yumuşamış, hatta “blattarna som byggde sverige (isveç'i inşa etmiş hamam böcükleri)” * gibi ana akım televizyonda gösterilen belgesel adına girmiş durumda. altını çizelim: türk olmanız sizi otomatik olarak blatte yapmaz. eğer deri renginiz -benimki gibi- mermersi bir beyazlığa sahipse, siz de blatte olmaktan kurtulabilirsiniz!
jobbig
'yorucu şey / bunaltıcı insan' anlamında bir sıfat. herhalde gün içinde en çok kullanılan negatif kelime budur. 15 dakikayı aşan her diyalogda mutlaka geçer. her şeye, her duruma, her insana çakılabilir. aldığınız iş beklediğinizden meşakkatli mi çıktı? arkadaşınız gecenin bi yarısı arayıp kafanızı mı ütüledi? izlediğiniz film biraz ağır mı geldi? hemen basın 'jobbig'i, acımayın.
mysa
tam türkçe veya ingilizce karşılığı yok. 'insanın kendisini rahat hissetmesini sağlayacak eylemde bulunmak' diye kabaca çevireyim. hayatı amerikan dizisi tadında yaşayanlar için şöyle anlatabiliriz: cuma akşamı yorgun argın eve gelip, en sevdiğiniz yemeği söyleyip, battaniyenin altında en sevdiğiniz filmi izlersiniz ya, öyle birşey. hatta tam bu dediğim olayın adı fredagsmys'tür. eğer sevdiğiniz biriyle konuşuyorsanız mysa, kucaklaşmak, sarmaş dolaş koltukta oturmak anlamına gelebilir. mysa eylemi isveçlinin hayatındaki en önemli şeylerden biridir, ve her önemli şey gibi önceden planlanmaya tabidir. rahatlamayı sürekli plana oturturlar ve belki de bu nedenle tam olarak hiçbir zaman rahatlayamazlar. sosyal tespitimizi de yaptık çok şükür.
(çokça kullanılan sıfat hali: mysigt)
planka
“toplu taşımaya kaçak olarak binmek”. aslında bugünkü kullanımda tam olarak: birisi kartıyla turnikelerden geçerken arkasına yaklaşıp (tercihen hissettirmeden) onunla beraber geçmektir. fakirlik, öğrencilik gibi nedenleri olsa da zaman zaman politik bir duruştur. yakalanmaya karşı sizi sigortalayan organizasyonu bile var diyeyim de oradan anlayın durumun ciddiyetini.
fatta
'anlamak, kavramak' anlamında, varoşlardan çıkma yenice bir fiildir. çokça kullanılmakla beraber kullanılması beceri gerektirir. dili yeni öğrenenlerin kaş yapayım derken göz çıkarması olası. örneğin birisi bir şey anlatırken 'jag fattar' derseniz 'anlattığın şeyi kavrıyorum / anlattığın hikayeyi takip ediyorum' anlamına gelirken, eğer siz bir şey anlatırken, efendice dinleyen kişiye 'fattar du?' diye sorarsanız, bu 'beni anlıyor musun?' anlamına değil, 'senin o cücük, o miniminnacık beyninin kapasitesi beni anlamaya yetiyor mu?' anlamına gelebilmektedir. bu nüansı farketmeden kullanıp büyük ayar yemişliğim var. hey gidi.
fitta
bir başka hassas kelime. eski isveççe'de “sulak, verimli arazi” gibi bir anlamdan çıkmakla beraber bugünkü kullanımda lexin bunu 'amcık anlamında kaba söz' olarak çevirmiş, de işler o kadar basit değil. kelimeyi duyabileceğiniz iki temel ortam mevcut. sokakta küfür niyetine duyarsanız ingilizcedeki 'cunt' anlamında kullanıldığını ve isveççenin en ağır küfürlerinden birinin (hatta direkt en ağırının) edildiğini bilin ve ortamdan yavaşça uzayın. lakin sol/feminist tandanslı bir ortamda takılıyorsanız fitta kelimesi 'kadınlık organı, vajina' anlamında normal konuşma içerisinde geçecektir, hemen tribe girmeyin. ha ben göçmen olarak bu riski alır ve normal cümle içine kullanır mıyım? tabi ki hayır, yine de kullananı engellemeyelim. sonuçta güzide bir kelimemizdir. yalnız fatta / fitta bunlara dikkat edelim.
(kelimenin önemli varyantı: fittbärare - kadınlık organı taşıyan)
orka
“bir şey yapmaya gücü, enerjisi, motivasyonu olmak” anlamında, genellikle negatif kullanılıp anında keyif baltalayan bir kelimedir. heyecanla “birşey yapalım mı?” diye sorarsın ve hemen yapıştırır “jag orkar inte :/” (mecalim yok). isveçliler bu kelimeyi aşırı sayılabilecek çoklukta kullanırlar. kıtipiyozluktan çok, enerji emen karanlık kış aylarına yormakta yarar var. güneş çıkınca gayet herşeye orkarlar.
ve son olarak:
oj
"oy" diye okunur. hiç türkçedeki "lan” “oy” “ah” gibi ünlemlerden örnek verip basitleştirmeyeceğim, zira basitlestirilecek bir durum yok. basbayağı alt gruplara ayrılması gereken bir unlemler bulutudur oj:
- oj! (lan!) (ah!) (pardon!)
- oj? (o ne?)
- oooj! (ulaaan!) (yazık!)
- oj oj! (hadi ya!) (noluyo ya?)
- ojoj! (yapma ya!) (dikkat!)
- oj oj oj! (assktir!) (inanamıyorum!)
- ojojoj!? (aman dikkat!) (yanlış mı yaptım?)
- ooojojojojoj! (vaay, hiç böyle bir şey duymamıştım, senin adına üzüldüm)
örneklemek için yazdığım anlamları birebir almayınız, söyleyenin vurgulama şekli anlamı tamamen değiştirecektir. nitekim herkesin ojlamasına kimse karışamaz! -
ingilizce ve/veya almanca bilenlerin temelini öğrenmekte çok zorlanmayacağı germen dili. dünyanın açık ara en güzel hatunlarının konuştuğu dil.
isveç ve finlandiya'da anadil statüsündedir, estonya'daysa ingilizce ve rusça'dan sonra en önemli yabancı dildir. iskandinavya'nın lingua francası demek yanlış olmaz. zira fin insanı genelde en azından orta derecede isveççe bilir, norveçliler neredeyse eksiksiz, danimarkalılarsa oldukça iyi derecede anlar. oysa ki fince çok farklı ve zor bir dildir, danca yazılırken çok zor olmasa da konuşulan dili çok zordur, norveççeyse isveççe'ye yakın olmasına karşın diğer iskandinav halkları tarafından isveççe kadar rahat anlaşılmaz. isveççe germen ya da hint-avrupa dillerinin değilse de iskandinav dillerinin en kolayıdır.
isveççe büyük ölçüde fonetik bir dildir ancak yeni öğrenenleri yıldırabilecek düzeyde istisnaya sahiptir. buna ek olarak isveç'teki isveççeyle finlandiya'daki isveççe arasındaki telâffuz farkları da biraz can sıkabilir. isveç isveççesi kulağa daha hoş gelen, ağdalı bir dilken, finlandiya isveççesi her şeyin tamı tamına yazıldığı gibi okunduğu %100 kurallı ve fonetik bir dil izlenimi uyandırır. ayrıca isveç'in içinde de bazı seslerin söylenişleri yer yer farklılık gösterir ancak farklar skåne lehçesi dışında bütün isveçlilerin birbirini kusursuz anlamasına engel olacak düzeyde değildir. dili öğrenen yabancıların en çok midesini bulandıran sesler rs, kelime sonlarındaki t ve d, ayrıca kelimenin her yerindeki g, o, u ve y sesleridir. stj, sk ve sj gibi sesler de ziyadesiyle mide bulandırma potansiyeline sahiptir.
örneğin:
göteborg (yötebouğry)
kärlek (şağrlek - aşk/sevgi)
kök (şök - mutfak)
eftersom (eft'eşum - çünkü)
imorgon (imoğron - yarın)
tid (ti'ğ - zaman)
dag (da'ğ - gün)
stjärna (hğ'ärna - yıldız)
sjuk (hğ'ük - hasta)
du (dü - sen)
dig (dey - seni/sana)
aldrig (aldriğ - asla)
isveççe'deki y sesinin türkçe karşılığı yoktur. i ile ü arasında bir ses verir, öğrenmek için isveçli birine üst üste söylettirmeniz önerilir. ü kullanırsanz anlaşılırsınız, ancak ü sesi veren u harfiyle karıştırmamak açısından iyi öğrenmekte yarar vardır.
konuşulduğu bölgenin dünyanın gerisinden biraz kopuk gibi görünmesine karşın isveççe çok fazla ödünç sözcük almıştır. isveççe'deki ödünç sözcüklerin çoğunun ingilizce, almanca ve fince kökenli olmasına karşın fransızca'dan (ör: paraply) hatta türkçe'den bile sözcükler vardır. türkçe'deki karşılığıyla aynı kökenden gelip de orijinali iki dile de ait olmayan yüzlerce sözcüğü (ör: gås = kaz, schäslong = şezlong) saymazsak isveççe'deki türkçe sözcükler kalabalik, dolma ve jord sözcükleridir. dolmanın anlamı bizimkiyle aynıdır, kalabalik bizim kalabalık sözcüğünden gelir ancak kaos/kargaşa anlamını taşır. isveççe'ye girişi demirbaş şarl'ın osmanlı toprağından çıkarılması için yapılan bender çatışması'na dayanır. jord sözcüğüyse büyük olasılıkla yurttan gelmektedir ve isveççe'de dünya/toprak anlamına gelir.
isveççe'de cinsiyet konsepti vardır ancak diğer dillerdekinden oldukça farklıdır. çoğu dil cinsiyetleri eril dişil ve cinsiyetsiz diye ayırırken isveççe'de bu ayrım cinsiyetli ve cinsiyetsiz diye yapılır. cinsiyetsiz sözcüklerin artikeli det, cinsiyetlilerinkiyse den şeklindedir, ancak isveççe'de artikelin kendisi pek kullanılmaz. artikel gerektiren durumlarda sözcükten önceki niteleme sıfatı etkilenir ya da sözcüğün sonuna artikel eki getirilir.
örneğin:
"svenska är ett vackert språk" (isveççe güzel bir dildir)
"stockholm är en vacker stad" (stockholm güzel bir kenttir)
"jag tittar mig i spegeln" (kendime aynada bakıyorum - n artikel eki ve sonda, böylelikle ingilizce'deki "the mirror"a denk geliyor)
"glaset är tomt" (bardak boş - sondaki -et ve -t artikel ekleri, yine ingilizce'deki definite article karşılığı yani "the glass is empty")
ingilizce ve almanca'daki gibi isveççe'de de zamirler bulunur, ancak olmak fiili dahil hiçbir fiil zamirlere göre çekilmez.
"jag kommer", "du kommer", "han/hon kommer", "vi kommer", "ni kommer", "de kommer", sırasıyla geliyorum, geliyorsun, geliyor, geliyoruz, geliyorsunuz, geliyorlar demektir.
aynı şekilde:
"jag är trött", "du är trött", "han/hon är trött" = yorgunum, yorgun, yorgunlar
"vi är trötta", "ni är trötta", "de är trötta" = yorgunuz, yorgunsunuz, yorgunlar
ikinci kümede sonda görülen a harfleri çoğul olmasından dolayıdır. onlar anlamına gelen "de" sözcüğü yazıldığı gibi okunmaz, *her zaman* "dom" diye okunur. isveççe'de çoğul dilin en zor yanlarından biridir. başlı başına bir ders konusudur ve çok net kuralları olmasına karşın burada açıklamaya pek uygun değildir. özellikle cinsiyesiz sözcüklerin çoğaltılması çok kafa karıştırabilmektedir. en sık rastlanan çoğaltma biçime değinecek olursak isveççe'de a harfiyle biten çok sayıda isim olduğunu ve bunların a'nın yerine "-or" yazılarak çoğaltıldığını söyleyebiliriz.
örneğin:
"flicka" (kız) --> "flickor"
"saga" (öykü) --> "sagor"
"gata" (sokak) --> "gator"
isveççe'de bir başka kafa karıştıran unsur da yer belirtecidir. ingilizce'deki in/on/at sorunsalı kadar sövdürme potansiyeline sahiptir. kendi içinde kuralları olsa da çok düz bir mantığı takip etmemektedir ve yeni öğrenenlerin daima kafasını karıştırır. emin olunamadığı durumlarda en sağlıklısı på (poğ) sözcüğünü kullanmaktır. şehir ve ülke adlarında genellikle "i" kullanılır.
örneğin:
"jag jobbar *på* migrationsverket" (göçmenlik bürosunda çalışıyorum)
"du får stanna *hos* mig inatt" (bu gece bende kalabilirsin)
"jag var född *i* turkiet" (ben türkiye'de doğdum)
isveççe'de accent två (aksan iki) denen bir kavram vardır ve ilginç bir biçimde bunu kadınlar erkeklerden çok kullanır. bu aksan kullanıldığında cümlelerde vurgu sonda yapılır.
örneğin "jag är hemma" (evdeyim) derken vurgu -ma hecesinde olur.
isveççe'de hâl hatır sormanın çok yolu vardır ama hiçbiri tam olarak "nasılsın?" anlamına gelmez. tam olarak nasılsın diye çevrilecek olan "hur är du?" cümleciği gramer olarak hatalıdır, kulak tırmalar. "hur mår du?" (ingilizce'deki "how are you doing?" karşılığı"), "hur är läget?" (durum nasıl?), hatta kısaca "hur är det?" diyebilirsiniz. teşekkür edildiğindeyse (tack, tackar, ya da "tack så mycket") genellikle bizimki gibi "bir şey değil" yanıtı verilir, yani "det var inget".
bu dilin en çok kullanılan kadın adlarından olan inga yukarıda geçen sözcükle aynı kökten gelir ve "hiç" demektir. sık kullanılan erkek adlarından olan björn ise ayı anlamındadır.
ingilizce veya almanca bilen birinin isveççe öğrenirken dikkat etmesi gereken bir husus da "sahte dostlar"dır. yani başka bir dildeki anlamından dolayı isveççe'de de olsa olsa bu anlama gelir diye düşünürseniz yanılacağınız sözcükler. almanca'daki bekommen sözcüğü buna iyi bir örnektir. ingilizce benzeriyle aynı anlama geldiğini düşünerek cümle kurarsanız ingilizce "ablam bugün bebek oldu" ya da almanca "ablam bugün müdüre sahip oldu" diyebilirsiniz. isveççe'de bu hatanın en çok yapıldığı sözcük "behöva" fiilidir. gereksinim duymak anlamına gelir (jag behöver att dra nu = şimdi gitmem lâzım, jag behöver vatten = suya ihtiyacım var) ve ingilizce'deki behave ile karıştırılırsa mizah malzemesi yaratabilir. bir başkası da ingilizce'deki "to" sözcüğünü karşılayan "till" sözcüğüdür (jag ska åka tåg till stockholm på lördag = cumartesi günü trenle stockholm'e gideceğim). ingilizce'deki till'in isveççe karşılığıysa "tills" şeklindedir. (vi kan vänta tills imorgon = yarına kadar bekleyebiliriz)
mizaha girmişken, biraz da şebeklik yapalım: isveçliler evlilik kurumunun anlam ve önemini diğer milletlere göre daha iyi çözümlemiş olacaklar ki, isveççe'de "gift" (yift diye okunur) sözcüğü hem "evli" hem de "zehir" anlamına gelmektedir.
günlerin adlarına da değinelim, zira ingilizce'deki gün adlarına benziyor ve onların nereden geldiğine dair de fikir veriyor. yıldızlı olanlar ingilizcesi de aynı kökten gelenleri.
måndag (ay günü) *
tisdag (tiw'in günü - tiw viking mitolojisi'nde bir tanrıdır) *
onsdag (odin'in günü) *
torsdag (thor'un günü) *
fredag (tanrıça freya'nın günü) *
lördag (izlandaca laugardagur'dan geliyor, yani yıkanma günü)
söndag (güneş günü) *
son olarak isveççe bir atasözüyle bitirelim: "många bäckar små, blir en stor å" (moğnga bekkar smoğ, blir en stuğr oğ). yani "küçük dereler büyük bir nehir hâline gelir". türkçe'deki karşılığıysa "damlaya damlaya göl olur". -
kanımca kuzeye dogru goc eden german kavimlerin sogukta hayatta kalmaya ugrasmak ve gunluk problemlerinden dolayı bari hic degilse hayatımızda bir sey de kolay olsun diyip gelistirdikleri!!, su ana kadar gordugum bilimum diller arasında grammer ve kelıme haznesi acısından açık ara en kolay olan ama telaffusu aynı derecede kolay olmayan german dilidir.
her ne kadar isvecliler, dilimiz soyle zor aman boyle kolay ogrenilmez deseler de olay hic de gozuktugu gibi degildir. bir kac ornekle olayı ozetlersek isvecce deki
"ben gel,
sen gel,
o gel,
biz gel,
siz gel,
onlar gel" seklindeki fiil cekimlerini bilmem kac tane haber dilek-sart sahıs cekımlerıne sahip olan biz turkler havada karada yapariz. cogu zaman kipi icinde ordan burdan uyarlanan kelıme ve yardımcı fiilllerle aynı senlık devam eder. ısın en eglencelisi almanca kelımeleri alıp biraz ingilizceyle sulandırıp dilin fonetigine gore kelıme urettıgınızde kelıme haznenızı cok kısa surede ciddi oranda gelıstırebılmenizdir.
bunun disinda da eger ingilizceyle beraber vasat almanca biliyorsunuz, biraz ondan biraz bundan kivamiyla yazili isvecceyi anlamak mumkundur hatta iki gidim isvecceye basladiktan sonra da aaa cok kolaymis bu surdan cikiyor bu da burda vardi tribini yapabilirsiniz. latin kokenlı bir cok kelımeyi de korudugundan, ne kadar cok batı - orta avrupa dili biliyorsunuz isvecceyi o kadar kolay cozebiliyorsiniz. -
hafta sonu ziyarete gelen babamın iki kelime bir şey öğret de söyleyelim isveççe ayıp olmasın millete deyince, merhaba diyeceksen hej ayrılırken de hej då (heydo gibi okunuyor) desen yeter dedim. ertesi sabah otelden ayrılırken babam resepsiyon görevlisine dönüp pehlivan edasıyla haydaaa deyince görevli adamla babam arasında şaşkın bir bakışma yaşandı. ben de ne yapıyosun baba hayırdır diye sordum; e vedalaşırken hayda demeyecek miydik deyince jeton düştü bende. sonuç olarak bir adet pehlivan baba bir adet gülme krizine girmiş ben, bir de olayı hiç ama hiç çözemeyen resepsiyonist hoş anlar yaşadık.
-
afedersiniz ama bu dil icin ingilizce bilen isvecce'de zorlanmaz, almanca biliyorsa cok zupper anlar, turkce bilen telaffuzda teklemez diyenler bok yemislerdir. hicbir alakasi yok. dinleyerek cikarilir falan diyenlere de hadi ordan diyorum, neredeyse 1 aydir iclerindeyim, hey hey'den baska birsey anlamiyorum, bakislarimi yakalayanlar da direk ingilizce'ye donuyorlar zaten.
-
günlük kullanımda yaklaşık olarak %74,38'i bra, absolut, ja, precis, exact kelimelerinden ibarettir.
-
rivstart a1+a2 övningsbok ve textbok epey kullanışlıdır. iyi bir gramer kitabıyla kullanılırsa çok faydalı olur.
form i fokus övningsbok del a da gayet iyi. fazlaca alıştırma var, faydası dokunabilir.
çocuk kitapları dili çözme aşamasında aşırı yardımcı oluyor. özellikle mumintrollets ve astrid lindgren kitapları tavsiye edilir. -
annemin -ki kendisinin 3-5 yıl almanya'da kalmışlığı vardır- ne zaman bir şarkıda duysa "almanca bu!" dediği dil.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap